Antalya Diplomasi Forumu: Endişe çağında diplomasiyi yeniden kodlamak
İstanbul
Prof. Dr. Murat Yeşiltaş, Antalya Belek Turizm Bölgesi'ndeki NEST Kongre Merkezi'nde düzenlenen ve Anadolu Ajansının (AA) "Global İletişim Ortağı" olduğu, 17'si devlet ve hükümet başkanı, 80'i bakan olmak üzere 75 ülkeden katılımcının bir araya geldiği Antalya Diplomasi Forumu'nu ve burada öne çıkan başlıkları AA Analiz için kaleme aldı.
Uluslararası sistemin zorlu bir sınamayla karşı karşıya kaldığı, diplomasinin çözüm değil zaman kaybı olarak görüldüğü, kurbanın saldırgan karşısında korunamadığı ve silahların daha fazla gündemde olduğu bir dönemde "diplomasiyi yeniden düşünmek" hiç bu kadar anlamlı olmamıştı. Bu yıl ikincisi düzenlenen Antalya Diplomasi Forumu tam da böylesi bir dönemde gerçekleşti.
Türk dış politikasının son dönemde gösterdiği aktif rolün tahkim edilmesi için ADF gibi bir platforma ihtiyaç fazlasıyla vardı. Herkesin büyük soruların peşinde yeniden koşmaya başladığı bir dönemde bu tür platformların neden bir zorunluluk olduğu yeniden anlaşılmış durumda.
"Diplomasiyi Yeniden Kodlamak" ana temasıyla yapılan bütün tartışmalar istisnasız herkesin bir değişim arzusu içinde; fakat aynı zaman büyük bir endişeye sahip olduğunu gösteriyor. Küçük sorulardan büyük sorulara hızlı bir dönüşüm yaşandığı hemen her köşede yapılan ayak üstü sohbetlerin ağırlık merkezini oluşturuyordu forumda. Antalya Diplomasi Forumu bu bakımdan ilginç bir zamanlamaya sahipti.
Ortak söylem: Uluslararası sistemde reform çağrısı
Dünya siyasetinin dönüştüğü ve mevcut uluslararası sistemin gelinen noktada bunu taşımaya müsait olmadığı meselesi ADF'de öne çıkan en önemli başlıktı. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın açılış konuşmasında üstünde ağırlıklı olarak durduğu asıl konu da aslında buydu. Cumhurbaşkanı Erdoğan, uzun zamandır Türkiye üzerinden bir reform çağrısında bulunuyor. "Dünya Beşten Büyüktür" mottosuyla yerleşik bir söylemsel bütünlük de gösteren bu politika artık daha fazla ülke tarafından dile getiriliyor.
Dünyayı salt askeri konulara ve büyük güç siyasetinin anarşik doğasına teslim etmekten uzaklaşmanın tek yolu bu anlamda diplomasiyi yeniden kodlamak; tam da ADF'de yapılan birçok farklı sorgulama teşebbüsleri gibi.
Rusya'nın Ukrayna işgaliyle birlikte bu reformun bir tercih değil, zorunluluk olduğu anlaşılmış durumda. Zira BM krizleri önleme ve kurban devletleri saldırgan devletler karşısında; tıpkı Millet Cemiyeti'nin koruyamadığı gibi koruyamıyor. Daha da kötüsü ise Güvenlik Konseyi'ne sıkışan bir uluslararası istikrar ve barış durumu söz konusu. Sistemin merkezinde yer alması gereken BM sistemin periferisinde ilgisiz bir aktöre dönüşmüş durumda. ADF bu yönde sıklıkla yapılan vurguların yer aldığı konuşmalarla doluydu. Avrupalı ülkelerden Afrika'da yer alan ülkelere neredeyse ortak söylem sistemik sorunların üstesinden gelinmesini sağlayacak bir reformun hayata geçirilmesi.
Diplomasinin kodlarını yeniden yazmak gerekiyor
İkincisi ise mevcut kavramların içinden geçtiğimiz dönemi anlamak için yeterli olmaması. Bunun iki temel nedeni var. İlki uluslararası ilişkileri teşkil eden kavramların hemen hepsinin tartışmalı kavramlar olması. Rusya Dışişleri Bakanı Lavrov'un "Rusya, Ukrayna'yı işgal etmedi; savaşı Rusya başlatmadı" şeklindeki ADF marjında yaptığı basın toplantısı bu kavramsızlığın ve kavramsal muğlaklığın kristalize olmuş halini yansıtıyor. Haklı savaş, güvenlik, demokrasi, liberal düzen, uluslararası ve daha birçok kavram ya tartışmalı ya da devletler ve diğer aktörler tarafından kötüye kullanılıyor. Böyle olunca kim kurban kim saldırgan; kim haklı kim haksız gibi temel sorular anlamını tamamen yitiriyor.
Kavramsal sorunlarımızın ikinci boyutunu ise içinden geçilen dönemin karakterine yönelik kavram setlerimiz oluşturuyor. Vekalet savaş, melezlik, bir aradalık, muğlaklık, bilgi savaşları, propaganda, hakikat sonrası gibi birçok kavram günümüz uluslararası siyasetinin tefrik edici kavramları olarak sıklıkla başvurulanlar arasında yer alıyor. Tam da bu noktada geleneksel diplomasinin kodlarını yeniden yazma ihtiyacı ortaya çıkıyor. ADF bu açıdan da ilginç bir temel sağlamış durumda. Diplomasinin aktörleri, diplomasinin süreçleri, diplomasinin araçları ve diplomasinin hedeflerini yeniden düşünerek yeniden tanımlamak gerekiyor.
Devletten topluma hatta bireye, dışişleri bakanlarından çoklu aktörlere, müzakereden teknolojiye, kolaylaştırmaktan arabuluculuğa, birincil diplomasiden ikincil diplomasiye ve en önemlisi de "siyaseten doğrucu" olmaktan gerçek bir önleyici diplomasiye olan ihtiyaç gerçek diplomasinin doğasını oluşturmak zorunda. Dünyayı salt askeri konulara ve büyük güç siyasetinin anarşik doğasına teslim etmekten uzaklaşmanın tek yolu bu anlamda diplomasiyi yeniden kodlamak; tam da ADF'de yapılan birçok farklı sorgulama teşebbüsleri gibi.
ADF yerel ile küreseli bir araya getirdi
Üçüncüsü ise çok kültürlülük meselesi. Diplomasiyi küreselden yerele indirmek ile yereldeki dili küresele taşımak arasında küresel olanın lehine gelişen bir durum söz konusu. ADF'nin önemli misyonlarından biri de küresel ile yerel olanı, çok gelişmiş ile az gelişmişi, doğu ile batıyı, kuzey ile güneyi bir arada tutan bir tartışma ortamı sunma potansiyeline sahip olması. Bugüne kadar alışık olduğumuz üstenci jeopolitik dilin ve küresel patronajlığın şemsiyesi altında olmak yerine, demokratik bir jeopolitik dilin kurulabileceğinin mümkün olduğunu gösterme, bu bakımdan ADF'nin potansiyelini gösteriyor. Katılımcıların bu renk ve çeşitliliği yansıtması ADF'nin bundan sonra da en önemli öncelikleri arasında yer almalı.
Dördüncü ve son nokta ise endişe psikolojisinin ağırlıklı bir ruh hali olması. ADF'de yapılan birçok tartışma adeta bu ruh halini yansıtan bir hava sunuyordu. Kovid-19 salgını zaten bu endişeli gelecek tasavvurunun ve ruh halinin yerleşik bir hal almasına neden olmuştu. Muhtemelen Rusya'nın Ukrayna işgali ve uluslararası kurumların buna seyirci kalması bu endişe halinin yeniden nüksetmesine neden oluyor. Bu durum, artık bireysel ve toplumsal-sosyolojik olmaktan çıkarak, küresel bir jeopolitik endişeye dönüşmüş durumda. Katılımcıların arasında yer alan öğrencilerle yapılan sohbetlerde de bu endişe hali açık bir şekilde görülebiliyor.
Türk dış politikasının son dönemde gösterdiği aktif rolün tahkim edilmesi için ADF gibi bir platforma ihtiyaç fazlasıyla vardı. Herkesin büyük soruların peşinde yeniden koşmaya başladığı bir dönemde bu tür platformların neden bir zorunluluk olduğu yeniden anlaşılmış durumda. Emeği geçenlere sonsuz teşekkürler.
***
[Prof. Dr. Murat Yeşiltaş, Ankara Sosyal Bilimler Üniversitesi]
* Makalelerdeki fikirler yazarına aittir ve Anadolu Ajansının editöryal politikasını yansıtmayabilir.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.