yazılmayanı yazmak..
yazılmayanı yazmak..
onbir ayın sultanı ramazan'nın mubarek oluşunu, kıymet ve derecesini, oruç ayı, daha çok sakınma ayı, bolluk ve bereket ayı, itikaf ayı, kur'an okuma ve bolca ibadet ayı.... olduğunu (el hamdulillah) artık biliyoruz. zekat ve sadakalarımızı daha çok bu ay içerisinde vermeye çalışmamız, yardımlaşma ile sosyal dayanışma ayı olduğunu da gözler önüne seriyor. her nekadar bu sene virüs sebebiyle yapılamıyor ise de; gel zaman-git zaman derken artık, ramazan'ın bir eğlence ayı olmadığını, teravih namazı saatinde halk konserleri, orta oyunların sergilendiği, enva-i tür şaklabanlığın rağbet gördüğü, vur patlasın, çal oynasın ayı olmadığını da öğrenmiş olduk.
bu ülkenin halkları bu ay vesilesi ile hakikat namına bu ve benzer doğruları, yanlışlardan ayıklamayı öğrenirken şahsen benim başka hususlar da dikkatimi çekmiyor değil..! bir değil, üç değil, beş değil... ben diyeyim on, siz deyin onbeş yıl dan buyana, televizyonlarda ramazan muhtevalı proğramların, belki sahne dekoru farklı ama proğram yapımcıları hep aynı, kur'an konuşuluyor, fakat kur'an'ın ahkam ayetleri hiç anlatılmıyor.. kur'an'da ki aile hukuku konuşuluyor, ama miras hukuku hiç anlatılmıyor. konuların günü farklı ama proğram konukları aynı.. isimler hep aynı. peki ya..sizce de; bu memlekette din adına konuşabilecek insan sayısı 30-40 kişi mi? bu memlekette malı ve canı ile cehd ve gayret eden insanlar, liyakat ve ehliyet sahibi, islami ilimleri tedris etmiş ilim adamları, gönül hocaları, kanaat önderleri...vb yok mu! var ise neredeler? neden tv proğramlarına proğramcı yada konuk olarak çağırılmıyorlar. şayet çağırılırlar ise söylenmeyen nelerin söylenmesinden çekiniliyor! diye insan düşünmeden edemiyor. hal böyle olunca; aklıma sıklıkla ''körler, sağırlar, birbirlerini ağırlar'' darb-ı meseli geliyor. ...çok uzak değil! daha 15-20 sene öncesi türkiye'sinde, dinle diyanetle ilgisi, nüfus cüzdanındaki -dini islam- yazısından öteye geçmeyen, neredeyse tüm tv yöneticileri, bazı mubarek gün ve gecelerde, sadece dinleyici sayısını (reyting) artırmak ve dolayısiyle reklam pastasından en büyük payı alabilmek maksadıyla, ücretsiz olmasa da, çok cüz'i rakamlar ile proğramcılara sözde din muhtevalı proğramlar yaptırıyorlardı. ramazanda promosyon olarak kur'an meali dağıtan bu yayın organları, sair zamanlarda ise islama ve kitabı kur'an'a saymayı ve sövmeyi asli vazifeleri görüyorlardı. bugün ise; tv ekranlarında boy gösteren, o platformlarda şöhret olup da, sonrasında çağırıldıkları organizasyonlara ''10 binlerce lirayı filanca hesabıma yatırmazsanız gelmem..'' diyen, işi ve niyeti para kazanmaktan gayrısı olmayan insanlardan geçilmiyor. ölümü gördük diye sıtmaya razı olacak değiliz.. allah'ın dinini yeryüzüne yaymak mü'minler olarak hepimizin vazifesidir. yayıncılık ise yayıncılık..! ilk önceliğini rıza-ı ilahi yapmayan bir yayıncılık değil asıl olan.. yayıncının kendi isminden önce, ila-i kelimetullah'ı bayraklaştırmak, o'un ismini şöhret yapmak olmalı niyeti ve çabası. sosyal medya da her konuda söyleyeceği olan insanların, bu mümbit toprakların yetiştirdiği değerler(!) olduğunu varsayarsak bu kişilerin taşın altına ellerini koymalarını mı beklemeliyiz!? yoksa şehid imam hazreti hüseyin radıyeallahu anh'un ifadesiyle ''hayat iman ve cihaddır'' düsturunu kendisine şiar edinmiş mü'minler bu işe el mi atmalılar. sinema tv- sahne ve görüntülü san'atla ilgili ne zamana kadar mankenden bozma aktörlere, hayatlarının hiç bir bölümünde ilahi emre itaati olmayan yönetmen ve senaristlere mecbur kalacağız!?... çocuklarımızı daha ne zamana kadar islam idealimize göre değil de, çok para kazanacağı, makam ve mevki sahibi olacakları üniversite bölümlerini okumaya teşvik etmeye devam edeceğiz..! hal bu ki bu çok öneme haiz bir mes'eledir.
hülasa;
derdi allah'ın dinini yeryüzüne hakim kılmak olanın, sesli ve görüntülü yayıncılığa, yazılı neşriyata, kısaca medyaya, sinamaya, senaryoya ivedilikle önem vermesi gerekir.
muhammed emin / 4 ramazan 1441
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.