Selami Kaytancı
Siz, Yüzde Ellinin Neresindesiniz?!..
Ezop'un, iki bin altı yüz yıldır canlılığını yitirmeyen bir öyküsü var.
Hikâye bu ya... Bir inek, bir beygir, bir eşek, etrafa dağılıp insanların ne yaptıklarını öğrenmeye ve üç yıl sonra buluşmaya karar verirler... Her biri bir başka yöne gider.
Aradan üç uzun yıl geçtikten sonra, buluşma yerine önce inek ve beygir gelir... İkisi de perişan bir halde, zayıflamış, dişleri dökülmüş, kamburları çıkmış, adeta çökmüştür.
Beygir merakla sorar: “Nedir bu halin inek kardeş?!.”
İnek acıklı bir şekilde içini çekerek anlatır:
“Sorma beygir kardeş... Bu insanlar çok merhametsiz... Beni durmadan birbirlerine sattılar. Alan sütümü sağdı. Bir inek daha bulup onu yanıma koyarak bizi çifte koştular, aç bıraktılar. Canımı zor kurtardım be kardeş!..”
Beygir de acı acı başını sallayarak anlatır:
“Ah, sorma... Benim de ağzıma bir demir parçası geçirdiler, ağzımı açamadım. Üzerime bindiler, ses çıkaramadım. Biri indi, öbürü bindi!.. Binmedikleri zamanlar zincire vurdular. Belim çöküp de onları taşıyamaz bir hale geldiğinde, arkama kocaman bir araba bağladılar. Bu sefer birçoğunu yeniden taşımaya başladım. Ben onları taşıdıkça, daha hızlı gitmem için kırbaçladılar. Canımı zor kurtardım inek kardeş!..”
İnek ve beygir böyle konuşurken, uzaktan eşek görünür. Hayli neşelidir. Islık çala çala, taşlara tekme ata ata, hoplaya zıplaya gelir. Mutludur. Üstelik şişmanlamıştır. Tüyleri pırıl pırıl parlamakta, gözlerinin içi gülmektedir. Üzerinde lacivert takımlar vardır.
İnek ile beygir şaşırmış bir şekilde, “Nedir bu halin?!.. Neler oldu? Neden böyle zevkten dört köşesin?!..” diye sorarlar.
Eşek keyifli bir şekilde anlatır:
“Sizden ayrıldıktan sonra, uzakta bir memlekete vardım. Birisi yukarı çıkmış bağırıyor; bağırdıkça insanlar onu alkışlıyordu. Ben de yüksekçe bir yere çıkıp bağırdım. Benim bağırmamı bilirsiniz, yeri göğü inletirim. Sesimi duyan benim yanıma koştu; duyan duymayana haber verdi, etrafım insanla doldu. Onlar geldikçe ben daha çok bağırdım. Haktan, hukuktan, refahtan, adaletten filan bahsettim...'
“Eee, sonra ne oldu?!..”
“Ne olacak, beni başkan seçtiler!..”
“Deme yahu!.. Yani, sen başkan mı oldun?!..”
“Evet!.. Bir şey yapmama gerek kalmadı. Ben bağırdıkça onlar 'Seninle gurur duyuyoruz!..' diye alkışladılar. Ben de yedim ve bağırdım, yedim ve bağırdım!..”
“Pekiii, senin eşek olduğunu anlamadılar mı yahu?!..”
“VALLAHİ YARISI ANLADI; AMA DİĞER YARISINA BUNU BİR TÜRLÜ ANLATAMADI!..”
Bu hikayeyi neden anlattım?
Face’de bir video dolaşıp duruyor… Olay eski (2013); ama yeniymiş gibi, birilerini tiye almak için yeniden sürümde. GEZİ’de bir park… Parkta oldukça kalabalık sayıda kızlı erkekli gençler… Hep birlikte alkış tutup zıp zıp zıplıyorlar ve hep birlikte bağırıyorlar: “Zıpla!... Zıpla!... Zıplamayan Tayyip’tir!..” (Burada bir ek bilgi vereyim: Bu sloganın çıktığı ülke Şili'dir; orijinalinde de binlerce insan "Zıplamayan Pinochet!.." diye haykırmıştır.)
Şimdi, ülkeye 150 milyar dolarlık muazzam bir zarar vermiş, katmanlı etkisini düşünürsek, ülkemizin en az on yılını çalmış; yakmadık yıkmadık yer bırakmamış, masum bir yığın insanın malına mülküne büyük zararlar vermiş; ambulans, polis arabası, ATM, dükkan – mağaza - işyeri… yakmış bu hareketi gerçekleştirenler, emin olun, “Biz, o eşeğin anlattığı %50’nin artı tarafında olanlarız; yani, eşeğin eşek olduğunu anlayan ve anlamayanlara anlatmak isteyenleriz!..” diyeceklerdir.
Bir tarafta, Türkiye’nin dört bir yanından sınıra koşan, Mehmetçiğe yiyecek içecek taşıyıp moral ve güç vermek için didinen Anadolu insanları… Keçisini kesip savaşa giden Mehmetçiğe yemek yapan Yörük Teyzeler… Mehmetçiğe atkı ören, sarma dolma yapan Anadolulu teyzeler… Diğer tarafta, Gezi parkı darbe kalkışması sırasında, ülkeyi yakıp yıkan, milyarlarca dolar zarar veren teröristleri besleyen, her türlü gıda yardımını esirgemeyen, onları otellerinde ağırlayan büyük sermaye sahibi işadamları… Bunların, Afrin'de operasyon yapan askerlerimize, en küçük bir yardımını gören, duyan var mı?!.. Öbür taraftan Afrin’deki operasyona bir bildiri ile karşı çıkıp ABD’nin, İsrail’in sözcülüğünü yapan Tabipler Birliği denen hıyanet şebekesi ve bunları alkışlayıp destek çıkan koca bir güruh… Bunlar da bizim eşeğin anlattığı %50’nin artı tarafında, “anlamayanlara anlatanlar” grubunda olduklarını iddia edeceklerdir.
CHP İzmir Milletvekili Selin Sayek Böke, Habertürk ekranlarında Kübra Par'ın "Suriye'de, PYD yapılanmasını terör örgütü olarak mı, yoksa Kürtlerin temsilcisi olarak mı görüyorsunuz?!.." şeklindeki sorusuna, "TERÖR ÖRGÜTÜ DİYECEK BİR BİLGİMİZ YOK!.." dedi. Ülkemizin yaklaşık 40 yıldır başına bela olan terör örgütü PKK'nın, Suriye'deki uzantısı olan YPG'ye terör örgütü diyemeyen CHP'li Böke, "Ne ben ne arkadaşlarım, bir yapının terör örgütü olup olmadığına dair bir değerlendirme yapacak istihbari bilgiye ve kurumsal yapıya sahip değiliz!.." dedi. Diğer taraftan, PYD’ye, YPG’ye karşı Afrin’de Mehmetçik ile birlikte omuz omuza savaşan ve şu kadar şehit veren ÖSO’ya, nereden, kimden hangi istihbari bilgiler edindiyse, CHP Genel Başkan Yardımcısı, “Muhasebeci Kenan” lakaplı Öztürk Yılmaz, “TERÖRİST İTLER” dedi. Ve bunlar ve bunlara alkış tutan, oy verenler de kendilerini bizim eşeğin, “anlamayanlara anlatanlar” grubundan görüyorlar.
Hakkında kırmızı bültenle yakalama kararı çıkartılan THKP-C Acilciler terör örgütü elebaşısı ve 2013 yılında Reyhanlı'da 52 kişinin ölümüne yol açan terör saldırısının da firari sanığı olan terörist Mihraç Ural'ın bir fotosu geziyor Face’de… Ülkemizin yegane vatansever (!) gazeteleri olan Cumhuriyet ve Sözcü gazetelerini okuyor bey(!)imiz. Ve o Cumhuriyet, Kilis’te PYD roketiyle şehit olan liseli Fatma için, “Uykusunda ölen Fatma…” diye başlık atıyor. Bu gazeteleri okuyan, bu gazetelerle aynı paralelde yayım yapan televizyon kanallarını seyredenlere sorun; onlar da bizim eşeğin “anlamayanlara anlatanlar” grubunda olduklarını iddia ederler.
Ragıp Çiçen isimli bir heykeltıraş… CHP’ye 32 tane heykel yaptığını, Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı Kemal Kılıçtaroğlu yüzünden battığını öne sürerek CHP Genel Merkezi önünde kendini yakmaya çalıştı. Üzerine benzin döken Çiçen, “Ben bugün burada ya ölececeğim, arabamla yanacağım; ya da Kemal Kılıçdaroğlu buraya gelecek, benden alınan 1,5 milyon lira rüşveti nasıl hasır altı ettiğini, benden çalınan 7 milyon 400 bin dolarımın üstüne nasıl konduğunu ve ondan sonra da utanmadan 'adalet', 'namus' diye gezdiğini herkese anlatacak!..” diye konuştu. 250 işçi çalıştırdığı işyerinin bunlar yüzünden kapandığını, 12.5 milyon lira rüşvet verdiğini, iflas ettiğini… anlattı. Rıza Zarrab’ın Zafer Çağlayan’a verdiği 700 bin liralık saati senelerdir dilinden düşürmeyenler, bu konuda henüz bir tek tık çıkarmış değiller. “Tık” diyen bir kısım CHP’li ise, bunun Tayyip’in bir oyunu olduğunu iddia ediyor. Yaşadıkları şehirlerin o kadar sorunu varken, milyonlarca dolarlık heykel yapımına karşı çıkanları da “sanattan anlamaz sanat düşmanları” olarak niteliyorlar.
Pazar günü CHP kurultayı var… Birileri çıkıp bağırıp çağıracak, nutuklar çekilecek!.. “Vatan, millet Sakarya; hak, hukuk, namus, dürüstlük…” sözcükleri havalarda uçuşacak… Ve bunları binlerce kişi alkışlayacak… Bunların hepsi de bizim eşeğin “anlamayanlara anlatanlar” grubunda olduklarını iddia edecekler!..
Eyi, eyi de aga, biz kimin %50’nin neresinde olduğunu, gerçeği, doğruyu nasıl anlayacağız?!.. Eh, onu da Ziya Paşa söylesin:
AYİNESİ İŞTİR KİŞİNİN LAFA BAKILMAZ;
ŞAHSIN GÖRÜNÜR RÜTBE-İ AKLI, ESERİNDE
Bir de Kazak Abdal’ı dinleyelim:
Ormanda büyüyen adam azgını
Çarşıda pazarda insan beğenmez
Medrese kaçkını softa bozgunu
Selâm vermek için kesen beğenmez
Âlemi ta'n eder yanına varsan
Seni yanıltır bir mesele sorsan
Bir cim çıkmaz eğer karnını yarsan
Câmiye gelir de erkân beğenmez
Selami Kaytancı
03.02.2018, Adana
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.