Şam-SDG anlaşması: Temkinlilik, saha gerçekleri ve Türkiye
İstanbul
SETA Dış Politika Direktörlüğü Araştırmacısı Kutluhan Görücü, Şam yönetimi ve SDG arasında yapılan anlaşmanın detaylarını ve bölge için ne anlama geldiğini AA Analiz için kaleme aldı.
***
Şam yönetimi ile Suriye Demokratik Güçleri (SDG) arasında imzalanan anlaşma, Suriye’de yeni bir dönemi işaret eden çerçeve bir metin olarak görülebilir. Esed rejiminin ortadan kaldırılması sonrasında yeni Şam yönetimi, ülke sathında çeşitli güvenlik sorunlarıyla mücadele etmektedir. Bunların başında eski rejim kalıntıları, YPG/SDG ve bazı Dürzi silahlı gruplar gelmektedir. Mart ayının başında rejim kalıntılarının ayaklanma girişimini sert bir şekilde bastıran Şam yönetimi, 10 Mart’ta SDG ile bir mutabakata varıldığını açıklamıştır. Dürzi toplumunun önde gelenleriyle de müzakereler sürmekte ve birçok noktada anlaşma sağlanmış durumdadır.
Anlaşmanın detayları neler?
Anlaşmanın genel çerçevesini belirleyen 8 maddenin içeriğine bakıldığında, herhangi bir özerklik, federasyon ya da otonom bölgeye işaret edilmiyor. Özellikle dördüncü madde anlaşmada oldukça kritik görünüyor. Bu maddeye göre, SDG’nin uhdesinde yer alan tüm kurumlar merkezi idareye entegre edilecektir.
"Sınır kapıları, havaalanı, petrol ve gaz sahaları da dahil olmak üzere kuzeydoğu Suriye'deki tüm sivil ve askeri kurumlar Suriye devletinin idaresine entegre edilecektir."
Mutabakata imza atan taraflardan biri olan Mazlum Abdi, anlaşma metninde "SDG Genel Komutanı" ya da "general" olarak nitelendirilmemiş, yalnızca "Bay Mazlum Abdi" ifadesi kullanılmıştır. Anlaşmanın imzalandığı masanın arka planında da yalnızca Suriye bayrağı yer almış, SDG’ye ya da sözde özerk yönetime dair herhangi bir flama yer almamıştır.
Şam yönetimi ile SDG arasındaki müzakere sürecinde SDG unsurlarının orduya katılımı tartışma konusu olmuştu. Şam yönetimi, SDG’nin blok halinde orduda yer almasını kabul etmiyordu. Anlaşma metninde açık bir şekilde yer almasa da Şam yönetimine yakın kaynaklar, SDG’nin Suriye Ordusuna katılımında blok halinde yer almayacağını, bireysel katılımların söz konusu olacağını ifade etmektedir.
Söz konusu anlaşmanın imzalandığı saatlerde özellikle Rakka, Deyrizor ve Haseke kentlerinde Arap toplumunun anlaşmayı kutlamak üzere sokaklara döküldüğü görülürken Kobani (Ayn-el Arap) gibi kentlerde sessizlik hakimdi. Özellikle Arap toplumunun bir an önce Şam yönetiminin idaresi altında yaşam sürmek istediği de bir kez daha görüldü.
İsrail’in Suriye’de kendisine müttefik edinmek istediği YPG/SDG’nin de Dürzi toplumunun da yüzünü Şam’a dönmesi, Suriye’nin iç huzuru ve ulusal güvenliğinin tesisi bakımından da büyük bir önem arz etmektedir. Söz konusu anlaşmalarda nihai uzlaşılara varılması ve uygulanmasıyla birlikte İsrail’in Suriye’de muhtemel iki kartını da büyük ölçüde kaybetmiş olacağı söylenebilir.
Türkiye nasıl bakıyor?
Şam yönetimi ile SDG arasındaki müzakere sürecinin başlangıcından itibaren Türkiye’nin süreçten haberdar olduğu biliniyor. Ahmed Şara da geçtiğimiz dönemde vermiş olduğu bir röportajda Türkiye’ye, müzakerelere şans vermek istediğini ifade etmişti. Yine medyaya bilgi veren Türk yetkililer de söz konusu anlaşmayı ihtiyatlı bir iyimserlikle karşıladıklarını ifade ettiler.
11 Mart’ta açıklama yapan Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ise anlaşmaya dair şu ifadeleri kullandı; "Suriye’nin terörden arındırılmasına yönelik her türlü çabayı doğru yönde atılmış bir adım olarak görüyoruz. Dün varılan mutabakatın eksiksiz uygulanması, Suriye’nin güvenliğine ve huzuruna hizmet edecektir." Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın anlaşmanın eksiksiz uygulanmasına vurgu yaparak iyimser bir tutum sergilemesi, Türkiye’nin sürece dair olumlu bir yaklaşıma sahip olduğunu ortaya koymaktadır.
Türkiye’de 22 Ekim’de başlayan PKK’nın tüm yapılarıyla silah bırakmasına ilişkin süreç göz önünde bulundurulduğunda, Türkiye’nin Suriye’de de terör örgütü unsurlarının silah bırakması ve Suriye devletine entegre olmasını hedeflediği de söylenebilir.
YPG/SDG’nin mevcut konumu
Esed rejiminin 8 Aralık’ta devrilmesiyle birlikte PKK/YPG, Suriye siyasi zeminini kaybettiği gibi askeri olarak da güçlü bir merkezi idare ile karşı karşıya kaldı. Nitekim, rejimin devrildiği süreçte PKK/YPG unsurları rejime destek olmak adına bazı noktalarda ilerlemeye çalışsa da bu konuda da başarısız oldular ve kısa sürede Tel Rıfat ve Münbiç gibi bölgeleri kaybettiler.
Sahadaki büyük resme bakıldığında, bu mutabakata Şam yönetiminden ziyade SDG’nin ihtiyacı olduğu açıktır. Nitekim anlaşma maddeleri de Şam yönetiminin üstünlüğünü ortaya koyduğu gibi, SDG unsurlarının herhangi bir otonom bölge talebini dahi dile getiremediği bir iklimin oluştuğu söylenebilir. Özellikle aşağıdaki 3 husus, PKK/YPG’yi zorlamaktadır.
1. YPG/SDG kontrolündeki bölgede Kürt nüfus en iyimser yaklaşımla yüzde 19’dur. Deyrizor, Tabka, Rakka, Ayn İsa ve Haseke şehir merkezleri neredeyse tamamen Arap nüfustan oluşmaktadır. Bu bölgelerdeki tüm Araplar, Şam yönetiminin idaresinde yaşam sürmek istemektedirler.
2. Amerika Birleşik Devletleri (ABD) Başkanı Donald Trump’ın da Suriye’den çekilmeyi hedeflediği biliniyor. Bu sebeple ABD’nin bu anlaşmada aracı rol oynadığı ve SDG’ye baskı uyguladığı ifade ediliyor. Bu durum ise ABD’nin Suriye'den çekilmeyi hedeflediğine ilişkin yorumları da beraberinde getiriyor.
3. Türkiye, 2011’den bu yana Suriye’de terörle mücadele etmek adına en avantajlı konjonktüre sahip ülkedir. Şam’da Türkiye müttefiki bir hükümet olduğu gibi, mevcut Şam yönetimi de üniter bir Suriye hedefi taşımaktadır.
Anlaşmanın uygulanması için yıl sonuna kadar bir süre öngörülmektedir. Bu noktada her bir madde için ayrı komitelerin kurulması hedefleniyor. Önümüzde birçok sahada test edilmesi muhtemel bir anlaşma var. Bu nedenle ‘temkinli iyimserlik’ temel yaklaşım olarak kabul edilebilir. Bununla birlikte, anlaşmanın temel çerçevesinin şekillendiği görülmektedir.
Türkiye’nin de bu süreci dikkatle izlemesi ve gerektiğinde askeri baskıyı artırarak anlaşmanın uygulanmasında ya da yeni mutabakatların ortaya çıkmasında katalizör etkisi görmesi muhtemel görünmektedir.
[Kutluhan Görücü, SETA Dış Politika Direktörlüğünde araştırmacı olarak çalışmaktadır. Ayrıca Suriye Gündemi internet sitesinde baş editörlük yapmaktadır. Çalışma alanları Suriye savaşı, devlet dışı silahlı aktörler, terörizm, Türkmenler ve DEAŞ’tır.]
*Makalelerdeki fikirler yazarına aittir ve Anadolu Ajansının editoryal politikasını yansıtmayabilir.
Kaynak:AA
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.