Bu bir umre yazısıdır?


Bu yazıyı karışık duygular içinde Osmanlının yaptırdığı revakların üzerinde Kâbe?yi Muazzama?ya nazır bir vecihle Kâbe?nin 2. Katından yazıyorum.

 

İnanılmaz bir duygu insanın cennetten indirildiği ilk mekan, İslam?ın doğduğu, vahyin başladığı şehir Mekke-i Mükerremedeyim.

 

Karışık duygular içindeyim çünkü Hz. Ömer?in isteği ile fethedilen Biladü?ş-Şamı Bizans?a karşı korumak, bölgeyi işlemek ve Müslümanlaştırmak amacıyla memleketlerini deve sırtında terk eden ecdadımın topraklarındayım.

 

Heyecanlanmamak elde değil, hem kutsal hem ecdat toprağı, hem insanların ilk yaşama mekânı Mekke, hem yeryüzünün ilk mabedi Müslümanların kıblesi Kâbe.

 

İnsan, bu topraklarda bir tuhaf oluyor. Bu duygunun bir tarifi yoktur. Aşk tarif edilmez yaşanır, tadılır misali?  Bu duyguları ancak yaşamak lazım.

 

Bu topraklar, bu kutsal mekânlar sizi bu âlemden başka âleme götürüyor. Dünyayı, malı, evladı iyalı, her şeyi unutturuyor.

 

İnsan nasıl unutmasın ki ömrü boyunca yönüne her gün en az beş defa döndüğü Kâbe hemen karşısında.

 

İnsan, Kâbeyi ilk gördüğünde sanki asırlardır Leylasını görmemiş Mecnun misali sarılmak,  çölde susuz kalmış gördüğü suyu içip kanmak isteyen kişi misali Kâbeye sarılmak, öpmek aşkını, özlemini haykırmak istiyor.

 

Kâbe?yi görünce insan, atası Hz. Âdem?i hatırlıyor. Zaman tünelinden geçerek Kâbe?nin ilk inşasını hatırlıyor. Hz. İbrahim?i, Hz. İsmail?i, Hz. Peygamberi ve mücadelelerini hatırlıyor.

 

İnsan, Kâbe?yi görünce Hz. Peygamberin bu mekânda müşrikler tarafından uğradığı zulmü hatırlıyor.

 

İnsan, Kâbe?yi görünce, Hz. Ömer?in Müslümanlığını ve Hz. Ömer?in Müslümanlığı ile güçlenen Müslümanların Kâbe?ye yürüyüşünü daha da ötesi Mekke?nin fethi ile şirkin sembolü olan putların kırılışını hatırlıyor.

 

Bu kutsal mekânda kalp heyecanlanırken, göz yaşarıyor. Hele efendimizin doğduğu evi görünce bu evden Kâbe?ye her inişinde Ebu Cehillerin, Ebu Lehebler?in yoluna çıkışını, yoluna dikenler koymalarını, zulümlerini hatırlayınca göz bir başka yeşeriyor.

 

Kâbe?yi görünce insan?ın aklına efendimize yapılan bu zulme isyan edip ağlayan efendimizin kızı Zeynep geliyor.

 

Mekke sokaklarında yürüyünce, dağlarına bakınca efendimiz aklımıza geliyor. Şu yolda yürüdü, şu dağlara baktı, şu toprağa, taşa bastı. Onun gördüğünü görüyor, onun içtiği zemzemi içiyor bir anlamda efendimizle beraber Mekke sokaklarında yaşıyoruz.

 

Bu hadisleri hatırlayıp da heyecanlanmamak mümkün mü?

 

Böyle bir Müslüman kalbi var mı?

 

Kâbe gibi bir başka kutsal taş Hacarü?l- Esved (siyah taş) de sizi heyecanlandırıyor. Girmek için mücadele ettiğimiz, hasreti ile yandığımız cennetin bir taşı olan Hacarü?l- Esved size el kadar yakın (ama izdihamdan bir güneş kadar uzak).

 

Sizi heyecanlandıran, zaman tüneline götüren bir başka mekân Cebelü?r- Rahme yani babamız Hz. Âdem ile annemiz Hz. Havva?nın yeryüzünde buluştuğu rahmet dağı. İnsan, bu dağı görünce ilk insan ve ilk Peygamberi Hz. Adem?i onun eşi Havva annemizi hatırlıyor. Sanki ilk insan karşınızda, sanki suretini tasvir ediyor, görüyorsunuz.

 

Ya Meşar-il Haram, yani Hz. İbrahim?in oğlu Hz. İsmail?i Allah?a kurban etmek istediği ama Allah?ın İbrahim?i koç ile ödüllendirdiği İsmail?i bağışladığı mekan. Size zaman tünelinde yolculuk yaptırıyor ve şu soruyu kendinize soruyorsunuz?

 

Acaba ben evladımı, malımı, makamımı Allah için feda edebilir miyim?

 

Bütün bu gördükleriniz, yaşadıklarınız sizi ilk insandan günümüze, bu alemden diğer aleme götürüyor.

 

Vahyin başladığı Hira mağarası sizi Kur?ân?a bağlanmaya ve Kur?an?a daha fazla önem vermenize, hicrette efendimizin Hz. Ebu Bekir ile sığındığı Sevr mağarası ise dostlukta fedakarlığı, dostun canını kendi canından aziz olduğunu hatırlıyor ve idrak ediyorsunuz.

 

Mekke?de bir çok şey bizi heyecanlandırdığı gibi bazı hususlarda üzmektedir. Mekke?nin kendine has bir mimarisi olmayışı bunlardan birisidir. Ecdadımız gittiği her ülkede, şehirde, beldede kalıcı bir eser bırakmıştır. Bu eseri de illaki İslam?ı çağrıştıran ve hatırlatan bir mimari tarzı ile bırakmıştır.

 

Anadolu?da, Balkanlar?da, Afrika?da, Mekke?de Medine?de? hep bunu yapmıştır. Ama maalesef İslam?ın kalbi olan Mekke?de yapılan yeni yapılarda bu mimari anlayış gözetilmemiş. Emevilerin, Abbasilerin, Selçuklunun, Osmanlının mimarisi gözetilmediği gibi Suud kendine has yeni bir İslam mimarisi de gözetmemiş. Bunu en güzel Zemzem Towers?te görüyoruz.

 

Kabe?nin yanında inşa edilmiş Zemzem Towers sanki Kabe?yi gölgede bırakmak ve yok saymak için İslam?ın kalbine, Müslümanların kıblesine dikilmiş bir hançer gibi inşa edilmiş.

 

Kâbe?den bir hayli yüksek yapılmış bu yapı sadece yüksekliği ile değil İngiliz, Fransız mimarisi ile sanki Amerika?daki yüksek gökdelen Manhattan.

 

Hacca, Umreye gelen insanlar, artık Kâbe?den çok bu yapıya bakıyorlar.

 

Maalesef bu yapı Kabe?nin mistik havasına ve manevi güzelliğine zarar veriyor.

 

Bu kadar güzelliğin içinde bu eksikleri görmeyi gazetecilik refleksime verin. Ama hakikat budur.

 

Allah bu kutsal toprakları görmeyi her Müslüman?a nasip etsin.

 

Haftaya Medine?den devam?


 

M.Zeki UYANIK


Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
M.Zeki Uyanık Arşivi