PARC Direktörü Nevzet Çelik: AP seçimleri: Macron Fransızlara ölümü gösterip sıtmaya razı etmek için tüm kozlarını oynayacak
İstanbul
Paris Advanced Research Center (PARC) Direktörü ve aynı zamanda GSRL-EPHE-PSL Üniversitesi üyesi olan Nevzet Çelik, AP seçim sonuçlarını ve Fransa, Belçika ve Avrupa'nın geri kalan ülkelerinde olası yansımalarını AA Analiz için değerlendirdi.
***
Avrupa Parlamentosu seçimleri sonucunda Avrupa genelinde sağın yükselişine tanık oluyoruz. Özellikle Fransa'da ve Belçika gibi ülkelerde yaşanan gelişmeleri nasıl değerlendiriyorsunuz?
Belçika'da milliyetçi Yeni Flaman İttifakı (NVA) oyların yüzde 22'sini alarak birinci parti olurken, yine göçmen karşıtı popülist parti Vlaams Belang yüzde 17,5 oyla ikinci oldu. Bunun üzerine Belçika Başbakanı Alexander De Croo, partisinin ciddi oy kaybetmesi sonucu Belçika kralına istifasını sundu. Napolyon'un 1815'teki yenilgisinden sonra Fransa'ya karşı bir tampon devlet olarak kurulan Belçika, genellikle konuşulan dillere göre şekillenen; Hollandaca konuşan Flamanlar, Fransızca konuşan Valonlar ve Almanca konuşan bölgelerle federal bir yapıya sahiptir.
Brüksel AB'nin başkenti olsa da Belçika'da da refah seviyesinin düşmesi ve artan sosyal ve ekonomik problemler, Belçikalıları siyasi olarak ayrıştırarak aşırı sağ ve ırkçı partilere yöneltti. Ancak gerçek siyasi deprem Fransa'da gerçekleşti: Marine Le Pen ve Jordan Bardella'nın liderliğini yaptığı aşırı sağcı Ulusal Birlik (RA), yüzde 31,37 oy alarak 30 milletvekili ile birinci parti oldu. Bu, hem Fransa'da hem de Avrupa genelinde şok etkisi yarattı. Emmanuel Macron liderliğindeki ve Valerie Hayer tarafından yönetilen Renaissance koalisyonu sadece yüzde 14,60 oy alarak 13 milletvekili kazandı. Bununla birlikte aşırı sağcı ve hem ırkçı hem de İslam karşıtı olarak bilinen Eric Zemmour liderliğindeki Reconquete Partisi beklenmedik bir şekilde yüzde 5,47 oy alarak 5 milletvekili kazandı. Bu durum, 2022 seçimlerine ittifakla katılan Le Pen ve Zemmour'un partilerinin Fransa tarihinde görülmemiş bir oranla yüzde 38 oy alarak aşırı sağın zaferine tanıklık ettiği anlamına geliyor.
Aynı gece Macron, Senato ve Meclis Başkanları dahil Başbakan ve Bakanları acil olarak çağırıp Ulusal Meclis'i feshetti ve 30 Haziran ile 7 Temmuz tarihleri arasında erken parlamento seçimleri çağrısında bulundu. Duyumlara göre Başbakan Gabriel Attal dahil birçok üst düzey yetkili tüm çabalara karşın Macron'u bu kararından vazgeçiremedi.
Macron, 2022 başkanlık seçimini kazanmasına rağmen, Ulusal Mecliste çoğunluğu elde edemedi. Uygulamak istediği birçok reform ve yasayı meclisten geçirmek için Anayasa'nın Madde 49.3'ünü etik olmayan bir şekilde kullanarak meclisin onayına sunmadan doğrudan onaylama yolunu tercih etti. Yine Macron, sadece Fransa'nın değil aynı zamanda Avrupa'nın da lideri olma eğilimine girdi ve bu konuda Fransızlardan daha fazla destek istedi. Macron, nisan ayında Sorbonne Üniversitesi'nde yaptığı konuşmada bir Avrupa manifestosu sundu ve önlem alınmazsa Avrupa'nın ölümünün gerçekleşeceğini belirtti. "Bugünkü mesajım açık…Avrupa'nın ölümlü olduğu konusunda net olmalıyız. Avrupa ölebilir ve bu tamamen bizim seçimlerimize bağlıdır. Lakin bu seçimler şimdi yapılmalıdır.’’ diyerek Fransa'nın Almanya ile birlikte özellikle Rus tehdidine karşı savunmadan siyasete, ekonomik ve kültürel alanlarda daha güçlü bir birliğe ihtiyaç duyduğunu vurgulamıştı. Seçim sonuçları bu nedenle Macron için büyük bir fiyasko oldu.
Önümüzdeki dönemde bu iki ülkeyi ne bekliyor?
AP seçim sonuçları Belçika'yı karmaşık koalisyon ortaklıkları konusunda zor bir duruma sokacak. Milliyetçi partilerin baskın hale gelmesi, önemli siyasi değişikliklere veya potansiyel çıkmazlara yol açabilir. Bölgesel seçim sonuçları Belçika'da aşırı sağın yükseldiğini, bazı bölgelerde ise aşırı sol eğilimlerin arttığını gösteriyor. Bu durum, federal bir sistemle yönetilen Belçika'yı siyasi bir çıkmaza sürükleyebilir. Merkezi ve asimilasyon politikalarıyla öne çıkan bir cumhuriyet ile yönetilen Fransa'da ise göçmen ve İslam karşıtı aşırı sağ milliyetçiler, cumhuriyet değerleri ile çatışabilir. 30 Haziran'daki erken milletvekili seçimlerinde aşırı sağın başarılı olması durumunda, hem ülke içinde hem de Avrupa'da büyük bir kırılma yaşanması kaçınılmazdır.
Bana göre Macron, tıpkı Napolyon gibi büyük riskler alarak ya topyekün zafer ya da topyekün yenilgiyle sonuçlanacak bir siyasi savaş kararı aldı. Macron ülkedeki refah seviyesinin düşmesi, sağlık hizmetleri ve tarım sektörünün kötüleşmesi ve alım gücünün azalmasıyla insanlara “bundan daha kötüsünü istiyorsanız, buyrun oy verin” demeye getiriyor. Cumhurbaşkanı Fransızlara ölümü gösterip sıtmaya razı etmek için tüm kozlarını oynayacak; Fransa'nın Avrupa liderliğini kaybedeceğini, dünya kamuoyunda değer kaybedeceğini ve ülkenin siyasi bir karmaşaya sürükleneceğini vurgulayarak, diğer partilere gidecek oyları talep edecek. Bu durum Fransızları Avrupa seçimlerinde aşırı sağa yönelip ulusal seçimlerde tekrar Macron'a oy vermeye itebilir.
Seçimlerde iki senaryo ortaya çıkabilir. Bunlardan birincisi, ilk milletvekili seçimlerinde Macron isteği meclis çoğunluğunu elde eder. İkinci senaryoda ise aşırı sağ, ulusal mecliste birinci parti olarak çıkar ve bu durum erken başkanlık seçimlerine yol açar. Bu şekilde, anayasa gereği üçüncü defa aday olamayan Macron'a yeniden aday olma fırsatı doğar. Bununla birlikte Yaz Olimpiyatları için hızla hazırlanan Paris'in bu ani siyasi çalkantıdan ne kadar etkileneceği de önemli. Siyasi bir koalisyon olmaması durumunda ülke siyasi bir çıkmaza girebilir ve Olimpiyatlar, sol partilerin grev çağrılarıyla etkilenebilir. En kötü senaryo, sol partiler, sendikalar ve öğrenci gruplarının eylem ve gösterileri ile ülkenin kaosa sürüklenmesi ve bu durumda erken başkanlık seçimlerinin gündeme gelmesidir.
Aşırı sağın yükselişi Avrupa'yı nasıl etkileyecek?
Avrupa genelinde, merkez sağdaki muhafazakar grup Avrupa Halk Partisi (EPP) Avrupa Parlamentosu'nda yaklaşık 186 milletvekiline sahip olarak birinci olsa da Avrupa ve dünyada en çok ses getiren olay ise Avrupa'da aşırı sağcı ve ırkçı partilere olan yoğun halk desteği oldu. İtalya Başbakanı Giorgia Meloni İtalya'da seçmenlerin 4'te 1'inden fazlasının oyunu aldı. Avusturya'da aşırı sağcı Özgürlük Partisi (FPÖ), oyların yüzde 25,7'sini alarak birinci parti oldu. İspanya'da da muhafazakar sağcılar yükselişe geçti. Almanya'da ise Almanya için Alternatif (AfD) 2019'da yüzde 11'deyken mevcut seçimlerde yüzde 14,2'ye ulaşarak ile üçüncü parti oldu. Macaristan Başbakanı Viktor Orban'ın Fidesz Partisi 10, Polonya'nın Konfederasyon Partisi 6 ve Bulgaristan'ın Rusya yanlısı Uyanış Partisi 3 milletvekili kazandı. Bir zamanlar popüler olan Yeşiller Partisi ise hem Almanya ve Avusturya hem de Fransa’da çöküş yaşadı.
Bu durum AB'nin iklim, karbon salınımı gibi çevre politikalarını etkileyecek. Yine sol partiler 1999'dan beri en kötü performasını gösterdi. Tüm bu gelişmeler, Avrupa'nın yeni bir siyasi döneme girdiğini gösteriyor. Genel olarak Avrupa'nın karşılaştığı ana sorun fakirlik ve güvensizlik. Avrupalılar AB'nin giderek bir bürokratlar konfederasyonuna dönüştüğünü düşünüyor; seslerini duyuramadıkları, ağır vergilerle ezildikleri ve en temel sağlık hizmetlerinde bile saatlerce bekletildikleri bir düzenden bıkmış durumdalar. İnsanlar uzman bir doktor için aylarca sıra bekliyor, artan yaşlı nüfusa karşı aile politikalarının yetersiz ve etkisiz kaldığını düşünüyorlar. Kovid-19 salgını sırasında sağlık sistemlerinin yetersiz olduğuna şahit oldular ve bunun AB'nin bir sonucu olduğuna inanıyorlar ve bu nedenle kendi muhafazakar ve ulusal değerlerine dönerek durumu düzeltebileceklerini düşünüyorlar. Orta sınıfın ve çiftçilerin zor durumda olduğu bir ortamda, Ukrayna'ya milyarlarca avro yardım yapılması ve büyük şirketlere ve patronlara öncelik verilmesini eleştiriyorlar. Bu nedenle, aşırı sağ ve muhafazakar partilerin çoğu, Rusya ile karşı karşıya gelmek istemiyor.
Tüm bu senaryo, AB'nin yeni bir yapıya doğru evrilebileceğini gösteriyor. Özellikle göçmenlik konusunda ülkelerin ulusal sınırlarını yeniden kontrol etmesi muhtemeldir. Bunun yanı sıra aşırı sağcıların medeniyet ve kimlik politikaları, özellikle Müslümanlar başta olmak üzere diğer halkların demokratik haklarının sona ermesine yol açabilir. Aşırı sağ partiler, demografik olarak gerileyen ve aile kavramının zayıfladığı Avrupa halkları arasında bir alternatif sunuyor gibi görünüyor.
Kaynak:AA
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.