O kadınlar şimdi yoklar?

 

O yıllarda henüz  çocuktum.

Adana?nın köklü  ailelerinden, Sabunculara ait bir köşkte muhteşem bir yaz geçirdim.

Evin yaşlı hanımı,  birkaç esnaftan oluşan küçük çarşıda alışveriş yaparken beni görmüş ve her zaman ilgimi çeken o köşke davet etmişti.

Çatısındaki kiremitlere kanadı benekli kumruların konduğu kırmızı boyalı o köşke, iki tarafı ağaçlarla çevrili uzunca bir yoldan gidilirdi.

Bürücek?te, ormanlık bir arazide; üç katlı, çok odalı o ahşap köşkün terasında, Adana?nın düşman işgalinden kurtuluş hikayelerini göz kapaklarıma olan hakimiyetimi yitirinceye kadar büyük bir ilgiyle dinlerdim.

Yıldızlar, umudunu kesmeden aynı parlaklıkla bakarlardı gözüme.

Ayışığı her gece aynı sadakatle aydınlatırdı odamı.

Yazın bitmesini hiç  istemezdim.

Hanımefendi?nin kendi eliyle yaptığı çilek reçelinin tadı damağımı, kokusu burnumu hala terketmedi.

Hayatımdaki bir çok erdemi, o kadından öğrendim.

Eskinin insanları, insana daha çok yatırım yapardı.

Hiçbir zaman silinmedi bendeki hatırası.

 

Ertesi yaz, Çengelköy?de bir yalıda yaşadım.

Osmanlı vârisi yaşlı bir Hanımefendi, oldukça azalan ömrüyle koskoca bir yalıyı tek başına kullanmaktansa bir hayra vesile olmak istemiş, anlayışına saygı duyduğu gazetemizin yazarlarına hafta sonları dönüşümlü olarak kullanmaları için tahsis etmişti.

Küçük yaşta olduğum için, içlerinde sıra beklemeden, sürekli kabul ettiği tek misafir bendim.

Bahçesindeki yaz armudunu, yalının duvarına vuran deniz analarını, yosun kokusunu, dalgaların insanı usandıran ısrarcı sesini ve yüzmekten yorgun düşen bedenimle üzerine uzandığım çimleri hiç unutamıyorum.

Hanımefendi, incecik parmaklarıyla sık sık burnunun üstüne düşen kalın çerçeveli gözlüğünü kaldırır, saatlerce okurdu.

Ömrünün son deminde olmasına rağmen, okuduğu o romanların ahir ömründe gerekmeyeceğini hiç düşünmezdi.

Ben, hayatımın iyi cümlelerini bu hanımlar sayesinde kurdum.

Kişiliğimin sağlam duvarını onlar sayesinde ördüm.

 

O asil kadınlar ne yazık ki çocukluk yıllarımda kaldı.

Oturuş kalkışlarıyla, kibar ve öğretici konuşmalarıyla, seviyeli ilgileri, olgun ve çözümcül yaklaşımları, fedakarlıkları ve o ulvi anlayışlarıyla beni ziyadesiyle etkilerlerdi.

Onlarla hallolmayacak bir probleminiz olamazdı; insanı onaran, hayata karşı her an yeniden kuran birer fedakar mimardı onlar.

 

İşte ben onlara ?asil hanımefendiler? diyorum.

Zarafet, anlamını  onların yaşantısında bulurdu.

 

Onlara hasret duymak ne acı.

Yenileriyle karşılaşamamak ne elem verici.

Onlarsız bu hayatı taşımak ne kadar zor.

Özleyecek kadar onların uzağında kalmak ne kötü.

 

Asaletiyle beni hayata hazırlayan o kadınları hep saygıyla anıyor, yadediyorum.

Gönlümde, onlar için tahsis ettiğim yer her zaman bakidir.

Ve ben her yıl Mart ayının sekizinde onları arayacağım.

Kendilerine rastlayamadığım her yılı, özlemimin üstüne sayacağım.

 

Umarım, daha fazla kabarmaz bu gönül hesabım.

 

 

 

Ahmet Yürekli

08.02.2012, Üsküdar.

 

[email protected]


Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Ahmet Yürekli Arşivi