İran üzerinden Türkiye’ye düzensiz Afganistanlı göçü
Istanbul
Son günlerde İran üzerinden Van ve Ağrı’ya gelerek Türkiye’ye giriş yapan Afganistanlılara yönelik haberler, Türk kamuoyunun gündemini meşgul ediyor. Birkaç yıldır zaten İran topraklarından Türkiye’ye düzensiz Afganistanlı göçü düşük yoğunluklu bir şekilde devam etmekteydi. Bu durumun muhtelif gerekçeleri olmakla birlikte yakın zamanda tartışmalara konu olan Afganistanlı göçmenlerin girişi, bazı yönleriyle daha önceki geçişlerden farklılaşıyor.
Halihazırda küçük gruplar şeklinde görülen ve ilgili kurumlar tarafından kontrol altına alınan göçü, yakın dönemde Afganistan’da meydana gelebilecek milyonluk hareketliliğin öncülü olarak ciddiye almak gerekir, ki Türkiye’nin sınır güvenliği konusunda bazı tedbirler aldığına da şahit oluyoruz. Bu noktada Afganistan ve Pakistan menşeli göçün transit ülkesi İran’ın rolü önem arz ediyor.
Sınıra çekilen duvar meselesi
İran sınırının Suriye’den sonra Türkiye’nin göç dalgasına maruz kalabileceği ikinci bölge halini almış olduğunu söyleyebiliriz. İran, sınır güvenliği ve merkezi otoritenin taşradaki kontrolü açısından Suriye ile karşılaştırılamayacak durumda olsa bile birkaç yıldan beri Afganistanlıların, İran’ı (kuzey-güney hattında) neredeyse boydan boya kat ederek Batı Azerbaycan’ın Urmiye, Salmas ve Hoy hattından Türkiye’ye kitleler halinde giriş yapabiliyor olması akla pek çok soru getiriyor. Buna mukabil Türkiye bir süredir Iğdır-Ağrı/Van-Hakkari düzlemindeki İran sınırına, zahmetli ve de oldukça masraflı bir proje olarak beton duvar çekiyor, hendek kazıyor ve sınır güvenliği teçhizatlarını modernize ediyor. İran-Türkiye sınırına çekilen setin bir yandan yasa dışı geçişler ve kaçakçılığı önlemesi, diğer yandan terör örgütü PKK’nın bölgedeki manevra kabiliyetini kısıtlaması öngörülüyor. Bu adımların geleceğe yönelik tedbirler olduğu ve Türkiye’nin bölgedeki olası istikrarsızlıklara hazırlandığı anlaşılıyor.
Her ne kadar İran Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Said Hatibzade, sınır hattına çekilen duvarı olumlu karşıladıklarını belirtse de sabık İran Cumhurbaşkanı bir konuşmasında “Duvar çekme dönemi sona ermiştir.”[1] demekten geri durmamıştı. Hükümet kanadından daha net bir ifade bir önceki Cumhurbaşkanı Yardımcısı ve Çevre Koruma Teşkilatı Başkanı İsa Kelanteri’den gelmiş, Kelanteri duvarın çevreye zarar verdiğini ileri sürerek itirazlarını, Dışişleri Bakanlığı üzerinden Türk yetkililere aktaracaklarını belirtmişti. [2]
İran’da siyasi elitler de dahil olmak üzere belli kesimlerin bu girişimden rahatsız oldukları ayan beyan ortada. İran sınırına duvar çekilmesinin “Türkiye’nin güvenliğiyle” gerekçelendirilmesine eleştiriler getiriyorlar.[3] Güvenlik duvarına yönelik değişen tonlarda tepkiler, İranlı siyasetçiler ve uluslararası ilişkiler uzmanları bir yana, çevre bilimcilerden kültür adamlarına değin geniş bir yelpazeden geliyor. Zira pek çok İranlı uzmana göre İran sınırı, Türkiye’nin milli güvenliğini olumsuz etkileyecek gelişmelere sahne olmamakta. İran’da mukim Afganistanlıların ülkede serbest dolaşım hakkı olduğundan Türkiye sınırına yönelmiş olmaları bir noktaya kadar anlaşılabilir olmakla birlikte çıkış noktası Afganistan olanların dahi İran’ı bir şekilde geçerek Türkiye’ye yönelmeleri dikkat çekici bir durum teşkil ediyor.
Türkiye’nin sınırına güvenlik duvarı çekerken İran’ı suçlayıcı bir dil kullanmamasına, hatta bunun da ötesinde İranlı yetkililerle koordinasyon içerisinde olmasına rağmen İran’dan yükselen hoşnutsuzluğun psikolojik olduğu kadar politik boyutu da bulunuyor. Psikolojik açıdan bakıldığında, pek çok İranlı, Türkiye’nin bu girişimle İran’ı, Irak ve Suriye gibi istikrarsız bir komşu olarak algıladığını düşünüyor. Politik olarak ise duvarın İran’ı “sınır güvenliğini sağlayamayan ülke” şeklinde lanse ettiğini, dolayısıyla İran’ın itibarına gölge düşürdüğünü düşünüyor. Dolayısıyla güvenlik duvarına ilişkin İran’daki algı, ülkedeki Türkiye’ye dair klasikleşmiş “tarihi ve bölgesel rakip” kompleksinden bağımsız değil.
Ne var ki şimdilerde Afganistanlı göçmenlerin geçiş güzergahı olan İran sınırının korunması, Türkiye’nin orta ve uzun vadede gerek Afganistan gerekse de Pakistan ya da üçüncü ülkelerden gelebilecek göç dalgaları için hayati önemde taşıyor. Türkiye, duvar çekme işlemiyle bir bakıma gelecek 10 yılda susuzluk, fakirlik ve savaş gibi sebeplerle yaşanabilecek bölgesel göç hareketlerine karşı çok yönlü tedbirlerden sadece birini alıyor. Bölgesel göç sorunu Türkiye’nin olduğu kadar İran’ın da bir sorunu ve sınırlar tek taraflı değil, iki taraflı korunabilir. Taliban’ın yönetimi ele geçirmesinden sonra Afganistan’dan kitlesel çıkışların başlaması halinde İran topraklarının Türkiye istikametinde bir “serbest geçiş güzergahı” olacağı izlenimini uyandıran mevcut durum, Türkiye’yi sınır güvenliği sebebiyle kaygılandırmaya yeter. Tahran’dan üst düzey isimler, geçmişte çeşitli bölgesel konularda Türkiye’nin güvenlik kaygılarını anladıklarını pek çok defa ifade etmişlerse de bu konuda somut adımlar atmaktan zaman zaman imtina etmişlerdir. Bu ise ikili ilişkilerde güvensizliğin zeminini oluşturuyor.
Neden genç erkekler geliyor?
Tartışma programları ve sosyal medyada Türkiye’ye sadece genç erkeklerin gelmesi üzerinden bir algı oluşturulmaya çalışıldığına ve bunun iç politikada hükümeti sıkıştırmak için kullanıldığına şahit oluyoruz. Oysaki Türkiye’ye gelen Afganistan ve Pakistan kökenli göçmenler daha önce de genç erkeklerden oluşmaktaydı. Zira bu gruptakiler, çoğunlukla ailelerini kendi ülkelerinde bırakarak herhangi bir iş bulmak için Türkiye’ye ve şayet imkan olursa Avrupa’ya doğru yola çıkan kesimler. Mesela Afganistan’ın kuzeyindeki Kunduz şehrinden yola çıkan bir göçmenin, Ankara’ya varabilmek için karayoluyla yaklaşık 4 bin kilometrelik bir yolu, bazen yürüyerek bazen de konforsuz vasıtalarla belki de aylar sürecek bir yolculukla geçmesi gerekiyor. Türkiye’ye değil de İran’a varmışsa zikredilen rakamın yaklaşık yarısı kadar mesafe almış demektir. Bu yolculuğa çıkan çaresiz bir insanın yolculuk esnasında ölüm tehlikesi atlatması, soyulması, eşyalarının gasbedilmesi, kaçırılması, sınır muhafızları tarafından darbedilmesi, aç veya susuz kalması, insanlık dışı muamele görmesi, iç organlarını satmak durumunda kalması işten bile değil. Dolayısıyla düşünmesi bile insanı tedirgin eden bu yolculuğa çocuk, kadın ve yaşlıların katlanması çok zor. Bu nedenle kendini Türkiye’ye güç-bela atan bu Afganistanlı göçmenlerin Türkiye’nin bölgesel çatışmalarda kullanacağı paralı askerler veyahut radikal gruplar olabileceğini düşünmek akla gelebilecek en son seçenek dahi olmasa gerek. Türkiye’nin hele sözüm ona Libya’ya göndereceği paralı askerleri ülkeye İran’dan karayoluyla getireceğini düşünmek de akla-mantığa hiç uymuyor.
İran’da 2018’den beri ciddi anlamda kötü seyreden ekonomik koşullardan doğal olarak Afganistanlı göçmenler de etkilendiler. İran’da mukim Afganistanlıların üçüncü bir ülkeye gidiş yolları ararken Taliban’ın son iki yılda Afganistan’da alan hakimiyeti kazanması adeta bir domino etkisi yarattı. Görüldüğü kadarıyla Türkiye’ye, İran’ı transit olarak kullanan Afganistanlıların yanı sıra halihazırda İran’da ikamet eden Afganistanlılar da geliyorlar. Dolayısıyla bu göçmenlerin profili değişkenlik arz etmekte olup bunlar genel olarak üç grupta toplanabilir: Eskiden beri Afganistan’da var olan ekonomik sorunlar ve istikrarsız ortam nedeniyle ülkeyi terk edenler, Taliban’ın ilerleyişinin yarattığı korku nedeniyle bu grubun muhtemel hedefinde olabilecekler, İran’da mukim olmasına karşın asgari geçim şartlarını temin edememesinin yanı sıra Tahran yönetiminin Afganistanlıları ülkeyi terk etmeye teşviki sebebiyle yeniden göçe başlayanlar.
Şimdilerde Türkiye’ye giriş yapanların ise en çok üçüncü gruptaki Afganistanlılar olduğu söylenebilir. Zira Taliban’ın ilerleyişi sebebiyle Afganistan’dan milyonluk göç hareketliliğinin başlayabileceğini ve bunun ilk durağının da İran olacağını bilen İran’da mukim Afganistanlılar, öngördükleri kötü senaryo daha gerçekleşmeden deyim yerindeyse Türkiye’ye akmaya başlamıştır.
İran’ın rolü
Afganistan’dan başlayan göç hareketliliği görüldüğü kadarıyla henüz kitlesel bir boyuta ulaşmamışsa da kitlesel göçe dönüşme potansiyeline sahip olduğunu söyleyebiliriz. İran’ın Afganistanlı göçmenlerin yaklaşık 3 bin kilometrelik bir yolu geçmesine göz yumduğu veya göçmen grupları Türkiye’ye doğru sevk ettiğini düşünmek bile Türkiye ve İran arasındaki iyi komşuluk ilişkilerine zarar verebilir. Ancak diğer taraftan Türkiye’yi yakından takip eden İran medyasının ve İranlı yetkililerin, İran üzerinden Türkiye’ye geçen Afganistanlılar bahsindeki suskunluğu da manidar.
Kuşkusuz uzun yıllardan beri Afganistanlılara ev sahipliği yapan İran’ın göçmen yükü fazla. Fakat bu yükün bölgedeki bir başka ülkeye kanalize edilmesi beraberinde pek çok sorunu getirebilir. Afganistan’ın kuzey komşuları olan Türkmenistan, Özbekistan ve Tacikistan’ın göç dalgası başlaması durumunda kapılarını açmayacağı kesin. Hindistan ise bir önceki rejimde görev alan ve Taliban’ın hesaplaşmak isteyeceği isimleri alabilir. Göçmenlerin önceliği daha önce olduğu gibi İran ve Pakistan olacaktır. Bu günlerde göç dalgasına karşı İran’ın, Afganistan sınır bölgesinde kamplar oluşturduğuna ilişkin haberler basına yansıyor. Bu çerçevede İran, Pakistan ve Türkiye arasında üçlü iş birliği yapılması ve tabii ki bu iş birliğinin küresel olarak desteklenmesi göç dalgasının önünün alınmasında önem arz ediyor.
[Doktora derecesini Hacettepe Üniversitesi Türkiyat Araştırmaları Enstitüsünden alan Umut Başar İRAM Toplum ve Kültür Araştırmaları Masası’nda kıdemli uzman ve Ankara Sosyal Bilimler Üniversitesinde öğretim üyesidir]
[1] https://cutt.ly/dQLlnnT
[2] https://cutt.ly/cQLlYZI
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.