2021'in ardından İran
Istanbul
2021 yılı, tüm dünyada olduğu gibi İran için de oldukça zorlu geçti. 2021 yılında, İran için en önemli gelişmeler arasında küresel salgın ile mücadele, ülkenin 42 yıllık başhasmı ABD'de Başkan Joe Biden'ın ocak ayında göreve başlaması, haziran ayında ülkede gerçekleştirilen Cumhurbaşkanlığı seçimlerini İbrahim Reisi liderliğindeki muhafazakarların kazanması, ağustos ayında Taliban'ın Kabil'i beklenmedik biçimde ele geçirmesi, Karabağ Zaferi sonrası Tahran-Bakü ilişkilerinin girdiği türbülansın karşılıklı suçlamaların ardından zirve noktasına çıkıp yıl sonuna doğru yeniden normalleşmeye başlaması, İsfahan'da gerçekleştirilen su protestoları, Çin ile imzalanan 25 Yıllık Kapsamlı İş Birliği Anlaşması, İran içindeki nükleer hedeflere yönelik İsrail saldırılarının sürmesi, Ruhani döneminde başlayan Viyana görüşmelerinin birkaç aylık aranın ardından Kasım ayında tekrar başlatılması yer aldı.
İran'ın yaşadığı ekonomik darlık, küskün muhalifler için uygun bir ortam oluşturmuş durumda.
Reisi'nin akıbeti
2021 yılı içinde İran iç politikasında birçok farklı olay yaşandı. Bunlar arasında en önemlisi hiç şüphesiz İbrahim Reisi'nin Cumhurbaşkanı seçilmesi oldu. Katılımın çok düşük olduğu seçimlerden İbrahim Reisi mutlak zaferle ayrıldı. İbrahim Reisi'nin yargı kökenli olması farklı tartışmalar yarattı. İran'ın en önemli gündemini teşkil eden ekonomik konulara ilişkin görüşlerinin muğlaklığı, başlangıçta soru işaretlerine neden olsa da yaptığı atamalarla İbrahim Reisi, bir koordinatör gibi hareket edeceğini gösterdi. İbrahim Reisi, iç ve dış politikada Devrim Muhafızları Ordusu (DMO) kökenli isimlerle hareket edeceğinin ve ekonomide de yine aynı çevrelere yakın teknokratlarla ilerleyeceğinin sinyallerini verdi.
ABD ve İsrail'in, İran'ı nükleer ve bölgesel güç olarak kabul etmeyi hazmetmesi gerekiyor.
Reisi'nin performansı ile ilgili kapsamlı bir değerlendirme yapmak için henüz erken olmakla birlikte geçtiğimiz birkaç yıllık süre içinde siyasi kariyer basamaklarını hızlı şekilde tırmanan ve başta DMO ile devrim liderini seçmekle görevli Uzmanlar Meclisi'nin kahir ekseriyetinin desteğine sahip bir isim. Reisi'nin, Ali Hamaney sonrası senaryolar için en şanslı isim olduğu yönündeki görüş halen ağırlığını koruyor. Bununla birlikte Reisi'nin siyasi arenadaki acemiliğinin yol açtığı gaflar, başta Hasan Ruhani ve Ali Laricani gibi siyasi sahne dışına itilmiş deneyimli figürlerin yeniden organize olma çabalarına sebep oldu. Reisi'nin işi beklendiği kadar kolay olmayacak. Nitekim Devrim Lideri Hamaney'in yılın son ayında Ruhani ile görüşmesinin niteliği, "ılımlı" olarak nitelendirilen kanadın tekrar siyaset sahnesine güçlü bir biçimde dönmesinin ilk işaretleri olarak algılandı. Ekonomik alanda yetersizliği ve Nükleer Anlaşma'yı (KOEP, Kapsamlı Ortak Eylem Planı) imzalaması nedeniyle çok ağır eleştirilen eski hükümete benzer şekilde Reisi yönetiminin de KOEP'e dönüş çabası içinde olması ve ekonomik darlık, küskün muhalifler için uygun bir ortam oluşturmuş durumda. İç siyasetin, yeni yılda Viyana görüşmelerindeki ilerlemelere paralel olarak daha da ısınacağı tahmin ediliyor.
Viyana görüşmeleri ve ABD-İran ilişkileri
Dış politika hususunda ise en önemli konuların başında ülkenin nükleer faaliyetleri ile buna yönelik tepkiler geliyor. Kasım ayında başlamasına rağmen Viyana görüşmelerinin geleceği belirsizliğini koruyor. ABD ve Avrupa ülkeleri, İran'ın müzakerelerdeki tavrının yapıcı olmadığını ileri sürerken, Rusya daha olumlu mesajlar veriyor. Konuyla ilgili Çin ise sessizliğini koruyor.
Görüşmeler sürerken İran, nükleer faaliyetlerini sürdürüyor. Bu ise İsrail'in gün geçtikçe daha da huzursuzlaşmasına ve ABD ile görüşmelerini sıklaştırmaya başlamasına neden oluyor. Nitekim uluslararası basında İsrail'in, İran'ın nükleer tesislerine yönelik bir hava saldırısı düzenlemeyi düşündüğüne dair haber ve yorumlarda gözle görülür bir artış yaşanıyor. Bununla birlikte son tahlilde böyle bir saldırının Beyaz Saray'dan onay alma zorunluluğu, buna mukabil ABD'nin askeri müdahalelerden gittikçe uzak durmaya çalışan yaklaşımı, söz konusu askeri seçeneğin çok gerçekçi bir olasılık olmadığını düşündürüyor. Yine de Viyana görüşmelerinde kısa bir süre içinde bir ilerleme sağlanamaması halinde bir takım yeni yaptırımların yanı sıra İsrail sabotajlarının da nitelik ve nicelik olarak artacağı öngörülebilir.
2022'de İran, "ne savaş ne taviz" politikasını sürdürecek. İran, bu yıl çok sayıda istikrarsızlaştırıcı etkenle karşı karşıya kalacak.
İki ülke içindeki dengeler nedeniyle özellikle de kasım ayında ABD'de gerçekleştirilecek Kongre seçimlerini İran karşısındaki şahin görüşleriyle bilinen Cumhuriyetçilerin kazanma ihtimali, yeni yılda nükleer müzakerelerde kapsamlı bir anlaşmaya varılmasını çok mümkün kılmıyor. Birçok gözlemciye göre, iki ülke de çeşitli nedenlerden ötürü müzakerelere ihtiyaç duyuyor ve masadan kalkan taraf görüntüsü vermek istemiyor. Bu nedenle asgari müştereklerde buluşan geçici bir anlaşma daha muhtemel bir seçenek olarak değerlendiriliyor. Buna göre, başta gelişmiş santrifüjlerdeki yüzde 60 civarındaki zenginleştirmeyi askıya alması olmak üzere Tahran'ın atacağı bazı adımlar karşılığında ABD'nin, İran'a yurt dışında dondurulmuş varlıklarını tahsil etme ya da petrol satışına izin verebileceği ileri sürülüyor. Her ne kadar ABD'deki birçok etkili kesim İran'ın nükleer faaliyetleri, balistik füzeleri, hatta SİHA teknolojileri konusunda kapsamlı tavizler vermesi gerektiğini savunsa da gittikçe daha fazla isim Washington'ın elinde İran'ı böylesine tavizler vermeye yönlendirecek araçların olmadığının farkına varıyor. Bu durum bir yandan ABD'nin Nükleer Başmüzakerecisi Robert Malley'e olan eleştirilerin artmasına neden olurken diğer yandan birçok yetkili, ABD-İran çatışmasının ABD'nin ulusal çıkarlarına faydası olmadığının altını çiziyor.
Gelinen noktada, önümüzdeki dönem daha çok ABD'nin ve elbette İsrail'in İran'ı nükleer ve bölgesel güç olarak kabul etmeyi hazzetme süreci de olacak. Zira iki ülke de geçtiğimiz birkaç yılda İran'a sert darbeler indirebilme hususundaki yeteneklerini göstermesine rağmen bu darbeler stratejik anlamda Tahran'ın uzun vadeli yürüyüşünü durdurmayı başaramadı. ABD'nin, yoğun askeri güç kullanmadaki isteksizliği ile Afganistan ve Irak'tan pek de başarı hikayesi olmayan çekilmeleri düşünüldüğünde İran, "ne savaş ne taviz" politikasını sürdürecek gibi görünüyor.
Sonuç olarak tüm dünya gibi İran da yeni yılda küresel salgın sonrası iklim değişikliğinin olumsuz etkileri, ekonomik buhranlar, gıda güvenliğindeki sorunlar, toplumsal rahatsızlıkların dışa vurumu gibi çok sayıda istikrarsızlaştırıcı etkenle karşı karşıya kalacaktır. Bununla birlikte gerek devlet kadrolarının son dönemde aldığı toplumsal güvenlik tedbirleri gerekse de uygulamaya koyduğu sosyal destek politikalarıyla İslam Cumhuriyeti yeni yılda da mevcut görünümünü korumayı sürdürecektir.
[Hakkı Uygur, İran Araştırmaları Merkezi Başkanı]
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.