Git Derdini Marko Paşaya Anlat
Marko Paşa tam adı Marko Apostolidis’dir. Tıbbiyeden mezun olmuş en renkli simalardan bir döneme imzasının atmış hekimlerimizdendir. Marko Paşa hem hekim, hem de okul yöneticisi olunca karşılaştığı çoğu kişinin derdini dinlemek zorunda kalır ve çoğu zaman dinlediği dertlere çözüm getirememenin sıkıntısını çekerdi. Öncelikle kendisine geleni büyük bir dikkatle dinler, dertli konuşmasını bitirince sanki konuşmamasını anlamamış gibi kendine özgü Rum şivesiyle hemen sorardı:
Anladık, ama ne?
Şikayetçi bir kez daha uzun uzun konuyu anlattıktan sonra Marko Paşa yine sorardı:
Anladık, ama ne?
Bu cevap karşısında dertli kişi büsbütün dertlenerek devasını bulamamanın sıkıntısı içerisinde Paşa’nın yanını terk ederdi. Bu nedenle Marko Paşa’ya dert anlatmanın imkan ve ihtimali yokmuş diye bilinirdi.
İşte, bu huyu halk arasında yayılınca, bir türlü çaresini bulmada başarılı olunamayan dertler için git “Derdini Marko Paşaya anlat...” tabiri buradan ortaya çıkmıştır.
İnsan konuştukça kendini ifade ettikçe ve anlaşıldıkça insan oluyor.
Kendimizi, yaşadıklarımızı ve düşüncelerimizi anlatabilmek çok önemli. Kendimizi karşımızdakine anlatmanın sonucunda karşı taraftan aldığımız olumlu ve hatta olumsuz mesajlar var olduğumuzu hissettiriyor bize .
Unutmayalım ki, anlaşıldığını ve dinlenildiğini hisseden insan rahatlar, kendini ifade ettiği ve anlaşıldığını düşündüğü için hafifler.
Bazı insanlar da vardır ki kendini ifade edemez anlatamaz, anlatmaz. Kendini anlatsa bile ciddiye alınmayacağını, zayıf noktalarının öğrenileceğini düşünür. Kendini ifade edip anlatamadığı için içindekileri biriktirir. Sonrasında bir bakar ki, içindeki ve sırtındaki yükün altında ezilmektedir.
Sırtında ve içinde taşıdıkları kişinin hareket kabiliyetini sınırlar, kişiyi çabuk yorar. İşin ilginç tarafı, bunu yaşayan birçok insan sırtındaki ve yüreğindeki taşıdığı bu yükün farkında bile değildir.
Sorar durur kendine, ben neden böyleyim diye..
İnsan bazen içindekilerini dökmek paylaşmak ister ama kendi kendi kendine sorar, kime anlatmalıyım, nasıl anlatmalıyım. Tatmin edici bir cevap bulamadığı zaman yine en baştaki ürkek haline yani kendi içine döner. Yine kendi başına kendi yalnızlığına döner.
Anlatmanın çoğu zaman en etkili olanı suya anlatmak, kağıda yazmak olabilir. Bu gibi çalışmalar bizi rahatlatabilir. Özelliklede yazarak anlatmak, kağıda içini dökmek bir terapi biçimidir.
Anlayanlarınızın bol olması dileğimle.
Kalın sağlıcakla.
Sait ÖZDEMİR
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.