İbrahim Halil Sipahi
Adalet ve vicdan
Geçtiğimiz Mayıs ayında 301 madencimizin hayatını kaybettiği Soma maden faciası ardında acı, çile ve çaresizliğin yaşandığı birçok hayat hikâyesi bıraktı.
Felaketin yaşandığı günlerde tüm ülke olarak Soma?da yakınlarını kaybedenlerin acılarını içimizde yaşadık. Devlet bütün birimleri ile sivil toplum kuruluşları, hayırsever sanat ve spor camiasından gruplar Soma?ya bizzat giderek acıları paylaşmaya çalıştı. Maddi ve manevi destekler sözü verildi bunlardan bir kısmı hayata geçirildi.
Millet olarak böyle durumlarda birlik olma ve acıları paylaşma konusunda hamdolsun hala insani ve vicdani değerlerimizi koruyoruz.
Somada hayatını kaybeden 301 madenciden Mustafa Korkmaz?ın eşi Sema Korkmaz?ın madendeki kurtarma çalışmaları sırasında enerji bakanı Taner Yıldızın yanına yaşlı gözlerle yaklaşarak ?içeri girip ben mi çıkarayım? diye çaresizce kocasının çıkarılması için feryat edişi ekranlara da yansımıştı.
Sema Korkmaz, madende hayatını kaybeden Mustafa Korkmaz ile on ay önce evlenmiş. Mustafa Korkmaz?ın ilk evliliğinden olan 9 ve 6 yaşlarındaki iki çocuğunu kısa sürede kendi doğurmadığı halde kendi öz çocukları gibi sahiplenmiş aralarında bir sevgi bağı kurulmuş ve bakıyor Mustafa Korkmaz?ın vefatından sonrada çocuklarda birlikte yaşamaya devam ediyor. Sema Korkmaz çocukları kendi doğurmuşçasına severken çocuklarda Sema Korkmaz?ı öz anneleri gibi seviyorlarmış. Buraya kadar sorun yok.
Devlet madende hayatını kaybeden Mustafa Korkmaz?ın çocukların her birine 59 bin Tl. eşi Sema?ya da 39 Bin Tl. tazminat ödeyince bu paraları duyan ilk eş İmran Hanım?ın annelik duyguları kabarıyor ve çocuklarla birlikte yaşayan ikinci eş Sema Korkmaz?dan pay istiyor. Sema Korkmaz? da buna karşı çıkınca yıllar sonra anne olduğunu hatırlayan kadın! ?Çocuklarımın bana ihtiyacı var? diyerek çocuklarını geri almak için mahkemeye başvurmak suretiyle velayet davası açıyor.
Görülen dava neticesinde hâkim çocukların velayetini yıllar sonra anne! Olduğunu hatırlayan biyolojik anneye! veriyor.
Sema Korkmaz eşini kaybettikten sonra birlikte yaşamaya çalıştığı ve daha da fazla sarıldığı ve sahiplendiği iki çocuğundan mahkeme kararı ile ayırılıyor.
Bu son yaşanan hayat hikâyesinin benzeri bundan öncede farklı kişilerle benzer şekillerde o kadar çok yaşandı ki, bundan sonrada yaşanacaktır.
Anne baba olmak bir çocuğu biyolojik olarak meydana gelmesine katkıda bulunmakla sınırlı değildir. Belli bir yaşa kadar çocuklar reşit sayılmamakla birlikte anne ve babanın sorumluluğu, velayeti altındadırlar. Ebeveyn olmaktan çocuğun dünyaya gelmesi ile birlikte ömür boyu kaçış yoktur. Ama bunu idrak edemeyen ve sorumsuz bir takım kişilerin daha dünyaya ilk geldiği gün çocuklarını sokağa attıklarına, bir başkasına verdiklerini duyuyor, görüyoruz.
Bazen kendi rahatı, sorumsuzluğu, beceriksizliği, maddi ve manevi çıkarları vb. nedenler ile çocuklarını terk edenler, ben onlara anne ve baba yerine ?TAŞIYICI? diyorum. TAŞIYICILAR bir zamanlar sorumluluklarından vazgeçtikleri çocukların özelliklede miras veya benzeri maddesel kazanımları elde ettiklerinde her ne hikmetse anne ve babalık duyguları kabarıyor! ve dünyaya getirmekten başka bir marifetleri olmadıkları çocukların peşine düşüyorlar.
Bu son yaşanan olayda olduğu gibi sırf para uğruna çocukların velayetini almak için mahkemeye başvuruyorlar ve hâkimler kanunlarda yazılı kurallar üzerinden hüküm veriyorlar. Bunun adına da ADALET deniliyor.
Gerçek mahkemeler milletin vicdanlardır.
Gerçek adalet bazen yazılı kurallar yerine vicdani olarak karar vermek değimlidir sizce de?
İbrahim Halil SİPAHİ
28.11.2014/adanapost.com
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.