İbrahim Halil Sipahi
Gördüklerimiz ve duyduklarımız,
Biz millet olarak gözümüzle gördüklerimize, kulaklarımızla duyduklarımıza çoğu zamanda anlatılanlara inanan ve itibar eden bir milletiz.
Duyduklarımızı ve anlatılanları araştırma, sorgulama ve mütalaa etme alışkanlığı birçoğumuzda yoktur. Bu nedenle ya körü körüne bir kişiye bir akıma kendimizi kaptırır yâda aynı şekilde karşı durur hatta nefret ve kin besleriz.
Bir topluluk içerisinde bir kısmımız atmosfere çok çabuk uyum sağlar, coşar hatta galeyana dahi gelir. İşte bu özellikler zamanla bir takım insanımızın sağlıklı düşünme ve karar vermesine engel olur.
Peki, her gördüğümüzü doğru görebiliyor muyuz? Her duyduğumuz, her anlatılan doğrumudur? İnanmalıyız mı?
Gençlik dönemlerimde duyduğum birkaç yıl öncede gazeteci Mehmet Barlas?ın bir anekdotunda okuduğum bir olay yukarıda anlattıklarıma yerinede bir örnek olacaktır sanırım.
1950 seçim kampanyası sırasında Kocaeli?nde bir Demokrat Partili konuşmasında ?İsmet Paşa asker kaçağıdır? der. Bu konuşmaları dinleyen Turan Güneş bu kişiye ?İsmet Paşa adı üstünde bir asker, yani paşa? Sen nasıl olur da ona asker kaçağı dersin? diye sorunca; DP?li politikacı ?Ben de İsmet İnönü?nün bir general olduğunu biliyorum. Ayrıca o İstiklal Savaşı zaferi ile Kocaeli?ni de düşman işgalinden kurtaran komutanlardan biridir. Ama ben İsmet İnönü?yü siyaseten beğenmiyorum. Bunu en kısa yoldan nasıl anlatacağım? Ona bu nedenle asker kaçağı diyorum.? Diye cevap verir.
Bu olay Süleyman Demirel içinde anlatılır. Rivayet ederler ki; Demirel?de seçim mitinglerinin birinde halka hitaben ?İsmet Paşa asker kaçağıdır? der. Bir alkış tufanı ortalığı kasıp kavurur. Halkımız Demirel?in bu sözünü canı yürekten alkışlamaktadır. Oysaki İsmet Paşa Osmanlıda ve Kurtuluş savaşında birçok cephelerde yer almış ve Başbakan olunca askerlikten emekli olmuş bir komutandır. Orada bulunan halk miting atmosferi ile o anda bunu hatırlamamış ve doğru bir şey duymuş gibi alkışlamıştır.
İşte bir ortam içerisinde ünlü, politikacı ve lider vasfında kısaca kendilerinden farklı gördükleri insanları gören ve onlardan etkilenen kişiler kalabalık ortam, üretilen coşku kişideki heyecan ile birleşince duydukları ve gördüklerini düşünme ve mütalaa etmekten o kişiyi alıkoyabiliyor.
Özelliklede siyasette miting alanlarında halka hitap ettikleri yerlerde siyasilerin, siyaseten ilginç konuşmalarına bazen de gaflarına şahit oluruz. Ancak o esnada çoğu kişi ortam ve atmosferden etkilendiğinden bunun farkına varamıyor.
Yine bir seçim döneminde köy kahvesine gelen bir siyasetçi yaptığı konuşmada köy halkına seçimleri kazanmaları halinde ürettikleri buğdaya yüksek taban ücret vereceklerinin sözünü verir ve köy halkının sevgi gösterisi, alkışları arasında köyden ayrılır. Birkaç saat sonra aynı politikacı kasaba meydanında halka hitap eder ve burada da halka seçimi kazanmaları halinde ucuz ekmek yedireceklerinin sözünü verir. Daha önce köyde politikacıyı dinleyen yaşlı bir amca da oradadır ve politikacıya seslenir, ?Evladım iki saat önce bizim köyde buğdayı bizden yüksek ücretle alacağını söyledin. Bizden pahalı aldığın buğday ile buradakilere nasıl ucuz ekmek yedireceksin? der ve politikacının yanındakiler karga tulumba amcayı oradan uzaklaştırırlar.
Anlatılan her şeyin gerçeği yansıtmayacağı gerçeği gibi, duyduklarımız ve gördüklerimizde çoğu zaman gerçeği yansıtmamaktadır.
Bir de amaçları uğruna kılıktan kılığa giren, olduğundan farklı görünen (O münafıklar) mutlaka sizden olduklarına dair Allah'a yemin ederler. Hâlbuki onlar sizden değillerdir, (Tevbe suresi:56) Diye uyarılmamıza rağmen buna da her sıradan vatandaştan mevki sahibi kişilerden de inandıranların sayısı küçümsenmeyecek kadar çok.
1970?li yıllarda bakanlık yapmış bir ağabeyimiz anlatıyor; ? Bakanlık yaptığım dönemde Ankara?da Kenan isminde benden yaşça büyük olan bir zat ile tanıştım. Cana yakın konuşkan ve bilgili bir kişiydi, kısa zamanda arkadaş olduk ve kaynaştık. Ramazan ayı geldiğinde o ramazan ayını birlikte geçirdik. Beraber iftar ettik namaz kıldık hatta çoğu gün teravih namazını imam olup Kenan ağabey kıldırdı. Birkaç ay sonra Kenan ağabey İstanbul?a gitti bende bakanlık görevinden ayrıldım. Bu arada Kenan ağabeyle irtibatımız koptu. Aradan sanırım 3 veya 4 yıl geçmişti, bir gün gazetede yarım sayfalık bir vefat ilanı dikkatimi çekti. Bizim Kenan ağabey vefat etmiş ve cenazesi Neve Şalom sinagog?dan kaldırılıyordu.? Buna benzer tarihimizde birçok olay yaşanmış, Osmanlı döneminde İslam âlimi kılığına giren çok sayıda münafık ve misyoner idam edilmiştir. Birde maskesi düşmeyenler var ki, nerelerde neler yapıyorlar milletimizi nasıl, nereye sürüklüyorlar Allah bilir.
Bir yandan göçler, mülteciler, sığınmacılar vasıtası ile ülkemize sızan yabancı misyon diğer yandan dün ?kontrgerilla, derin devlet? bugün ?paralel yapı? denilen devlet kurumlarına sızmalar ile devlet içerisinde güç elde eden ve devlet içinde devlet olmaya çalışanlar kendi idealleri uğruna halkımıza istediklerini görmeye, duymaya ve bunlara inanmaya çalıştırıyor ve bunda da başarıya ulaşıyorlar.
İbrahim Halil SİPAHİ
Araştırmacı Yazar
26.11.2014/adanapost.com
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.