Müslüman olmanın anlamı....

 

Müslüman olmanın anlamı....*

Bu dünyada bizi kendisine çeken, etkileyen ve peşinden sürükleyen pek çok şey vardır. Bütün gücümüzle ona ulaşmak, onu elde etmek için çalışıp çabalıyoruz. Kendimiz için bu, başkalarının sevgisini elde etmek sevmek ya da sevilmek oluyor; kimimiz için çok para kazanmak, servet ve şöhrete ulaşmak oluyor; kimilerimiz için de güç, başarı, başkaları üzerinde üstünlük ve etkinlik kurarak saygınlığımızı artırmak oluyor. Arzularımız çok çeşitli olduğu gibi korkularımız da çok çeşitlidir. Ölümden korkmayan yok gibidir. Tutkuyla bağlandığımız arzuların her biri, aynı zamanda onları elde edememe korkusuna yol açar. Başkalarının bizi beğenmemesinden, aşağılanmak ve alay edilmekten, dışlanmak ve yalnız kalmaktan korkarız.

 

Müslüman olmak, bütün arzu ve korkularımızın odağına Allah?ı (c.c) yerleştirmek demektir. Müslüman, kelime olarak, ? teslim olmuş, bağlanmış, kurtuluş ve selamete ulaşmış. ? anlamına gelir. Müslüman, Allah?a (c.c.) bağlanmış, hayatını ilahi buyruklara göre düzene sokmuş kimsedir. Çünkü teslim olmak, kendi başımıza buyruk olmaktan vazgeçmek, ilahi iradeye boyun eğmek demektir.

 

Allah (c.c) güç ve varlık sıralamasının en üstünde ve başında olandır. Yüce Allah?ın (c.c) kendi kendimize olduğu kadar evrendeki bütün kuvvetlere hükmettiğini kabul ettiğimizde, O?na dayanmak ve sığınmak, hayatımıza güven ve huzur katar. ? Onun için Allah?a (c.c) gerçekten teslim olanların her konuda O?na güvenip dayanmaları (10. Yunus, 84) aşırı arzularını ve yersiz korkularını denetim altına almaları gerekir. Bu Yüzden Müslüman dengeli ve ılımlı, orta yolda yürüyen bir kimsedir. Varlığa aşırı sevinip şımarmaz, yokluğa da aşırı üzülüp yerinmez ve mutsuzluğa düşmez. Her şeyin Allah?ın (c.c) bilgi, takdir ve hikmetinin sonucu olduğunu bilir.

 

Yüce Allah (c.c), bizler için tutulacak itaat (din) yolunu belirtmiştir. Bize düşen, gerçek anlamda teslim olma yüceliğine ulaşabilmektir. Bir Müslüman için elde edilmesi gereken en yüce değer ? takva ? dır. Takva, bir müslümanın Allah?a (c.c) karşı sorumluluk endişesi / korkusudur. Bu, bir yandan Allah?ın (c.c) rızasına ulaşmaktan daha üstün bir arzu, diğer yandan Allah?ın (c.c) cezasına / gazabına uğramaktan daha büyük bir korku tanımayan bilinç durumudur. Bu yüzden Allah (c.c) yolunda ilerlerken diğer bütün bağlılıklar ve sevgiler önemsiz (9. Tevbe, 241 ), korkular da etkisiz (5. Maide, 54 ) duruma gelir.

 

Yüce Allah?ın (c.c) Hakem ve Hakimliğine başvurmadan gerçek bir ahlaki gelişme sağlanamaz. Bu yüzden takvasız yapılan işler temelsiz ve kısa vadeli olup,  insanın olgunlaşması ve nihai kurtuluşu bakımından anlam ve değerden yoksundur. Takva bilinci ile yapılmayan iş ve davranışların ahirette de kişiye bir faydası dokunmayacaktır. (14. İbrahim, 18 ; 24. Nur, 39 ; 25. Furkan, 23 )

 

Takva bilincini besleyen en önemli kaynak, ahiret inancı ve anlayışıdır. Ahiret inancı olmaksızın insan, anlık yaşama durumuna düşer ve sadece ? dar görüşlü ? olmakla kalmayıp, aynı zamanda hayvanlar seviyesinde kalabilir. (7. A?raf, 179 ) İnsanın dünya hayatında, kalbinin derinliklerinde bilincinin gömüldüğü tabakalar bir bir açılacak ve kişinin gerçek ?ben? i ortaya çıkacaktır. Artık herkes gerçek haliyle kendisini görecek ve teşhis edecektir. (50. Kaf, 22 )

 

Müslümanın bütün çabası, bu dünyada takvayı elde etmek olmalıdır. Çünkü hem bu dünyada hem de ahirette nihai kurtuluş, takva ile davrananlara ait olacaktır. (7. A?raf, 128 ) Müslüman, Allah?ın (c.c) takva sahipleri ile birlikte olduğundan (2. Bakara, 194 ; 3. Al-i İmran, 76 ; 9. Tevbe, 36 ) ve onları sevdiğinden haberdardır. Din ve dünya hayatında başarı ve mutluluğun anahtarı, Allah?a (c.c) dayanıp güvenmektir. Müslümanların karşı karşıya kaldıkları sorunların çoğunun gerçek nedeni, takva bilincinden uzak, yüzeysel, derinliği olmayan, şekilci bir din anlayışıdır.

 

Bir Müslüman için önemli olan, ? Ey İnananlar! Allah?tan (c.c) sakınılması gerektiği gibi sakının; sizleri ancak Allah?a (c.c) tam teslim olmuş kişiler olarak son nefesinizi verin! ? (3. Al-i İmran, 102) emrine uygun bir hayat yaşamayı bilmektir.

 

Müslümanlığın gerçek anlamı ? Allah?a (c.c) teslimiyet? olmalıdır. Müslüman olarak doğmak ve Müslüman bir toplumun üyesi olmak, şüphesiz şükredilmesi gereken büyük bir lütuftur. Yalnızca toplumu takip eden sıradan bir üye olmanın ötesinde, İslami değerleri benliğimize yerleştirebilmektir. Taklide dayalı bir kabullenme düzeyinden araştırma ve doğrulamaya dayalı bir kabullenme düzeyine ulaşabilmektir.

 

Dini hayatın sürekliliği, toplumun varlığı ile güvence altına alınmış olması, belli bir zamanın şartlarına göre üretilen dini yorumlar, mutlak ve evrensel doğrular kabul edilir. Bu arada asıl kaynakta yer almayan hurafe inançlar ve asılsız uygulamalar sisteme eklenir. Geçmişe bağlılık ve tutuculuk artar; gerekli yenileşme ve düzenlemelere başvurulmadığı zaman, insanları bir arada tutan değerlerin aynı zamanda onların önünü tıkayan engeller haline geldiğini bize gösterir. Bu yüzden İslam?a ve Kur?an?a davet edilen Arapların, ona karşı çıkarken en çok başvurdukları gerekçe: ? Atalarımızın üzerinde bulunduğumuz yol bize yeter.? (5. Maide, 104 ) ; ?Babalarımızı üzerinde bulduğumuz yola uyarız.? ( 31. Lokman, 21 ) şeklinde olmuştur. Kur?an bu düşünce tarzını akılsızca görerek tenkit eder. Günün şartları içerisinde, yeniliğe açık, evrensel değerleri gözeten bağımsız bir ruhla olaylara yaklaşmayı, kalıp yargıdan uzaklaşmayı ve geleceği önemseyen bir bakış açısı geliştirmeyi vurgular.

 

Bu bakımdan, dini hayatın geleceğini asıl belirleyen, tek tek inanan kimselerin kalitesidir. Takva ve fazilet yarışını sürdürenlerin sayısı ne kadar çoğalırsa dini hayatta o kadar güç ve canlılık kazanır. Böylece din, maddi ve ruhsal gelişme de, sorunlarla başa çıkmada etkin bir rol üstlenir; bireyin ve toplumun huzur ve mutluluğuna katkıda bulunur. Gözü kapalı bir iman ve teslimiyet, İslam?ın önerdiği ve doğru bulduğu bir yol değildir. Araştırma, sorgulama, temellendirme olmaksızın yaşanan bir dindarlık, verimsiz ve kırılgandır.

 

Bu konuda Hz. İbrahim, bize ışık tutmaktadır. Allah?ın (c.c) yaratıcı kudretinin aslını ve esasını öğrenmek için sorduğu şu soru, onun bu tutumunu çok açık ortaya koymaktadır. ?Rabbim! Ölüleri nasıl dirilttiğini bana göster.? dediğinde, (Allah) : ? İnanmıyor musun? ? deyince ? Hayır öyle değil, fakat kalbim tatmin olması için (istiyorum)? demişti.Yüce Allah buyurdu: ? Dört kuş al ve bunları parça parça et. Sonra onun her parçasını bir dağın üzerine bırak ve sonra onları çağır. Sana koşarak gelirler. Bil ki Allah (c.c) Aziz ve Hakim?dir.? (2. Bakara, 260 ) Kur?an?da, Yüce Allah?ın (c.c) İbrahim?i kendisine dost (Halil) edindiği bildirilmektedir. (4. Nisa, 125 )

 

Bir peygamberin, bu araştırıcı, sorgulayıcı tutumunu, Yüce Allah (c.c) tarafından kendisine bir saygısızlık ya da güvensizlik olarak görmediği açıktır. Tam aksine bunun takdir ve sevgi ile karşılandığı rahatlıkla söylenebilir.

 

Bu demektir ki din, sıradan ve üstünkörü bir ilgi ve dikkatle yaşanabilecek bir şey değildir. Çünkü din, bizim var oluşumuzun nihai kaderine cevap veren tek kaynaktır. Demek ki kişinin inandığı, kabullen-diği inanç ve değerler üzerinde düşünmesi, sorgulaması, onların aslını ve gerçeğini anlamaya çalışması hakiki imanın bir göstergesi ve gereğidir.

 

Böylece dindarlığımız, anlama ve ona eşlik eden bir sevgi ve bağlanma temeline dayanmalıdır. İnsanların kalplerinde kökleşmeyen bir iman ve Müslümanlık anlayışı eksik ve yetersizdir.

 

Nitekim yeni Müslüman olan bedevi Arapların, ? Biz inandık? demelerine karşılık Yüce Allah?ın (c.c) ; ? de ki: inanmadığınız ama  ? müslüman olduk ?  deyin; çünkü inanç henüz kalplerinize yerleşmedi.? (49. Hucurat, 14 ) tarzında ki ifadesi, bunu çok açık olarak ortaya koymaktadır. Toplumsal olarak Müslüman olmak ve öylece kalmak kolay ve hazır bir yoldur. Önemli olan, bu kimliğe gerçekten sahip çıkmak, benliğimizde imanın iyice kökleşmesi, tüm vicdanımıza hükmetmesiyle ancak bu sağlanabilir.

 

İslam şüphesiz ki Yüce Allah?ın (c.c) insanlığa gönderdiği son din olup, kıyamete kadar geçerlidir. İnsanlığın gelişen şartlarına cevap verebilecek, doğru yolu gösterecek en mükemmel, insan tabiatına en uygun dindir. İslam?ın sunduğu değerlerin insanlık için bir kurtuluş olabilmesi; Müslümanların sağlıklı, derin ve geniş bir düşünceye, buna bağlı olarak da yeni bir ?ben idraki ?ne ihtiyaçları vardır. Bu durumda İslam?ı Kur?an ve sünnetteki arı ve duru haliyle öğrenmenin ayrı bir önem ve öncelik taşıdığını belirtmek gerekir.

 

Peygamberimiz (sav)?in şu hadisi hiç kimsenin hatırından çıkmamalıdır;

 

 ? İyiliğin günü geçmez, günah unutulmaz, her şeyin karşılığını veren Allah da ölmez. Dilediğini yap. Fakat aynen karşılığını muhakkak göreceksin.?

 

Kudsi hadiste Rabbimiz şöyle buyurmuştur:

 

?Kaza kaderine razı olmayan adam kendisine Ben?den başka Rab arasın.? (Beyhaki ve İbn-i Neccar; Enes (Ra)?den)

 

? Kulum Benim hakkıma riayet etmedikçe, Ben de onun hakkına bakmam.? (Taberani, İbn-i Abbas (ra)?dan)

Cenab-ı Hak, cümlemizi nîmetlerine şükreden şâkirîn, kendisini zikreden zâkirîn ve hükümlerine sabreden sâbirîn zümresine ilhâk buyursun.

 

 

*İnsan Niçin ve Nasıl Dua etmeli?

Garip Paşa ,  Adana

 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Garip Paşa Arşivi