İlyas Tekin: Şaban Ayı ve Berat Gecesi
Mübarek gün ve geceleri inkâr edenlere; ibadetle değerlendirmeyi “sonradan ortaya çıkmış gelenek” sayanlara aldanmadan, bu mübarek ayları, gün ve geceleri, özellikle Şaban ayı ve Berat gecesini fazladan oruç tutarak, kaza ve nafile namaz kılarak, tövbe-istiğfar ederek, hayır yaparak değerlendirmek uygun olur.
Halkımız arasında “Üç Aylar” diye bilinen mübarek aylar girer girmez, bazıları yine: “üç aylar, kandil geceleri ve bu gecelerde namaz yoktur, sonradan ortaya çıkmış, âdet, gelenekmiş…” gibi iddialarla insanların kafasını karıştırmaya başlayınca, tam ortasında bulunduğumuz bu aylar, hususiyle Şaban ayı ve bu ayın ortasında bulunan Berat gecesinden bahsetmeyi gerekli gördük.
A-İddialar Doğru Değil!
Mübarek ayların ve kandil gecelerinin olmadığı; bunun, sonradan, Osmanlı Padişahı II. Selim döneminde (1566-1574) bu gecelerde minarelerde kandil yakılmasıyla başladığı iddiaları doğru değildir. Bin yıl önce yazılan tefsir ve eserlerde bunlardan bahs ediliyor. Mübarek ay, gün ve geceler her zaman var. Aslında iddiada çelişkinin olduğu da açıktır. Eğer yok idiyse, neden sadece bu gecelerde minarelerde kandil yakıldı? Mübarek aylar, gün ve geceler sevgili peygamberimize, önceki peygamberlere, hatta bazısı Âdem (as)’a kadar dayanır. Aslı “mübarek gece”dir. Daha ziyade 20. asrın bir hastalığı gibi ortaya çıktı.
Bazılarını Kur’an-ı Kerim’den başkası tatmin etmiyor! Hemen “Kur’an’da var mı?” diye soruyorlar, “yok” deyip işin içinden çıkıyorlar. Oysa hepsi ona dayanır. Ama (hâşâ) Kur’an-ı Kerim’i bakkal defteri gibi düşünmemek lazım! En temel ibadetlerden olan namazların kaç rek’at olduğu, nerde nelerin okunacağı, nasıl kılınacağı; orucun nasıl tutulacağı, zekâtın nelerden ne miktar verileceği ve haccın nasıl yapılacağı da Kur’an-ı Kerim’de geçmiyor. Bunları peygamberimiz hem uygulamış ve hem de öğretmiştir. Temel ilkeler ve kavramlar Kur’an-ı Kerim’de; detaylar, açıklama ve uygulamalar, Hz. Peygamberin sünneti ve hadisi şeriflerinde var.
Peygamberleri onun için gönderdi zaten. İhtiyaç olmasaydı göndermezdi. Hz. Allah (cc), peygamberimize iman ve itaat etmeyi ve ona uymayı Kur’an-ı Kerim’de emrediyor. Bu sebeple hepsi Kur’an-ı Kerim’e dayanır. Çünkü ikisi de vahye müstenittir. Bu iddialar, peygambersiz bir din anlayışının bir parçası gibi gözüküyor. Dikkat etmek lazım. Peygambersiz bir din yoktur.
Yaklaşık 50 seneden beri Cuma akşamları minarelerde elektrikler yakılıyor. Peki, ondan önce Cuma günü ve akşamı yok muydu? Elbette ki vardı. Ta Âdem (as)’dan beri var ve günlerin efendisi, çok kıymetli bir gün. Kur’an-ı Kerim’de Cuma sûresi var. Ama önceleri yakılmıyordu, şart da değil. Yani bu geceler, kandil yakıldığı için mübarek değil; aksine mübarek oldukları için kandil yakılmıştır ve yakılıyor. Bunların kıymetini bilmeyenler, hakkında âyeti kerime, hatta sûre olanları bile inkâr ediyorlar. Daha 30-40 sene öncesine kadar mübarek gecelerde, özellikle büyük ve merkezi camilerde akşam namazıyla birlikte özel programlar yapılırdı.
Elbette ki bu gecelerde ibadet ve gündüz oruç tutmak farz-vacip değildir; o zaman yapmayanlar günaha girmiş olurdu. Tıpkı Teravih namazı gibi. Başlangıçta (son sene) Ramazan ayının son on gecesinde Peygamberimizin Teravih namazını cemaate üç gece mescitte kıldırdığı halde, cemaat artmaya başlayınca, bir daha kıldırmamış. Sabah olunca sebebini soranlara:
"Gece namazı üzerinize farz olur da sonra size zor gelir (kılamazsınız) diye korktum, endişe ettim." buyurmuştur.1
Durum böyle iken, mübarek gün ve geceleri ve ayları neden yok sayarlar veya fazladan bu günlerde oruç tutmaya ve geceleri namaz kılmaya karşı çıkarlar yahut neden bunlardan rahatsız olurlar, anlamak mümkün değil! Kendileri yapmıyorlarsa yapmasınlar ama kafa karıştırmaya ve insanları ibadetten mahrum bırakmaya ne gerek var! Zira burada vebal vardır.
Bunları inkâr ederek insanların ibadetlerine engel olmaya çalışanlar, sebep olanlar, hadisi şerife göre, her engel oldukları/şaşırttıkları insanların günahından, hisselerine düşeni de alırlar.2 İşte bunun için üzerinde hassasiyetle durmaya çalışıyoruz.
B) Üç Aylar:
“Üç aylar” Recep, Şaban, Ramazan aylarıdır. 4 Haram ay da vardır. Kur’an-ı Kerim’de şöyle geçiyor: “Şüphesiz Allah’ın gökleri ve yeri yarattığı günkü yazısında, Allah indinde ayların sayısı on ikidir. Bunlardan dördü haram aylardır.”3 “Haram”, yani muhterem, saygın, saygıya layık. “Haram aylar” tabiri Kur’an-ı Kerim’de iki, hatta üç âyeti kerimede (eşhürü’l-hurum)4 diye çoğul, dört âyeti kerimede de (eş-şehrü’l-haram)5 diye tekil şekliyle geçer. Haram aylar, cahiliye devrinde bile hürmet edilmesi gereken, savaş ve kan dökülmesi yasak olan kamerî aylardır. Bu dört ayın bu şekilde adlandırılması; bu aylarda savaşın haram kılınması, işlenen sevap veya günahlara, başka zamanlarda yapılanlardan daha fazla mükâfat veya ceza verilmesi, böylece yılın diğer aylarından farklı bir önem ve saygınlığa sahip bulunmaları sebebiyledir.6
“Üç aylar diye bir şey yok” diyenlere karşı, Kur’an-ı Kerim, bir fazlasıyla: “dört muhterem ay var.” diyor. Bu dört ayın Recep, Zilka’de, Zilhicce ve Muharrem ayları olduğunu sevgili peygamberimiz haber veriyor.7 Demek ki bu dört aydan biri Recep ayıdır. Recep ayı ki, senede bulunan 5 mübarek geceden ikisini içerisinde bulunduran tek aydır. İlk Cuma gecesi Regâib ve 27. gecesi de Miraç gecesidir. Gece gerçekleştiği kesin olarak bildirilen Miraç mucizesi, âyeti kerime ile sabit olup adı bir sûreye (İsrâ/17) verilmiştir.8 İsra gece yolculuğudur.
Ramazan ayı, Kur’an-ı Kerimde ismiyle geçen ve oruç ibadetiyle anılan en kıymetli aydır. Bin aydan daha hayırlı olan Kadir gecesi de bu ayın son 10 gününün tek gecelerlinde gizlidir. Ama vardır. Hakkında bir sûre olup “Kadir gecesi” tabiri üç defa geçmektedir. Demek ki Ramazan ayını karşılamak ve ona hazırlık yapmak üzere iki mübarek ay daha gönderilmiş ve bunlar mübarek gecelerle süslenmiştir. Dört mübarek gece bu üç ayın içindedir. Bunlar yüce Allah’ın (cc) kullarına bir lütfüdür.
C) Şaban Ayının Fazileti.
Şaban ayına gelince; "Peygamberimizin Ayı" olarak bilinen Şaban ayının tamamı ve bu ayın tam ortasında bulunan Berat gecesi çok faziletlidir. Günde 70-100 defa tövbe-istiğfar ettiğini bildiren9 sevgili Peygamberimiz Ramazan'dan sonra en çok bu ayda oruç tutardı. Nitekim Hz. Âişe (ra) validemiz, şöyle anlatıyor:
"Resulullah, hiçbir ayda, Şaban ayında tuttuğu oruçtan daha fazla oruç tutmazdı."
Başka bir rivayette: "Pek az günü hariç, Şaban ayını baştan sona oruçlu geçirirdi.”10
“Şaban ayı, Receb ile Ramazan arasında (büyük) bir aydır ki, insanlar (ın çoğu) onda gafil davranırlar. Hâlbuki ameller o ayda Rabbülalemine arz edilir; ben de oruçlu iken amellerimin O’na arz edilmesini severim.”11
Sevgili peygamberimizin, Şaban ayının, tamamı olmasa bile, büyük çoğunluğunu oruçlu geçirdiği biliniyor. Şaban ayı, amellerin Allah Teâlâ’ya arz edildiği, ecellerin yazıldığı bir ay olduğu için, bu ayda daha çok oruç tutardı.12
İsmail Hakkı Bursevî (ks) hazretleri, Rûhulbeyân tefsirinde şöyle diyor:
"İlim ehli, Ramazan ayının en faziletli ay olduğunda ittifak etmişlerdir. Çünkü Kur'an-ı Kerim bu ayda indirildi. Sonra Rebîul-Evvel ayı. Çünkü bu ayda Rahman'ın habibi, sevgili Peygamberimiz doğdu. Sonra Recep ayı. Çünkü bu ay, 4 “Haram Ay”dan biridir. Sonra Şaban ayı. Çünkü o, Rahman'ın habibinin ayıdır; o ayda ameller ve eceller (her şey) takdir ve tefrik/taksim edilir ve iki büyük ayın arasındadır. Sonra Zilhicce, hac ayı ve ilk on günü. Sonra Muharrem ayı ki Peygamberler ayı ve haram ayların birincisidir..."13
Aynı müfessir şöyle diyor: "Hz. Allah (cc), bir kulunu sevdiği zaman, böyle kıymetli zamanlarda o kuluna salih ameller, ibadetler yapmayı nasip eder; sevmediği kimseye de kötü ameller nasip eder (kul ister, O yaratır) ve o kişi böyle güzel zamanların bereketinden mahrum kalır. Onun için mübarek zamanlarda gaflet göstermemek lazım." 14 Ne kadar güzel izah etmiş!
D) Nafile (Fazladan) İbadetlerin Önemi Ve Fazileti:
Genel olarak bütün fıkıh kitaplarında “Gece Namazı”, “Geceleri ihya”, “Nevâfil” ve “Tatavvu” (nafile-fazladan kılınan namaz) bölümleri vardır. Özellikle İbni Âbidin, Molla Hüsrev, Kudûrî, Halebî, Şürrünbülâlî, özel bölümler halinde: “gece namazı, bayram gecelerini, Berat gecesini ve Ramazan’ın son on gecesi ile Zilhicce’nin ilk on gecesini ihya, Regâib, İstihare, Tesbih ve Hacet namazlarından bahs ederler.15
Yine bütün fıkıh kitaplarında, sünnet/müstehap/ mendup kabul edilen Kuşluk namazı, akşam Evvâbin namazı, gece Teheccüd namazı; yolculuk ve istiska (yağmur duası) namazı, küsûf (güneş tutulması) ve husûf (ay tutulması) namazı vardır. Nafile namazlar, farz ve vacib ibadetlerin ikmali ve korunması için yardımcıdır. Çünkü nâfile ibadetler insanı farzları edaya hazırlar; bunları ihmal eden farzları da ihmale maruz kalır. Sevgili peygamberimiz her gece Teheccüd namazı kılardı, çünkü (sadece) ona farz idi.16
İbadet deyince zaten ilk önce namaz akla gelir. Namaz hakkında Kur’an-ı Kerimde 100 kadar âyeti kerime17 ve çok sayıda hadisi şerif vardır.
Hz. Âişe (ra) validemizin “gecenin ilk kısmında yatıp uyur, son kısmında kalkarak namaz kılar.”18 diye anlattığı sevgili peygamberimizin:
I -"Namaz dinin direğidir."19
II- "Gözümün nuru namaz."20
III- "O iki rek'at namaz, bana dünyadaki her şeyden daha hayırlıdır."21
IV- “Kulun Rabbine en yakın olduğu an, secde halidir. İşte bu sebeple secdede çok dua ediniz!”22
V- “Farz namazlarından sonra en faziletli namaz gece namazıdır.”23 buyurduğu riyadan uzak, hakkıyla kılınan namaz.
Birçok âyeti kerimede:
I-“İbadet edenler övülmekte”24;
II- “Müslümanların iyi işlerde birbiriyle yarışması”25 ve
III- “İyilikte yardımlaşma”26 teşvik edilmektedir.
Cennete gidecek takva sahiplerinden bahsedilirken:
I-“Geceleri az uyur ve seher vakitlerinde istiğfar ederler.” 27;
II- “Onlar (müminler), korkarak ve ümit ederek Rablerine ibadet etmek için yataklarından kalkarlar; kendilerine rızık olarak verdiklerimizden de infak ederler.”28 buyurulmaktadır. Burada 3 özellik var:
1-Gece kalkıp namaz kılmak,
2- Korku ve ümit arasında olmak,
3- Rızıklarından ihtiyaç sahiplerine vermek, paylaşmak.
III- “Bu yaptıklarına karşılık onlar için ne büyük mutluluk saklandığını kimse bilemez.”29
Sevgili peygamberimiz: “Allah Teâlâ’nın böyle sevgili kulları için hiçbir gözün görmediği, hiçbir kulağın duymadığı ve hiçbir beşer zihninin tasavvur edemeyeceği nimetler hazırladığını” bildirmektedir.30 Ne büyük mutluluk! Bunları inkâr etmek mümkün mü? Sevgili Peygamberimiz;
I-“Farz ve vacip ibadetleri hakkıyla yerine getirenlerin kurtuluşa ereceğini müjdelerken”; 31
II- “Nafile ibadet yapanların Allah’ın sevgili kulları olduğunu” belirterek32
III- Ashabı kiramını kendilerine, ailelerine ve topluma karşı görevlerini ihmal etmemek ve ölçüyü kaçırmamak şartıyla33 “nafile ibadet yapmaya teşvik etmiş”;34
IV- “Ahirette farz ibadetlerdeki eksiklerin nafile ibadetlerle tamamlanacağını” haber vermiştir.35
V- “Geceleyin öyle bir zaman vardır ki, Müslüman bir kimse o zamana rastlayıp Allah’tan dünya ve ahirete dair hayırlı bir şey dilerse, Allah ona dilediğini verir. Bu her gece böyledir.”36 Her gece böyle olursa, şüphesiz mübarek gecelerde daha da farklı olur.
VI- “İnsanlar uyurken geceleyin namaz kılınız ki selamla cennete giresiniz.” 37 buyurarak gecelerin, özellikle de mübarek gün ve gecelerin değerlendirilmesini tavsiye etmiştir.38
VII- Sevgili peygamberimiz bunları söylerken; “kendisi de yüce Allah (cc)’ın affına/bağışlamasına mazhar olduğu halde”39 “gece kalkıp ayakları şişinceye kadar namaz kılardı”, Hz. Âişe (ra) validemizin: “neden bu kadar çok ibadet yapıyorsun?” sorusuna: “Şükreden bir kul olmayayım mı?” buyurarak bu konudaki gayretini asla ihmal etmeyerek farzların dışında çokça ibadet yapardı.40 Daha ne olsun?
E) Berat Gecesinin Önemi Ve Özelliği:
Berat, kelime olarak "beraat etme, temize çıkma, ceza ve sorumluluktan kurtulma" demektir. Bu gece de, hakkıyla değerlendirenler için (kul hakkı hariç) günahlardan kurtulma gecesidir. Bu nedenle bu geceye “mübarek gece”, “rahmet gecesi” ve “belge gecesi” de denir. Hz. Ali (kv)'nin rivayet ettiği bir hadisi şerifte peygamberimiz şöyle buyurmuş:
"Şaban ayının yarısı olduğu zaman, o geceyi ibadetle ihya edin, gündüzün de oruç tutun. Çünkü Allah Teâlâ, o akşam güneşin batmasıyla birlikte, dünya semasına tecelli eder ve şöyle buyurur:
'AF OLMAK İSTEYEN YOK MU, ONU AFFEDEYİM; RIZIK ISTEYEN YOK MU, ONA RIZIK VEREYİM; HASTALIKTAN KURTULMAK ISTEYEN YOK MU, ONA SIHHAT-AFİYET VEREYİM. BİR İSTEĞİ OLAN YOK MU?’ diye sabaha kadar devam eder." 41
Bu hadisi şerifin senedlerinden birinde (babasının isminden dolayı) zafiyet olduğu iddia ediliyor. Olabilir. Esasa dair bir durum söz konusu değildir. Kütübi Sitte’den İbni Mâce, bu hadisi şerifi kitabına almıştır.42 Çünkü hadisi şerif, bu konudaki âyeti kerime ve hadisi şeriflerle birbirini teyit etmektedir. Bu cümlelerin kendisinden nakledildiği Hz. Ali (kv)’nin sözleri de, bizim için önemli ve kıymetlidir. Kaldı ki zayıf hadis (olsa bile); bu, mevzu (uydurma hadis) demek değildir.
Nitekim hadis âlimi Nevevî, “hadis uleması, fakihler ve başkalarının; faziletler, terğîb (teşvik, isteklendirme) ve terhîb (korkutma, günahlardan uzak tutma) gibi konularda zayıf hadisle amel etmek müstehaptır; ancak, helal-haram, alış-veriş, nikâh-talak vb. ahkâmda, sahih ve hasen hadisle amel olunur.” görüşünde olduklarını belirtmektedir. İbnu’l-Hümam ve Sehâvî de (şartlarına göre) aynı görüştedirler.43 Ahmed bin Hanbel ve Ebû Dâvûd es-Sicistânî’ye göre ise, “başka hadis bulunmadığı takdirde, ahkâma ait meselelerde de zayıf hadis ile amel edilir.” 44 Bu bakımdan hadisi şerifin, âyeti kerime ve hadisi şeriflerle çelişen hiçbir tarafı yoktur; bu sebeple de bu gün ve geceleri ibadetle değerlendirmek her bakımdan uygun olur.
Duhân süresinin ilk 6 ayeti kerimesinde geçen "Mübarek Gece" ve "Hikmetli her iş o gecede ayırt edilir." cümlesi, hem Kadir gecesine ve hem de Berat gecesine işaret sayılır ve bu âyeti kerimelerin tefsirinde bu gecenin fazileti hakkında bilgi verilir.45
Şöyle ki: “O apaçık kitab’a andolsun ki, biz onu gerçekten mübarek bir gecede indirdik. Çünkü biz, onunla insanları uyarmaktayız. O gecede her hikmetli iş, tarafımızdan bir emirle ayrılır. Gerçekten biz Rabbin tarafından bir rahmet olarak peygamberler göndeririz. Şüphesiz ki O, her şeyi işitir ve bilir.”46
Burada özellikle 3. âyeti kerimedeki “mübarek gece” ile ilk akla gelen Kadir gecesidir. Çünkü Kur’anı Kerim’in Kadir gecesinde indirildiğini bildiren bir sûre olduğu gibi Ramazan ayından bahs eden âyeti kerimede de Kur’an-ı Kerim’in bu ayda indirildiği bildirilmektedir. Kadir gecesi de Ramazan ayındadır. Ancak bazı müfessirler, bu “mübarek gece”nin Berat gecesi de olabileceğini beyan etmişlerdir.
Çünkü Kur’an-ı Kerim’in bir toptan Levh-i Mahfuz’dan dünya semasına indirilişi, bir de âyet âyet, peygamberimize indirilmesi ve 23 senede tamamlanması var. Bu sebeple bir “inzâl” bir de “tenzîl” vardır. Bazı âyeti kerimeler buna işaret ediyor.47Aslında ikisi de “indi” manasındaki “nezele” kökünden; “inzâl” “if’al”, “tenzîl” ise “tef’îl” babından gelir. Ama aralarında böyle bir fark vardır. Fahruddin erRâzî, Zemahşerî ve bazı müfessirler, “tenzil”in peyderpey, “inzâl”in ise bir defada yapılan indirilmeyi ifade etiğini belirtirler.48 İnzâl, Kur’an-ı Kerim’in toptan Levh-i Mahfuz’dan dünya semasına indirilişi; tenzil ise, Kadir gecesi âyet âyet peygamberimize inmeye başlamasını ifade eder.49Allahü a’lemu bissavab. En doğrusunu Allah (cc) bilir.
F-Berat Gecesi, 5 Sebepten Dolayı Faziletli.
Kaynaklarda açıklandığına göre; bu geceyi diğer gecelerden faziletli kılan 5 sebep vardır.50
1: Hikmetli her işin bu gecede tefrik ve vazife sahiplerine tevdi edilmesi. Bir sene içerisinde meydana gelecek olayların (doğacaklar, ölecekler, iyi ve kötüler, kimlerin başına neler gelecek, hayırlar, şerler, rızıklar, eceller, savaşlar, deprem vs.) ve bütün işlerin yazılmasına bu gece başlanır ve Kadir gecesinde tamamlanarak ilgili meleklere verilir.51
Ömer Nasuhi Bilmen bu geceyi şöyle özetler:
“Leylei Beratta mahlûkatın bir sene içindeki rızıklarına, zengin veya fakir, aziz veya zelil olacaklarına, ihya ve imate edileceklerine (doğacak ve öleceklere), ecellerine ve hacıların adetlerine dair tarafı ilâhiden meleklere malumat verileceği beyan olunmaktadır.” 52
2: Bu gecede yapılan ibadetlerin çok faziletli olması. Hz, Âişe (ra) validemiz: "bu gece sevgili peygamberimizin sabaha kadar ibadet yaptığını, secdeye kapanarak dua ettiğini ve peygamberimizin: ‘Allah Teâlâ, bu gece Kelb kabilesinin koyun sürüsünün tüylerinden daha çok insanı affeder’ buyurduğunu” haber veriyor.53 Ayrıca Allah Teâlâ’nın huzurunda daha çok kalmak için tek başına gece namazlarında kıyamı, rükû ve secdeyi uzun tuttuğu da bildirilmektedir.54
Kelb kabilesi, o devirde koyun sürüsü çok olan bir kabile idi. O zaman inananların sayısı belki o kadar da çok değildi, ama ileride sayılarının artacağını ve bu kadar insanın affedileceğini müjdeler. Yalnız, her zaman hatırlatıyoruz, kul hakkına yüce Allah (cc) karışmaz; onu ancak hak sahibi affeder. Öbür tarafa kalırsa, orada bütün haklar mutlaka sahiplerine verilecektir.
3: Bu gecenin akşamdan sabaha kadar rahmet olması. Yukarıdaki hadisi şerifler buna işaret eder. Buna bağlı olarak dünyadaki en güzel su olan Zemzem suyunun artması da bu gecenin özelliklerindendir.55
4: Bu gece umumi af ilan edilmesi. Yukarıdaki hadisi şerifte (başka da var) bu da izah ediliyor. Ancak bu gece ilan edilen umumi aftan bile yararlanamayan bazı kişiler vardır. Bunlar şunlardır: Müşrik'ler (Allah'a ortak koşanlar), kâhinler (gaybden haber verenler), sihir yapanlar, çok kindar olanlar, içkiye düşkün olanlar, zina yapanlar ve anne-babasına asi olanlar, bu gecedeki aftan bile yararlanamazlar.56
5: Peygamberimize şefaatin tamamının verilmesi. Çünkü O, ümmetine şefaat etmek için Rabbimize yalvarmış ve bu ayın 13. gecesi üçte biri; 14. gecesi üçte ikisi ve 15. gece de tamamına şefaat etme hakkı verildi.57 Dolayısıyla sevgili Peygamberimiz, Hz. Allah (cc)'ın izniyle, yine O'nun izin verdiklerine (hak edenlere, layık olanlara) şefaat edecektir. Şefaat, bazılarının zannettiği gibi, asla torpil değildir.58
G) Eyyâm-I Bîyzde Oruç Tutmak.
“Eyyam-ı Bîyz” denilen en parlak geceler ki, ay takvimine göre her ayın 13, 14 ve 15. günlerinde oruç tutmak sünnet/mendup/müstehaptır, çok sevaptır.59 Bu günlerde gece ay, dolunay şeklini alır ve çok parlak olur. Sevgili peygamberimiz hem her ayın bu günlerinde oruç tutmayı tavsiye etmiş60 ve hem de:“Her ay 3 gün oruç tutmak, bütün seneyi oruçlu geçirmek demektir.” buyurmuştur.61
Hesabı gayet kolay. Her ay, üç gün oruç tutan, sene 12 ay olduğu için bir senede fazladan 36 gün oruç tutmuş olur. En azından hesap edersek, senenin tamamını oruç tutmuş gibi sevap kazanır. Çünkü âyeti kerime ile sabit olduğu üzere “bir iyiliğe karşı verilen sevabın en azı bire 10’dur; buna karşılık bir kötülüğün/günahın karşılığı sadece mislidir.“ 62
Bu en azıdır ve kesindir. Niyet ve ihlâsa göre sevap kat kat artar. 36’yi 10’la çarparsak 360 eder. Ki, sene zaten 365 gündür. Peki, 5 gün niye yok? Çünkü o 5 gün bayram günleridir; 1’i Ramazan, diğer 4 gün de Kurban bayramıdır ve bu günlerde oruç tutmak haramdır. Hesap şaşmaz!
H) Bu Gece Namaz Kılmak.
Sevgili peygamberimizin gece namazlarına çok önem verdiği bilinmektedir.63 Şüphesiz ki, bu gece mümkün olduğu kadar kaza veya nafile namaz kılmak, Kur’an-ı Kerim okumak, tövbeistiğfar etmek, hayır ve dua ile gündüz de oruç tutmak çok sevaptır. Gün, akşamdan başladığı için, gündüzü o geceyi takip eden gündür. Ama karşılamak için öncesinde de oruç tutmak sevaptır.
Bazı âlimler: “bu gecede kılınacak namazın en azı iki, ortası yüz ve en fazlası da bin rek’attır.” demişlerdir.64 Elbette ki farz-vacip hatta sünnet olmamakla beraber, âyeti kerime ve hadisi şeriflere uygun olarak, sonradan değil, ASHABI KİRAMDAN itibaren bu gece Müslümanların "Hayır Namazı" diyerek kıldıkları 100 rek'at bir namaz vardır.65
En fazlası budur zaten, (diğerleri 4-12 rek’at). Her rek'atte bir Fâtiha ile 10 İhlâs okunur ve 2 rek'atte bir selam verilir. Arzu edenler her rek'atte bir Fâtiha ile 100 (yüz) İhlâs okuyarak 10 rek'at da kılabilirler. Yahut her rek’atte 50 İhlâs okunursa, o zaman 20 rek’atte tamamlanır. Önemli olan bu namazda 1000 (bin) İhlâs süresinin okunmasıdır. Hadisi şerife göre, ihlâs sûresi, Kur’an-i Kerim’in üçte biri sayılır.66 Kim ne kadar kılabilirse kılar ve kıldığının karşılığını alır. Hiçbir şey boşa gitmez. Bir zorunluluk yok, kılan kılar, kılmayan da kılmaz. Ama mübarek gece başka nasıl değerlendirilir? Hem peygamberimiz, bu gecelerde fazladan namaz kıldığına ve gündüzleri de oruç tuttuğuna göre, bize düşen onu örmek almaktır. Sevgili peygamberimizin gece sabahlara kadar ibadetle geçirdiği, en yakınları tarafından bildirilen böyle mübarek bir gece, 1-2 saat Rabbimizin huzurunda bulunsak ne kaybederiz? Hem de gece, riya şüphesi olmadan, hiç kimsenin görmediği bir yerde, sadece Rabbimizle baş başa kalarak, mutlaka karşılığını görürüz.
Bu namaz bazı kaynaklarda var.67 Hatta merhum Hamdi Yazır, İsmail Hakkı Bursevî, Râzî, Keşşâf ve bazı âlimler, bu namazla ilgili şu hadisi şerifi naklederler:
"Her kim Berat gecesinde her rek’atte bir Fatiha ile on İhlâs okuyarak yüz rek'at namaz kılarsa, Allah Teâlâ ona yüz melek gönderir. Bunlardan otuzu onu cennetle müjdeler, otuzu cehennem azabından korur, otuzu dünyada başına gelebilecek bela ve musibetleri defeder, onu da şeytanın hile ve vesvesesinden onu muhafaza eder." 68
Zemahşerî’nin kaydettiğine göre; “Bu gece bu namazı (ihlâs ve samimiyetle) kılanın, duası kabul edilir ve haceti karşılanır.”69
Sonuç:
Mübarek gün ve geceleri inkâr edenlere; ibadetle değerlendirmeyi “sonradan ortaya çıkmış gelenek” sayanlara aldanmadan, bu mübarek ayları, gün ve geceleri, özellikle Şaban ayı ve Berat gecesini fazladan oruç tutarak, kaza ve nafile namaz kılarak, tövbe-istiğfar ederek, hayır yaparak değerlendirmek uygun olur. Âyeti kerimeler ve sevgili peygamberimizin tavsiyeleri bunu gösteriyor. Zira o hem söyler, hem de uygulardı. Eğer açıktan kılsaydı veya şu namazı kılın buyursaydı, ya farz olurdu, ya vacip veya sünnet. O zaman kılmayanlar en azından sünneti terk etmiş olurdu. Teravih namazı gibi. Farz veya vacip ibadetlerin dışında fazladan ibadet yapanlar, çok büyük sevap kazanırlar.
Dua zamanıdır. Kendimiz, ülkemiz, vatanımız ve milletimiz için kavlî ve fiilî olarak dua edelim. İstemesini bilirsek, yüce yaratan bizi boş çevirmez. Dualarımız kabul, Berat gecemiz mübarek olsun. Yüce Allah (cc), ülkemizi, vatanımızı, milletimizi her türlü tehlikelerden/felaketlerden muhafaza eylesin.
KAYNAKLAR
1-Buhârî, Teheccüd, 5, Salatü't-teravih, 1; Müslim, Salatül-müsafirin, 177-178; Tecridi Sarih T, mütercim: Ahmed Naim-Kâmil Miras, DİB, Ankara 1980, c: 2, s: 692, c: 4, s: 70-92; bkz. İslâm Ansiklopedisi, TDV, Ankara 2011, c: 40, s: 482-483.
2-Müslim, İlim, 15, Zekât, 69; Nesaî, zekât, 64; Ahmed bin Hanbel, Müsned, IV, 357, 359, 360, 361; Riyâzu’s-sâlihîn Peygamberimizden Hayat Ölçüleri, Komisyon, İstanbul 2005, c: 2, s: 21, 23.
3-Tevbe sûresi /9, âyet: 36.
4-Tevbe sûresi /9, âyet: 2, 5, 36.
5-Bakara sûresi /2, âyet: 194, 217; Mâide sûresi /5, âyet: 2, 97.
6-Cessâs, Ebu Bekir Ahmed b. Ali er-Râzî, Akmâmu'lKur'ân, Kahire tarihsiz, c: 2, s: 110-111. İslam Ansiklopedisi, TDV, İstanbul 1997, c: 16, s: 105-106.
7-Buhârî, Tesîru Süre 9, 8, hudût, 9, İlim, 9, Bed’ül-halk, 2, Megâzî, 77, Edâhî, 5, Tevhîd, 24; V, 204; Müslim, Kasâme, 29; Ebû Dâvûd, Menâsik, 67; Zebidî, Tecridi Sarîh T, mütercim: Kâmil Miras, Ankara 1980, c: 10, s: 401-405; Riyâzu’s-sâlihîn Peygamberimizden Hayat Ölçüleri, Komisyon, İstanbul 2005, c: 5, s: 525-527.
8-Bkz. Tekin, İlyas, Regâib Gecesi, Miraç Gecesi, Türkay Dergi, Şubat 2024, sayı: 78, s: 35-39, Mart 2022, sayı: 55, s: 63-59, Mart 2020, sayı: 31, s: 1-3.
9-Buhârî, Daavât, 3; İbni Mâce, Edeb, 57; Müslim, Zikir, 41, 42; Ebû Dâvûd, Vitir, 26.
10-Buhârî, Savm, 52, 53; Müslim, Sıyam, 176, 177; Tirmizî, Savm, 36; Ebû Dâvûd, Savm, 59; İbni Mâce, Sıyam, 4, 30; Zemahşerî, el-Keşşâf, Rıyad 1418-1998, c: 5, s: 463; Suyûtİ, ed-Dürrü’l-mensûr fit-tefsîr bil-me’sûr, Kahire 1424-2003, c: 13, s: 254; Tecrîdi Sarîh T, mütercim: Kâmil Miras, DİB, Ankara 1980, c: 6, s: 295-297, c: 4, s: 97-106. Diğer hadisi şerifler için bkz. Münzirî, et- Terğîb vetTerhîb, Kahire 1937, c: 2, s: 240-241; Nâsıf, Ali Mansur, et-Tâc, İstanbul 1961, c: 2, s: 92; Riyâzu’s-sâlihîn Peygamberimizden Hayat Ölçüleri, Komisyon, İstanbul 2005, c: 5, s: 523-524.
11-Nesaî, Savm, 70; Münzirî, et- Terğîb vet-Terhîb, Kahire 1937, c: 2, 239.
12-Bkz. Riyâzu’s-sâlihîn Peygamberimizden Hayat Ölçüleri, Komisyon, İstanbul 2005, c: 5, s: 523-524.
13-Bursevî, İsmail Hakkı, Rûhul-beyân tefsiri, İstanbul tarihsiz, c: 3, s: 423.
14-Bursevî, İsmail Hakkı, Rûhul-beyân tefsiri, İstanbul tarihsiz, c: 3, s: 423. Bkz. İbni Âbidin, Reddul-muhtar aleddurril-muhtar, Beyrut tarihsiz, c: 1, s: 459-465; Molla Husrev, Dureru’l-hükkâm fî şehi gureri’l- ahkâm, İstanbul 1967, c: 1, s: 112-120; Ahmed el-Kudûrî, Kudûrî, İstanbul 1398, s: 16-17; İbrahim Halebî, Halebî Sağîr, İstanbul 1973, s: 231-238; Şürünbülâlî, Nûrul-izah, Mısır 1958, s: 76-79.
15-Bkz. İbni Âbidin, Reddul-muhtar aled-durril-muhtar, Beyrut tarihsiz, c: 1, s: 459-465; Molla Husrev, Dureru’lhükkâm fî şehi gureri’l- ahkâm, İstanbul 1967, c: 1, s: 112- 120; Ahmed el-Kudûrî, Kudûrî, İstanbul 1398, s: 16-17; İbrahim Halebî, Halebî Sağîr, İstanbul 1973, s: 231-238; Şürünbülâlî, Nûrul-izah, Mısır 1958, s: 76-79.
16-İsrâ sûresi /17, âyet: 79.
17-Muhammed Fuad Abdul-Bakî, el-Mu’cem’ulmuferhres li elfâzi’l-Kur’anil-Kerim, Beyrut tarihsiz, s: 412-414.
18-Buhârî, Teheccüd, 15; Müslim, Müsafirîn, 129; Nesaî, Kıyâmü’l-leyl, 17, 30; İbni Mâce, İkamet, 182; Ahmed bin Hanbel, Müsned, VI, 63, 102, 109, 253; Riyâzu’s-sâlihîn Peygamberimizden Hayat Ölçüleri, Komisyon, İstanbul 2005, c: 5, s:411-412.
19-Tirmizî, İman, 8; Ayrıca Bk. İbni Mâce, Fiten, 12.
20-Nesâî, İşretün-nisa, 1; Ahmed b. Hanbel, Müsned, III/128,199, 285.
21-Müslim, Kitabü salatil- müsafirin, 14.
22-Müslim, Salât 215; Nesâî, Mevakît, 35, Tatbîk 78; Tirmizî, Daavat, 118; Ahmed bin Hanbel, II, 421.
23-Müslim, Sıyâm, 202, 203; ayrıca bkz. Ebû Dâvûd, Savm, 56; Tirmizî, Mevâkît, 207; Nesaî, Kıyâmü’l-leyl, 6.
24-Tevbe süresi /9, âyet: 112; Zümer süresi /39, âyet: 9.
25-Mâide süresi /5, âyet: 48.
26-Mâide süresi /5, âyet: 2.
27-Zâriyât süresi /51, âyet: 17-18.
28-Secde sûresi /32, âyet: 16.
29-Secde sûresi /32, ayet: 17.
30-Buhârî, Bed’ül-halk, 8, Tefsîr, 32/1, Tevhîd, 35; Müslim, İman, 312, Cennet, 2-5; Tirmizî, Tefsîrü sûre 32/2, 56/1; İbni Mâce, Zühd, 39; Ahmed bin Hanbel, Müsned, 5, 334.
31-Buhârî, İman, 34, Savm, 1, Zekât, 1; Müslim, İman, 8, 9, 15.
32-Buhârî, Rikâk, 38; Müsned, VI, 256.
33-Buhârî, Nikâh, 1.
34-Müslim, Müsâfirîn, 103; Ebû Dâvûd, Tetavvu, 7; Tirmizî, Vitir, 15.
35-İbni Mâce, İkametü’s-salât, 202; Ebû Dâvûd, Salât, 144, 145; Tirmizî, Salât, 188; Nesâî, Salât, 9.
36-Müslim, Müsafirîn, 166, 167; Riyâzu’s-sâlihîn Peygamberimizden Hayat Ölçüleri, Komisyon, İstanbul 2005, c: 5, s: 418-419.
37-Tirmizî, Et’ime, 45, Kıyame, 42, İbni Mâce, İkame, 174, Et’ime, 1.
38-Tirmizî, Savm, 39; bkz. Fetvâlar, DİB, İstanbul 2019, s: 158; İslâm Ansiklopedisi, TDV, İstanbul 2006, c: 32, s: 290-293.
39-Feth süresi /48, âyet: 2.
40-Buhârî, Teheccüd, 6, Tefsîrü süre 48, 2 Rıkâk, 20; Müslim, Münafikîn, 79-81; Tirmizî, Salât, 187; Nesaî, Kıyâmül-leyl, 17; İbni Mâce, İkame, 200; Riyâzu’s-sâlihîn Peygamberimizden Hayat Ölçüleri, Komisyon, İstanbul 2005, c: 5, s: 390-393.
41-İbni Mâce, İkame, 191; Zemahşerî, el-Keşşâf, Rıyad 1418-1998, c: 5, s: 463; Suyûtİ, Dürrü’l-mensûr fit-tefsîr bil-me’sûr, Kahire 1424-2003, c: 13, s: 256; Kurtubî, elCâmiğu li ahkâmil- Kur’an, Beyrut 1427-2006, c: 19, s: 101; Âlûsî, Rûhul-Meânî, Beyrut tarihsiz, c: 25, s: 111; Tecrîdi Sarîh T, mütercim: Kâmil Miras, DİB, Ankara 1980, c: 6, s: 295-297, c: 4, s: 97-106; Münzirî, et- Terğîb vet-Terhîb, Kahire 1937, c: 2, s: 242-243; Nâsıf, Ali Mansur, et-Tâc, İstanbul 1961, c: 2, s: 93; Gümüşhanevî, Ahmed Ziyâeddin, Râmuz’ul-ehâdis, İstanbul 1400, s: 61; bkz. Fetvâlar, DİB, İstanbul 2019, s: 158.
42-Bkz. İbni Mâce, Kahire tarihsiz, c: 1, s: 444. Metinde “Sebra” geçiyor, fakat Yesra-Yusra” olduğu kaydediliyor.
43-Bkz. Tecrîdi Sarîh T, mütercim: Naim, Ahmed, DİB, Ankara 1980, c: 1, s: mukaddime, 340-349; Çakan, İsmail Lütfi, Hadis Usûlü, İstanbul 1990, s: 146-147; Kandemir, M. Yaşar, Mevzû Hadisler, Ankara 1980, s: 29-42.
44-ez-Zebidî, Tecrîdi Sarîh T, mütercim: Naim, Ahmed, Ankara 1980, c: 1, s: Mukaddime, 343; Cemâleddin elKâsımî, Kavâidü’t-tahdîs min funûni mustalihi’l-hadîs, Kahire 1380-1961, s: 108-129; Çakan, İsmail Lütfi, Hadis Usûlü, İstanbul 1990, s: 147; Kandemir, M. Yaşar, Mevzû Hadisler, Ankara 1980, s: 93-129, 129-138.
45-Râzî, Mefâtîhu’l-Gayb, Beyrut 1981-1401, c: 27, s: 237-239; Zemahşerî, el-Keşşâf, Rıyad 1418-1998, c: 5, s: 462; Mâturîdî, Ebû Mansur (333/944), Tefsîrü’l-Mâturîdî, 114 Tefsîru ehli’s-sünneti’l-kâmil, S. Arabistan, 196/9, Te’vilâtü’l-Kur’an, Hacı Selim Ağa kütüphanesi, Koleksiyon No: 00040, s: 691; Kurtubî, el-Câmiğu li ahkâmilKur’an, Beyrut 1427-2006, c: 19, s: 99; Ebû Hayyan, elBahru’l-Muhît, Beyrut 1413-1993, c: 8, s: 33; Suyûtİ, edDürrü’l-mensûr fit-tefsîr bil-me’sûr, Kahire 1424-2003, c: 13, s: 250-253; Âlûsî, Rûhul-Meânî, Beyrut tarihsiz, c: 25, s: 110-111; Kadî, Ebûs-Suud, İrşâdu aklis-selîm ilâ mezâya’l-Kur’anil-Kerîm, Beyrut tarihsiz, c: 8, s: 58; Begavî, Tefsîrü’l-Begavî Meâlimü’t-tenzîl, Riyad 1412, c: 7, s: 228; Yazır, Hamdi, Hak Dini Kur'an Dili, İstanbul 1971, c: 6, s: 4293-4295; Bursevî, İsmail Hakkı, Rûhul-Beyan Tefsiri, İstanbul tarihsiz, c: 8, s: 402; Beydâvî, Kadî Beydâvî tefsiri, Kahire 1964, c: 2, s: 200; Hâşiyetü’l-konevî ala tefsiri’l-beydâvî, Beyrut 2001-1422, c: 17, s: 368-369; Kur’an-i Kerim ve Açıklamalı Meâli, TDV, Komisyon, Ankara 2012; s: 495.
46-Duhân sûresi /44, âyet: 1-6.
47-Bkz. Âli İmrân sûresi /3, âyet: 3; İsrâ sûresi /17, âyet: 105-106; Furkan sûresi /25, âyet: 32; Burûc sûresi /85, âyet: 21-22.
48-Râzî, Mefâtîhu’l-Gayb, Beyrut 1981-1401, c: 9, s: 170, c: 21, s: 68-69, c: 24, s: 79, c: 27, s: 240, c: 31, s: 125-126; Zemahşerî, el-Keşşâf, Rıyad 1418-1998, c: 3, s: 559, c: 5, s: 464-465; Mâturîdî, Ebû Mansur, Tefsîru’l-Mâturîdî (333/944, Tefsîru ehli’s-sünneti’l-kâmil, S. Arabistan, 196/9, Te’vilâtü’l-Kur’an, Hacı Selim Ağa kütüphanesi, Koleksiyon No: 00040, s: 691; Kadî, Ebûs-Suud, İrşâdu aklis-selîm ilâ mezâya’l-Kur’anil-Kerîm, Beyrut tarihsiz, c: 8, s: 58; Ebû Hayyan, el-Bahru’l-Muhît, Beyrut 1413-1993, c: 8, s: 33; Âlûsî, Rûhul-Meânî, Beyrut tarihsiz, c: 25, s: 111; Şevkânî, Fethü’l-Kadîr, Beyrut 2007, s: 1349; Kurtubî, el-Câmiğu li ahkâmil- Kur’an, Beyrut 1427-2006, c: 19, s: 99-100; Hâşiyetü’l-konevî ala tefsiri’l-beydâvî, Beyrut 2001-1422, c: 17, s: 368-369; bkz. Sofuoğlu, Mehmed, Tefsire Giriş, İstanbul 1981, s: 17-18; Doç. Beki, Niyazi, Kur’an’da İnzal ve Tenzil Kavramları, DergiPark, sayı: 57, s: 225-268.
49-Râzî, Mefâtîhu’l-Gayb, Beyrut 1981-1401, c: 27, s: 240; Zemahşerî, el-Keşşâf, Rıyad 1418-1998, c: 5, s: 462-464; Mâturîdî, Ebû Mansur (333/944) , Tefsîru’l-Mâturîdî, Tefsîru ehli’s-sünneti’l-kâmil, S. Arabistan, 196/9, Te’vilâtü’l-Kur’an, Hacı Selim Ağa kütüphanesi, Koleksiyon No: 00040, s: 691; Ebû Hayyan, el-Bahru’l-Muhît, Beyrut 1413-1993, c: 8, s: 33; Kurtubî, el-Câmiğu li ahkâmil- Kur’an, Beyrut 1427-2006, c: 19, s: 99-100; Şevkânî, Fethü’l-Kadîr, Beyrut 2007, s: 1349; Âlûsî, RûhulMeânî, Beyrut tarihsiz, c: 25, s: 111; Kadî, Ebûs-Suud, İrşâdu aklis-selîm ilâ mezâya’l-Kur’anil-Kerîm, Beyrut tarihsiz, c: 8, s: 58; Yazır, Hamdi, Hak Dini Kur'an Dili, İstanbul 1971, c: 6, s: 4293-4295; Bursevî, İsmail Hakkı, Rûhul- Beyan Tefsiri, İstanbul tarihsiz, c: 8, s: 401; Kadî Beydâvî, Kadî Beydâvî Tefsiri, Kahire 1965, c: 2, s: 200.
50-Râzî, Mefâtîhu’l-Gayb, Beyrut 1981-1401, c: 27, s: 239; Zemahşerî, el-Keşşâf, Rıyad 1418-1998, c: 5, s: 462; Suyûtİ, ed-Dürrü’l-mensûr fit-tefsîr bil-me’sûr, Kahire 1424-2003, c: 13, s: 252-256; Yazır, Hamdi, Hak Dini Kur'an Dili, İstanbul 1971, c: 6, s: 4293-4294; Bursevî, İsmail Hakkı, Rûhul-Beyan Tefsiri, İstanbul tarihsiz, c: 8, s: 403; Kadî Beydâvî, Kadî Beydâvî Tefsiri, Kahire 1965, c: 2, s: 200; Hâşiyetü’l-konevî ala tefsiri’l-beydâvî, Beyrut 2001-1422, c: 17, s: 369-371.
51-Râzî, Mefâtîhu’l-Gayb, Beyrut 1981-1401, c: 27, s: 239, 241; Zemahşerî, el-Keşşâf, Rıyad 1418-1998, c: 5, s: 462, 465; Mâturîdî, Ebû Mansur, Tevilatü’l-Kur’an, S. Arabistan, 196/9; Kurtubî, el-Câmiğu li ahkâmil- Kur’an, Beyrut 1427-2006, c: 19, s: 100-101, 102; Âlûsî, Rûhul-Meânî, Beyrut tarihsiz, c: 25, s: 112-113; Kadî, Ebûs-Suud, İrşâdu aklis-selîm ilâ mezâya’l-Kur’anil-Kerîm, Beyrut tarihsiz, c: 8, s: 58; Begavî, Tefsîrü’l-Begavî Meâlimü’t-tenzîl, Riyad 1412, c: 7, s: 228; Yazır, Hamdi, Hak Dini Ku'an Dili, İstanbul 1971, c: 6, s: 4295; Bursevî, İsmail Hakkı, Rûhul-Beyan Tefsiri, İstanbul tarihsiz, c: 8, s: 404; Mehmed Rahmi Efendi, Tefcîrüt-Tesnîm fî kalbin selîm, İstanbul 1965, s: 206-207.
52-Bilmen, Ömer Nasuhi, Büyük İslâm İlmihali, İstanbul tarihsiz, s: 205; Kadî, Ebûs-Suud, İrşâdu aklis-selîm ilâ mezâya’l-Kur’anil-Kerîm, Beyrut tarihsiz, c: 8, s: 58.
53-Tirmizî, Savm, 38, 39; İbni Mâce, İkame, 191; Ahmed bin Hanbel, VI, 176, 238; Râzî, Mefâtîhu’l-Gayb, Beyrut 1981-1401, c: 27, s: 239; Zemahşerî, el-Keşşâf, Rıyad 1418-1998, c: 5, s: 462-463; Kurtubî, el-Câmiğu li ahkâmil- Kur’an, Beyrut 1427-2006, c: 19, s: 101; Suyûtİ, ed-Dürrü’l-mensûr fit-tefsîr bil-me’sûr, Kahire 1424-2003, c: 13, s: 257-259; Âlûsî, Rûhul-Meânî, Beyrut tarihsiz, c: 25, s: 111; Münzirî, et- Terğîb vet-Terhîb, Kahire 1937, c: 2, s: 241; Yazır, Hamdi, Hak Dini Kur'an Dili, İstanbul 1971, c: 6, s: 4293; Nâsıf, Ali Mansur, et-Tâc, İstanbul 1961, c: 2, s: 93.
54-Buhârî, Vitir, 1, Teheccüd, 3. Ayrıca bkz. Nesaî, Ezan, 41, Sehv, 74; İbni Mâce, İkâme, 181; Bkz. Riyâzu’s-sâlihîn Peygamberimizden Hayat Ölçüleri, Komisyon, İstanbul 2005, c: 5, s 407-414.
55-Râzî, Mefâtîhu’l-Gayb, Beyrut 1981-1401, c: 27, s: 239; Zemahşerî, el-Keşşâf, Rıyad 1418-1998, c: 5, s: 465; Kadî, Ebûs-Suud, İrşâdu aklis-selîm ilâ mezâya’l-Kur’anil-Kerîm, Beyrut tarihsiz, c: 8, s: 58; Yazır, Hamdi, Hak Dini Kur'an Dili, İstanbul 1971, c:6, s:4293-4294; Bursevî, İsmail Hakkı, Rûhul-Beyan Tefsiri, İstanbul tarihsiz, c: 8, s: 403- 404; Mehmed Rahmi Efendi, Tefcîrüt-Tesnîm fî kalbin selîm, İstanbul 1965, s: 209.
56-Tirmizî, Savm, 38, 39; İbni Mâce, İkame, 191; Ahmed bin Hanbel, VI, 176, 238; Râzî, Mefâtîhu’l-Gayb, Beyrut 1981-1401, c: 27, s: 239; Zemahşerî, el-Keşşâf, Rıyad 1418-1998, c: 5, s: 462-464; Suyûtİ, ed-Dürrü’l-mensûr fit-tefsîr bil-me’sûr, Kahire 1424-2003, c: 13, s: 257-259; İbni Kesîr, Tefsirul-Kur’anıl- Azîm, Rıyâd 1420-1999, c: 7, s: 245-246; Şevkânî, Fethü’l-Kadîr, Beyrut 2007, s: 1349; Yazır, Hamdi, Hak Dini Kur'an Dili, İstanbul 1971, c:6, s: 4293-4294; Bursevî, İsmail Hakkı, Rûhul- Beyan Tefsiri, İstanbul tarihsiz, c: 8, s: 404; Münzirî, et- Terğîb vetTerhîb, Kahire 1937, c: 2, s: 241/3; Nâsıf, Ali Mansur, etTâc, İstanbul 1961, c: 2, s: 93.
57-Râzî, Mefâtîhu’l-Gayb, Beyrut 1981-1401, c: 27, s: 239; Zemahşerî, el-Keşşâf, Rıyad 1418-1998, c: 5, s: 463; Âlûsî, Rûhul-Meânî, Beyrut tarihsiz, c: 25, s: 111-112; Suyûtİ, ed-Dürrü’l-mensûr fit-tefsîr bil-me’sûr, Kahire 1424-2003, c: 13, s: 252-256; Bursevî, İsmail Hakkı, Rûhul-Beyan Tefsiri, İstanbul tarihsiz, c: 8, s: 404; Yazır, Hamdi, Hak Dini Kur'an Dili, İstanbul 1971, c:6, s: 4294; Mehmed Rahmi Efendi, Tefcîrüt-Tesnîm fî kalbin selîm, İstanbul 1965, s: 209.
58-Bkz. Tekin, İlyas, Şefaat, Okulların Sesi, 30, 03, 2018.
59-Şürrünbülâlî, Nûru’l-İzâh, Mısır 1958, s: 127; Mehmet Zihni Efendi, Nimeti İslâm, İstanbul 1971, s: 452; Ömer Nasuhi Bilmen, Büyük İslam İlmihali, İstanbul tarihsiz, s: 271.
60-Ebû Dâvûd, Savm, 68; Tirmizî, Savm, 54.
61-Buhârî, Savm, 59; Müslim, Sıyâm, 193, 197. Bkz. Nesâî, Sıyâm, 70, 78, 82; ; Münzirî, et- Terğîb vet-Terhîb, Kahire 1937, c: 2, 243-244; Riyâzu’s-sâlihîn Peygamberimizden Hayat Ölçüleri, Komisyon, İstanbul 2005, c: 5, s: 542--547.
62-En'âm süresi /6, âyet: 160; Kasas süresi /28, âyet: 84; Yûnus süresi /10, âyet: 27; Şûrâ süresi /42, âyet: 40.
63-Tecrîdi Sarîh T, mütercim: Kâmil Miras, DİB, Ankara 1980, c: 6, s: 295-297, c: 4, s: 97-106.
64-Bursevî, İsmail Hakkı, Rûhul-Beyan Tefsiri, İstanbul tarihsiz, c: 8, s: 403.
65- Bursevî, İsmail Hakkı, Rûhul-Beyan Tefsiri, İstanbul 1969, c: 8, s: 403; Mehmed Rahmi Efendi, TefcîrütTesnîm fî kalbin selîm, İstanbul 1965, s: 208.
66-Buhârî, Tevhid, 1.
67-Hamdi Yazır, Hak Dini Kur'an Dili, İstanbul 1971, c:6, 4293; Bursevî, İsmail Hakkı, Rûhul-Beyan Tefsiri, İstanbul tarihsiz, c: 8, s:403; Mehmed Zihni Efendi, Nimeti İslâm, İstanbul 1971, s:326-327; Ömer Nasuhi Bilmen, Büyük İslâm İlmihali, İstanbul tarihsiz, s: 205; Ebu’l-Berekât Hasan bin Ammâr bin Ali eş-Şürünbülâlî, Merâkıl-Felâh, İstanbul 1335, s: 74; İmam Gazâlî, İhya T, İstanbul 1973, c: 1, s: 555-556, 1039; Mehmed Rahmi Efendi, TefcirütTesnim fî kalbin selîm, İstanbul 1965, s: 207-208
68-Râzî, Mefâtîhu’l-Gayb, Beyrut 1981-1401, c: 27, s: 239; Zemahşerî, el-Keşşâf, Rıyad 1418-1998, c: 5, s: 462; Yazır, Hamdi, Hak Dini Kur'an Dili, İstanbul 1971, c: 6, 4293; Bursevî, İsmail Hakkı, Rûhul-Beyan Tefsiri, İstanbul tarihsiz, c: 8, s: 403; Efendi, Mehmed Zihni, Nimeti İslâm, İstanbul 1971, s: 326-327; Bilmen, Ömer Nasuhi, Büyük İslâm İlmihali, İstanbul tarihsiz, s: 205; Ebu’l-Berekât Hasan bin Ammâr bin Ali eş-Şürünbülâlî, Merâkıl-Felâh, İstanbul 1335, s: 74; İmam Gazâlî, İhya T, İstanbul 1973, c: 1, s: 555-556, 1039; Mehmed Rahmi Efendi, TefcîrütTesnîm fî kalbin selîm, İstanbul 1965, s: 207-208.
69-Zemahşerî, el-Keşşâf, Rıyad 1418-1998, c: 5, s: 463; Mehmed Rahmi Efendi, Tefcîrüt-Tesnîm fî kalbin selîm, İstanbul 1965, s: 208.
Kaynak:Adanapost
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.