Türkiye'nin Afrika perspektifinde öncelik kıtanın kalkınması

Türkiye'nin Afrika perspektifinde öncelik kıtanın kalkınması
Türkiye'nin Afrika politikası, bölgeye yönelen diğer aktörlerin aksine, ekonomik fırsatları ve maliyet avantajları öncelemek yerine kıtanın kalkınmasını da hedefleyen bir yaklaşımla şekilleniyor.

İstanbul

İnsanlık tarihinin, göçlerin, zenginliğin ve ticaretin başlıca merkezlerinden biri olan Afrika günümüzde ekonomik refah ve siyasi istikrar bakımından oldukça olumsuz bir manzara sunuyor. Batılıların kıtaya gelişi ve akabinde başlatılan sömürge faaliyetleri kıta genelinde yıkıcı etkiler bırakırken, günümüzde ise birçok ülke bölgeye yönelik politikalarını ekonomik öncelikler ve bilhassa düşük maliyet fırsatları açısından şekillendiriyor.

Bütün bu olumsuz tabloya rağmen Afrika kıtası, ekonomik kalkınma açısından ciddi potansiyele sahip. Özellikle ihtiyaç duyulan altyapı yatırımları pek çok aktörü kıtaya çekiyor. Yıllık 170 milyar dolardan fazla finansal ek kaynağa ihtiyaç duyan bölge, küresel ticarette doğal kaynaklarıyla öne çıkıyor. Doğal kaynakların yanı sıra insan gücü açısından yetişmiş nüfusu ve maliyet avantajı nedeniyle Afrika gelişmiş ülkeleri kendisine çekiyor. Son yıllarda kıta genelinde ABD, Çin, İngiltere, Fransa, Güney Kore, Almanya, Birleşik Arap Emirlikleri (BAE), Hindistan ve Türkiye gibi farklı ülkelerden yatırımlar artmış olsa da rakamlar, Afrika'nın, potansiyelin çok uzağında olunduğunu gösteriyor. 2019 yılı verilerine göre 2,6 trilyon dolarlık milli gelirle kıta, dünya ekonomisinin yüzde 3’ünden azını oluşturuyor. 6,7 trilyon dolar satın alma gücüyle ise küresel ekonomiden yüzde 5 pay alıyor. Kıta genelinde kişi başına düşen gelir 2 bin dolar civarında iken pek çok kişinin elektrik, gıda ve temiz su gibi temel insani ihtiyaçlara erişimi bulunmuyor. Dünya nüfusunun yüzde 17’sini oluşturan kıta toplam yatırımlardan ise yüzde 3’ten az pay alıyor. Yaklaşık 1 trilyon dolarlık dış ticaret hacmiyle küresel ticaretin yüzde 2,5’ini oluşturan kıta, nüfus, kalkınma ve gelişim açısından gerçek potansiyelini henüz yakalayabilmiş değil.

Türkiye’nin Afrika politikası bölgenin kalkınmasına, gelişmesine ve bağımsızlığını güçlendirmesine dayanan stratejik bir yaklaşım. Bu öncelikler Afrika’ya yönelik, kıtanın gerçek potansiyelini hiçbir şekilde yansıtmayan negatif algının kırılmasına da yardımcı oluyor.

Afrika’da yatırım yapan ülkeler

Kişi başına düşen gelir açısından tasarruf oranı hayli düşük olan kıta, yatırımları kendi öz kaynaklarıyla karşılamakta zorlanıyor. Bu nedenle ekonomik kalkınma için gerekli olan finansman dış yatırımlarla temin ediliyor. Kara ve demir yolları, elektrik santralleri, su kanalları ve limanlara yoğunlaşan yatırımlar kredi, yardım ve hibelerle destekleniyor. 2019 yılı rakamlarına göre kıtaya yapılan toplam yatırımlar 1 trilyon dolara yaklaştı. Kıtaya yatırım yapanlar arasında Hollanda (67 milyar dolar), İngiltere (65 milyar dolar), Fransa (65 milyar dolar), ABD (43 milyar dolar), İtalya (31 milyar dolar), Singapur (29 milyar dolar), İsviçre (15 milyar dolar) ve Türkiye (10 milyar dolar) bulunuyor. 2020’de kıtanın çektiği toplam yatırım miktarı 40 milyar dolar iken pandeminin finansman kaynağı teminini olumsuz etkilediği görülüyor. Aynı yıl bölgede 29 milyar dolarlık yeni projenin başladığı biliniyor. Dolayısıyla 2019’da değeri toplam 77 milyar dolar olan projelerin salgın nedeniyle ciddi oranda düştüğü anlaşılıyor.

Dış finansman ihtiyacının en fazla duyulduğu alanlar olan ulaşım, enerji ve tarım, bölgenin en fazla yatırım stokuna sahip olduğu sektörler. Bu alanlar farklı aktörlerin uzun vadeli yatırımlarını çekmesiyle dikkat çekiyor. Örneğin, Güney Kore Madagaskar’da, Türkiye Sudan’da ve Çin Güney Afrika devletlerinde büyük tarım alanlarını 49 yıllığına kiraladı. Almanya, Güney Kore, Çin ve Türkiye kıtada sadece yatırımlarıyla bulunmayan aktörler. Yardım, kredi ve hibelerle bölgenin ihtiyaç duyduğu alanlara finansal destek de sunuyorlar. Türkiye’nin Afrika Kalkınma Bankasına 3 milyar dolarlık kredi açması mevcut desteğin önemli göstergeleri arasında. Güney Kore sağlık sektöründe oldukça aktif ve sağlık personellerinin eğitiminde de ülkelere yardımda bulunuyor. Almanya vakıflar aracıyla altyapının eski olduğu bölgelere yardım yaparken firmaları aracılığıyla 200 binden fazla kişiye istihdam sağlıyor. Çin de kıtanın en büyük ticaret partneri olarak kıtaya 370 milyar doların üzerinde yatırım yaptı, 155 milyar dolar kredi verdi, 541 milyar dolarlık projeyi tamamladı ve 35 milyar doların üzerinde ekonomik yardımda bulundu. Çin’den gelen yatırım, kredi, yardım ve hibelere gölge düşüren en önemli husus ise Pekin’e karşı oluşan bağımlılık ve kredilerin ödenmemesi durumunda mülkiyet haklarının devri konusu.

Türk İşbirliği ve Koordinasyon Ajansı Başkanlığı (TİKA) aracılığıyla hastane, okul ve su kuyusu gibi insani ihtiyaçların giderilmesine yardım edildi. GSYH oranına göre dünyada en fazla dış yardımda bulunan ülke olan Türkiye, Afrika’nın siyasi, ekonomik ve toplumsal gelişimine katkı sağlamaya çalıştı. Turizm sektöründe olan tecrübesini kıta ülkelerine aktaran Ankara, kıtanın doğal güzelliklerinin fark edilmesini hedefledi.

Türkiye neden Afrika’da?

Uzun yıllar devam eden ihmalin ardından 21. yüzyılın başından itibaren gelişmeye başlayan Afrika ilişkileri günümüzde Ankara’nın dış politika öncelikleri arasında. Diplomatik ilişkilerin gelişmesiyle belirginleşen Türkiye’nin Afrika atılımı dış ticaret, yatırım ve finansal ilişkilere de önemli derecede katkı sağladı. Neredeyse Afrika’nın her ülkesiyle diplomatik ilişkiler tesis eden Türkiye, kıta geneline 10 milyar dolara yakın yatırım gerçekleştirdi. 65 milyar doların üzerinde alt ve üstyapı projesini de tamamlayan Türk firmaları kamu tarafından ciddi derecede destek gördü. Günümüzde 25 milyar dolara yaklaşan Afrika-Türkiye dış ticareti, ilişkilerin temel vurgusu haline geldi. Kıtanın toplam dış ticaretinden yüzde 3’e yakın oranda pay alan Türkiye, toplam yatırım stokunun yüzde 1’ini ve altyapı projelerinin önemli bir bölümünü hayata geçiren aktör oldu. Aynı dönemde kamu yardım kuruluşlarıyla bölgenin insan gücünün eğitimine önemli katkılar sağladı. Türk İşbirliği ve Koordinasyon Ajansı Başkanlığı (TİKA) aracılığıyla hastane, okul ve su kuyusu gibi insani ihtiyaçların giderilmesine yardım edildi. GSYH oranına göre dünyada en fazla dış yardımda bulunan ülke olan Türkiye, Afrika’nın siyasi, ekonomik ve toplumsal gelişimine katkı sağlamaya çalıştı. Turizm sektöründe olan tecrübesini kıta ülkelerine aktaran Ankara, kıtanın doğal güzelliklerinin fark edilmesini hedefledi. İmalat sanayiinin gelişimine de önem veren Türkiye finansal imkânlarla bölgenin kalkınmasını amaçladı.

Afrika-Türkiye ilişkileri diğer aktörlere kıyasla kıtanın kalkınmasını önceleyen bir mahiyet arz ediyor. Doğal kaynakların kullanımından ziyade ülkelerin madenleri işlemesini ve ihracat yapabilir hale gelmesini önemseyen Türkiye, yerel bağları kuvvetlendiren politik öncelikleri vurguluyor. Yerinde eğitimlerle insan gücünün eğitilmesini sağlıyor ve temel ihtiyaçların karşılanmasına önem veriyor. Buradan hareketle kıta genelinde elektriğe ulaşımın büyük oranda kısıtlı olması Türkiye’nin yeni öncelikleri arasında olabilir. Çünkü üretimin temel girdisi olan enerji altyapısının yetersiz oluşu kıtanın dış ülkelere bağımlılığını artırıyor. Doğalgaz, güneş ve hidroelektrik gibi enerji türleri konusunda tecrübeye sahip olan Türkiye’nin bölgeye yapacağı yatırımlar oldukça önemli. Türkiye-Afrika ilişkileri günümüzde geldiği yer açısından pek çok sektörü kapsayan işbirliği olanaklarına sahip. Çünkü Türkiye ikili ilişkilere sadece ekonomik gelişim açısından bakmıyor. İnsani kalkınmanın bir parçası olan temel ihtiyaçlara erişimin artmasına önem veren Türkiye siyasi, ekonomik ve toplumsal bağımsızlığın karşılıklı olarak gelişmesini savunuyor.

Bütün bu olumsuz tabloya rağmen Afrika kıtası, ekonomik kalkınma açısından ciddi potansiyele sahip. Özellikle ihtiyaç duyulan altyapı yatırımları pek çok aktörü kıtaya çekiyor. Yıllık 170 milyar dolardan fazla finansal ek kaynağa ihtiyaç duyan bölge, küresel ticarette doğal kaynaklarıyla öne çıkıyor.

Bu kapsamda Angola Cumhurbaşkanı Joao Manuel Gonçalves Lourenço’nun son Türkiye ziyareti, Ankara ile bölge ülkeleri arasında ikili ticaret hacmi, yatırımlar ve işbirliğinin artırılması ve daha fazla kurumsal hale gelmesine yardımcı olabilecek, Türkiye’nin Güneybatı Afrika ile ilişkilerini yeni bir seviyeye taşıyabilecek önemli bir gelişmeydi. 1975’te bağımsızlığını kazanan Angola zengin yer altı kaynakları, nispeten yüksek gelir düzeyi ve ekonomik potansiyeliyle Türkiye’nin değerlendirmesi gereken stratejik ve zengin bir ülke.

Sonuç olarak, Türkiye’nin Afrika politikası bölgenin kalkınmasına, gelişmesine ve bağımsızlığını güçlendirmesine dayanan stratejik bir yaklaşım. Bu öncelikler Afrika’ya yönelik, kıtanın gerçek potansiyelini hiçbir şekilde yansıtmayan negatif algının kırılmasına da yardımcı oluyor.

[İstanbul Üniversitesi’nde doktora çalışmasına devam eden Deniz İstikbal SETA Ekonomi Direktörlüğü’nde araştırma asistanı olarak görev yapmaktadır]

Kaynak:

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.