Prof. Dr. Hıdır: Trump Kudüs kararı ile 'kıyamet savaşı'nı başlattı
İSTANBUL - Gülsüm İncekaya
İstanbul Sabahattin Zaim Üniversitesi İslami İlimler Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Özcan Hıdır, ABD Başkanı Donald Trump ve Başkan Yardımcısı Mike Pence'in, Kudüs, Katar ve İran'a yönelik attığı adımlarla kıyamet savaşını(Armegeddon) başlattığını belirterek, "Suud öncülüğündeki BAE, Mısır, Bahreyn gibi ülkeler, görünürde İran'a karşı bir blok oluşturdular ki, bunun arkasında İsrail ve ABD üst aklının olduğu aşikar. Kudüs'te bir oldubitti ise bir dünya savaşı çıkarabilecek potansiyele her zaman sahiptir.'' dedi.
Hıdır, Trump'ın Kudüs'e ve Orta Doğu'ya yönelik teopolitik ve apokaliptik kararları, evanjelikler ve siyonist-evanjelik Craig C. White'ın yayımlanan ''Türkiye, İsrail'i İşgal Ediyor: Armageddon'a Az Kaldı-Şimdi Uyanmanın Zamanı'' adlı spekülatif kitabı üzerine AA muhabirinin sorularını cevapladı.
Prof. Dr. Özcan Hıdır'a yöneltilen sorular ve cevapları şöyle:
Hristiyan evanjelikler neden Trump'ın Kudüs kararını destekliyor?
Evanjelizm, Protestanlık içinden çıkan aşırı-radikal Hristiyanların bağlı olduğu mezhebin ismi. Bu mezhep, Avrupa'da az da olsa yer almakla birlikte daha ziyade Amerika'da etkin. Yardımcısı koyu evanjelik Mike Pence ile birlikte Trump'ın başkan seçilmesi, sayıları 80-100 milyon arasında rakamlarla anılan evanjeliklerin blok halinde bu ikiliyi desteklemesiyle mümkün olmuştur.
Aralarında nüanslar olmakla beraber hemen bütün evanjelik fırkalar Hristiyanların en radikali-fundamentalisti sayılırlar. Kitab-ı Mukaddes ve özellikle de İncillerdeki (kanonik-apokrif) bazı eskatolojik-apokaliptik pasajları aşırı lafzı/literal-zahiri olarak yorumlarlar. Bu açıdan onları İslam dünyasındaki "radikal-entegrist selefilere" benzetebiliriz. Nitekim bu yönde bazı çalışmalar da yok değildir ki, bu ayrıca konuşulması gereken bir konudur.
Bu yorumlardan hareketle evanjelikler, dünyanın sonuna dair apokaliptik bir "armegeddon" inancına sahiptirler. Kudüs ile alakalı Trump'ın attığı adımları da bu minvalde apokaliptik ve teopolitik zeminde ele almak gerek. Başta yardımcısı Pence olmak üzere Trump'ın ekibi bu tür zihniyete sahip evanjeliklerle doludur. Bunlara bir de ekipteki "siyonist-Yahudiler"i eklerseniz durumun vahameti iyice ortaya çıkmış olur.
Hristiyanlar aslında tarihi ve teolojik olarak Yahudilerden hazzetmeyen ve hatta Protestanlığın kurucusu Martin Luther'in en önemli üç düşmandan biri, diğer ikisi 'Türkler-Müslümanlar' ve Papa'dır, olarak belirlediği Yahudilerin Kudüs'te bir Yahudi devletinin kurulmasına yol açacak bir adıma destek veriyorlar. Çünkü Hristiyanlara göre Hz. İsa'nın gelişi ve "1000 yıllık dünya cenneti" demek olan milenyumun gerçekleşebilmesi Kudüs bölgesinde olacak ve Yahudilerin orada devlet kurup ana mabedi (Temple-Süleyman Mabedi) yeniden inşa etmelerinden sonra olacak. Bu adımların atılması gerekir ki, İsa Mesih'in liderliğinde 'dünya cenneti' gerçekleşebilsin. Evanjeliklere göre sonrasında zaten Yahudiler de Mesih'e iman edip Hristiyan olacaklar. Olmayanlar ise düşman kabul edilip öldürülecekler. Yahudilerin bu apokaliptik hedefe dair yorumları farklıdır, tabiatıyla. Bugün Trump öncülüğünde Kudüs'te atılan adımların teopolitik ve apokaliptik arka planı budur. Bu plana karşı çıkanlar, evanjelik Hristiyanlara göre "deccal"dir, "Ye'cuc-Me'cuc"tür. Şu halde Amerikalı dinler tarihçisi Justin McCarthy'nin de dediği gibi hayatta şu veya bu şekilde din ile bağlantılı olmayan hiçbir olgu yoktur. Söz konusu dindarlık oranının Avrupa'nın aksine yüzde 70'lerden fazla olan Amerika'da ise bu durum çok daha belirgindir.
"Evanjelikler 'Amerikan el-Kaidesi"
Evanjelikler ve İsrail lobisi, daha önceki (George W. Bush gibi) ABD başkanlarına değil de neden Trump'ı bu kararı almaya zorladılar? Bu kararın arkasında başka hangi teopolitik sebepler olabilir?
Aslında bu sorunun cevabına kısmen değindik. Bunun en önemli sebeplerinden biri, sayıları 100 milyonu bulan evanjeliklerin blok halinde Trump'ı ve yardımcısı koyu evanjelik Pence'i desteklemeleridir. Evanjelikler geleneksel olarak Cumhuriyetçilerden yana politik tercihte bulunurlar; ancak son seçimde Trump-Pence ikilisine "blok halinde destek" verildi. Bir diğer husus, Trump'ın kabinesinin, danışmanlarının ve en güvendiği insanların da çoğunlukla ya siyonist-evanjelik ya da siyonist-Yahudi olmasıdır. Bu her iki grubun da aynı zamanda islamofobikler-İslam karşıtları olduğu izahtan varestedir. Burada şu hususu vurgulamak gerekir ki, esasen siyonizmin ilk kurucusu ve savunucusu evanjeliklerdir. Evanjelikler Theodore Herzl'in ilk siyonist kongresini toplamasından (1897) yaklaşık 10 yıl kadar önce "Hıristiyan siyonizmi"nin manifestosunu ilan etmişlerdir. Bu itibarla Trump-Pence ikilisinin de bağlı olduğu bu evanjelikler Amerika'da, "Hıristiyan siyonistler", "Amerikan el-Kaidesi" gibi nitelemelerle de anılırlar.
Bir diğer sebep olarak da Trump'ın damadı koyu Ortodoks Yahudi Jared Kushner'i zikredebiliriz. Kudüs kararı başta olmak üzere İsrail'e verilen desteğin en önemli planlayıcısı odur. Aslında Suud başta olmak üzere, Orta Doğu'ya dair teopolitik kararlarda genelde Kushner ön plandadır. Burada bir diğer olgu da evanjeliklerin aynı zamanda Batı'nın mutlak ırksal üstünlüğünü, Batı içinde de Beyaz Amerikalıların üstünlüğüne inanan "ırkçı bir temele dayanan islamofobikler" olmasıdır. Son dönemde kaleme aldığım "İslamofobi-Irkçılık-Kültürel Irkçılık İlişkisi" adlı makalemde de belirttiğim gibi, islamofobi de aslında "kültürel ırkçılık"tır. Yani evanjeliklerde, seçilmişlik ve ırksal-teolojik üstünlük fikri ön plandadır.
Aynı anlayış (üstün ırk-din) fazlasıyla İsrail'de hakim olan özellikle Ortodoks-Yahudilerde de vardır. Bu itibarla burada her iki grup belli bir zamana kadar söylem ve amaç birliğine sahiptir. Trump-Pence ikilisi de bu arka plana dayanırlar. Hatta Trump'ın babasının zamanında ırkçı-islamofobik Ku Klux Klan (KKK) örgütüne mensup olduğu ve o dönemde tutuklandığına dair haberler basında yer aldı.
"Suudi Arabistan Kudüs kararını kolaylaştırdı"
Amerikan yönetiminin Müslümanlar ve İslam dünyasına ilişkin muhtemel adımları ne olabilir? Trump, Armegeddon'a mı hazırlanıyor?
Trump yönetimindeki ABD, Kudüs, Katar, İran'a yönelik attığı adımlarla kıyamet savaşına (Armegeddon) çoktan başladı. Katar’a yönelik ambargo bunlardan biriydi. İslam dünyasının etnik-sekter olarak bloklaştırma çabası da bir diğeridir. 2017 Ekim ayında "Ilımlı İslam'a geçiyoruz." diye açıklama yapan Suudi Veliaht Prensi Muhammed b. Selman’ın başında olduğu Suud öncülüğündeki BAE, Mısır, Bahreyn gibi ülkeler, görünürde İran'a karşı bir blok oluşturdular ki, bunun arkasında İsrail ve ABD üst aklının olduğu aşikar. Selman'ın 18 gün süren son ABD ziyaretinde Kudüs'e dair kararlar başta olmak üzere bütün bunların konuşulmamış olabileceğini düşünmek safdillik olur.
Dolayısıyla Suud gibi İslam dünyasındaki mihver ülkelerden olan ve Arap devletleri üzerindeki ağırlığı da bilinen bir ülkeyi "ılımlılaştıran" İsrail ve Trump yönetimi, büyükelçiliğini Kudüs’e taşıma kararında politik olarak zorlanmamıştır. Zaten teolojik zeminde eskatoloji-apokaliptik Armegeddon inancına sahip olan Trump’ın, teopolitik olan bu adımı çok zorlanmadan pervasızca atmış olduğunu söyleyebiliriz.
"Trump, Filistinlileri sembolik devlete zorlayacak"
ABD'nin bir sonraki hamlesi ne olur?
Bunun bir sonraki hamlesi, Filistinlileri "ölümü gösterip sıtmaya razı etme" anlamında göstermelik-sembolik bir devleti kabule zorlama olacaktır.Nitekim bu yöndeki planlardan da söz edilmektedir ki, Suud öncülüğündeki blok buna çoktan ikna edilmiştir diye düşünüyorum. Nitekim İsrail'in 70'e yakın Filistinli Müslümanı öldürmesi hadisesinde bu ülkelerden dişe dokunur bir tepkinin gelmemiş olması, hatırladığım kadarıyla İran'dan da ciddi bir tepki gelmedi, ve İstanbul'daki İslam İşbirliği Teşkilatı (İİT) zirvelerine bu bu ülkelerin düşük profilli temsilci göndermeleri bunun önemli göstergesi olsa gerektir.
Bu bağlamda İran'ın durumunu, İran'a yönelik bloklaşmayı ve savaş dilini nasıl yorumlamak lazım?
İran'a yönelik hamleler de Trump'ın teopolitik zeminli Orta Doğu politikasının en önemli ayaklarından. Bir önceki başkan Obama'nın bölgede İran'ın önünü açan politikalarına karşın Trump, İran karşıtı Suud-Körfez yanlısı bir politikayı öne çıkarıyor. Böylece bir yandan Trump'ın İran'a yönelik kararları tartışılırken diğer yandan da görünürde "İran-Suud" savaşının çıkacağına dair söylentiler ortalıkta dolaşıyor, yorumlar yapılıyor.
Tabiatıyla İsrail ve Suud'un da Orta Doğu'ya yönelik teopolitik siyasetinde İran’ın etkili bir enstrüman olduğu ve hatta en etkin belirleyicilerden olduğu söylenmelidir. Ancak ben şahsen bunun bir perdeleme olduğunu hep düşündüm, halen de öyle düşünüyorum. Zira Batı, asırlara dayanan oryantalistik politikaları ve bu birikime dayanan siyaseti gereği olarak hep "ana akım İslam anlayışı"na muhalif mezhep, grup ve hareketleri el altından desteklemiştir. Halen de bu böyledir. Ayrıca İsrail’in İran’a, İran’ın da İsrail’e ihtiyacı vardır. Birbirini besleyen ideolojik yönü öne çıkan devletlerdir. Bu Suud için de böyledir. Rejimlerinin varlığını devam ettirmede Suud’un İran’a İran’ın da Suud’a ihtiyacı vardır. Şii teolojisi- apokaliptiği ile evanjelik ve Yahudi teolojisi-apokaliptiği arasındaki söylem ve tutum benzerliklerine ise burada girmiyorum. Dolayısıyla perde önündeki söz düellolarının pek fazla kıymetiharbiyesi yoktur aslında.
"Kudüs'te bir oldubitti dünya savaşını tetikler"
Trump’ın Kudüs kararı, Orta Doğu’da çatışmanın fitilini ateşler mi? Bundan sonra ne olacak?
Trump’ın Kudüs kararının Orta Doğu’da patlamaya hazır bir gerginliğe yol açtığı muhakkak. Bölgenin zaten barut fıçısı olduğunu söylemeye gerek yok sanırım. Ne var ki bu Kudüs kararının sıcak bir çatışmaya dönmesini şu an için çok muhtemel görmüyorum. Ancak bu hiç olmayacağı manasına da gelmez. Zira Kudüs sıradan bir şehir-bölge değildir. Müslümanların ilk kıblesi ve miraca çıkılan yerdir. Hristiyanlar için de Kudüs oldukça önemli bir kutsiyete sahiptir. Dolayısıyla oradaki bir oldubitti bir dünya savaşı çıkarabilecek potansiyele her zaman sahiptir.
Kudüs kararında evanjeliklerin yanı sıra "İsrail lobisi"nin de etkili olduğu görülüyor. Dolayısıyla içeride sıkışan Trump, bu kararla (Amerikalıların yüzde 63’ü karara karşı) rahat bir nefes alabilecek mi?
Trump’ın Kudüs kararında evanjelikler kadar, belki de onlardan da çok, ABD’deki Yahudi lobisinin de etkili olduğu zaten aşikar. Pek çok skandalla iç politikada iyice sıkışan, basınla başı dertte olan Trump’ın da Yahudi lobisinin desteğini almak için zaten seçim vaatleri arasında olan, Kudüs kararını hızlandırdığı söylenebilir. Tabiatıyla bu diğer teopolitik nedenlerle beraber düşünülmeli.
Öte yandan Yahudi-İsrail lobisinin gücünü burada anlatmaya gerek yok sanırım. Bu lobi, başta Avrupa olmak üzere bütün dünyada etkili olmakla beraber, esas gücünü ABD’de gösteriyor. Zira İsrail’den sonra en kalabalık ve nitelikli Yahudi nüfusu ABD’de yaşıyor. Politika, ekonomi-finans çevreleri, basın ve eğitim-kültür gibi hemen her alanda neredeyse tek hakim vaziyetteler. Tabiatıyla bu da ABD’nin karar mekanizmalarına alabildiğine yansıyor. Bir "global-süper güç" olarak ABD’nin karar mekanizmalarını etkileyen, neticede dünya politikasına da etkilemiş oluyor. Trump’ın Kudüs kararında da bu etki varlığını alabildiğine hissettirmiştir.
''Erdoğanfobi'nin arkasında FETÖ izleri var''
Craig C. White adında bir yazarın "Türkiye, İsrail'i İşgal Ediyor: Armageddon'a Az Kaldı-Şimdi Uyanmanın Zamanı (Turkey Invades Israel: Half/Way to Armageddon-High Time to Awake)” kitabı ile beraber Türkiye'nin İsrail'i işgal edeceği söylentileri ABD'de hızla yayılıyor. Kitapla ve ABD'deki yankılarıyla ilgili görüşünüz nedir?
Craig C. White gibi evanjelik-siyonistlerin yazdıklarına ve sitelerine bugünlerde bakılırsa, Trump’ın ABD Büyükelçiliğini Kudüs’e taşıma kararına en sert-nitelikli tepkiyi veren, bu konuda İstanbul’da iki ayrı İİT zirvesi toplanmasına öncülük edip önemli kararlar alan Cumhurbaşkanımız Erdoğan’ı özellikle hedef aldıkları ve İncillerdeki bazı ifadeleri yorumlayarak onu "Antichrist - Deccal" ve "Ye'cuc-Me'cuc" olarak nitelediklerini görürsünüz. "Şimdi uyanma zamanı" mottosuyla Craig’in yayımladığı bu kitapta da bu düşmanlık ve hedefe koymanın teopolitik argümanları kendince ortaya koymaya çalışılmaktadır. Dolayısıyla kitap, evanjelik apokaliptisizminin postmodern uç örneğini veren, Erdoğanfobik spekülatif bir kitaptır.
Hatta bu tür kitapların FETÖ mensuplarının telkin ve destekleriyle de şekillenmiş olabileceği göz ardı edilmemelidir. Nitekim Craig "Erdogan is the Antichrist!-Erdoğan bir Deccal'dir" adlı yazısında Cumhurbaşkanımızın neden Deccal olduğunu spekülatif çıkarımlarla Kitab-ı Mukaddes-İnciller’in eskatolojik-apokaliptik pasajlarının yer aldığı "Daniel", "Ezekiel", "İsaya" ve "Vahiy" bölümlerindeki ilgili bazı pasajlardan delillendirmeye çalışmıştır.
Batının Deccalleri: ''Önce Selahaddin-i Eyyübi, sonra Fatih, şimdi de Erdoğan''
Bu tür hamlelerin bundan sonra da artarak devam edeceğini düşünüyorum. Avrupa ve Amerika'daki hemen bütün aşırı sağ grup veya partilerin Türkiye ve Cumhurbaşkanımız Erdoğan'ı hedef almaları tesadüf değildir. Zira Cumhurbaşkanımız’ın liderliğinde Türkiye’nin Kudüs konusu başta olmak üzere Orta Doğu’ya yönelik inisiyatifleri, siyonist-Yahudi ve Hristiyanların apokaliptik ve teopolitik planlarını bozan beklemedikleri hamleler olmuş; başta mazlum Filistinliler olmak üzere Müslüman milletlerde de "Kudüs ruhu"nu dirilten adeta bir "umut ışığı" olmuştur.
Burada şunu ifade etmek gerekir ki, tarihte Hristiyanlar Müslümanlar karşısında ne zaman yenilmişler, o dönemdeki güçlü Müslüman lideri Deccal olarak nitelemişlerdir. Bu anlamda Kudüs’ü fethettiğinde Selahaddin-i Eyyübi, İstanbul’u fethettiğinde Fatih Sultan Mehmet, Avrupa’nın içlerine, Viyana’ya kadar ilerleyen Kanuni Sultan Süleyman gibi sultanlar hep Deccal olarak nitelenmiştir. Tabiatıyla İslam'ın zuhuruyla birlikte ilk kilise babalarının yazdıklarında ve Orta Çağ boyunca İslam karşıtı polemiklerde Hz. Peygamber’in de başka pek çok çirkin vasıfların yanı sıra hep bir "Antichrist Deccall" olarak da vasfedilmiş olduğunu biliyoruz.
"Hamlelerin asıl hedefi Türkiye"
Orta Doğu ve Kudüs meselesinden dolayı gerilen Türk- Amerikan ilişkileri bundan sonra nasıl bir seyir izler?
Aslında Trump’ın ve ona yön veren evanjelikler ve Yahudi lobisinin başta Kudüs olmak üzere Orta Doğu’ya yönelik politikalarının hemen tamamı bir yönüyle Türkiye ile de ilgilidir. Zira Türkiye Orta Doğu’nun en etkin-mihver ülkesidir. Cumhurbaşkanımız da en güçlü liderdir. Mesela İran’a yönelik Trump’ın son hamlesi, İran ile sınır komşusu olan ve önemli bir ticaret hacmine sahip Türkiye’ye yönelik bir hamledir. "Ilımlı İslam" açılımı ile İsrail ve ABD yörüngesinde İslam dünyası ve bölge için tehlikeli bir bloklaşmaya yönelen Suud'daki gelişmeler, bir yönüyle Katar krizinde Katar’ın yanında yer alan Türkiye’yi de hedef almaktadır. Kudüs meselesinde öncü rol oynayan, Müslüman milletlere 'Kudüs ruhu' aşılayan Türkiye, siyasi ve ekonomik olarak hedef alınmaktadır.
Özetle ABD, NATO’da ortağı olan Türkiye’yi doğrudan hedef almıyor, almada zorlanıyor; ancak postmodern ve sofistike oryantalistik yöntemlerle, iç ve dış farklı enstrümanlarla Türkiye’yi çevrelemeye ve kuşatmaya çalışıyor. Seçime gidilen süreçte döviz kurundaki spekülatif aşırı dalgalanmaları da bu çevrelemenin bir uzantısı olarak görmek mümkündür.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.