Yüzü, gülüyordu tabutunda.


Bir gün hepimiz giriyoruz o tabuta.


Ölünce bir cevap hakkımız olsa, "Gülerek mi yoksa ağlayarak mı giriyorsunuz şu tabuta?" sorusuna, hangimiz ne cevap veririz merak ediyorum.


Herkes, bir ölüm seçiyor bu hayatta; o ölümün yolculuğu, hayatlarımız: Herkesin hevesi kursağında.

Kimse terk edemiyor bu dünyayı, gözünü ardında bırakamayıp da.

Bir çoğumuz mutlu olamıyoruz aldığımız cevapla, "Elinde ne var?" diye sorduğumuzda hayata.


O'nun da bu dünyada bir yolculuğu vardı.

Kendi özgün ölümüne yürüdü yaşayarak aramızda.


Doğruları,herkes içindi; yanlışları kendisi için.

Yüzlerce insan yetiştirmiş, herkese topraklık etmişti birer çiçek gibi açabilsinler diye göğsünde.

Zencefili, begonyayı, ıtırı, defneyi, karanfili, sümbülü, dağ lalesini ayırdetmemişti severken; çok dışlamamıştı, pıtrağı, dikeni, ayrık otlarını da.


Yüzü, gülüyordu tabutunda.

Binlerce çiçeği kokluyordu ruhu, şu yozlaşmış hayatın bozkırında.


Yağmurlu bir gündü, hüzün galebe çalıyordu yağmura.

O'nu toprağa yatırdık.

Sonra da dağıldık kendi yaşantımıza.


Şimdi sen orada, o toprağın altında yalnız değilsin Baba. Hepimizin yüreğindesin ve kalbimiz seninle rabıta kuruyor, Rabbimizle olan o diyalogunla.


Merkalanma: İnsanlar hala imanlarının kıymetini biliyor ve ülkemiz, iyi yolda.



Ahmet Yürekli


Beşinci vefat yıldönümü vesilesiyle, babam Ziya Yürekli'nin aziz hatırasına.

26.01.2013,İstanbul.


Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Ahmet Yürekli Arşivi