Ahmet Yürekli
Teneşirim doğuştan pak?
Buharlı bir tren gibi ağır ağır, tadını alarak geçtim tüm yaşlarımdan.
Gönlümü serdiğim yılları şimdi huzurla yadediyorum.
Geldiğim şu günde, elimde bir vesikası olsun diye, tüm aşkları yokladığımda gönlümde, seni buluyorum. Seni ve sana söyleyemediğim cümlelerimin bendeki derin izini.
Bana,?Kırk yaşının en büyük zorluğu nedir?? demiştin, hatırlarsan. O an bunun, bendeki doğru cevabını sana söyleyememiştim. Şimdi söyleyeyim, ?kadınlar tarafından doğru anlaşılamamak.?
Bu ülkede kırk yaş erkeği, kadınlarca ?zavallı? muamelesi görüyor.
Muradına erememiş, arayışı bitmemiş, bedeninin arzularına yenilmiş, yatağı rüyalarla terli, her baktığını çıplak gören, en masum konuları konuşurken dahi kelimelerin özenle seçilmesi gerektiği, sözlerinin altı didiklenip illa ki kontrol isteyen bir varlık, kırk yaş erkeği; zavallı ve tehlikeli.
Bu kanı, çok aşağılayıcı, acımasız ve haksız.
Kimseyi kızım diye sevemiyorum, üzülerek de olsa kadınları, hak ettikleri iltifattan mahrum bırakıyorum, birilerinin fantezisi olmaktan korkuyor, sürekli yanlış anlaşılmaktan çekiniyorum; yalnızca insan olarak paylaşabileceklerim, sadece bende kalıyor.
Kadından dost olmaz mı?
Bana sorarsan, en sağlam dostluklar ancak bir kadınla kurulabilir.
Bir erkek olarak değil, iyi bir insan olarak, düzgün kadınlarla, kadınlıklarına yenilmeden dostluklar kurabilmeyi çok isterim: Kadın duyarlığı ve erkek cesaretiyle pekişen doğru dostluklara ne çok ihtiyacımız var.
Kırkıncı yaşımı, Allah?ın, peygamberliği emanet etmek için Muhammed?e güvendiği yaş olduğu için ayrı bir seviyor, önemsiyorum. O?nun ikinci adı da ?Emin?di; yani, sosuz güven duyulan kişi.
Allah?ın güvenerek, ?insan? diye dünyaya gönderdiği bizlere, kul olarak bizim güvenemememiz ne acı.
Bir kadına, konacak çiçek arayan sarhoş kelebek gibi yaklaşacak yıllarımı çoktan geçtim.
Antika dükkanının vitrini süsleyen, elli yıldır çalışmayan bozuk bir saat gibi durmuş kalbiyle macera arayan kadınlarla kaybedecek zamanım da yok.
En alımlı, en zeki kadınların bile rastgele aşıklarına vücutlarından başka bir şey vadetmediği şu dünyada, böyle bir mezbahaneye kendi ayaklarıyla seve seve giden zavallı bir koyun, asla değilim.
Biliyorum, gönlüm biraz pahalı, çünkü içinde güzel şeyler var.
O büyük fırtınaları göğsünde söndürmüş, ömrünün her anını ayrı bir yoğunlukta yaşamış, biraz yorgun, yaralı, ince ruhlu, biraz da duygusal biriyim.
Hiçbir kadının bana, her zerremi bir anda seve seve tutuşturabileceğim ?o büyük yangının? ilk kıvılcımı gibi yaklaşmasını istemem. Hangi büyük aşk, aciz bir kalpte gelişebilir? Ruh tatmin olmadan, hangi saadet ebedileşebilir?
Tepe üstüne serpilen, en küçük bir esintiyle dağılıveren kum tanecikleri gibi geçici duygularla beni yüce bir aşka bağlayabileceğini zanneden kadınlara ne diyeyim?
Eski İspanyol kervansaraylarında, neyi getirdiysen onu bulabilirmişsin. Bu gönül sofrasına koyabilecek neyin var? Bir düşün ve yokla; yüreğin kaç okka?
Bana, ?her kadının sende güzel bulduğu bir şey var? diyorsun ya. İşte ben, tam da bunu istiyorum, yoksa gözüm hiç olmadı kadınlıklarında.
Kırkımdayım; alnım ak, teneşirimse doğuştan pak.
Tahammül edebilirim bu haksızlığa.
Ahmet Yürekli
09.02.2012, Üsküdar.
twitter : @yureklidost1
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.