AK Parti, ikinci yirmi yılını konuşmaya başlayabilir mi?

AK Parti, ikinci yirmi yılını konuşmaya başlayabilir mi?
AK Parti hükümetleri, 2002’den bugüne kadar gerek insan hakları, demokrasi ve yatırımlar alanlarında gerekse Türkiye’nin büyümesi ve gelişmesinde devrim niteliğinde işler yapmıştır.
İstanbul

Aradan geçen yirmi yıl zarfında Türkiye, yeni bir lider seçmedi ve/veya yeni bir partiye yönelmedi. Toplum henüz AK Parti dışında bir partiyi hükümet etmeye yetkin görmemektedir, yüzde 40 civarında oy desteğini partinin arkasında tutmaktadır.

AK Parti, yüzde 38-40 oy oranı ile Türk toplumunun birinci partisidir. AK Parti ile aralarında yüzde 70-80 oranında bir oy farkı olan muhalefetin birinci büyük partisi sosyolojik sıkışmışlık yaşamaktadır ve bunu aşmak için bütün çabaları yetersiz kalmaktadır. AK partinin geriye dönük yirmi yılına baktığımızda vaatlerini gerçekleştirme konusunda bugüne kadar hiçbir partiye nasip olmadığı kadar başarılı olduğunu görüyoruz. Bu sayede halkın desteği hala AK Parti’den yanadır ve bu da bize AK Parti’nin ikinci yirmi yılını konuşmamız gerektiğini göstermektedir.

AK Parti'nin kaderi önceki sağ ya da muhafazakar partilere mi benzeyecek?

Bazı siyaset bilimciler, AK Parti’yi eski sağcı partilerle özdeşleştirip, kaderini de benzer şekilde tanımlama gayreti içerisindedirler. Bu ülkenin tarihini, sosyolojisini okuma konusunda sorunlu olan bakış açısı, AK Parti siyasetinin geleceğini de okuyamaz.

AK Parti; misyonunu tarihten, vatanperverlikten, Anadolu uygarlığından, İslam medeniyetinden ve Cumhuriyet siyaset kodlarından alan bir partidir.

Parti iktidara geldiğinde ülkede adeta fetret devri psikolojisi hakimdi. 28 Şubat süreci siyasetin doğasını bozmuş, ekonomik sistem çökmüş, siyasette ümitsizlik hakimdi. Bunun yanı sıra saygın bir devlet düzeni kurulamamış, devlet-millet arasında bağ kopmuş ve yatırımlar ile hizmetler konusunda büyük açıklar oluşmuştu. AK Parti, iktidar sürecinde alışılmış hükümet icraatından farklı olarak, bir araştırmacı titizliği ile ülke problemlerini tasnif etti, güçlü kadroları ile adım adım kangren olmuş problemleri çözdükçe, oy desteğini artırmaya devam etti.

AK Parti hükümetleri, 2002’den bugüne kadar gerek insan hakları, demokrasi, yatırımlar alanlarında gerekse Türkiye’nin büyümesi ve gelişmesinde devrim niteliğinde işler yaptı, yirmi yıl içerisinde sosyolojiyi dönüştürdü.

Bir yatırım ve hizmet partisi olarak anılacak olan AK Parti hükümetleri, ülke genelinde yatırım seferberliği başlatmışken, bu anlayış kentlerde hizmete dönüştü. Yaklaşık 15 yıl içerisinde başta büyükşehirler olmak üzere tüm Anadolu kentlerinin temel fiziki sorunları çözüme kavuştu. Bir kentin temel ihtiyacı olan yollar, toplu ulaşım, temiz su, temiz hava, sağlıklı konut, kentin temiz tutulması, yeşil alan ve daha birçok alanda dünya standartları üzerinde hizmetler yapıldı.

Seçmen büyük oranda kentlere yerleşti ve kırsal nüfus azaldı. Bilgi toplumunun getirdiği erişim imkanları, okullaşma oranları, üniversite mezunlarının oldukça fazla olması, geleneksel üretim biçimlerinin değişmesi yeni bir toplum yapısı ortaya çıkardı ve bu toplumun yepyeni talepleri belirginleşmeye başladı. Seçmen gün geçtikçe bireysel taleplere yöneldi ve bu yönelişe rağmen AK Parti hizmet ve yatırım vurgusunu önde tutmaya devam etti. Bir yönüyle AK Parti’nin hizmet siyaseti kendi içinde bir açmazla karşı karşıya.

AK Parti yirmi yıldır iktidarda ve iktidara geldiğinde Türkiye'nin bazı temel ihtiyaçları vardı. AK Parti iktidara geldiği ilk günden itibaren problem çözme yeteneğini çok etkin olarak kullandı. Devletin tıkanmış bürokrasisini siyasetin dinamik etkisiyle aşmaya çalıştı. Cumhuriyet’in kuruluşundan bugüne kadar hantal devlet sistemi ile vatandaşlar arasında oluşan tıkanıklığı vatandaş lehine çözmeyi başardı ve AK Parti bu problemleri çözdükçe halkın partiye olan ilgisi de arttı. AK Parti, iktidara geldiğinde siyasi ön kabullerle göreve başlamadı. Keskin bir siyasi gözlemle sistemi talepler ve sorunlar olmak üzere taradı ve yüzde 34,5’lerden yüzde 50’ye kadar çıktı.

AK Parti’nin saat gibi çalıştığı yıllar, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın başbakan olduğu yıllardı. Sokakta konuşulan en küçük bir talebin dahi hissedilerek yönetime yansıması, dünyada eşi görülmemiş düzeyde doğrudan demokrasi örneği idi. Nitekim durduk yerde bir parti yüzde 50 oy tabanında sabitkadem olmazdı.

Netice olarak AK Parti birinci yirmi yılını başarıyla tamamlamıştır.

İkinci yirmi yılın perspektifi

AK Parti şimdi milletin desteğinin arkasında olmasından hareketle kendi durumunu yeniden gözden geçiriyor. Bir yönüyle uçsuz bucaksız bir hizmet geçmişi var. Diğer taraftan yeni ekonomik değişim taleplerini takip ederek, yeni talepleri karşılayan bir pozisyon elde etmek istiyor.

İkinci yirmi yılında aranması gereken çözüm, partinin kendi kültürü içerisinde mevcut. Bir siyasi parti içerisinde kör noktaların oluşması ve bazı gurupların kendi önceliğini millet çıkarına yeğlemesi, bu halin içselleştirilmesi, partiler için sorunlu alanlardır. Siyasetnamelerde, örgütlü yapılar ve devlet aygıtı, insan vücuduna benzetilir; kanın en kılcal damarlara kadar gitmesi ve sağlıklı bir şekilde geri gelmesi işleyen bir örgüt mekanizması ile özdeşleştirilir. Siyaset geleneğimizde ikinci hükümet dönemine varmadan birçok siyasi parti çözülmüş ve halk desteğini kaybetmiştir.

Bir siyasi partinin geleceğini şekillendirme konusunda, elbette geçmişte yaptıkları önemlidir. Fakat gelecek için ortaya koyacağı vizyon, yaptıklarından daha önemli. Eski dönem partilerinin ülke genelinde yatırımlardan ve kalkınmadan bahsetmesi, siyasi vaatler açısından bir anlam ifade ediyordu. Bugün Türkiye’nin altyapı sorunlarının, Batı Avrupa’nın en kurumsal ülkesi olan Almanya düzeyine ulaşmasından sonra, benzer siyasi vaatler, siyasal karşılık bulamamakta, daha iyi bir demokrasi, daha iyi bir ekonomi, bilgi teknolojileri konularında devrimci bir yaklaşım daha büyük önem arz ediyor.

AK Parti geleneksel partilerden farklı olarak lider etkisi ile toplumun değişim talebini ve siyasi kadroları sıklıkla değiştirerek partiyi ve toplumsal talebi diri tutmayı başarmıştır. İkinci yirmi yılda ise daha köklü yaklaşımlara ihtiyaç vardır. Eğitim alanında mekânsal ihtiyaçlar yerine eğitimin içeriği ve uluslararasılaşması, sağlıkta kalite ve sağlık turizmi, üretimde Ar-Ge ve bilgi teknolojileri, ihracat, uluslararası rekabet, savunma sanayi alanında başlayan ivmenin tıbbi ilaç ve medikal alanında genişlemesi ve dijital ekonomi devrimi... Bu yazılanlar bir öngörü mahiyetinde. Halkın mutlaka daha farklı talepleri vardır ve siyaset de bunu okur.

Yeni kuşaklar ve dijital çağ

AK Parti’nin iktidara geldiği gün veya AK Parti iktidardayken doğan çocuklar ise önümüzdeki seçimde oy verecekler ve oy kullanması muhtemel bu gençler, Z ve Y şeklinde farklı kuşaklar olarak sınıflandırılmaktadır. Z ve Y kuşaklarının siyaset üzerindeki etkisi değişik açılardan tartışılmaktadır. Kuşaklar etrafında yapılan bu tartışmalar, gençler ve siyaset arasındaki ilişkinin bir bütün olarak ele alınmasını gerekli kılmaktadır.

Her devrin devrim sayılabilecek ekonomik modelleri vardır. Son dönemlerde İHA ve SİHA teknolojileri her zeminde konuşulmaktadır. Bu durum yeni bir teknolojik ve ekonomik dönüşümün habercisi olduğu içindir. Bugünden sonra hükümetin kendisini büyük yatırımlar üzerinde anlatma devri son demlerini yaşamaktadır.

Dijital çağ, baş döndürücü bir şekilde insanlığın gidişatına yön vermektedir. Türkiye’nin en büyük avantajı, bütün gelişmelere açık olan dinamik bir nüfus yapısına sahip olmasıdır. Mekansal olarak 200 üniversite ve sayısı binleri bulan teknoparklar ve Ar-Ge merkezleri ile birlikte yalnızca Türk gençleri için değil Orta Doğu, Afrika’nın tamamı, Türk cumhuriyetleri ve Balkanlar'daki yazılım, yapay zeka ve bilgi teknolojilerine yatkın bütün gençlerin parçası olduğu bir dijital devrim modellemesi, büyük Türkiye’nin yeni vizyonu olabilir. Bir milyon yazılımcı yetiştirme hedefi, Türkiye için en çılgın projedir. Dijital çağ dediğimiz bu çağda AK Parti’nin gençleri teknoloji alanında yetkinlik kazanımı konusundaki teşvikleri, bu konuda gençlere öncülük etmesi bir toplumsal motivasyon, toplumsal yakınlaşma şeklinde değerlendirilebilir. Gençlere yönelik başlatılan bu girişim ve teşvikler ile ülkedeki potansiyellerin yerinde değerlendirilmesinin sağlanacağı gibi, bu beyinlerin yurt dışına göçlerinin de önüne geçilmektedir. Dijital alandaki yenilikçi ve teşvik edici her türlü yatırım, organizasyon, destek tersine beyin göçü sağlayarak, dünya ülkelerinde yetkin beyinlerin Türkiye’ye kazandırılmasını sağlayacak, kendine inanan, üreten ve çalışkan gençleri sayesinde Türkiye’yi dünya liderliğine taşıyacaktır.

Yeni sosyolojinin yeni talepleri

AK Parti siyaseti, 2002’de olduğu gibi ikinci yirmi yıl için de hiçbir ön yargı ortaya koymadan, ülke için yirmi yıl önce var olan taleplerin yüzde 95’inin karşılandığını düşünerek yeni sosyolojinin yeni taleplerini ele alıp, öncelik sırasına göre siyasi vaade dönüştürmelidir.

Bu bağlamda bakıldığı zaman AK Parti’nin en büyük, en pahalı yatırımları elbette ki toplumun takdirini kazanıyor. Üretmiş olduğu, örneğin sivil alanda üretmiş olduğu bir SİHA hem Türkiye’de yerel ve sosyal medyada hem de dünya medyasında ilgi görmektedir. İngiltere’de, Fransa’da, Rusya’da, Çin’de SİHA’lar üzerine makaleler yazılmaktadır. Bu konuda Türkiye’de üretilen bir ürünün savaş stratejilerini değiştirdiğine dair söylemler de var. Hükümet yetkililerinin “Bir milyon yazılımcı yetiştireceğiz.” hedefi, AK Parti'nin yeni büyük vizyonunun çerçevesini de belirliyor. Konum olarak da üniversite sayısı, teknolojik altyapısı itibarıyla da çok müsait olan Türkiye Cumhuriyeti devletini AK Parti, hem kendi çocuklarının hem de Rusya’da, Afrika’da, Orta Doğu’da ve Balkanlar’daki tüm yetenekli gençlerin teknoloji ürettiği, yazılım yaptığı ve bilim ürettiği ve buradan tüm dünyaya pazarladığı bir merkeze dönüştürebilir mi?

Sonuç olarak AK Parti seçimlerden ve toplumsal söylemlerden ders çıkarmayı bilen bir parti. Türk toplumu Recep Tayyip Erdoğan'ı sevmekte ve bununla beraber AK Parti'nin, beklentilerine uygun icraat ve projeleri hayata geçirmesini istemektedir.

AK Parti’yi şekillendiren gelenek, tarihten bugüne reformcu olmuştur fakat devleti ıslah ederken sistemi örselememiştir. Her ne kadar Recep Tayyip Erdoğan devrimci bir lider olsa da bu devrimcilik daha çok yasaklara karşı duruş ve yeni reformlarla ilgili olmuştur. İkinci yirmi yıla adım atarken partide ve hükümette önemli fikri kurumsal ve insan unsuru üzerinde bir ıslahat yapma ameliyesi öncelenmelidir. Yeni yirmi yılın ince siyaseti hissedilir düzeyde olmalıdır.

AK Parti gençlerden başlayarak değişen sosyolojiyi tanıyıp zamanın ruhuna uygun yönetici ve misyon adamı yetiştirme işine girişmelidir.

[GENAR Araştırma Danışmanlık Eğitim Başkanı İhsan Aktaş, Medipol Üniversitesi öğretim görevlisi ve http://dailysabah.com yazarıdır]

“Görüş” başlığıyla yayımlanan makalelerdeki fikirler yazarına aittir ve Anadolu Ajansının editöryel politikasını yansıtmayabilir.

Kaynak:

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.