Medine?den bir Umre yazısı?


Her başlangıcın bir sonu her sonun da yeni bir başlangıcı olur. Bu duygularla insanların ilk mabedi Mekke?den-Kabeden, Medine?ye-Mescidü?n Nebeviyyeye ayrıldık

Şairin ifadesi ile her ayrılık bir hüzün. Bu hüzünle Mekke?den ayrıldık. Kabeden ayrılık bir hüzündü ama Medine?ye ve mescidi nebeviye gitmek bir başka heyecan ve sevinçti hüznümüzü sevince çeviren tesellimizdi.

Bu duygularla efendimizin ifadesi ile ?taşı toprağı şifa olan Medine?ye? vardık. Medine gerçekten adı gibi medeni ve aydınlık bir şehir. Efendimizin bu şehirde yaşadığı, bu şehrin sokaklarında yürüdüğü, bu şehrin çarşısında pazarında alış veriş yaptığı şehre girer girmez insan hissediyor.

Efendimiz Medine?ye bereket ve hoşgörü getirmiş. Medine?de sanki her şey bir huzur üzerine kurulmuş, hayat hep sakın ve sükûnet içinde.

İslam tarihinde hicret eden muhacir ile ev sahibi Ensar?ın kardeş olduğu bu şehir tam bir maneviyat ve hoşgörü şehri havasına hâkim.

Medine?nin hemen hemen her tarafı bir İslam tarihi, bir İslam vesikası. Efendimizin Mescidi, Mescidü?l- Kıbleteyn, Mescid?i Seb?a, Kuba mescidi, Uhud Dağı, Cennetül Baki, Uhud şehitliği, Hendek kazılan bölge, Bedir savaşının yapıldığı yer ve kuyular. Hz. Ebu Bekir?in, Ömer?in, Osman?ın, Ali?nin? Yaşadığı evlerin yerine inşa edilen mescitler. Bunlar ve bunlara benzer daha nice güzel mekânlar?

Maneviyat ve huzur şehri olan Medine, Efendimizden önce bir kıraç araziyken efendimizin teşrifi ile sadece huzur ve bereket şehri değil aynı zamanda bereket ve güzellik şehri olmuş.

Bundan olacak ki sevgili Peygamberimiz: ?Kimin imkanı varsa Medine de ölsün diyor.? Ve yine bu hadisi şeriften olacak ki nice İslam büyükleri ahir ömürlerinde gelip Medine?de vefat etmiş.

İnsan Cennetül Baki Kabristanına vardığı vakit şu toprağın, taşın, mezarlığın, dili olsa da konuşsa diyor. Zira bu mezarlıkta binlerce Sahabe, Tabiun ve nice İslam büyükleri ve Müslümanlar yatmaktadır.

Ancak burada yatan bütün bu önemli ve değerli insanların kabirleri bilinmiyor. Çünkü Suud yönetimi mezar yerinin bilinmesini ya da bildiğimiz tarzda mezarların taştan yapılmasını, mezarlıklara isimlerin yazılmasını inanç anlamında uygun bakmıyor. Bilakis bunu bidat ve dinde olmayan bir uygulama olarak görmektedir ki geçmişte mezarlıkta yatan bütün bu büyük insanların yeri biliniyorken ve belliyken zamanla bütün o mezarlıkları yıkmış ve düz bir toprak haline getirmişler burada yatan kişilerin de isimlerini silmişler.

Bu uygulama insanın hüznünü daha da artırmaktadır. İnsanı hüzünlendiren ve de üzen bir başka uygulama ise kadınların Cennetü?l- Baki mezarlığına alınmamasıdır. Bunu da kadınların mezarlıkları ziyaret etmesi uygun değildir anlayışı ve inancıyla açıklıyorlar.

Oysa bu iki hususunda dini bir dayanağı yoktur. Mezarlıkların taştan yapılmasında da kadınların mezarlıkları ziyaret etmesinde de dinen bir sakınca yoktur.

İnsan?ın bu hüznünü ve sıkıntısını dindiren Efendimizin mescidi ve onun ravzasında kılınan namazdır ki bu mescit Kabeden sonra en faziletli mescit, içinde kılınan namaz normal camilerde kılınan namazlardan binlerce kat daha sevap.

Hele efendimizin: ?Mescidimle kabrim arası cennet bahçelerinden bir bahçedir? dediği ravzası var ki orada namaz kılmak, dua etmek, tefekkür etmek? çok farklı bir duygu.

Bir anlamda insan bu ravzada secdeye vardığı vakit kendini efendimizin arkasında, sahabelerle aynı safta namaz kılıyormuşçasına daha da ötesi kendini cennette, cennetin köşklerinde, bahçelerinde? hissediyor.

İnsanı heyecanlandıran bir başka mekân efendimizin ?göze şifadır? dediği Uhud Dağı ve Uhud Mağarasıdır. Uhud savaşının yapıldığı dağ ve etrafı dolaşıldığı vakit insan birden 14 asır evvele gidiyor.

Bir anda sanki kişinin kendisi de bu savaşın içinde. Hz. Hamza?nın şehit edilişini, Hint tarafından vücudunun parçalanışını yaşıyor.

Uhud tepesinde kişi sanki Peygamberimizin uyarısını unutup yerini bırakıp düşmanın tekrar saldırıp savaşın seyrinin değişmesine sebep olan 50 okçu sahabeye seslenmek istiyor. Durun yerinizi terk etmeyin, Peygamberin uyarısını hatırlayın, düşman geliyor?

Aslında kişi Uhud?a bakınca efendimizin ve efendimizin getirdiği emirlere itiatı ve bu itaatin neticesini daha iyi anlıyor.

Belki Allah biz mü?minlere Uhud savaşında bu mesajı vermek için 50 okçunun yerini terk etmesini ve savaşın seyrinin değişmesini takdir etmiştir.

Düşünüyorum da acaba günümüz İslam dünyasının başındaki bu sıkıntılar efendimize ve onun getirdiği emirlere riayet edilmediğinden mütevellit değil mi?

Uhud Dağı deyince Allah?ın sevgili Peygamberimize ne kadar değer verdiğini daha da anlıyoruz. Hani Uhud savaşında müşrikler efendimizin dişini kırdıkları yüzünü yaradıkları vakit Allah Cebrail?e emretmiş yetiş habibimin kanı yere damlamazsın şayet habibimin kanı yere düşerse helak ederim. Bu hadise de Cebrail derki o kadar hızlı kadar geldim ki ben zannettim ki kanatlarım yandı. Şayet efendimizin kanı yere damlasaydı Allah insanları helak edecekti ancak Cebrail öyle bir hızla geldi ki insanların helakını önledi.

Uhud Dağının insanı heyecanlandıran bir başka yönü ise Hz. Peygamberin Uhud savaşında sığındığı Uhud Mağarasıdır. Efendimizin sığındığı bu Uhud mağarasının kokusu asırlardır misk kokusu gibi güzel sanki efendimiz hala mağaranın içinde oturuyor gibi 14 asır evvel gibi güzel kokuyor.

Medine deyince aklımıza Osmanlının o kutsal topraklara verdiği değer ve hizmetler geliyor. Öyle ki ecdadımız İstanbul?dan Medine?ye kadar Müslümanlar hac farizasını rahat yapsın diye efendimizi ziyaret edebilsin diye tren hattı inşa etmiş hat Medine?ye vardığı vakit ecdad efendimiz rahatsız olmasın diye tren hattına keçe koydurmuş.

Aynı şekilde efendimizin mescidi genişletildiği vakit yine efendimiz rahatsız olmasın diye çekiçlerin ucuna keçe koyulmuş. İnşaatta çalışan ustalar da saygıdan dolayı hep hafızlardan ve namaz borcu olmayanlardan seçilmiş.

Medine ziyaretimizin güzel sürprizi hocalar hocası olarak bilenen ilahiyatçı Hayrettin Karaman?dı. Hocamın hocası olan Hayrettin Hocamla yan yana aynı safta mescidi Nebevide efendimizin huzurunda namaz kılmak ayrı bir heyacan ve anıydı.

Kutsal şehir Medeniden ayrılık vakti geldiğinde yine bizi bir hüzün ve sıkıntı kapladı. Ama  bu sefer hüznümüzü dindirecek başka bir gedeceğimiz kutsal şehir yoktu.

Bu ayrılık iki ülke arası ayrılık ve dönüşü nasip olup olmayacağı bilinmeyen bir firak ve hüzündü.

Şunu söyleyerek bitiriyorum defalarca hacca umreye giden insanlara kızardık ama bu kutsal beldede de şunu gördüm ki buraların bir çekim gücü var. Dolayısıyla buralara çok gidip gelenlere kızmamak lazım.

Kaldı ki insanlar yılda bir kez de olsa tatile çıkıyor neden bu bazen kutsal topraklar ziyareti olmasın ki?

Her Müslüman?ın bu kutsal beldeyi görmesi duası ile?

 

M.Zeki UYANIK

07.04.11, Adana


Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
M.Zeki Uyanık Arşivi