Terbiyesiz


 

Hemen söyleyeyim: Hiç sırıtmıyor... Yılların “Cumhuriyet yazarı” gibi... Celadeti, öfkesi ve yukarıdan bakan edasıyla bu ocaktan yetişmiş gibi...

Pek tanıdık duruyor.

Pek yakışmış gazetesine.

Orada ne aradığı, hangi meramını dile getirmeye çalıştığı bahsi diğer... Mehmet Baransu’nun tutuklanmasını eleştiriyor. Baransu’ya sahip çıkıyor. İyi de ediyor. Baransu’nun temin ettiği belgeler, bizzat kendisi tarafından tedavüle sürülmüştü çünkü... Bu belgelerin yayınlanması suç teşkil ediyorsa, Ahmet Altan ve dönemin yazı işleri kadrosu da buna ortaktır.

Fakat mesele, anladığım kadarıyla, “bavul”dan çıkan belgelerin haberleştirilmesi, yani tedavüle sürülmesi değil. O belgelerin elde edilmesi de değil...

Bu bir “mesele” midir? Yani, gazeteci belge temin ettiği için suçlanmalı mıdır?

Ben burada “mesele” görmüyorum.

Uzay TV’ye sıcağı sıcağına yaptığım değerlendirmede, Baransu’nun tutuklanmasının (Balyoz belgelerini yayınlamakla suçlanıyorsa) sıkıntılı bir durum oluşturacağını ve gazetecilik faaliyetini sorgulanır hale getireceğini söylemiştim. 

Bu kanaatimi muhafaza ediyorum

Baransu gazetecilik yapmıştır, Ahmet Altan da bu gazeteciliğe editoryal katkı sunmuştur. Ayrıca Balyoz da bal gibi darbe girişimidir.

Fakat, mesele bu da değil.

Bilebildiğim kadarıyla, Balyoz soruşturmasına mesnet teşkil eden belgelerden çok, stratejik öneme sahip belgelerin nasıl elde edildiği soruşturuluyor. “Yunanistan’la karşılıklı yaşanacak bir askeri hareketlilik durumunda ordunun harekât tarzı”nı konu alan belge mesela... (İşin kumpas boyutunu bilmiyorum. Baransu’nun kumpasta rol alıp almadığını da bilmiyorum. Belge taşımak, “kumpasta rol almak” değildir kavlimce. Ekrem Dumanlı’nın da belirttiği gibi, yargıya güvenelim, soruşturmanın sonucunu bekleyelim.)

Gelelim “atarlı” yazar Ahmet Altan’a...

Her zamanki “ustalığıyla” kalkışmış yazıya ve bulunduğu mecraya uygun bir “kalem” olduğunu kanıtlamış... Öyle bir yazı ki, ben okurken utandım.

Hem utandım, hem üzüldüm.

Utandım... Çünkü “usta kalem” Ahmet Altan hâlâ yukarılardan bakıyor, her satırda “soylu bir babaannenin torunu” olduğunu (ifade kendisine aittir) hissettiriyor. Normal insanların seviyesine inmiyor. Ve sürekli “takdir edici” havalarında... 

Mesela, hukukunu savunduğu Mehmet Baransu ve Taraf’ın yazı işleri kadrosu onun gözünde “çoluk çocuk...” Ve soyluluğundan aldığı meşruiyetle sesleniyor: “Bırakın çoluk çocuğun yakasını. Ben buradayım. Benimle konuşun.”

Mesleki anlamda rüştünü ispatlamış ve her biri bir “değer”den gelen çoluk-çocuktan bazıları için kullandığı ifadeler de şunlar: “Birkaç kuruş için hırsızlık çetesinin oda hizmetçiliğine soyundular... Kullanışlı aptallar... Zavallı çocuklar... Alçaklar...”

Bu sözlerin kime yönelik olduğunu tahmin ediyorsunuz elbette.

Bir dönem, Taraf gazetesinde dirsek çürüttükleri mesai arkadaşları için söylüyor bunları ve hiç utanmıyor.

Ben okurken utandım ama Ahmet Altan utanmıyor.

Başbakan Yardımcısı Yalçın Akdoğan için söyledikleri de şunlar: “Bir adam var... Adı Yalçın Akdoğan... Şimdiki işi Başbakan Yardımcılığı...”

İşte Ahmet Altan... “Tanrı yazar” dokunulmazlığıyla her şeyi söyleyebilen, her türlü “terbiyesizliğe” hak kazandığına inanmış bir adam...

Kendisini Cumhuriyet gazetesine kadar düşürmüş bir adam...

Hem ağzını, hem istikametini bozmuş bir adam...

Üzüldüğüm nokta burası.

Böylelerine sadece üzülürsünüz.

Ahmet KEKEÇ

[email protected]

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Ahmet Kekeç Arşivi