Bu gidiş nereye?
Bazen her şeye ve herkese yetiştiğimiz ve yardımcı olmaya çalıştığımız ama bir tek kendimize yetemediğimiz, yetişemediğimiz zamanlar olur. Bu hızlı koşuşturmacalar içinde adeta kayboluruz.
Sonra nerede mi buluruz kendimizi?
Bazen bir küçük çocuğun içten gülüşünde, yardım ettiğimiz bir gariban yoksul veya yetimin samimî duasında, anne ve babamızın sesinde veya bir dostun gönülden sorduğu “Nasılsın?” sorusunda buluruz kendimizi.
Ondan sonra bir içe dönüş bir sorgulama başlar. Tam o an anlarız varlık nedenimizi, neden bu dünyada bulunduğumuzu.
Gündelik yaşam içinde samimiyetin nasıl olması gerektiğinin ölçüsünü de bir türlü tutturamıyoruz.
İlişkilerimize ve iletişimlerimizde en önemli şeyin muhabbet olduğunu unutup yüzeysel ve karşılıklı çıkar ilişkileri üzerine kurulu bir hayat tarzı benimsiyoruz.
Fakat bu gidişat içinde insan kendi kendine şu soruyu (Fe Eyne Tezhebûn, Bu gidiş nereye?) (Tekvir, 26.Ayet ) sormadan da bu yolu yürüyemiyor.
Yol uzun insan bu uzun yolda beraber yürüyeceği gönül dostları olmadan bu yolu sağlıklı bir şekilde yürüyemiyor. Bazen de birlikte yola çıktığı yol arkadaşları yoruyor insanı. Ya da “Yol arkadaşım” dedikleri yolda bırakıveriyor.
Güzel bir söz söylemek ve karşısındaki insanda iki dakikalık bir sohbette hoş bir seda bırakabilmek biz insanlar için bu derece zor olmamalıydı.
Toplum içinde gözle görülür ve içimizin en derinlerinde hissedilir derecede bir kabalaşma mevcut. Bu her geçen gün daha da artarak devam ediyor. Evde, markette, okulda, yolda, trafikte her yerde insanlar hayatı zorlaştırmak için sanki yarışır hâldeler. Aynı ortamda sürekli bulunduğunuz insanların bile yüz ifadelerindeki iticilik, hayatı o an için çekilmez hâle getirebiliyor.
Hayat, kabul edelim veya etmeyelim, bir şekilde zorluk alanını herkese farklı döneminde gösterebiliyor. Hüzün, sıkıntı, keder ve maddî-manevî zorluklar insan hayatının vazgeçilmezleridir.
Değerli hocam Doğan Cüceloğlu’nun “Sen hüzünlüsün diye dünya durup sana yol vermeyecek” sözü, tam da buna karşılık gelebilecek ifadedir.
Bize düşen, dünya hayatında kimse ile dert yarıştırmadan, derdimizi de yanımıza alarak, yola en güzel şekilde, kimseyi kırmadan, nezaketli insan olabilmenin tadına vararak yola devam etmektir.
Yoksa hayat, birliktelik olmadan, karşılıklı tahammül kültürünü geliştirmeden ve insan olarak birbirimizi anlamadan daha da zorlaşabiliyor.
Tebessüm etmenin bile sadaka vermek olarak karşılığının bulunduğu güzel dinimizin emirlerine de uyarak hayatı birbirimize çekilmez değil, huzurlu bir yer haline getirmeye çalışalım.
Anlamanın ve karşılıklı anlayışlı insanlar olmak dileğimle.
Kalın Sağlıcakla.
Uzman Psikolojik. Danışman
Sait ÖZDEMİR
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.