GÖRÜŞ - AKM: Kent hafızası ve kültürel devamlılığın sembolü
İstanbul
Taksim, kökenleri eskilere dayanan İstanbul'un tarihsel meydanlarından biri değil, Osmanlı batılılaşması ve devamında Genç Cumhuriyet'in İstanbul'unda, yeni şehir hayatının Batılı anlamda bir meydan fikriyle buluşmasıyla ortaya çıkan önemli bir kentsel mekan. Bu yeni kurgunun en önemli simge yapılarından biri de şüphesiz AKM. Bu yapı, ilk yapıldığı tarihte olduğu gibi bugün de ev sahipliği yapacağı opera, bale, tiyatro ve konserlerle Türk modernleşmesinin bir odağı ve sembolü olmaya devam edecek.
Atatürk Kültür Merkezi (AKM), 2000'li yıllara kadar İstanbul'un en önemli kültür yapılarından biri olarak hizmet verirken, sürdürülebilirlik açısından bazı sorunlarla boğuşmaya başladı.
AKM'nin, taşıdığı çağdaş misyonu ifade edebilecek bir yaklaşımla ele alınan mimari projesini ilk olarak Feridun Kip ve Rükneddin Güney hazırladı. Yapı, temeli 1946 yılında atıldıysa da ekonomik sebeplerle tamamlanamadı. 1953'te yapı Bayındırlık Bakanlığına devredildi ve dönemin Bayındırlık Bakanlığı Büyük Yapılar Projeleri İstanbul Bölge Müdürü de olan Mimar Hayati Tabanlıoğlu eliyle projelendirilip inşaatı tamamlandı. Takvimler 1969 Nisan’ına geldiğinde 23 yıllık bir maceranın sonunda hizmete giren binanın açılışı, Verdi'nin Aida Operası ile yapıldı. Bu görkemli ve sembolik açılıştan bir yıl sonra çıkan yangın ise binayı kül etti. Tekrar Hayati Tabanlıoğlu tarafından ayağa kaldırılan yapı, 1978'de ikinci kez açıldı.
Çağdaş mimari ve AKM
Çağdaş mimarlık mirasının genel bir sorunu, yapım sistemlerinin ömürlerini tamamlaması sonucu yapıların sürdürülebilirliklerinin imkansızlaşması problemidir. Korunması gereken birçok modern mimarlık ürünü, henüz mimarları hayattayken ekonomik ömrünü tamamlıyor. Bunda betonarme yapı tekniğinin sınırlı ömrü, güncel teknik ihtiyaçlara yeterince cevap verememe ve deprem güvenliği gibi unsurlar etkili oluyor.
Kent hafızasında önemli bir yeri olan AKM, kamuoyunun da etkisiyle 2007 yılında Birinci Derece Kültür Varlığı olarak tescil edildi.
2000’li yıllara kadar İstanbul'un en önemli kültür yapılarından biri olarak hizmet veren AKM de bu sorunlarla boğuşmaya başladı. Bu tür yapıların ayakta tutulması, mekanik elektrik sistemlerinin yenilenmesi, güncel teknik ihtiyaçları karşılamasının zahmetli ve masraflı olduğu malum. Ancak kent hafızasında önemli bir yeri ve bir devrin çağdaş mimarlık anlayışını yansıtan miras değeri olduğu için kamuoyunun da etkisiyle yapı 2007 yılında Birinci Derece Kültür Varlığı olarak tescil edildi.
AKM neden yenilenemedi?
Artık kullanılmayan bir hayalet yapı olan Atatürk Kültür Merkezi’nin yenilenmesi için Hayati Tabanlıoğlu’nun oğlu Murat Tabanlıoğlu’nun da ortaklarından olduğu Tabanlıoğlu Mimarlık, (İstanbul 2010 Avrupa Kültür Başkenti kapsamında) ilk olarak 2008 yılında görevlendirildi. Çeşitli sebeplerle yine kesintiye uğrayan bu süreç 2012’de tekrar gündeme geldi. Fakat bu kez de yapı, 2013’te başlayan Gezi Olayları'nın kalbinde yer aldı, tarihsel anlara şahitlik, yer yer de bizzat ev sahipliği yaptı. Önce protestoların, sonra da spekülasyonların bir tür ekranı haline gelen AKM, bu olaylı günlerden sonraki yıllarda artık metruk ve hüzünlü bir yığın haline geldi.
Dönem dönem protestoların ve spekülasyonların bir tür ekranı haline gelen AKM, bu dönemde metruk ve hüzünlü bir yığına dönüştü.
Her ne kadar AKM, Türk modernleşmesinin sembolü olarak opera, bale ve Klasik Batı Müziği'ne ev sahipliği yapmak için inşa edildiyse de cumhuriyet tarihinin zamanla değişen konjonktürü içinde Türk Müziği de ikincil -neredeyse üvey evlat muamelesi görerek - burada kendine yer bulabildi. Bu açıdan benim kişisel tarihimde AKM’nin yeri ayrıdır. Eskiden her ayın son perşembesi Necdet Yaşar idaresindeki konserin ses kontrolü ve son provası için küçük salona erkenden gidilirdi. Kendisi de bir sanatçı olan babamın elinden tutarak ben de onlarla provaya katılır, AKM’nin kulislerinde, sahne arkalarında, koridorlarında gezinir, karanlık koltuklarının aralarında oyunlar oynar, kenarda duran duvar piyanosunu kimseyi rahatsız etmeden çalmaya çalışırdım.
Tipik bir hafıza mekanı olan bu yapının önündeki saçak altında ise yağmurlu, karlı günlerde ünlü müzisyenlerin etrafında toplanılır, çoğu tanıdık olan simalarla hoş sohbetler edilir, konserin değerlendirmesi yapılırdı. Bu saçak, meydanla yapının kurduğu ilişkiyi bir filtre gibi hem yatayda dağıtır hem de arayüzü genişleterek giriş-çıkış eylemini daha yaygın ve daha az keskin hale getirirdi. Ana salonun soyutlaşarak tüm tavana yayılan homojen aydınlatması, fuayenin efsanevi spiral merdiveni ve yapının çağının ötesinde simgesel ön cephesi, hala hatırımda capcanlı duran mimari değerlerinden bazılarıdır.
Aynı isimle ve eski yapıyı hatırlatan bir cephe tasarımı ile hem de eski müellifin varisleri tarafından AKM'nin yeniden planlamış ve inşa edilmiş olması, İstanbul kent hafızası ve kültürel devamlılığı açısından da önem arz ediyor.
Mimari açıdan AKM'nin önceliği
Bütün bunların yanı sıra AKM’nin, Taksim Meydanı'nın deniz tarafına açılan doğu cephesini irice bir kütle halinde tıkadığını da not etmek gerekir. Meydanın o yönü aslında denize açılabilecek bir vista noktası iken Atatürk Kültür Merkezi adeta sadece ön cepheyi önemseyen mimari yaklaşımı ile bu koridoru kapatırken, bir yandan da denizden bakıldığında kendini oldukça belli eden bir sağırlık ve iri bir hacim ortaya koymaktadır. Meydandan deniz yönüne bakışa karşı olan tutumu kadar, Boğaz’dan bakıldığında da kendini belli eden bir kütle olması da eleştirilebilir.
AKM binası, meydandan bakıldığında üst nitelikli ve zamanının ötesindeki ön cephesiyle Taksim’in kurucu bir öğesi olmakta ancak yapının şehirle kurduğu ilişkiler açısından aynı hassasiyeti taşımamaktadır. Bu da devrinin modernist yaklaşımı içinde tutarlı sayılabilir. Zira yapının öncelikleri kent silueti, şehir ölçeği, tarihi doku değil; genç cumhuriyetin sembolü olacak dev operalara, balelere ev sahipliği yapabilecek çağdaş bir büyük salona, fuayelere, sergi mekanlarına ev sahipliği yapabilmektir.
AKM, ilk yapıldığı tarihte olduğu gibi bugün de ev sahipliği yapacağı opera, bale, tiyatro ve konserlerle Türk modernleşmesinin bir odağı ve sembolü olmaya devam edecek.
Yeni AKM’den ne bekliyoruz?
Türk modernleşmesinin sembolü olarak gösterebileceğimiz opera ve bale, bugünün çağdaş dünyasında nerede yer alır, tartışılması gereken bir konu. Yeni milenyumda çok kültürlü ve geçişli sanat ortamının yerel kültür üretimlerini, özgün değerleri keşfettiği, yeniden ürettiği bir devirdeyiz. Evrensel sanat kabulünün Avrupa merkezli sanattan ibaret olamayacağı artık tartışılmıyor bile. Türkiye’nin evrensel kültür dünyasında kendini var etme macerası Batı müziğini, operasını, balesini yerlileştirme çabası şeklinde uzun yıllar devam etti, yine edecektir. Ancak bunun tek yol olmadığı, bu topraklarda üretilmiş olan büyük birikimin öncelikle bizim tarafımızdan tanınarak evrenselleştirilebileceği, yeniden üretilebileceği fikri de umarız yenilenen AKM ile yaklaşık iki asırlık modernleşme maceramızın bir parçası olabilir.
Yeni AKM binasının mimarisi
Eski yapının meydanla ilişki kurarken insan ölçeğinde ve yapı boyunca uzanan saçaklarının giriş çıkış tecrübesini yumuşattığı, yaydığı ve esnettiğini uzun yıllar deneyimlemiştik. Mobil telefonların olmadığı devirde İstanbul’da olup da AKM’nin önünde biriyle buluşmayan yoktur. Yeni tasarımda da bu saçaklara yer verilmiş olsa da bu insan ölçeğinde giriş-çıkış ilişkisinin yatayda zenginleştirilmesi iyi olabilirdi. Yeni giriş düzenlemesindeki tercihlerin sonuçlarını ve etkilerini beraber göreceğiz.
Öte yandan yapıya özgün bir dokunuş olarak konan kırmızı kürenin baskın ve belirleyici biçimi, bu biçimin bir devamı olan orta merkezi dairesel avize, eski salonun daha az formel hacmi ve tavana yayılmış aydınlatma düzeniyle karşılaştırıldığında, daha biçimci yaklaşımlar. Ön cephe karakteri devam ettirilirken bir yandan da bu simgesel cephe sert bir çerçeve içine alınıp iyiden iyiye vurgulanmış, hem de sınırlandırılmış. Bu sınırın dışında ise kuzey yönündeki otopark yapılarının yerine parçalı olarak yayılan yeni kütlelerle yapının kullanım alanı genişletilmiş.
Mimari sürekliliğin önemi
Şehir, çoğu hatıra gibi AKM hatıralarını da silmek ister gibi 13 yıldır bu yapıdan ayrı kalmıştı. Kalabalık ve çileli İstanbul’un, onu vazgeçilmez kılan katmanlarından biri olan kültür-sanat hayatı ve bu hayatı var eden mekanların devamlılıkları, somut varlıklarından daha önemli. AKM’nin nesneleşen cephesinin güzelliğinden çok, acı ve tatlı tüm yaşanmışlıkları ile şehrin hafızasındaki yerinin korunması mühim. Aynı isimle ve eski yapıyı hatırlatan bir cephe tasarımı ile, hem de eski müellifin varisleri tarafından AKM’nin yeniden planlamış ve inşa edilmiş olması, İstanbul kent hafızası ve kültürel devamlılığı açısından da önem arz ediyor.
[Celaleddin Çelik: Mimar ve Müzisyen. Fatih Sultan Mehmet Vakıf Üniversitesi'nde mimari proje dersleri vermektedir]
***
"Görüş" başlığıyla yayımlanan makalelerdeki fikirler yazarına aittir ve Anadolu Ajansının editöryel politikasını yansıtmayabilir.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.