Sedat Yılmaz
Hayatların yanında anlayışlar da değişmeli!
Kovid-19 öyle bir salgın ki, hayatın her alanına yapışmakla kalmıyor, "değişim ve değişime zorlama" noktasında kendine yeni yeni alanlar açıyor.
İnsanoğlu “değişim, değişim” diyerek yıllardır projeler, planlar, uygulamalar yaptı, değişemedi. Fakat bir virüs geldi, alışkanlıklarını kıramayan insanlığın tüm hayat düzenini tersine çevirdi. Manzara gösteriyor ki, insanlık virüsün çizdiği yolda uzun bir süre daha yürümek zorunda kalacak.
Koronavirüs’te dün vaka ve vefat edenlerle ilgili sayıyı paylaşmıştım. Dünyada hasta sayısı 41 milyona, ölenlerin sayısı 1,2 milyona ulaştı. 20 Ekim itibariyle Türkiye’de hasta sayısı toplam 351 bin 413, vefat edenlerin sayısı 9 bin 445… Son 24 saatte hastalığa yakalananların sayısı 1894, ölenlerin sayısı 74.
Yani mesaj şu: Artık virüsle yaşamaya ve hayat tarzlarınızı değiştirmeye mecbursunuz.
***
Pandemide hasta veya vefat edenlerin sayısı ekonomide neyi ifade ediyor, diye bakıldığında, elbette büyük bir iş kaybı ve yüksek miktarda harcamalar kayıtlara düşüyor.
Koronavirüs salgını sebebiyle dünyada işsiz kalanların sayısı yarım milyara ulaştı. İş kaybının değerini ölçmek ise mümkün değil.
Misal verecek olursak, 330 milyon nüfuslu ABD’de son işsizlik oranı yüzde 7,9. Bu oran Nisan’da yüzde 14,7’ye yükselmişti. Kovid salgınının yaygınlaşmasıyla birlikte ABD’de işsizlik oranlarının gelecek aylarda yükselişe geçeceği öngörüleri yapılıyor.
Sadece küresel turizm sektöründe bu yıl işsiz kalanların sayısı yaklaşık 200 milyona dayandı. Aynı sektördeki kayıp ise yaklaşık 6 trilyon dolar. Diğer sektörleri de düşünerek virüsün küresel ekonomiye verdiği zararı bir hesap edin!
***
Uluslararası Çalışma Teşkilatı (ILO) Genel Direktörü Guy Ryder, virüsün en fazla istihdam ve üretime zarar verdiğine dikkat çekerek, “Virüsü alt etme çabalarımızı ikiye katlamak zorunda olduğumuz bu dönemde, virüsün ekonomik, sosyal ve istihdam etkilerini aşmak için acilen ve büyük çaplı eyleme geçmeliyiz. Bunun için işler, işletmeler ve gelirlere desteği sürdürmemiz şart” diyor.
Avrupa Merkez Bankası (ECB) Başkanı Christine Lagarde da beklenenden önce gerçekleşen ve hızını giderek artıran virüsteki küresel artışın ekonomiler için açık bir risk teşkil ettiğini ve bu durumun iyi bir şey olmadığını her oturumda ifade ediyor, parasal teşvikin daha fazla gerekli olduğunun altını çiziyor.
ECB baş ekonomisti Philip Lane de, “Virüs hâlâ kontrol altına alınabilir, ancak alınmazsa en kötü senaryolara hazırlanmalıyız” diyerek Lagarde’ı destekliyor.
***
Halen 1,5 milyar yoksul nüfusun yaşadığı dünyada yakın zamanda yarım milyar kişinin işsiz kalacağı ve yoksullara yarım milyar insanın daha katılacağı düşünüldüğünde artık gelir hesabı yapmaktan çok insanlığın insani hasletlere, değerlere ve erdemlere dönmesinin zamanının geldiği anlaşılıyor. Zira dünya yüzde 25 oranındaki yoksulluğu taşıyamaz. Kısa zaman içinde sosyal, siyasi ve psikolojik dalgalanmalar daha zarar verici boyutta ortaya çıkabilir.
Birçok analistin eldeki verilere göre bugünden koronavirüs sonrası, “Şöyle, böyle olacak” diye yorum yapmasının aslında hiçbir önemi yok. Zira salgın yaygınlığını artırdıkça belirsizlik de yükseliyor.
Malûm olan şu ki, değişemeyen insanlığı zorla değiştiren kovid-19, gelişmiş ve gelişenlerin hayat tarzlarını, siyasi ve ekonomik düzenlerini daha da derinden sarsacağını bugünden haber veriyor.
***
Öncelikle sosyal bir kaos yaşanmaması için ilk yapılacak iş, küresel gelir adaletsizliğini ortadan kaldıracak tedbirleri uygulamaya geçirmek. Belki imkânı ve avantajı olanlar salgın sürecini kısmen rahat atlatacak ancak genel bakış dünyanın zorlu bir döneme girdiğini gösteriyor.
Mevcut gelir dağılımındaki uçurumun pandemi sürecinde daha da derinleşmemesi, salgının yeni milyarderler, yüksek yoksulluk ve işsizlik oluşturmaması için ekonomik, sosyal ve siyasi tedbirlerin bugünden alınması mecburiyeti hâsıl oluyor.
Arz ve talebin giderek daraldığı küresel dünyada normalleşmeye biraz da bu çerçeveden yani gelir adaleti dengesinden bakmak lâzım.
Tabii maddiyatı insanlığın önünde tutan, sömürdükçe semiren bir dünya gerçeği ortadayken pandemi malûm kesimleri nasıl değiştirecek, bu değişimin adına nasıl normalleşme denecek, o da başka sorun!
Uluslararası bir mesele olduğu halde 5 milyon mültecinin iaşe ve ibatesini tedarik eden Türkiye’ye 1 euroyu dahi çok gören bir dünya anlayışıyla nereye kadar gidilebilir… Pandeminin zorlukları nereye kadar aşılabilir?
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.