Dr. Oytun Orhan: Suriye'de YPG/PKK krizi: Zaman Şam yönetimi lehine işliyor
İstanbul
ORSAM Levant Çalışmaları Koordinatörü Dr. Oytun Orhan, Suriye'de terör örgütü YPG/PKK'nın son durumunu ve bölgedeki olası gelişmeleri AA Analiz için kaleme aldı.
***
Suriye 8 Aralık 2024'te Baas rejiminin yıkılmasıyla yeni bir döneme girdi. Suriye'de krizin sona ermiş olması ülke ve bölge açısından rahatlama, istikrar, güvenlik ve işbirliği vadediyor. Ancak Suriye’de yeni dönem bazı yeni meydan okumaları da beraberine getirdi. Suriye hükümetinin öncelikli meselelerinden biri ülkede merkezi otoritenin tesis edilmesidir. Bununla bağlantılı olarak, Suriye’de iç savaş şartları içinde merkezden bağımsız şekilde oluşan sivil, idari ve askeri yapıların merkezi hükümet çatısı altında toplanması gerekiyor.
Suriye'nin bütünlüğü nasıl sağlanabilir?
Suriye’de yeni yönetim kısa sürede önemli adımlar attı ve başta silahlı gruplar olmak üzere tüm yerel yapılanmalar merkeze bağlanmaya başladı. Bu noktada, Şam yönetiminin birlik sağlama çabalarında üç bölge öne çıkıyor. Bu bölgelerden ilki Suriye Milli Ordusu (SMO) kontrolü altında olan ve Türkiye’nin terörle mücadele kapsamında oluşturduğu harekat bölgeleridir. Bu bölgelerdeki sivil ve silahlı yapıların neredeyse tamamı koşulsuz olarak Suriye yönetimine bağlandı. İkinci bölge, Suriye’nin güneyindeki Dera, Kuneytra’daki eski Özgür Suriye Ordusu bileşenleri ve Suveyda’daki Dürzi silahlı grupların etkili olduğu alanlardır. Suriye yönetimi bu bölgelerdeki aktörlerle yürüttükleri görüşmelerde ilerleme kaydetti ve az sayıdaki grubun öne sürdüğü bazı koşullar dışında ilerleme sağlandı.
Suriye’de birliğin sağlanması açısından üçüncü ve en sorunlu alan, ana omurgasını terör örgütü YPG/PKK'nın oluşturduğu SDG'nin kontrolü altındaki topraklar ve yapılardır. Terör örgütü PKK/YPG'nin bulunduğu bölgelerin Şam otoritesi altına girmesi için kabaca siyasi ve askeri olmak üzere iki yöntem söz konusudur. Suriyeli ve dış aktörlerin hiçbiri ülkede yeni bir çatışma ortamının doğmasını istemiyor ve herkes PKK/YPG sorununun diplomatik yollarla çözümünü istiyor. Buna bağlı olarak son dönemde Şam yönetimi ile "SDG" arasında müzakereler yürütülüyor. Bu görüşmelerde bazı prensipler konusunda uzlaşı olsa da henüz kritik konularda anlaşma sağlanamadı. Taraflar SDG ismini kullanan YPG/PKK'nın Suriye ordusuna entegrasyonu konusunda uzlaşsa da sorunun temelinde bütünleşmenin şekli yatmaktadır. Suriye Savunma Bakanlığı entegrasyon anlaşmalarında hiçbir silahlı grubun örgütsel yapılarını korumalarına ve sadece etkili oldukları coğrafi bölgelerde görev yapmalarına izin vermedi. Buna karşılık "SDG", Suriye ordusuna katılmayı hali hazırda kontrol altında tuttuğu bölgelerde görev almak ve örgütsel yapısını korumak kaydıyla kabul ediyor. Böyle bir modelin kabulü Suriye güvenlik yapılanması içinde etnik temelli otonom bir yapı oluşması ve uzun vadede Suriye’nin üniter yapısının bozulması anlamına gelmektedir.
PKK/YPG'nin bu talebi zaman içinde Kuzey Irak örneğinde olduğu gibi Irak Kürt Bölgesel Yönetimi’nin (IKBY) bağımsızlık referandumu girişiminin gösterdiği üzere Suriye’nin toprak birliğini bozacak gelişmeleri tetikleyebilir. Irak ve Lübnan örnekleri, etnik ve dinsel ayrımlar temelinde oluşturulan siyasi ve askeri yapıların istikrar üretemediğini ortaya koymuştur. Tersine her iki ülke kronikleşen güvenlik sorunları, dış müdahaleler ve siyasal istikrarsızlıklar ile baş etmek durumunda kalmaktadır. Suriye’nin jeopolitik önemi düşünüldüğünde, benzer bir model istikrarsızlığın bölge geneline yayılması riskini beraberinde getirecektir.
Türkiye ve ABD'nin süreçteki rolü önem arz ediyor
Suriye’de YPG/PKK'nın elinde tuttuğu bölgelerin geleceğinde Şam ve "SDG" arasındaki görüşmelerden ziyade Amerika Birleşik Devletleri (ABD) ve Türkiye’nin alacağı pozisyon ve bu aktörlerin aralarında yürüteceği müzakereler de belirleyici olacaktır. Türkiye, Suriye yönetimiyle paralel olarak YPG/PKK'nın Suriye ordusuna blok olarak belirli bir bölgede görev alacak şekilde katılımını kırmızı çizgi olarak değerlendiriyor. Türkiye kendi desteklediği SMO bileşenlerinin de koşulsuz olarak Suriye ordusuna katılımını teşvik etti.
ABD ise uzun yıllardır desteklediği YPG/PKK'ya Suriye’nin geleceğinde rol vermek istese de yeni dönemde Şam yönetimi ve Türkiye’nin pozisyonunu daha fazla dikkate almak durumunda. ABD’nin Suriye’de iki temel önceliği İran'ın etkisini sınırlandırma ve terör örgütü DEAŞ ile mücadelenin sürdürülmesiydi. Suriye'de devrim sonrası İran etkisi büyük oranda ortadan kalkmış durumdadır. DEAŞ ile mücadelede ise Suriye yönetimi ve Türkiye öncülüğündeki bölge ülkeleri rol almaya hazır görünüyor. Hatta, Suriye yönetimiyle ABD arasında DEAŞ ile mücadele konusunda artan bir işbirliği de göze çarpıyor. Bu gelişmeler YPG/PKK'nın ABD nezdindeki önemini azaltıyor ve ABD açısından Suriye yönetimini yeni muhatap olarak öne çıkarıyor. Bu durum, Şam ve "SDG" arasındaki müzakerelerde dengenin zaman içinde Suriye yönetimi lehine dönmesini sağlayacaktır.
Suriye yönetimi gün geçtikçe öne çıkıyor
Suriye yönetimi açısından Fırat’ın doğusunun kontrol altına alınması kritik önemde ancak yönetim bu konuda acil bir adım atmak istemiyor. Suriye yönetimi henüz askeri gücünü konsolide etme çabasında ve buna karşılık terör örgütü YPG/PKK uzun yıllara dayalı ABD desteği sayesinde önemli bir askeri kapasite oluşturdu. Zaman içinde Suriye yönetimi bu dengeyi kendi lehine değiştirecektir ancak Şam'ın şu anda burada kapasite sorunu var. Ayrıca, yönetimin farklı öncelikleri bulunuyor.
Tüm bunlara rağmen, Suriye yönetimi zaman içinde daha fazla tanınırlık elde ediyor, ekonomik ve askeri kapasitesi artıyor ve daha fazla dış destek alıyor. Buna karşılık PKK/YPG Suriye topraklarını ve doğal kaynaklarını gayrı resmi olarak işgal eden, Batı nezdinde işlevselliğini kaybeden bir aktöre dönüşüyor.
Ayrıca, Suriye yönetimi ve Türkiye PKK/YPG konusunda benzer hassasiyetlere sahip. Türkiye gerekli hallerde Şam yönetimine destek vermeye hazır bir şekilde bekliyor. Bu süreç zaman içinde PKK/YPG'nin taleplerinin seviyesini düşüreceğine ve sorunun siyasal yollarla çözülebileceğine işaret ediyor. Ayrıca, PKK/YPG sorununun çözümü açısından en büyük risk İsrail ve İran’ın Suriye’de oynadıkları rol ile bağlantılı olacaktır. Söz konusu ülkelerin Suriye’de azınlık grupları üzerinden istikrarsızlık çıkarma girişimleri dikkatle takip edilmelidir.
[Dr. Oytun Orhan, ORSAM Levant Çalışmaları Koordinatörüdür.]
* Makalelerdeki fikirler yazarına aittir ve Anadolu Ajansının editoryal politikasını yansıtmayabilir.
Kaynak:AA
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.