Yahyalılı Hacı Hasan Efendi’nin Sünnet-i Seniyye’ye Göre Yaşama Dâveti

Yahyalılı Hacı Hasan Efendi’nin Sünnet-i Seniyye’ye Göre Yaşama Dâveti
Yahyalılı Hacı Hasan Efendi (ks) yakın târihimizde güzel ahlâkı, hayr hizmetleri ve birçok insanın gönlündeki müstesnâ yeriyle etkili olmuş asrımızın Yûnus gönüllü sûfîlerinden birsidir.

Kendileri Nakşî-Hâlidî ve Kadirî usûllerde icâzet sâhibi olmuş, nefs terbiyesi ve insanları Allah Teâlâ’ya samîmî kulluğa dâvet ederek ömrünü geçirmiş gönül erlerindendir. Hacı Hasan Efendi (ks); nefs, şeytan, dünyâ ve şeytanlaşmış insanlara karşı Kur’ân-ı Azîmüşşân ve Hz. Peygamber’in (sav) sünnet-i seniyyesini sığınılacak en güvenli limanlar olarak görmüştür. O (ks) her hâli, sözleri ve tarîkatta benimsediği ilkeleriyle dâimâ bu iki membaın suyundan en saf halleriyle istifâde etme ve hayatları bu kaynakların nurlu yolu ile buluşturma gayretinde olmuştur. Onun bu gayretleri çeşitli çalışmalara konu olmuştur.

Biz bu çalışmamızda son devrin kutup yıldızlarından olan Hacı Hasan Efendi’nin (ks) Hz. Peygamber’in (sav) söz, fiil ve takrirleri şeklinde genel olarak târif edilen ‘Sünnet’e bağlılığı’ konusu üzerinde durmak istiyoruz. Bu çalışmayla amacımız, tarîkatların Kur’ân ve Sünnet’ten uzaklaşarak bid’at üretmek gibi bir duruma geldiği ithâmına karşı Hacı Hasan Efendi (ks) örneğinden hareketle durumun iddia edildiği gibi olmadığını gözler önüne serebilmektir.

 

Hacı Hasan Efendi’nin Sünnet-i Seniyye Konusundaki Hassâsiyeti

Hacı Hasan Efendi (ks), Hz. Peygamber’i (sav) insanlık âleminin mürşidi olarak görmüştür. Ona göre, Resûlullâh (sav) bütün vasıflarında tek ve eşsizdir. O (sav), Allah Teâlâ’nın nûrudur. Efendimiz (sav) çekirdektir ki bu özelliği dolayısıyla O’na (sav) tâbi olmaktan başka bir çâre bulunmamaktadır. Hacı Hasan Efendi (ks); söz, fiil ve takrirler açısından O’na (sav) tâbi olunursa ancak bu yolla kurtuluşun mümkün olabileceğini ifâde etmiştir. İrfan, şefkat ve merhamette mü’min için O’nun (sav) gibi olmaktan başka çâre yoktur.1

Hacı Hasan Efendi (ks), Ahzab Sûresi’nin otuz birinci2 âyet-i kerîmesinden hareketle Allah Teâlâ’ya itâat ile Allah Resûlü’ne (sav) itâat arasında bir fark olmadığını söylemiştir.3 Ona göre, Enbiyâ Sûresi’nin yüz yedinci âyet-i kerîmesinde ifâde edildiği gibi,4 Hz. Peygamber (sav) âlemlere rahmet vesîlesidir. Onun vesîlesiyle rahmet deryâlarına dalabilmek için O’nun (sav) sünnetine tâbi olmak gerekmektedir.5 O’nun (sav) vesîlesiyle rahmete ermek; Cennet ve Cemâlullâh ile buluşmak ve Cehennem azâbından kurtulmak anlamına gelmektedir. Bu nimetlere mazhar olmak ise O’nun (sav) sünnet-i seniyyesine sımsıkı yapışıp bu minvâlde amel etmekle mümkündür.6

Hacı Hasan Efendi’ye göre, yeme-içme, ibâdet, ticâret ve hayâtın diğer alanlarında sünnet-i Seniyye’ye tâbi olmak rızâ-yı ilâhîyi kazanmanın tek yoludur.7 Bu noktada Hacı Hasan Efendi (ks), Hz. Peygamber (sav) ve sünnet-i seniyyesi ile mü’minlerin arasının açmak isteyen güruhlara karşı dikkatli olunması gerektiğini de belirtmiştir. O (ks), sünnet-i seniyyeyi inkâr edecek kimselerin çıkacağını ifâde etmiş ve bu kesime asla itibâr edilmemesi noktasında sevenlerini uyarmıştır.8 Kendileri bu noktada sevenlerini şu ifâdelerle sünnet-i seniyyeyi/hadîs-i şerifleri öğrenmeye teşvik etmiştir:

 

‘Sünnete temessük edin

Câmi, cemaate gidin

Emir tutman, ‘ihvan’ adın

Sâliklere muzırdır bu

 

Fıkıh ile Hadîs öğren

Nefsini yıkmaya davran

Mürşide binde bir uğran

Sakal altı sualdir bu’9

 

Hacı Hasan Efendi (ks) velîlerin kerâmetle değil sünnet-i seniyyeye bağlılıkları ölçüsünde kıymetli olduklarını ifâde sadedinde şunları dile getirmiştir: ‘Velîlerin dereceleri, izhâr ettikleri kerâmetle ölçülmez. Büyüğün büyüklüğü, kerâmetle bilinmez. Onun Sünnet’e uyması, takvâsı ve hâliyle bilinir. Bu hâle sâhip olan insanın, yâni bir Mürşid-i Kâmil’in huzûruna giren büyük-küçük herkes ona ihtirâm etmek mecbûriyetinde kalır. Oturanlar mübârek meclisinden ayrılmayı istemez ve sohbetiyle, insanın kalbinde Allah [Celle Celâluhû] sevgisi filizlenmeye başlar. Allah [Celle Celâluhû] Dostları’nın nazarında kerâmetin hiçbir kıymet ve değeri yoktur. Ve asıl kerâmet, Şerîat-ı Ahmediyye’yi yaşamak ve Sünnet-i Seniyye’ye riâyet etmektir. Ancak, Evliyâullah’tan gayri-ihtiyârî olarak birçok kerâmetler zuhûr etmiştir.’10

Hacı Hasan Efendi (ks), sünnet-i seniyyeye uygun bir şekilde günde iki öğün yemek yiyerek günlerini geçirmiş,11 sağ el ile yemeye önem vermiş, ayakta su içmemeye özen göstermiş ve sünnet-i seniyyeyi günlük hayâtın içerisinde bir yaşam biçimi hâline getirmiştir.12 Bu noktada Hacı Hasan Efendi’nin (ks) sünnete tâbi olmayı sâdece yeme-içme ve giyim-kuşam gibi konulara hasretmediği, hayâtın her alanında mü’minin kıymetinin Allah Resûlü’ne (sav) ittibâsıyla doğru orantılı olduğunu sıklıkla vurguladığı hatırdan çıkarılmamalıdır.13

 

Sonuç Olarak

Son devrin kutup yıldızlarından olan Hacı Hasan Efendi’de ve diğer Allah dostlarında görüldüğü gibi sûfîler, sünnet-i seniyyeyi hayatlarına uygulayarak sözde değil özde nebevî bir tavır içerisinde olduklarını göstermişlerdir. Onlara göre, Hz. Peygamber (sav)’e tâbi olmak sözde kalmamalı, hayâtın her alanını kuşatan bir değerler manzûmesine dönüşmelidir. Sünnet-i seniyye; ibâdet, yeme-içme ve giyim-kuşam gibi konulara hasredilemeyecek kadar geniş ve hayâtın tamâmını kuşatıcı özelliğiyle Kur’ân-ı Kerîm’in kendisine tâbi olmamız noktasında bizi uyardığı kurallar bütünüdür. Hacı Hasan Efendi (ks) örneğinde de görüldüğü gibi sûfîler, Hz. Peygamber’in (sav) sünneti ile aralarına girmek isteyenlere geçmişten günümüze hiçbir dönemde müsaade etmemişlerdir. Onlar, bid’at üretmek ve sünnet-i seniyyeden uzaklaşmakla zaman zaman ithâm edilmişlerdir. Geçen zaman ve sûfîlerin bu konudaki uygulamaları müşahede edildiğinde durumun böyle olmadığı açıkça görülecektir. Bu yönüyle sûfîleri bid’at üreten kimseler olarak değil sünnet-i seniyyeyi benimseyen, hayatlarına sünnet-i seniyye ile yön veren ve her dönemde sünnet-i seniyyeye tâbi olmakla kurtuluşa erilebileceği fikrini canlı tutmaya çalışan kimseler olarak takdim etmek daha isâbetli bir tercih olacaktır. Onlar, sünnet-i seniyyeden kıl kadar sapmayı yedi kat göklerden düşüp parçalanmaktan daha tehlikeli görmüşlerdir. İmâm-ı Rabbânî’nin (ks) de altını çizdiği gibi her bid’at bir sünnet-i seniyyeyi ortadan kaldıracağı için14 mü’mine yakışan tavır; dînin aslında olmayan, insanlar tarafından şu veya bu gerekçelerle uydurulan sapkın tercihler yerine en saf hâliyle sünnet-i seniyyeye tâbi olmak ve Efendimiz (sav)’i yakından tanıyarak kal ve hâl olarak O’na (sav) benzeme gayretiyle hayâtı anlamlı hâle getirmeye çalışmak olmalıdır. Bu çalışmanın sınırlarını, bu konuda gösterilmesi gereken kararlılık, hangi usûl ve yöntemlerin kullanılarak sünnet-i seniyyeye tâbi olunacağı sorusunun cevabını dönemimize çok yakın bir süreçte yaşayan ve en doğru tavrı yaşantısıyla gözler önüne seren Hacı Hasan Efendi (ks) ve onun gibi gönüllerimizi ihyâ eden mâneviyat erlerinde aramalıyız. Sünnet-i seniyyeyi; oryantalist düşüncelerin tesiriyle sarf edilen saldırgan, aşağılayıcı, basitleştiren ve dışlayıcı bir tavırla değil Hacı Hasan Efendi (ks) örneğinde olduğu gibi benimseyici, değer bilici, önemseyici ve kuşatıcı bir tavırla ele almalı ve kurtuluşu bu metotta aramalıyız. Bu noktada yüce Mevlâmızın şu ilâhî emrini gönüllerimizde dâimâ canlı tutmalıyız: ‘De ki: Eğer Allah’ı seviyorsanız bana uyun ki, Allah da sizi sevsin ve günahlarınızı bağışlasın. Çünkü Allah çok bağışlayandır, çok merhamet edendir.’15

Fatih Çınar(Ocak 2017)

 

Dipnotlar

Hacı Hasan Efendi, Sohbetler III, Mavi Yayıncılık, İstanbul 2010, s.9-11.

2 Âyet-i Kerîme şu şekildedir: ‘Sizden her kim Allah’a ve Resûlü’ne itâat eder ve yararlı iş yaparsa ona mükâfâtını iki kat veririz. Ve ona (Cennet’te) bol rızık hazırlamışızdır.’ Ahzab, 33/31.

3 Hacı Hasan Efendi, Sohbetler III, s.14.

4 ‘Biz seni ancak âlemlere rahmet olarak gönderdik.’ Enbiyâ 21/107.

5 Hacı Hasan Efendi, Sohbetler III, s.20.

6 Hacı Hasan Efendi, Sohbetler III, s.30.

7 Hacı Hasan Efendi, Sohbetler III, s.69.

8 Hacı Hasan Efendi, Sohbetler III, s.11.

9 Komisyon, Hakikat Önderi Yahyalılı Hacı Hasan Efendi, Mavi Yayıncılık, İstanbul 2015, s.262.

10 Hacı Hasan Efendi, Sohbetler I, Mavi Yayıncılık, İstanbul 2015, s.135.

11 Komisyon, Hakikat Önderi, s.65.

12 Komisyon, Hakikat Önderi, s.111.

13 Komisyon, Hakikat Önderi, s.118.

14 Abdülhakim Yüce, ‘Sünnetin İhya Edicisi Olarak İmâm-ı Rabbânî’, Uluslararası İmam-ı Rabbani Sempozyum Bildirileri, Erkam Matbaa, İstanbul 2013, s.25.

15 Âl-i İmran 3/31.

 

Not: Bu yazı Yenidünya Dergisinin Ocak-2017 sayısından alıntıdır.  

Kaynak:

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.