İrfan Küçükköy

İrfan Küçükköy

Yeniden Milli Mücadele Mecmuası Sahibi: İrfan Küçükköy

Yeniden Milli Mücadele Mecmuası Sahibi: İrfan Küçükköy

Kitap: Mücadele Birliği Hareketi’nde İlkler
Hazırlayan: İrfan Küçükköy

İrfan Küçükköy (1972-1979)
Yeniden Milli Mücadele Mecmuası Sahibi

İrfan Küçükköy (Kendi Kaleminden Notlar)
Konya, Çumra, Küçükköy’de 1942’de dünyaya geldim. İlkokulu köyümde okuduktan sonra iki sene ara verdim. Bunun bir senesini köyümüzün imamı, Oflu yaşlı bir hocada Kur'an-ı Kerim okuyarak geçirdim. Konya İmam-Hatip Okulu’na kaydoldum. 6.sınıfı Isparta’da, 7.sınıfı Kayseri’de okudum. 1963 yılında Konya Yüksek İslam Enstitüsü’ne (İlahiyat Fakültesi) girdim. İmam-Hatip okuluna devam ederken vaiz hocalardan Arapça ve dini ilimler derslerini, tarihi medrese usulü ile almaya başladım. Böylece ilahiyat eğitimi ile klasik Arapça (Sarf-Nahiv) ve dini ilimleri (Fıkıh, tefsir, akait) aynı anda aldım. Bunun anlamı hocalığa iyi hazırlanmış olmamdır.Mücadele Birliğihareketinden sonra Arapça vedini ilimleri yeniden baştan bir öğrenci gibi tekrar ettim.Bu konularda yazının ilerleyen bölümlerinde açıklamalar sunacağım.
Ayrıca, Fransız kültür merkezine devam ederek Fransızcamı ilerlettim. Yaz tatillerinde Konya’ya gelen turistlere Fransızca rehberlik yaparak Fransızca konuşma yeteneğimi genişlettim.

İleride yüksek lisans yaparken ve bazı kitaplar hazırlarken Arapça, Osmanlıca ve Fransızca kitaplardan faydalanma imkanım ve tercümelerim olacaktır.

MÜCADELE HAREKETİNİN DOĞUŞU
Yüksek İslam Enstitüsü’nde birden ikiye geçtiğimiz yaz tatilinde Afyonkarahisar merkez vaizliğine stajyer olarak tayinim oldu. Bu esnada Afyonlu iki genç ile Aykut Edibali, Yavuz Aslan Argun ile tanıştık. Konyalı bir grup arkadaş, bu iki gence bağlandık. Böylece ileride “Mücadele Birliği” ismini alacak olan hareketin çekirdeği oluştu. Hayatımızın akışı değişti. Müftü olmaya hazırlanırken kendimizi siyasi muhtevalı kültürel bir hareketin içinde bulduk. Herkes bizden akademik çalışmalar beklerken, sosyal aktiviteye yöneldik. Artık bu hareketten başka bir şey düşünemez olduk. Çalışmalarımızı Konya’da 1964’te başlattık. Üç yıllık bir kültürel hazırlık döneminden sonra resmi olarak “Mücadele Birliği”ni kurduk (1967). Senelerce her hafta Afyon’a gidip vaaz ettim. Konya’ya döndüm, teşkilat çalışmalarında bulundum. Bu uygulamam, o günlerdeki heyecanım içinde bana normal, tabii geliyordu.

Mücadele Birliği, kısa bir zaman sonra çeşitlenerek çoğalacak olan sosyal, kültürel, siyasal muhtevalı, milliyetçi mukaddesatçı hareketlerin miladıdır. Sadece bu özelliği ile değil, bu ocak dini, sosyal, kültürel, siyasal hayatta başarılı hizmetler üreten üstün yetenekli elemanların temerküz ettiği, yetiştirildiği merkez olması yönünden de önemlidir. Mücadele Birliği çalışmalarında daima ön saflarda oldum. Teşkilat çalışmalarında veya daha sonra sosyal, kültürel hayatta etkili rol alan, şimdilerde ün sahibi birçok kişinin teşkilata kazandırılmasında, bazılarının teşkilat azimlerinin pekiştirilmesinde etkili oldum. Bir örnek vermek gerekirse, Afyon’da vaizdim. Hoparlör ağı ile bütün camilerin bağlı bulunduğu İmaret Camii’nden isteğimle vaz geçtim, yakın olduğu için liseli gençlerin devam etmekte olduğu bir küçük camiyi seçtim. Vaazlardan sonra, liseli gençlerle özel sohbetler yaptım. O gençlerden profesör olanlar, milletvekili olanlar, vali olanlar, avukat, mühendis, doktor olanlar, Mücadele Birliği çalışmalarında ön saflarda rol alanlar çıktı.

Yedek subay askerliğimi, Yavuz Aslan Argun’nun hapiste yattığı Kırklareli’de yaptım. Kantin subayı idim. Her gün çarşıya çıkardım. Her gün biri öğleden önce biri sonra olmak üzere günde iki defa resmi elbisemle ziyaret ederdim. Bu konuda bir de soruşturma geçirdim. Tümen Komutanlığından gelen talimatla beni sorgulayan yüzbaşıya Yavuz Aslanargun’u anlattım. O da, sivil kıyafetle, kimse görmeden ziyaret etmek istedi. Görüşmedi ama soruşturma dosyasını kapatmış. Nasıl kapattı, bilmiyorum. İdealist ve inançlı bir yüzbaşıydı.

MÜCADELE BİRLİĞİ HAREKETİNDE GÖREVİM
Askerlik sonrası resmi görev almadım. İstanbul’da kaldım. Teşkilatımızın teşkilatlanma sorumluluğunu üstlendim.
Anadolu’nun birçok iline giderek teşkilat çalışmalarında rehberlik etmeye çalıştım. Birçok ilin ve ilçenin ilk teşkilat kadroları ile bağım olmuştur. Hemen her şehire giderek arkadaşlarımızın çalışmalarını, yerlerinde izledim. Her ilin sorumluları ayda, iki ayda bir İstanbul’a periyodik olarak gelip çalışmaları hakkında rapor verirlerdi. Yazılı rapor asla almazdım. Yazılı metin bir soruşturma anında daima tehlikeli olur, diye düşünüyordum. Bunu arkadaşlarıma öğütlüyordum. Nitekim bazı illerde yapılan baskınlarda hiç bir yazılı isim listesi bulamamışlardır. Varsa problemlerine çözüm önerilerimi sunardım. Onun için o tarihlerdeki teşkilatımızı, il il, ilçe ilçe, hatta şahıs şahıs ayrıntıları ile bilirdim. Teşkilatçıları tanırken şu ölçüleri kullanırdım.

1- TEŞKİLATÇI KAÇ KİŞİYİ DAVAYA BAĞLAMIŞTIR?

2- DAVAYA KANALİZE ETTİĞİ ŞAHISLARIN KALİTELERİ NE SEVİYEDEDİR?

3- EĞİTİMİNE ALDIĞI TEŞKİLATÇILARI NE SEVİYEDE YETİŞTİRMİŞTİR?

Bu prensipleri Aykut Edibali, Yavuz Arslanargun askerlikten izinli geldiği zaman, yarı şaka, yarı ciddi söylemişti. Belki onlar bile unutmuştur ama benim için bunlar değerlendirme kriterlerim olmuştur. Bir şehire. ilk gidince konuyu böyle ortaya kor, ve teşkilatçıları bu ölçülerle değerlendirirdim. Tabii ki “Kadroların Vazifeleri” broşüründeki prensipler de kriterlerimdi.. Aradan şu kadar zaman geçtiği halde illerin durumları hala aklımdadır. İleriki tarihlerde, ve bu hazırlanmakta olan kitapta, inşallah il il değerlendirmelerimi arz edeceğim.

İstişare etmem gereken konular olursa, önceleri Mehmet Çetin abi ile, onun vefatından sonra görüşme imkanı bulursam Liderimiz Aykut Edibali ile, bulamazsam,Yavuz Arslanargun ile, Necmettin Erişen ile, Mustafa Sağ ile istişare ederdim. Zorunlu olmadıkça liderimizi meşgul etmek istemezdim. Bazılarını evimde misafir ederdim. Evimin mütevaziliğini gören, zengin bir ailenin kızı olan üniversiteli bir bacımız, (şimdi abisi çok önemli bir görevde), “Abi ben sizin eve, hayran kaldım, teslimiyetim arttı” demişti. Evimin misafirsiz kaldığı günler nadirattan olurdu. Ailesiyle gelenler, İstanbul’a doktora gelenler, yurtlarına henüz yerleşemeyen kız öğrenciler günlerce evimde misafir olurlardı.

Bütün çalışmalarımı teşkilatçılığa hasrettim. Teşkilat adına “Yeniden Milli Mücadele Mecmuası”nın sahipliğini üstlendim. Bu derginin sosyo-kültürel hayatımızdaki etkinliği o devirleri yaşayanların malumudur. Bu derginin sesli gösterilerle satışı, her yerde bir miting havası içinde oluyordu. Her hafta bir Türkiye mitingi yapıyorduk. “Bir Uyanışın Anatomisi Mücadele Birliği” kitabımda konuyu daha geniş sundum.
 

HAREKETTEN AYRI KALIŞIM
Teşkilatçılar arasında ihtilaflar başlayınca, belki de psikolojik etkiyle basurum azdı. Ayrıca bağırsağımda iki adet polip oluşmuş. İyice zayıflamıştım. Aykut Edibali’nın isteği üzerine teşkilat çalışmalarını ve kasa sorumluluğunu Mustafa Sağ’a teslim edip, ameliyat olmak için hastaneye yattım 1978. Bu esnada fırtınalar esmiş, teşkilattan uzaklaştırılanlar olmuş. Haberim sonradan oldu. Mücadele Birliği dağılış sürecine girdiğinde devam etme azmime ve hatta şahsiyetimden fedakarlık ederek ilgimi sürdürme gayretime rağmen ben de, uzaklaşmak zorunda kaldım.

Teşkilattan ceketimi alarak ayrılmıştım. Önemli ekonomik ve psikolojik zorluklar yaşadım. Hayatını endekslediğin, tek umut olarak gördüğün, gelişmesinde rol aldığın bir teşkilattan uzaklaşmanın, çoluk çocuk sahibi olduğun, yaşının kırka merdiven dayadığı bir zamanda, hayata sıfırdan başlamanın zorluğunu benim gibi aynı akıbeti yaşayanlar iyi bilirler. Şu kadarını ifade edeyim yedi ay gece uykusu uyuyamadım. Sabahlara kadar canım geçerken uyanıyordum. Bu halimin en canlı şahidi eşimdir. Evimizin karşısındaki komşu, eşime “HASTANIZ MI VAR. SABAHLARA KADAR IŞIKLARINIZ YANIYOR” diye sormuş. 1980 Ekiminde görevli olarak hacca gittim. Hacı arkadaşlarım oldu. Gece uykularım düzene girdi.

MEŞİHAT ARŞİVİ UZMANLIĞI GÖREVİM
Osmanlı, İstanbul kadı defterlerinin bulunduğu Şer’iyye Sicilleri Arşivi Uzmanlığı’na tayin oldum. Beni bu göreve tayin eden üst düzey Diyanet Görevlisi burada kültürel çalışmalar yapabileceğimi, kitap hazırlayabileceğimi söyledi. Görevin ünvanı küçüktü ama kültürel çalışma imkânı çoktu. Nitekim orada görev yapan yüksek tahsilli üç mesai arkadaşımın üçü de profesör oldular.

Ben de hizmetimi başka türlü verdim. Isınma, alışma döneminden sonra arşiv binasının bodrumuna indiğimde binlerce arşivlik defterin izbeye üst üste yığılmış olduğunu gördüm. Ne olduğunu sorduğumda, şeyhülislamlığın defterleri olduğunu, bu kurum lağvedilince defterlerinin buraya darmadağınık atıldığını söylediler. Doğrusu çok üzüldüm. Bir müddet sonra bu defterleri kurtarmaya karar verdim. Arşiv şefi Abdülaziz Bayındır (şimdi prof) ile birlikte yer tesbiti yaptık. Arşiv binasının simetriğinde Meşihat Kütüphanesi vardı. Onun alt katı metruk vaziyetteydi. Kontrol ettiğimizde rutubetsiz olduğunu tespit ettik. Temizlettik, badana yaptırdık. Çelik raflar kurdurduk ve ben işe koyuldum. Sonradan emrime bir hizmetli verdiler. Bir memur arkadaş zaman zaman isteği ile yardım ediyordu. Bazı defterler kurtlanmışlardı. Elim yüzüm, üstüm başım toz içinde, elimde fırça parmak kadar kurtları temizleyerek, Şeyhulislamlığa ait on iki bin arşivlik defteri kurtardık. Hatta kurtardım desem yeridir. Tasnifleri yapılarak tarih araştırıcılarının hizmetlerine sunulması şarttır. Yirmi senedir bilmiyorum.

Yine bu metruk binada, bazıları yerlerde sürünen, toz toprak içinde, bazılarının içleri dökülmüş üç bin kadar sarı zarflar vardı. Araştırdığımda meşihata bağlı Osmanlı ulemasının kısa hayat hikayeleri ile sicil dosyaları olduğunu gördüm. Aynı ebatta veya biraz büyük üç bin sarı zarf satın aldık. Tozlarını elimle silerek, rutubetlileri kurutarak bunları zarfları ile birlikte yeni zarflara elimle yerleştirdim. Eski numaralarını aynen muhafaza edip zarfların üzerlerine kaydettim. Benden sonra klasörlere yerleşirilmiş, arşiv binasına aktarılmış, çok memnun oldum. Üzerinde çalışılarak ilim dünyasına açılması şarttır.
Arşiv binasının simetriğinde Meşihat Kütüphanesi vardı. Tabiri caizse yarı metruk haldeydi. İçinde hiçbir çalışma yapılmıyordu. Bazen kapısını açar, dolaplar etrafında dolaşır, rastgele bir kitap çeker, şöyle bir bakar yerine korduk. Kütüphane ile doğrudan ilgilenmeye niyetlendim. Durumu müftü beye arzettim. Kabul etti. Görevlendirme yazımı elime hemen tutuşturdu.

Müftü Selahattin Kaya aracılığı ile Süleymaniye Kütüphanesi ile irtibata geçtik. Oradan Bulgaristan göçmeni kitap uzmanı yaşlı iki kişi gelerek kütüphaneyi incelediler. Benim onların yanında kurs görmemi teklif ettiler. Arapça bilip bilmediğimi sordular. Müftü bey, iyi seviyede bildiğimi ifade etti. O tarihlerde Ezher mezunu eski Fatih Müftüsü Ömer Biçer Hoca ile birlikte “Yetişkinler İçin İleri Arapça” diye iki ciltlik eğitim kitabı hazırlıyorduk. Kısa bir süre kurs gördükten sonra her gün elime bir iki kitap alarak Süleymaniye Kütüphanesi’ne gittim. Kitapların (bir kısmı el yazması) eski eser değerlendirme formatına uygun kimliklerini çıkardım. Ben ayrıldığım tarihten beri öylece bekliyor. Neşredilerek veya en azından internete aktarma yapılarak kültür ortamına açılması şarttır.

Arşivde araştırma yapan ilim adamlarının sayısı maalesef azdı. Prof. Dr. Mubahat Kütükoğlu “Osmanlılarda Narh”kitabını hazırlarken burada çalışmıştı. Bir tabiri çıkarmakta zorlanmış, günlerce tekrar tekrar bakmış, ben yarısını okuyunca tamamını hemen çözmüştü. Prof. Dr. Halil İnalcık Türkiye’ye geldikçe uğrar, bazı defterlerle ilgilenirdi. Onunla çok hoş sohbetlerimiz olurdu. Prof. Dr. Nejat Göyünç de arşivin müdavimlerindendi. Amerikalı Antoni isimli bir genç ve bir İngiliz kız, doktora çalışmaları için üniversiteleri tarafından gönderilmişlerdi. İngiliz kız bir sene, Amerikalı Antoni yedi yıl bu arşivde çalıştılar. İ.Ü. İktisat Fakültesi, Türk İktisat Tarihi Ana Bilim Dalı başkanı, Prof. Dr. Hüseyin Özdeğer hoca, arşivden yüksek lisans yaptırırdı. Ben de onun öğrencisi olarak, II. Mahmud’un fermanlarının kayıtlı olduğu defteri Transkripsiyon Alfabesine aktardım. Yüksek lisans tezi olarak, bu dönemdeki sosyal ve iktisadî faaliyetleri inceledim.
 

FETVA KURULUNDA GÖREVİM
Arşivin şefi Abdülaziz Bayındır, Fetva kurulunun da başkanı idi. Kurulun resmi değil ama fiili üyelerinden biri de bendim. Zaten kurul resmi değildi. Problemi olanlar ya gelerek veya telefonla sorular tecvih ederlerdi. Her gün onlarca soruya muhatap oluyorduk. Fıkıh kitaplarını yeniden okudum. Bilgilerimi tazeledim. Bu hizmet, benim dini ilimlerde derinleşmemde çok faydalı oldu.

Bu esnada Ramazanlarda bütün selâtin (Sultan Ahmet, Beyazıt, Nur-i Osmaniye vs.) ve diğer zamanlarda Cuma günleri önceleri Şehzadebaşı Camii’nde, sonraları Dolmabahçe Camii’nde senelerce vaaz ettim. Üsküdar’da ikamet ettiğim için, hemen her camisinde vaazlarım oldu.
1980’den itibaren Hac, 1984’den itibaren Umre organizasyonu Diyanet'e intikal etti. İstanbul Müftülüğü organizasyonunda görev aldım. Bunlar ilerde Mekke ve Medine kitaplarımın yazılmasında ilk vesileler olacaktır.
 

DİNDAR YAZLIK KÖYÜ
Yalova, Çınarcık, Esenköy'ün Milliyetçi mukaddesatçıların yazlık merkezi olmasında kısmen katkım oldu. Bunu ilk önce Ahmet Muhtar Büyükçınar hoca başlatmış. Talebelerine ve müritlerine yazlıklar aldırmış. Kanarya camisini yaptırdı. Sonra vaiz ve milletvekili Feyzullah Değerli hoca rehber oldu, ben de kültürel destekte bulundum. Muhtar Osman Bal amcanın ve emekli kaymakam Ahmet Yurtkuran beyin gayretlerini de yadetmek gerekir. 1985'ten itibaren benim de aynı köyde yazlığım oldu. Burada önce evlerde başlattığımız toplantıları, evler almayınca Kanarya camii altındaki salona taşıdık. Her hafta akademisyen hocalara konferanslar verdirdik. Organizede aktif olarak bulundum. Gençlerle yakından ilgilendim. Böylece köyün ismi duyuldu. Dindarlar yazlık için akın ettiler. Böylece Türkiye'de dindarların ağırlıkta olduğu ilk yazlık merkezi doğmuş oldu.

FRANSIZCA DİN DERSİ
Zaireli bir aile Müslüman olmuş ve İslam'ı daha iyi öğrenmek için İstanbul'a ve müftülüğe gelmiş. Bu aileye rehberlik ettim, ellerinden tuttum. Bir eve yerleştirdik. Yaşar Gökçek hocam ilgilendi. Ben de eğitimlerini Fransızca olarak sürdürdüm. Sonra Mekke'ye geçtiler. Akademisyen bey ve öğretmen hanımı Mekke Üniversitesinde eğitim gördüler. Bu olaydan etkilenerek, "Zamanımızda İslam’ın Yayılışı" konusunu inceledim. Aynı isimle kitap olarak neşrettim. Ayrıca "İslam Ülkeleri tarih-coğrafyası"nı üjke ülke inceledim. Aynı isimle Diyanet Dergisi’nde tefrika edildi. Bütün bu açıklamalardan sonra şunu ifade edebilirim. Şer’iyye Sicillleri Arşivi’nde geçen altı yılım oldukça verimli geçmişti.

T.D.V. İSLAM ANSİKLOPEDİSİ’NDE GÖREVİM
1985 yılı Hac dönüşü TDV İslam Ansiklopedisi genel müdürü Ahmet Gürtaş’tan bir teklif aldım. Ansiklopedi'de birlikte çalışmayı teklif ediyordu. Aynı tarihlerde İstanbul Üniversitesi İktisat Tarihi Kürsüsü’nden Osmanlıca paleografya okutmanlığı teklifi de almıştım. İslam Ansiklopedisi’ni tercih ettim. Bu kurumda Kütüphane ve Dokümantasyon Müdürü oldum. Bu dönemin en büyük faydası BÜYÜK DAVA ADAMLARI isimli kitabımın oluşmasına katkısı diyebilirim. Çünkü bu esnada Türkiye’nin kültür birikimini yakından tanıma imkânım oldu. Maddeleri ilim adamlarına bizim müdürlük ulaştırıyordu. Önce önemli bir hazırlık yapıyor, madde ile ilgili temel kitaplardan fotokopiler ekliyor, ilim dalı başkanı tarafından düşünülen notları ekleyip gönderiyorduk. Buna sipariş diyorduk. Yazılıp gelen maddeleri de ilim dalı başkanına ulaştırıyor, onlar da redaksiyon için bir ilim adamı tayin ediyorlar, maddeyi bu sefer ona gönderiyorduk. İlmi incelemesi tamamlanan maddeleri teknik (dil, şekil) redaksiyona gönderiyor, oradan da gelen maddeyi neşredilmek üzere dosyasına yerleştiriyorduk. Henüz yayın başlamamıştı. Hazırlık döneminde idik.

İstanbul merkez ilçelerinden birine (Kadıköy, Şişli, Üsküdar) müftü olmak için kadroları boşaldıkça dilekçe verdim. Her seferinde Anadolu’dan bir ilçe teklifi geldi, kabul etmedim. İstanbul’dan ayrılamazdım. Çünkü ticaretle de uğraşıyordum. Mücadele Birliği çalışmalarından ayrıldıktan sonra önce evimin bir odasında sonra da dükkan açarak halıcılığa başlamıştım. On beş sene sürdürdüm.

ÖĞRETMENLİĞİM
Bazı sebeplerle öğretmenliğe karar verdim. Öğretmenlik sınavına girdim. Tayinim Umraniye’de bir ortaokula çıktı. Stajyer öğretmenliğimi burada geçirdim. Yaşıma göre çocuk öğrencilerle çok iyi diyalog kurdum. Okuldan ayrıldıktan sonra çocuklar adıma bir duvar gazetesi çıkarmışlar. Müdür bey komşumuzdu. İlle de görmemi istedi. Gidip gördüm, hayran kaldım.

Üsküdar İmam-Hatip Lisesi’ne tayinimi yaptırdım. Öğrencilerle çok iyi diyaloğum vardı. Öğrencilerin kurduğu internette bir sitede “Unutulmayan Hocalar” içinde övücü cümlelerle ismimin takdimini gördüm. Öğrencilerime teşekür ederim. İki sene kadar okul-aile birliği hocalığı yaptım. Üç bin kadar öğrencimiz vardı. Fakir oldukları için bazı öğrencilerin öğle yemeğini yiyemediklerini öğrendik. Üsküdar müftüsü ile irtibat kurarak öğle yemeği çıkarmaya karar verdik. Önceleri 200, sonraları 350 fakir öğrenciye öğle yemeği çıkardık. Tabii ki paralarını zengin velilerden topluyorduk. Çok zorlandığımızı ifade edebilirim. İki yıl sonra biz aile birliğinden ayrıldıktan sonra kimse bu hizmeti sürdürmedi.

Aynı senelerde Beylerbeyi Kerime Hatun Kur'an Kursu ile de ilgilenmeye başladım. Bu kursun bazı işleri ile fahri olarak Yaşar Gökçek Hocam ilgileniyordu. Bu kurstan her sene on-on beş hafız yetişiyordu. Onları ve başka kurslardan gelen hafız öğrencileri, İmam Hatip lisesi orta kısım imtihanlarına hazırlamak için benim yönetimimde kurs açtık. Bir kısım derslere ben girdim. Özel hocalar bulduk. Hafız öğrencileri liseli yaptık. Bu çalışmalarımız 28 Şubat 1997’e kadar sürdü. Maalesef bu tarihten sonra bu bölümü kapattık.

Özal iktidarının son zamanlarında özel radyolar kurulmaya başlamıştı. Üsküdar FM de kurulmuştu. Bu radyoda birkaç sene hadisi şerif ağırlıklı programlar yaptım. Oldukça faydalı oluyordu. Programdan sonra birçok teşekkür telefonu geliyordu.
Kur'an kursundaki çalışmalarıma ve radyodaki programıma ağırlık vermek üzere 1996 yılında emekli oldum. 28 Şubat her iki hizmeti birden sekteye uğrattı.

MEKKE VE MEDİNE KİTAPLARIM
1999 yılında yüz gün süreli hacca gittim. Yaşar Gökçek Hocam benimle yirminci haccını yapıyordu. Mekke ve Medine ile ilgili verdiğim bilgiler dikkatini çekmiş. Kitap haline getirmem konusunda ısrar etti. Bu üç ay sürede Mescid-i Harâm’daki bütün yazıları, kitabeleri okuyarak kaydettim. Böylece çalışmayı başlattım.

KONYA’YA TAŞINMA
Otuz sene aradan sonra, Konya’ya tekrar döndüm. Konya’da mahalli bir televizyonda (Sun TV) ve bir radyoda (Radyo EN) fıkıh ağırlıklı dini programlar yaptım. Konya’ya taşınmamdan itibaren kitap çalışmalarına ağırlık verdim. Mekke-i Mükerreme ve Medine-i Münevvere üzerine çalışmaya koyuldum. Bütün temel kaynaklara ulaşmaya çalıştım. Türkiye'de kütüphanelerde ve özellikle Medine’de, Mescid-i Nebevi Kütüphanesi’nde çalıştım. Bu kütüphanede Mekke ve Medine kitapları için ayrı ayrı reyonlar ayrılmıştır. Buradaki konu ile ilgili tarihi ve yeni bütün kitapları elden geçirdim. Kütüphane müdürü ve bazı Medine Üniversitesi hocaları ile dost oldum. Bana çok yardımcı oldular. Kitabı tam tamamlamak üzere iken, sol gazetelerde yazılar yazan, İslami konuları çarpıtarak işleyen bir yazarın Mücadele Birliği ile ilgili kitap çıkaracağını duydum. “Bir Uyanışın Anatomisi, Mücadele Birliği” kitabımı hazırlayıp neşrettim (İki baskı,2006-2012). Sonra da Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları arasında “Peygamber Şehri Medine-i Münevvere” isimli kitabım neşredildi (İki baskı, 2007-2013). “Mübarek Belde: Mekke-i Mükerreme” isimli kitabımı yayına hazırladım. Bu şehirlerde bütün mübarek, tarihi ve resmi yapıların fotoğraflarını çektim. İyi ki çekmişim. Son düzenlemede bunların bir kısmı kayboluyor. Bazı kişilerle konuşurken milliyetçi mukaddesatçı dava adamlarının bilinmediği, unutulduklarını gördüm. "Büyük Dava Adamları" isimli eserim, bu ihtiyacı karşılamak üzere kaleme alındı. Başka konular üzerinde de çalıştım. 1981'de neşredilen "Zamanımızda İslam'ın Yayılışı" kitabımın genişletilmiş ikinci baskısı için çalışmalarımı sürdürüyorum. Tasavvurumda olan bazı kitapların alt yapılarını oluşturdum. Yaşım seksene bir var, tabiiki tamamlanamaz.Hz. Peygamber’in Hilye-i Şerifesi’ni, Hadisi Şeriflerden derleyerek, “Huzûrname” ismiyle manzum olarak neşrettim (2006).
2012 yılında, mahallemizdeki caminin altını Kur'an Kursu yapmaya karar verdik. Müftülüğe karşı Cami sorumlusu idim. Görevli imamla birlikte gayretle, bir bölümünü kız Kur'an Kursu, bir kısmını erkek Kur'an Kursu haline getirdik. Ayrıca camide bir de, konferans salonu ve kütüphane oluşturduk. Bu çalışmalarım dolayısıyla Konya Müftülüğü bir de pilaket verdi. Gülbey Cami Derneği başkanı olarak camiye başka hizmetlerim oldu.
Uzun yazıyı okuduğunuz için teşekkür ederim. Allah’tan affımı isteyerek ifade edeyim. Uzun ömrüm içinde günahlarım da olmuştur. Hadiste ifade edilen büyük günahlardan Allah beni korudu. İnsan olarak günahsızım demiyorum. Büyük günah işlememeye çalıştım, diyorum. Allah günahlarımı mağfur buyursun. Hizmetlerimi mecur eylesin. Dualarınıza muhtacım. DUA buyurun.

SORUMLULUĞUM ESNASINDA VEYA DAHA SONRA GÖNÜLLER KIRMIŞ OLABİLİRİM. DOSTLARIMDAN HAKLARINI HELAL ETMELERİNİ İSTİYORUM. BENDEN YANA HELAL OLSUN. SELAMÜN ALEYKÜM.
İrfan Küçükköy

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
1 Yorum
İrfan Küçükköy Arşivi