Sosyal medyanın inşa ettiği sanal gerçeklik sosyo-politik gündemden soyutlanamaz

Sosyal medyanın inşa ettiği sanal gerçeklik sosyo-politik gündemden soyutlanamaz
Sosyal medya gündemi sosyo-politik gerçeklikten soyutlanamaz. Sosyal medyada farklı dönemlerde çeşitli suni gündemler oluşturulsa da, resmin bütününe bakıldığında, sosyal medyanın politika gündemiyle eşgüdüm halinde ilerlediği görülüyor.
İstanbul

Yeni medya araçları hayatımızdaki hacimlerini ve etkilerini her geçen gün artırırken sanal bir gerçeklik üretiyorlar. Sosyal medyanın kullanımına bağlı olarak, bu sanal gerçeklik dijital kimliklerin oluşturulmasını da beraberinde getirdi. Böylece sosyal medya ve dijital teknolojiler hayatın kendisi haline dönüşürken dijital kamusal alanı da inşa etmeye başladılar. Bu minvalde sosyal medya gündemi sosyo-politik gerçeklikten soyutlanamaz. Günümüz koşullarında sosyal medyadaki eğilimler siyasetin dahi gündemini belirleyecek konuma erişmiş durumda. Sosyal medyada farklı dönemlerde çeşitli suni gündemler oluşturulsa da, resmin bütününe bakıldığında, sosyal medyanın politika gündemiyle eşgüdüm halinde ilerlediği görülüyor. Bu durum Türkiye’de olduğu gibi, dijital süreçlere entegre olmuş, sosyal medyayı yoğun şekilde kullanan diğer ülkelerde de yadsınamaz bir gerçeklik olarak karşımıza çıkıyor.

Günümüz dijital iletişim ortamında teknoloji şirketleri devletler gibi davranmaya başladılar. Özellikle teknoloji şirketlerinin “halksız iktidar” olmaya heveslendikleri görülüyor. Sosyal medya platformları ve yeni iletişim teknolojileri, demokrasiyi güçlendirmek bir yana, dijital faşizm örnekleri sergiliyorlar. Türkiye de dijital faşizm uygulamalarına maruz kalan ülkelerin başında geliyor.

Sosyal medya gündemi sosyo-politik gerçeklikten soyutlanamaz. Günümüz koşullarında sosyal medyadaki eğilimler siyasetin dahi gündemini belirleyecek konuma erişmiş durumda. Sosyal medyada farklı dönemlerde çeşitli suni gündemler oluşturulsa da, resmin bütününe bakıldığında, sosyal medyanın politika gündemiyle eşgüdüm halinde ilerlediği görülüyor

Sosyal medya illüzyon değil sosyo-politik gerçekliktir

Sosyal medyanın kendi iç dinamiklerine bağlı olarak, bu platformlarda üretilen içeriklerin bir çeşit illüzyon olduğuna dair yaygın bir kanaat var. Diğer taraftan sosyal medya merkezli enformasyonun kısa sürede çok geniş kitlelere yayılması ve bu platformların anında geri bildirim alma imkânı sunması “dijital gözetimi” beraberinde getiriyor. Bu bağlamda, sosyal medya merkezli gündem doğru da olsa, dezenformasyon amaçlı da olsa, sosyo-politik gerçekliği hem etkiliyor hem de bundan etkileniyor.

Gündelik hayattaki aktivizm günümüz koşullarında dijital aktivizme dönüştü. İnternet altyapısıyla gelişen sosyal medya ve yeni iletişim teknolojileri insanların hak arama hürriyetlerini kullanmaları için birer araca dönüşmüş durumda. Web 2.0 ekseninde gelişen kullanıcı merkezli yeni medya aynı fikri paylaşan, aynı konuda uğraş veren bireylerin sosyal medya üzerinden çok hızlı şekilde örgütlenmelerini, niceliksel üstünlük sağlamalarını ve seslerini ilgili birimlere duyurmalarını sağlıyor.

Günümüz dijital iletişim ortamında teknoloji şirketleri devletler gibi davranmaya başladılar. Özellikle teknoloji şirketlerinin “halksız iktidar” olmaya heveslendikleri görülüyor. Sosyal medya platformları ve yeni iletişim teknolojileri, demokrasiyi güçlendirmek bir yana, dijital faşizm örnekleri sergiliyorlar. Türkiye de dijital faşizm uygulamalarına maruz kalan ülkelerin başında geliyor

Dijitalleşmeyle birlikte siyasal katılım konusunda da yeni pratikler ortaya çıkıyor. Bireyler kendi ülkelerinde ve dünyada yaşanan siyasal olaylar konusunda fikir beyan ederek ve toplumsal hareketler oluşturmaya gayret ederek dijital platformlar üzerinden siyasal partileri, liderleri ve idarecileri etkilemeye çalışıyorlar. Politik gelişmeler konusunda dijital aktivist hareketlerin içinde yer alan bireyler, karar verici konumdaki siyasal aktörleri etkileyebileceklerine ve onları yanlış kararlardan döndürebileceklerine inanıyorlar.

Türkiye’deki 60 milyon sosyal medya kullanıcısı, bu platformların sunduğu etkileşim imkanıyla yetkili kurumlara, kuruluşlara ve kişilere hızlı ve kolay bir şekilde erişebiliyor. Türkiye’de internet penetrasyonunun artması ve yeni tip koronavirüs (Kovid-19) salgınının da gündelik yaşam pratiklerimize etkisiyle dijitalleşmenin hızlanması Cumhurbaşkanlığı İletişim Merkezi’ne (CİMER) başvuran vatandaşlarımızın sayısında da büyük bir artışa neden oldu.

Siyasal katılım ve hak arama hususunda dijital medya okuryazarlığına büyük önem veriyoruz. Bu alanda milletimizi bilinçlendirmek için İletişim Başkanlığı’mızın hazırladığı Sosyal Medya Kullanım Kılavuzu’nun yayınlandığı dönemde büyük ilgi ve teveccüh görmesi de konuya dair çalışmaların ne denli ihtiyaç haline geldiğini göstermekte. Diğer yandan, sosyal medyadaki hak ihlalleri konusunda çocukların ve gençlerin yanı sıra ebeveynlerin de “dijital zorbalık” konusunda bilgilendirilmesi ve dijital zorbalık hakkında farkındalık yaratılması büyük önem taşıyor. Dijital platformlarda “dijital ayak izi” bırakmamak adına dijital davranışlara çok dikkat edilmeli ve dijital görünürlükler etkili şekilde yönetilmelidir.

Siyaset ve sosyal medya ilişkisinde kullanıcılar psikolojik açıdan “yankı odası” etkisine kapılmakta, kendi görüş ve düşüncelerini destekleyen hesapları ve kişileri takip ederek farklı fikirlere kendilerini kapatmaktalar. Böylece tek doğrunun yalnızca kendi görüşleri olduğu fasit dairesi içine girmiş oluyorlar

Sosyal medya gerçekliği ve sosyo-politik gerçeklik arasındaki ilişki

Sosyo-politik gelişmelere bağlı olarak, siyasal aktörler sosyal medyadaki söylemlerinde rakiplerine karşı retorik üstünlük sağlamayı hedeflemekteler. Sosyo-politik gerçeklikle sosyal medya gündemi arasındaki güçlü ilişkide eklektik bir yaklaşım söz konusudur. Sosyal medyada dolaşıma sokulan konulara ve olaylara karşı seçmeci bir tutum sergileyen siyaset gündemi, yalnızca kıymetli gördüğü gelişmeleri değerlendiriyor. Dijitalleşmenin etkisiyle sosyal medyanın sosyo-politik gerçekliğin tamamlayıcı parçası haline geldiğini söyleyebiliriz.

Siyaset ve sosyal medya ilişkisinde kullanıcılar psikolojik açıdan “yankı odası” etkisine kapılmakta, kendi görüş ve düşüncelerini destekleyen hesapları ve kişileri takip ederek farklı fikirlere kendilerini kapatmaktalar. Böylece tek doğrunun yalnızca kendi görüşleri olduğu fasit dairesi içine girmiş oluyorlar. Sosyal medya kullanıcıları kendi doktrinlerini oluşturuyorlar ve bu durumun sosyolojik yansımaları gündelik hayatlarımızı ve siyaset yapma biçimlerini değiştiriyor. Sosyal medyadaki ayrıştırıcı söylemler ve ötekileştirici dil, bireylerin birbirlerinden uzaklaşmasına ve kalıplaşmış yargıların keskinleşmesine sebep oluyor.

Siyasal iletişim ekseninde siyaset ve sosyal medya ilişkisine bakıldığında, yakın gelecekte çevrimiçi mitingler, mikro hedefleme doğrultusunda her hedef kitlesine özel siyasal mesajlar ve vaatler, siyasi liderlerin hologram kullanımı öne çıkacaktır. Bu kapsamda giyilebilir teknoloji ve artırılmış gerçeklik bağlamında siyasal iletişim çalışmaları yapılacağı öngörülüyor. Ayrıca siyasal reklam perspektifiyle “advergaming” (dijital oyunlara reklam yerleştirme) konusu da çevrimiçi oyunlar ve sosyal medya kapsamında ele alınacak konuların başında geliyor.

Sosyal medya kullanıcıları kendi doktrinlerini oluşturuyorlar ve bu durumun sosyolojik yansımaları gündelik hayatlarımızı ve siyaset yapma biçimlerini değiştiriyor. Sosyal medyadaki ayrıştırıcı söylemler ve ötekileştirici dil, bireylerin birbirlerinden uzaklaşmasına ve kalıplaşmış yargıların keskinleşmesine sebep oluyor.

En hayati unsur gerçek kişilerin gerçek duygu ve düşüncelerle sahneye çıkması

Sosyal medyanın en büyük meselesi kaynağın güvenilirliğidir. Sosyal medyada konvansiyonel medyanın aksine, kullanıcılar birer tüketici olmanın ötesinde, aynı zamanda içerik üreticisidirler. Her bir kullanıcının istediği anda dilediği bilgi, belge, fotoğraf, haber ve argümanı sosyal medyada paylaşabilmesi, aynı zamanda onları teyide muhtaç hale getirmiştir. Sosyal medyada yalan, eksik ve yanlış bilginin yayılma hızı doğru bilgiden çok daha yüksek. Bu nedenle sosyal medya içeriklerini incelerken şüpheci düşünülmeli, paylaşımların kaynağı sorgulanmalı, resmî kurumlar takip edilmeli ve konuyla ilgili otoritelerin neler söylediği araştırılmalıdır.

Sosyal medya, her bir kullanıcıyı birer ünlüye, köşe yazarına ya da fotoğrafçıya dönüştürmüş durumda. Bu noktada konvansiyonel medyanın köşe yazarları politik gelişmelerde kanaat önderi konumuyla geniş kitleleri etkileyebiliyor ve siyasetin gündeminde rol alabiliyorlar. Sosyal medyada ise (özellikle Twitter’da) örgütlü ve sistematik şekilde çalışan troller de farklı siyasal ve sosyal çevreleri güçlü şekilde etkileyebiliyor ve sosyal medyanın gündemini geçici de olsa dizayn edebiliyorlar. Sosyal medyanın yönetiminde belirleyici olan husus farklı toplum kesimlerinin akıllarında yer etmiş soruları cevaplayacak içerikler üretmektir. Hakikatin hızlı ve güçlü şekilde yaygınlaştırılması trollerin işlevini yok etmektedir.

Özellikle dijital dezenformasyon konusunda sosyal medya kullanıcıları çok dikkatli olmalı ve hakikatin eğilip bükülmesine asla izin vermemeli. Oxford Üniversitesi tarafından 37 ülkede yapılan araştırmaya göre, dezenformasyon ve yanıltıcı haber konularında Türkiye yüzde 49 ile en çok dezenformasyona maruz kalınan ülke

Algılar hakikatlerin üzerini örtmek için kullanılıyor

Günümüzde gerçek ile kurmaca arasındaki sınırlar ortadan kalkmaya başladı. Algılar gerçeklerden baskın hale gelirken, sosyal medyanın manipülasyon amacıyla kullanılmasıyla birlikte, insanlar hakikatle yalan arasındaki farkı göremeyecek noktaya sürükleniyorlar. Dijital platformlardaki negatif algı yönetimiyle, yalan haberlerle ve etiket çalışmalarıyla mücadele etmek bir zaruret haline dönüşmüş durumda. Özellikle dijital dezenformasyon konusunda sosyal medya kullanıcıları çok dikkatli olmalı ve hakikatin eğilip bükülmesine asla izin vermemeli. Oxford Üniversitesi tarafından 37 ülkede yapılan araştırmaya göre, dezenformasyon ve yanıltıcı haber konularında Türkiye yüzde 49 ile en çok dezenformasyona maruz kalınan ülke. Bu nedenle ülkemiz ve vatandaşlarımız dijital alanda diğer tüm ülkelerden çok daha tedbirli olmak zorunda.

Siyasetin yeni mücadele alanı: Sosyal medya

Sosyal medya farklı siyasal ve sosyal aktörlerin mücadele alanına dönüştü. Siyasal yaklaşımlar ve liderler sosyal medyada yer almadıkları takdirde, toplumun bir kısmı tarafından yok hükmünde sayılıyorlar. Bu açıdan dijital platformlar “dijital demokrasi” kavramını üretmiş ve demokrasinin güçlenmesine katkı sağlamıştır. Toplumsal talep demokratik siyasetin esasıdır. Toplumsal talebe, beklentilere ve dip akıntılara duyarsız kalmak siyasal alanı daraltır. Sosyal medya kullanıcıları da bunun farkında olarak görüşlerini iletmek, gündem oluşturmak ve toplumsal, siyasal gelişmelere reaksiyon göstermek için sosyal medyada siyasi mücadele veriyorlar.

Diğer yandan devletler terör örgütlerine karşı dijital psikolojik bir savaş da vermekteler. Sahte ve bot hesaplar üzerinden ülkeleri hedef alan dijital psikolojik savaşa karşı koymak üzere, yeni yöntemler ve teknikler geliştirmek kaçınılmaz bir hal almıştır. Teknoloji şirketlerinin dijital diktatörlük uygulamalarına karşı, yerli ve milli uygulamalarımıza destek veriyoruz; vatandaşlarımızın bu uygulamaları kullanması için ülkemizin teknoloji kapasitesini de geliştiriyoruz. Tüm bu gelişmeler çerçevesinde, dijital kültür emperyalizmiyle mücadele etme ve milletimizde bir direnç inşa etme yükümlülüğümüzü yerine getirmek için var gücümüzle çalışıyoruz.

[Siyasal iletişim, siyasal liderlik, kamu diplomasisi, algı yönetimi, sosyal medya ve spor iletişimi alanlarında uzmanlaşan Doç. Dr. Oğuz Göksu Gaziantep Üniversitesi İletişim Fakültesi Halkla İlişkiler ve Tanıtım Bölümü öğretim üyesidir ve Aralık 2019’dan bu yana Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanlığı’nda görev yapmaktadır]

 

Kaynak:

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.