Hür yaşadım, hür yaşarım!
Hür yaşadım, hür yaşarım!
Alparslan ve Osman Gazi'den Yıldırım Bayezid'e, Fatih'ten, Yavuz'a, Kanuni ve II. Abdülhamid'den Gazi Mustafa Kemal Atatürk'e kadar Anadolu'yu Türk yurdu yapan, doğal coğrafyamızı Adriyatik'ten Afrika Sahra altına ve Çin seddine kadar âlemşümul hale getiren ecdadımızın ruhları şâd, makamları âli, mekânları Cennet olsun.
Rabbim seferle emrolunduklarını bilerek zaferlerine zaferler ekleyen, tarih sahnesinde kurdukları onlarca devletle dünyaya adalet, barış ve insanlık götüren Türk milletinin bahtını, istikbalini açık, âlem var oldukça ömrünü ilelebet payidar ve bahtiyar eylesin.
Ulularından dualar almış ve hiçbir zaman boyunduruk altında yaşamamış Türk milleti en zor şartlarda dahi varlığını sürdürmesini bilmiştir. Tarih böyle yazar…
Malazgirt ile Anadolu’ya giren, Niğbolu ve Kosova’da Avrupalı’nın nefesini kesen, İstanbul’un fethiyle çağ kapatıp çağ açan, Çaldıran, Mercidabık ve Ridaniye ile Doğu Akdeniz’i tahkim eden, Mohaç’ta savaşçılığını gösteren, Preveze ile Akdeniz’i Türk gölü haline getiren, Akka’da ünlü Napolyon’u ağır yenilgiye uğratıp askerlik dersi veren Türk milleti, Başkomutanlık Meydan Muharebesi’nde de dünyayı dize getirip “Ben ezelden beridir hür yaşadım, hür yaşarım… Hangi çılgın bana zincir vuracakmış? Şaşarım!” diyerek mazisini âtiye taşımıştır.
***
30 Ağustos 1922’de kazanılan Başkomutanlık Meydan Muharebesi, Türk milletine ait zaferlerin mührüdür ve bu kutlu mühür, bağımsızlık yolunda yol göstermeye devam edecektir. Nitekim 15 Temmuz da Türk milletinin kutlu zaferlerinden biridir.
Tüm zorluklara karşı ecdâdımızın kutlu ve uğurlu zaferlerle bizlere emanet ettiği Türkiye’mize daha fazla sahip çıkmak zorunda olduğumuzu idrak etmeliyiz.
Vatan, bayrak, din, millet; namusumuzdur… Kıyamete kadar “Arkadaş! Yurduma alçakları uğratma, sakın… Siper et gövdeni, dursun bu hayasızca akın” söylemini gaye, amaç edinmeliyiz.
Küresel şeytani oyunların cirit attığı günümüzde ve gelecekte; “Bastığın yerleri 'toprak!' diyerek geçme, tanı: Düşün altında binlerce kefensiz yatanı” bilinciyle Türkiye’mizi “Dalgalan sen de şafaklar gibi ey şanlı hilal! Ebediyen sana yok, ırkıma yok izmihlal” düsturuyla donatmalıyız.
Cenâb-ı Hak’ka yalvarırken, “Ruhumun senden, ilahi, şudur ancak emeli: Değmesin mabedimin göğsüne namahrem eli… Bu ezanlar ki şahadetleri dinin temeli… Ebedi yurdumun üstünde benim inlemeli… O zaman vecd ile bin secde eder -varsa- taşım” nidalarıyla ellerimizi duaya kaldırmalıyız.
Bugün “Ne mutlu Türküm” diyebiliyorsak, Ulu Önder’in ifadesiyle “Bundaki muvaffakiyeti Türk milletinin ve onun değerli ordusunun bir ve beraber olarak azimkârane yürümesine borçluyuz.”
***
İşte şanlı ordularımız gibi Türk iş dünyasının da geçmişten aldığı feyzü bereket ile günün şartlarını oluşturarak istikbale yürüme mecburiyeti ve hedefi vardır.
Yapılanları asla kâfi görmemeliyiz. Çünkü çok daha büyük işler yapmak mecburiyetinde ve azminde olmak gerektiğinin fehmindeyiz.
Üzerimize düşen görev; Allah’ın izni keremiyle ekonomiyi büyütmek, yatırım ortamını iyileştirerek yatırım üzerine yatırım yapmak, üretmek, istihdamı artırmak, ihracatı artırmak, Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün gösterdiği istikamette, yurdumuzu dünyanın en mamur ve en medeni memleketleri seviyesine çıkarmak, milletimizi en geniş refah, vasıta ve kaynaklarına sahip kılmak, millî kültürümüzü, muasır medeniyet seviyesinin üstüne yükseltmektir.
İşlerimizi icra ederken geçmişin parlak başarılarını daha güçlendirip sistemleştirerek asrımızın sürat ve aktivitesine uygun çalışmak esastır. Dolayısıyla maziye göre daha katma değeri yüksek fevkalade yüksek iş ortamına ihtiyacımız olduğuna inanmalıyız.
Dünyanın hızlandığı bu zamanda onlar koşarken bizler adımlarımızı kat kat daha fazlalaştırmak durumundayız.
***
Gazi Mustafa Kemal Atatürk ünlü 10’uncu Yıl Nutku’nda Türk milletine şöyle seslenir:
“…Bunun içindir ki, milletimizin yüksek karakterini, yorulmaz çalışkanlığını, fıtri zekâsını, ilme bağlılığını, güzel sanatlara sevgisini, millî birlik duygusunu mütemadiyen ve her türlü vasıta ve tedbirlerle besleyerek inkişaf ettirmek milli ülkümüzdür… Asla şüphem yoktur ki, Türklüğün unutulmuş medeni vasfı ve büyük medeni kabiliyeti, bundan sonraki inkişafı ile âtinin yüksek medeniyet ufkunda yeni bir güneş gibi doğacaktır… Türk milletine çok yaraşan bu ülkü, onu bütün beşeriyete hakiki huzurun temini yolunda kendine düşen medeni vazifeyi yapmakta muvaffak kılacaktır…”
99’uncu yıldönümünü kutladığımız 30 Ağustos tarihi ve kazanılan Başkomutanlık Meydan Muharebesi, geçmişteki zaferlerin taçlandırıldığı ve Türk milletinin bağımsızlık yolunda azimle attığı destansı olağanüstü örnek bir adımdır.
Bu vesileyle gelecekte her alanda elde edeceğimiz zaferlere istikamet verecek Zafer Bayramımız kutlu olsun.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.