Mustafa Yürekli: Bakü’de Asya platformu yüzünü gösterdi..
Azerbaycan kendi göbeğini kesmeye kalkışınca; özellikle Fransa’nın Ermenistan’dan tarafa işgalin devamı yönünde bir tavır koyduğu görüldü. Kendi meclisinde Dağlık Karabağ’ın bağımsızlığını tanıyan bir kararı çıkarttı. Fransa bu girişimiyle sadece kendi konumunu değil, aslında MİNSK grubu üyesi diğer ülkelerin, ABD ve Rusya’nın niyeti ve politikasını da ortaya koymuş oldu.
Ahmet Zengin
Eyüp Sultan Sosyal Bilimler Enstitüsü Başkanı Mustafa Yürekli, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın Bakü’deki Karabağ Zaferi Kutlamaları’na katılımını değerlendirdi..
Mustafa Yürekli, MİNSK Diyalog Grubu’nu oluşturan ABD, Fransa ve Rusya’nın Karabağ’da Ermeni işgalini sonlandırmak için bir çabaya girmediğini ve Azerbaycan karşısında Ermenistan’a taraf olduklarını ifade etti. Türkiye, Azerbaycan, Rusya, İran, Gürcistan’ın katılımıyla kurulması düşünülen barış ve bölgesel işbirliği platformuna Ermenistan’ı da davet etmelerine dikkat çekti..
İşte Mustafa Yürekli’nin çarpıcı röportajı..
Azerbaycan’ın işgal altındaki Karabağ’da Ermenileri püskürtüp topraklarını yeniden sınırlarına katması tarihi bir olay. Bakü’deki zafer kutlamalarına Cumhurbaşkanı Erdoğan da katıldı. Bu görüntü, çağdaş dünyaya nasıl bir mesaj veriyor..
Mustafa Yürekli: 1988 yılından beri çözümsüz bir şekilde günümüze kadar gelen ve donmuş bir çatışma olarak nitelendirilen Dağlık Karabağ meselesi, 32 yıl sonra Azerbaycan ordusunun başarılı operasyonuyla epey kısa bir süre içinde Azerbaycan lehine çözüme kavuşturuldu.
Azerbaycan’ı Karabağ’da zafere götüren ulusal faktörlere baktığımızda karşımıza çıkan ilk husus Azerbaycan’ın bu meseledeki haklılığıdır. Zira Ermenistan Soğuk Savaş sonrası dönemin Kafkaslarda oluşturduğu güç boşluğu sayesinde, Azerbaycan’a ait Dağlık Karabağ’ı uluslararası hukuk prensiplerini hiçe sayarak işgal etmişti. Aradan geçen yaklaşık otuz yıl boyunca, Birleşmiş Milletler (BM) başta olmak üzere birçok uluslararası örgüt Ermenistan’a işgali sonlandırma çağrısı yapmış, fakat Erivan yönetimi bu çağrıları karşılıksız bırakarak işgali sürdürmüştü. Haliyle Azerbaycan 27 Eylül’de başlattığı operasyonda her yönden haklıydı ve bu haklılığı uluslararası kamuoyunun vicdanında da kabul ediliyordu.
Azerbaycan’a Karabağ’da zaferin yolunu açan asıl faktör ise hiç şüphesiz Ermenistan karşısındaki askerî üstünlüğü oldu. Somut rakamlar üzerinden konuşmak gerekirse, iki ülkenin askerî gücü ve sahip oldukları silah sistemleri karşılaştırıldığında bu üstünlük açıkça görülüyor. Örneğin ABD merkezli araştırma kuruluşu Global Fire Power’ın mevcut askerî güç endeksinde Azerbaycan 64’üncü, Ermenistan ise 111’inci sırada yer alıyor.
Azerbaycan’ın büyük kahramanlıklar ve fedakârlıklarla taçlandırılmış zaferini kutlamak için Bakü’ye giden Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın coğrafi konumu, Avrupa Birliği Liderler Zirvesi’nde Türkiye’ye yaptırımların konuşulduğu eş zamanlı toplantıya mesaj içeriyordu. Sadece AB’ye değil ABD’ye de…
Ayrıca Bakü’deki Karabağ Zaferi Kutlamaları’na Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın katılımı, bu zaferin Azerbaycan kadar Türkiye’nin de zaferi olduğunu açıklamaktadır.
Otuz iki yıl sonra Dağlık Karabağ meselesinin askerî bir zaferle çözümünü getiren bölgesel faktörlerden ilki ve en güçlüsü ise hiç şüphesiz Türkiye’nin desteğidir. Zira Ermeni güçlerinin önemli enerji merkezi olan Tovuz’a yaptığı ilk saldırıdan itibaren, Ankara yönetimi Azerbaycan’ın yanında olduğunu açıkça gösterdi ve tüm imkanlarıyla çatışma boyunca Azerbaycan’a destek verdi.
Türkiye’nin, Cumhurbaşkanı Erdoğan liderliğinde verdiği askeri, teknik ve teknolojik destek; Karabağ’daki bu 44 günlük savaşın seyrini tamamen belirlemiş oldu. Karabağ savaşının Azerbaycan tarafının değil, Ermenistan tarafının saldırganlığıyla başlamış olması hem değerini hem anlamını hem de haklılığını daha da pekiştirmektedir.
30 yıldır bütün dünyanın işgal olarak bilip tanıdığı işgal durumunun bir de Ermenistan’ın son bir saldırganlığının ardından; Azerbaycan’ın zaferiyle sonlanmasına götüren süreç, bu savaşta her tür moral üstünlüğü sağlamadı mı? Bir işgal var, işgalci devlet püskürtülüyor.. Bu süreci büyüteç altına koyacak olursak neler söylemek istersiniz?
Mustafa Yürekli: Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın törenlerde ifade edip tekrar tekrar vurguladığı bir gerçek bu: Bütün dünya Ermenistan’ı saldırgan ve işgalci olarak tanımladığı halde; kimse bu işgali sonlandıracak hiçbir girişimde bulunmadı. Çağdaş dünyada uluslararası ilişkiler bakımından ülkelerin uluslararası anlaşmazlıklarda görüşlerini söyleseler bile kolay kolay müdahale etmek istememeleri, ihtilaflara karışarak çatışmanın bir tarafı olmak istememelerinin anlaşılabilir tarafı olabilir. Bir çok uluslararası anlaşmazlığın bu şekilde devam etmesinin sebebi olarak da görebiliriz bu yaklaşımı..
BM Güvenlik Konseyi (BMGK) 30 Nisan 1993 tarihinde aldığı kararla, Azerbaycan’a ait Dağlık Karabağ bölgesinin Ermenistan tarafından hukuka aykırı şekilde işgal edildiğini kabul etmiş ve Ermeni güçlerin derhal bölgeden çekilmesini istemişti. Fakat aradan geçen süre zarfında Ermenistan bu kararı hiçe saymış ve işgale devam etmişti. Bu açıdan bakıldığında, Azerbaycan’ın 27 Eylül’de başlattığı operasyon boyunca Ermenistan’ın BM’den bir destek bulması söz konusu değildi.
Karabağ sorununun çözümü için oldukça güçlü ülkeler, ABD, Fransa ve Rusya, MİNSK Diyalog Grubu’nu oluşturdu; olayların yeni bir savaşa evrilmeden çözülmesi öngörülüyordu. Ancak MİNSK Diyalog Grubu durumu resmen işgal olarak gördüğü halde işgali sonlandırmak gibi bir çabanın içinde olmadı hiç. Bütün yaptıkları, mevcut işgali zamanla fiili bir hale getirmek için Ermenistan’a karşı Azerbaycan’ı fiili bir müdahalede bulunmaya karşı oyalamaktı.
Ermenistan’ın Karabağ’da bel bağladığı ülkeler arasında ilk sıralarda yer alan ABD’nin süreç boyunca pasif kalmasının Azerbaycan’ın zafere ulaşmasında önemli rol oynadığını rahatlıkla ifade edebiliriz. Zira Erivan yönetimi operasyon başladıktan hemen sonra Rusya ve Fransa ile birlikte Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatı (AGİT) Minsk Grubu üyesi olan ABD’nin sürece aktif şekilde dahil olarak kendisine destek vereceğini ümit etmişti. Ancak malum olunduğu üzere, 2020 ABD başkanlık seçiminin Donald Trump ve Joe Biden arasında başa baş gitmesi nedeniyle, Trump yönetimi seçim sonuçlarını riske atabilecek bir hamle yapmaktan geri durdu. Buna paralel olarak, seçimlerden ötürü ABD, dışarıda yaşananlardan ziyade içeride yaşananlara öncelik verdi. Bu da ABD’nin Ermenistan’a olası siyasi ve askerî desteğinin önüne geçerek Azerbaycan’ın kısa sürede zafere ulaşmasında önemli rol oynadı.
Azerbaycan’ın Karabağ’daki işgali sona erdirmek için operasyon başlatması üzerine, Erivan yönetimi uluslararası örgütler nezdinde de destek arayışına başladı; fakat günün sonunda ümit ettiği desteği hiçbir şekilde bulamadı. Bu çerçevede, örneğin bizzat Ermenistan Cumhurbaşkanı Armen Sarkisyan operasyonun kızıştığı dönemde NATO Genel Sekreteri Jens Stoltenberg’le görüşerek kendilerine destek verilmesi talebinde bulundu; fakat beklediği desteği bulamadı. Zira NATO Kafkasları Rusya’nın arka bahçesi olarak gördüğü için, “alan dışı” konseptini öne sürerek olası bir müdahaleye hiçbir şekilde yanaşmadı ve Ermenistan’a kapıları kapattı. Nitekim NATO yönetimi, operasyonun devam ettiği bir buçuk ay boyunca, taraflara sadece müzakere çağrıları yaparak tarafsızlığını muhafaza etti.
NATO’ya benzer şekilde, Avrupa Birliği (AB) de kurumsal olarak Karabağ meselesinde bir taraf benimsemeyerek tarafsız kaldı. Üye ülkelerden sadece Fransa, Ermeni lobisinin etkisiyle ve bölgedeki reel-politik hedeflerinden ötürü sürece müdahil oldu ve Ermenistan’a siyasi ve askerî destek verdi. Diğer üye ülkelerse Brüksel’in tutumunu takip ederek tarafsız kalmayı yeğlediler. Her ne kadar Avrupa Parlamentosu (AP) üyeleri Ermenistan’a destek verilmesine yönelik kararlar aldırmaya çalıştılarsa da AB’nin icra makamları bu çabalara prim vermedi. Burada, AB’nin geçmiş yıllarda yaşadığı Gürcistan ve Ukrayna tecrübelerinden ötürü, Kafkaslarda Rusya ile karşı karşıya gelmek istememesi, süreç boyunca sergilenen pasif tutumun en önemli sebebi olarak görülebilir.
MİNSK Grubu taraf tuttu değil mi? Ermenileri kollamadı mı?
Mustafa Yürekli: MİNSK grubunu, özellikle eşbaşkanlarını Azerbaycan’a karşı Ermenistan’ı destekleme politikasına sevkeden faktörün, ilk etapta her birinin içindeki güçlü Ermeni diasporası olduğu söylenmektedir. Bence ana sebebin daha derinde olduğu belliydi. Yani MİNSK grubu üyesi ülkeler açıkça Ermeni işgalini destekliyorlardı ve diyalog çalışmalarında hiçbir şekilde dürüst davranmıyorlardı.
Azerbaycan kendi göbeğini kesmeye kalkışınca; özellikle Fransa’nın Ermenistan’dan tarafa işgalin devamı yönünde bir tavır koyduğu görüldü. Kendi meclisinde Dağlık Karabağ’ın bağımsızlığını tanıyan bir kararı çıkarttı. Fransa bu girişimiyle sadece kendi konumunu değil, aslında MİNSK grubu üyesi diğer ülkelerin, ABD ve Rusya’nın niyeti ve politikasını da ortaya koymuş oldu.
Olanda hayır oldu, kurdukları tuzaklar, yaptıkları hileler ayaklarına mı dolandı? Pirince giderken evdeki bulgurdan mı oldular?
Mustafa Yürekli: Azerbaycan kendi imkanlarıyla ve Türkiye’nin desteğiyle yeni bir saldırı aşamasına geçen Ermenistan’ı 30 yıldır işgal altında tuttuğu Karabağ’dan püskürttü.
Erdoğan ve Aliyev Bakü’deki törenler vesilesiyle bütün dünyaya şu mesajı bütün açıklığıyla verdiler: Bugünkü dünya düzeninde haklı olmak maalesef yetmiyor, güçlü de olmak gerekiyor.
Yıllardır Erdoğan’ın dünyanın beşten büyük olduğunu ifade ederek mevcut dünya düzenine yönelttiği eleştiriler fiili bir boyut kazanmış oldu. Erdoğan böylece fiilen dünya düzeninin maskesini aşağı indirdi, gerçek yüzünü ortaya çıkardı. Bu dünya düzeninden hak istenmez, alınır.
Azerbaycan, Suriye, Libya, Doğu Akdeniz’de geleneksel teslimiyetçi politika yerine Türkiye hak aramaya yöneldi.. Meseleyi, dünya güçlerinin insafına bırakmadı veya tehditlerden ya da süslü açıklamalardan etkilenmedi mi diyorsunuz?
Mustafa Yürekli: Bakü’de zfer kutlamalarında muhteşem gösterileriyle SİHA’lar, Kirpiler, Türk topları ve savunma sanayinin bütün ürünlerinin gösterisi hakkın ve adaletin gücünü gösteriyordu elbette.
Washington’da Türkiye’ye getirilecek yaptırımlar üzerine karar alınıyordu. Perşembe akşam saatlerinde bu yaptırımların ‘hazır olduğu, her an duyurabileceği’ haberleri yayılıyordu.
Türkiye Cumhurbaşkanı ise ‘kardeşim’ diye hitap ettiği İlham Aliyev’le birlikte şu cümleleri kuruyordu: “Rusya Devlet Başkanı Putin’in de kabul ettiği bir altılı platform vardı. Neydi o platform? Rusya-Türkiye-Azerbaycan-İran-Gürcistan ve uyarlarsa Ermenistan da bu platformun içerisinde yer alabilir. Böylece altılı platformda bir bölgesel barış tesis edelim dendi. Şimdi bölgesel barışın bu bölgedeki ülkelere getireceği yükler vardı. Bu ülkelerin altyapı, üstyapı, siyasi, bunun yanın da diplomatik birçok yüklediği görevler vardı. Bugün de yine kardeşime söyledim. Eğer bu konuda olumlu adım atıldığı taktirde biz de kapalı olan kapılarımızı açarız. Yeter ki bu olumlu adımlar atılmış olsun. ‘Kapılarımızı Ermenistan’a kapatalım’ diye bir derdimiz yok. Çünkü biz barışın adımlarını atmak istiyoruz. Bizim Ermenistan halkına bir kinimiz yok. Sıkıntı Ermenistan’ın yönetimiyledir.”
Burada bir kaç nüansa dikkat çekmek isterim: Aliyev ve Erdoğan, bu zafer kutlamasıyla şunu söylüyorlar. Kurmaya başladıkları düzen, düşmanını ezen, kahreden, kindar ve intikamcı bir kibirle temellenmiyor. Türkiye, Azerbaycan, Rusya, İran, Gürcistan’ın katılımıyla kurulması düşünülen barış ve bölgesel işbirliği platformuna Ermenistan’ı da davet ettiler. Bu altı devletin oluşturacağı yapı, bölgesel barışın bir temeli haline gelebilir. Savaştan yeni çıkmış olduğu bir ülkeye, onlara bir ‘özde bir kinimiz veya düşmanlığımız yok” diyebilmek çok önemli.
Türkiye, tam da en üstün olduğu anda el uzatıyor; Ermenistan’a olumlu mesaj veriyor ve insanlığa adalet, barş ve iyi komşuluk ilişkileri gibi değerleri hatırlatıyor. ‘Dünya beşten büyüktür!’ politikası, böylece görülmeye başladı. Asya barış ve bölgesel işbirliği platformu Bakü’de yüzünü gösterilmiş oldu.
Azerbaycan halkı ve ordusunun 44 günlük zafer koşusu, yeni jeopolitik fırsatlar ve riskler sahnesi kurdu. Kuşbakışı zaviyeden baktığınızda Hazar/Kafkasya’da ortaya çıkan zemin, ABD ve Batı’nın bir kısmının bölgeden iteklenmesi, temizlenmesi olarak da okunabilir.
Bu platformun hayata geçirilmesinde kimi zorluklar görenlerin ilk itiraz noktası, Rusya’nın Ermenistan başta, bölgedeki geleneksel ve yerleşik pozisyonunun buna izin vermeyeceği iddiasıdır…
Buna kolay cevap, Rusya’nın da bu platforma-Bakü-Erivan çatışmasının öncesinden başlayarak sıcak baktığına ilişkin açıklamalardır. Zorlayıcı cevap ise, Rusya’nın arka bahçe politikasının değişmez olduğu ve her türlü stratejik şart değişikliğinde dahi sabit kalacağı kabulünü düşünmeye çağrıdır.
Biden’lı ABD ve dünyada, Washington’un tehdit sıralamasında Çin ve Rusya’nın oluşturduğu bir ve iki numaralı sıranın yer değiştirdiğini, ‘sırası’ geldiğinde Çin ama önce Rusya olduğunu işaret ediyor. BM Genel Kurulu’nun geçtiğimiz hafta içinde aldığı, ‘Rusya Kırım’dan çekilsin’ kararından NATO’nun bu rotaya doğru tazeleneceğine ilişkin kimi reform paketlerine kadar seri gelişmeler, bu politikanın yaklaşmakta olduğunu işaret ediyor.
Putin’in ülkesinin küresel siyasetteki yerini belirlerken aklından hiç çıkarmadığı travmayı hatırlamamız gerekiyor; 1989’dan başlayarak 90’lı yılların tamamında ve 2000’li yıllara da sirayet ederek gelişen, ön ve arka bahçesini oluşturan ülkelerin, ABD ile Berlin Duvarı’nın yıkılmasıyla sıkıştığı el hilafına tek tek kaybedildiği gerçeğidir bu. Şimdi Kremlin, Biden’lı dönemde tarihin tekerrür edeceğinden şiddetle kaygı duyuyor. Kafkasya/Hazar coğrafyasının da bu planın ana cephelerinden biri olarak sistematik ataklara uğrayacağını düşünüyor…
Çin’in yol ve kuşaklarının ana güzergahını da oluşturan bu hattın hem Washington’un hem Pekin’in müdahalelerine ‘karşı ya da katkı’ için ‘check point’ olduğunu da herkes görüyor…
Yani bölgesel stratejik şartlar değişiyor! Bu konjonktür içinde ve dahi kendi kontrolünde olsun için bölgesel denklemlerin inşası adına adım atmak Rusya’ya bu kadar uzak mı? Ermenistan liderliğinin Batı’ya hatta NATO’ya katılma ihtimaline karşı cezalandırılması adına, Türkiye ve Azerbaycan’ın haklı davasına destek çıkması ne demekti ki zaten?..
Rusya-Türkiye-Azerbaycan arasında bir ittifak var mıdır yok mudur bilinmez ama öyle ise, bölgede hangi güç bu ağırlığa dayanabilir?
Sorumuzun cevabını bie soru ile bitirdiniz. Gelişmeleri konuşmaya devem edeceğiz önümüzdeki günlerde.. Vakit ayırdığınız için teşekkür ederiz.
Mustafa Yürekli: Ben de teşekkür ederim..
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.