GÖRÜŞ - Geçen yüzyıldan gelecek yüzyıla: Türkiye Yüzyılı'nda kadın meselesi
İstanbul
Meryem İlayda Atlas, Cumhuriyetin yüzyılında kadın meselesinin gelişimini ve gelecekte alınması gereken önlemleri AA Analiz için kaleme aldı.
***
Geçen yüzyılın başında genç Cumhuriyetin kadınlar lehine yaptığı köktenci dönüşüm, 1926 medeni kanunu ile birlikte hız kazandı. Cumhuriyetin getirdiği kadın hakları, belli bir zümre "kurtulmuş" kadınlara seçme/seçilme, eğitim hakkı sağlıyordu. Bu reformlar aslında köylü ve işçi kadınları dışlamıyor, onların da zamanla Atatürk devrimlerini özümseyerek "kurtulacaklarını" öngörüyordu.
Cumhuriyetin kadın reformları 1980 sonrası feminist hareket tarafından iki açıdan eleştirilir. Birincisi bu devrimlerin kadınların katılımı ile değil, devlet feminizmi denen bir çerçevede tepeden inme bir şekilde yapılması ve ikinci olarak da Osmanlı'nın son döneminde oluşan canlı, tartışan kadın hareketinin önünü kesmiş olmasıdır.
Halbuki Cumhuriyetten hemen önce, 2. Meşrutiyet döneminde oluşmuş, boşanma hakkı, çok eşlilik, kadınların toplum hayatından dışlanması gibi çok ciddi meseleleri ele alan ve temel hakları tartışan bir kadın hareketi vardı.
1980 darbesi sonrasında kadınlara dair özcü ve kapitalizmi de hedef alan özgün bir kadın hareketi doğdu. 80 sonrası feminist hareket, şiddet, kadın emeği, boşanma, nafaka gibi konularda örgütlendi ve Kazete, Yazko, Uçan Süpürge gibi oluşumlar, aktivizmi ve söylemleri ile soldan kendini ayırarak organik bir kadın mücadelesi ortaya koyabildi.
Türkiye’de ideolojik söylem, Cumhuriyet sayesinde kadınların haklarını batılılardan bile önce aldığı yönündedir. Bu söylem bütünüyle yanlış değil, fakat eksiktir. Türkiye’de hatırı sayılır bir çoğunluğu oluşturan başörtülü kadınlar 2013’de yürürlüğe giren özgürleşme paketiyle ancak seçilme hakkına kavuşabilmiştir. Başörtülü kadınlar yıllarca kendilerini makbul vatandaşlar olarak görmeyen kamusal alana çıkmak için mücadele ederken bir yandan da aileleriyle ve toplumsal normlarla da mücadele ettiler. Zira İslamcı çevrelerde de kadın meselesi konusunda derinlikli bir tartışma yürütülemedi. Mesele başörtüsü ve eğitim hakkı noktasında ele alındı. Kadın hakları söz konusu olduğunda İslam’ın kadınlara en üst mertebeyi vermesi ve Hz. Hatice ve Hz. Ayşe örnekleri ile konu kapatılıyordu. Maalesef dindarların konuyu etraflıca kapitalizm ve modernitenin etkileri ile gündemine alarak tartışması, sosyal medyada örgütlenmiş bazı reaksiyoner yapılanmalar tarafından baltalanıyor.
Günümüzde kadın meselesi
1985 yılında Çankırı'da şiddetli geçimsizlik nedeniyle dava açan bir kadının talebi, mahkeme tarafından reddedildi. Davayı açan kadın, üç çocuklu bir evlilik içinde ve dördüncü çocuğuna hamileydi. Kocasının kendisini ölümle tehdit ettiğini ve dövdüğünü beyan etmişti. Kadının boşanma talebi reddedildi ve mahkeme, hamileliği emsal göstererek, karı-koca ilişkisinin sürdüğünü ve Türk kültüründen örnekler vererek dayağın şiddetli geçimsizliğin nedeni olarak görülemeyeceğini iddia etti. Bu olay o zaman kadın grupları arasında büyük infial yaratsa da bu konularda yapısal ve hukuksal düzenlemeler ancak 2000’lerin ortasından sonra yapılabildi.
Bu olay bugün yaşansa, kadın ve çocuklar devlet korumasına alınacak, yasal süreçler işleyecekti. O dönemde yürürlükte olan yasalar bu gibi konularda yetersiz kalmaktaydı. Karakolda, hastanede hatta yargıda aile içi şiddete karşı duyarsız kalan bir sistemle karşı karşıyaydık. Kadınlara seçme ve seçilme hakkının pek çok ülkeye göre erken verilmesi ile övünülen Türkiye’de kadın hakları 2000’li yıllara kadar ataerkil bir mahiyete sahip olan medeni kanunla sınırlandırılmıştı. Erkeğin evin reisi sayıldığı, kadının çalışmak için kocasından izin istediği, iş yerinde cinsel istismarın tanınmadığı, cinsel suçlarda evli-bekar ayrımının yapıldığı bir çerçeve hakimdi.
Günümüzde kadın mücadelesi yasal ve sivil zeminde devam ederken, hem çok ciddi bir mesafe alındı hem de kamuda ve toplumda ciddi bir zihniyet değişimi gerçekleşti.
Şiddet uygulayanların mahkemede hakim takdiriyle iyi hal indiriminden yararlanması yakın zamana kadar devam etmekteydi. Kamuoyunun tepkisi ve özellikle Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığının cinayet davalarına müdahil olmasıyla iyi hal indiriminin önüne geçildi. Öldürülen, taciz gören kadınlar için "O saatte orada ne işi varmış?", "Tanımadığı adamla niye konuşmuş?" gibi kadını suçlayan bir dil de yasal süreçlerin dışında uzun zamandır mücadele edilen bir zihniyet.
Neyse ki bu noktada son yıllarda bir bilinç yükselmesi yaşandı ve en azından şiddete kılıf bulma eğilimi geriledi. Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın kadına yönelik şiddetle mücadelede geri adım atmaması, binlerce kamu görevlisinin eğitilmesi, KADES uygulaması, 6284 nolu kanun, sivil bilinçlenme, kadın sığınma evleri konusunda toplumun ön yargılarını kırması sonucu şiddetle mücadelede epey bir yol alındı.
Yine de kadın emeğinin eşitlikçi bir şekilde değerlendirilmesi, toplumsal ön yargıların kadınlara hayatın her alanında oluşturduğu maliyetin azaltılması ve kadının aile ve yaşam dengesinde desteklenmesi gibi pek çok konu da gelecek yüzyılda çözülmeyi bekleyen meseleler arasında.
Gelecek yüzyılın kadın konusu: Bazı meseleler
Türkiye’nin yeni yüzyılında kadın meselesinin; "entelektüel bir çatışma sorunu, çerçeve değerlerle kavga konusu, bir meydan okuma alanı" olmasındansa kadınların gerçek sorunlarının devlet tarafından ciddiyetle ele alınması elzemdir. Kadınlar eşit vatandaş olarak; şiddetten uzak, aşağılanmadan, toplumsal kalıplarla kısıtlanmadan, aile içindeki konumu güçlendirilmiş, çocuk ve evlilik konularında yasal ve toplumsal olarak desteklenmiş, türlü önyargı ve mobinge uğramayan onurlu bir hayat sürmelidir.
Önümüzdeki yüzyılda; salt araba kullandığı için taciz edilmeyen, salt yolda yürüyor diye laf atılmayan, kapasitesi ve erişim alanı sürekli sorgulanmayan, çerçevelenmeye çalışılmayan, süper olacağım diye kendini paralamak zorunda kalmayan, emeği gasp edilmeyen, anne/eş olarak değil bir birey olarak muhatap alınan, güzel olduğu, şu kiloda olduğu, şöyle giyindiği için değil, sadece insan olduğu için önemsenen, özgüven sahibi bir kadınlık için bilinç yükselmesine ihtiyaç var.
Kadın erkek arasındaki eşitsizlik, temsilde adaletsizlik ve yönetim kademelerinde oluşan sayısal fark, kadınların çalışma haklarının gasp edildiğini gösterir. Demokratik toplumlarda kadınların bazı mesleklerde ilerlemesinin erkeklerin çok gerisinde kalması kabul edilebilir değildir.
Çocuk/aile yaşam dengesinde kapitalizm, ev kadınının emeğini değersiz görmektedir. Üstelik aileyi ve çocuğu kutsayan dindar/muhafazakar çevrelerde de konu kadının güvencesine gelince yapısal adımlar geri planda kalmaktadır. Her iki bakış açısı için de ev kadınlığı ekonomi dışı bir konu olarak ele alınmaktadır. Halbuki ev kadınlığının toplumsal hayata ciddi bir katma değeri ve piyasa ekonomisi açısından önemli bir işlevi vardır. Ev kadınlarının ürettiği değer milli üretimin içinde sayılmalı ve güvence altına alınmalıdır.
İkinci olarak kadınların aile ve yaşam dengesinde iş yaşamına girebilmeleri için hem toplumsal destek mekanizmaları olmalı hem de bunlara erişim kolaylaştırılmalıdır.
Aile kurumunun yaşatılması, bir tek kadınlara alan açarak, sürekli kadınlığı ve anneliği konuşarak olmaz elbette. Noksan babalık ve sorumluluk almayan eşler noktasında da toplumsal bilince ihtiyaç var. Aile ve devletin kesiştiği imkanlar noktasında toplumsal bilinç yükseltme erkekleri de içine alacak şekilde yapılmalıdır. İyi anne/iyi eş evreni, erkeklerin dünyasında oluşturulmuş bir evrendir. Bu gibi söylemlerin büyük sıkıntısı, sürekli kutsal olduğu söylenen aile yapısı içinde kadını korumak için hiçbir mekanizma barındırmamasından kaynaklanır ki zaten devlet de bu noktada devreye girer.
Siyasal temsil noktasında kadınların parlamentoda ve bazı üst mevkilerde bulunmaları çok önemlidir fakat her zaman yeterli olmayabilir. Bu temsiller işlerin kadınlar lehine yürüyeceği veya yasaların kadınlar lehine yapılacağını göstermez. Zira sistemi işletenler ve lobi gruplarını yönlendirenler genellikle erkeklerdir. Gelecek yüzyılda kadın konusunda standart yükseltilmesi için sistemsel erkeklik krizlerinin de farkında olmak gerekir. Çünkü kadınların öz durumlarında değişim siyasi süreçlerden geçmektedir. Siyasi süreçlerdeki anlayışsızlık ve ihmal toplumsal diğer süreçleri de tıkayacaktır. Kadınlar için sürekli devam eden hak mücadelesi bu sebeple anlamlıdır.
[Meryem İlayda Atlas, Gazeteci]
*Makalelerdeki fikirler, yazarına aittir ve Anadolu Ajansının editöryal politikasını yansıtmayabilir.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.