Venezuela’da krizin anatomisi

Venezuela’da krizin anatomisi
Venezuela’nın son birkaç yıl içindeki çöküşü dünyayı şoke etti. Ülke savaşta olmamasına rağmen ekonomisi yüzde 50 küçüldü. Uluslararası Para Fonu (IMF) ülkede enflasyonun 2019 yılında yüzde 10 milyona ulaşacağını düşünüyor.

Venezuela’da krizin anatomisi

Venezuela’nın son birkaç yıl içindeki çöküşü dünyayı şoke etti. Ülke savaşta olmamasına rağmen ekonomisi yüzde 50 küçüldü. Uluslararası Para Fonu (IMF) ülkede enflasyonun 2019 yılında yüzde 10 milyona ulaşacağını düşünüyor.

İSTANBUL - HÜSAMETTİN ASLAN

Yaşanan siyasi kriz nedeniyle Venezuela’da iki farklı parlamento var: Bir yanda Maduro’yu destekleyen Kurucu Meclis, diğer yanda ise ABD tarafından desteklenen Ulusal Meclis. Başkan Maduro’ya yönelik son darbe girişiminin ardından kendisine karşı protesto gösterileri sürerken, muhalefet ve ulusal meclis lideri Juan Guaido kendisini geçici devlet başkanı ilan etti. ABD Başkanı Donald Trump Venezuela muhalefet lideri Guaido’yu ülkenin geçici devlet başkanı olarak tanıdığını açıklayınca, Maduro da Venezuela’nın ABD ile diplomatik ve politik ilişkilerini sonlandırdığını ilan etti. ABD’nin ardından Kanada, Kolombiya, Brezilya, Peru, Arjantin, Şili, Paraguay ve Guatemala da muhalefet liderini geçici devlet başkanı olarak tanıdığını açıkladı. Meksika, Türkiye, Rusya, Küba, Çin ve Bolivya ise Maduro hükümetine desteklerini yineledi.

Maduro “ABD ile diplomatik ilişkileri kesiyoruz” diyerek diplomatlara ülkeyi terk etmeleri için 72 saat süre tanıdı. ABD ise Venezuela’da yaşananları görüşmek üzere BM Güvenlik Konseyi’ni acil olarak toplantıya çağırdı ve Venezuela’daki ABD büyükelçiliğinde çalışan ikinci derece personelin ülkeyi terk etmesi talimatını verdi.

Beklenmeyen ekonomik çöküş

Venezuela’nın son birkaç yıl içindeki çöküşü dünyayı şoke etti. Ülke savaşta olmamasına rağmen ekonomisi yüzde 50 küçüldü. Uluslararası Para Fonu (IMF) ülkede enflasyonun 2019 yılında yüzde 10 milyona ulaşacağını düşünüyor. Bir zamanlar bölgenin en zenginlerinden biri olan Venezuela toplumu kötü beslenmenin, salgın hastalıkların ve şiddet suçlarının artışıyla toplumsal bir cinnet hali yaşıyor. Ülke nüfusunun bir bölümü terörize edildi ve bölge istikrarsızlaştırdı. Venezuela’daki ekonomik krizin ve siyasi istikrarsızlığın derinleşmesi, şiddetli sivil huzursuzluğa ve mülteci dalgalarına neden oldu. Bu yüzden üç milyon insan ülkeden kaçtı.

Nicolas Maduro’nun 10 Ocak 2019’da yemin edip ikinci kez göreve başlaması, uluslararası toplumda Maduro hükümetine yönelik uzun süredir devam eden baskı kampanyasına yeni bir ivme kazandırdı. Bu duruma küresel aktörlerin de dâhil olduğu bir askeri müdahale, iç savaş veya bölgesel çatışmanın eklenmesi geniş bir jeopolitik fırtınayı tetikleyebilir.

ABD ve AB destekli muhalefet yasama meclisinde (Ulusal Meclis) çoğunluğu 2016 yılında, yani yaklaşık 20 yıl sonra ilk kez ele geçirdi. Bununla birlikte, Maduro hükümeti cumhurbaşkanının gücünü pekiştirmek için adımlar attı ve yasama meclisinin yerine tamamen Maduro ve sistem destekçilerinden oluşan “kurucu bir meclis” kurdu. Bu durum ülkede şiddet olaylarını da beraberinde getirdi. Ancak Maduro hükümeti geri adım atmadı. Muhalefetin boykot ederek katılmadığı ve genel katılımın da düşük olduğu Mayıs 2018’de yapılan genel seçimleri Maduro yeniden kazanarak önümüzdeki altı seneyi de garantilemiş oldu.

Amerikan Devletleri Örgütü (OAS), ABD, Kanada, AB ve Latin Amerika’nın başlıca ekonomilerinin çoğu Maduro’nun başkanlığını tanımayacağını açıkladı. Seyahat ve bankacılık alanlarından Maduro ve kabinesine yönelik kısıtlamalar geldi; ABD ve AB’nin desteklediği Ulusal Meclis’i Venezuela’nın tek meşru kurumu olarak tanıyacaklarını açıkladılar. Bu yaptırımlara yaklaşık 50 ülke imza attı. Başkan Nicolas Maduro ve selefi Hugo Chávez’i eleştirenler Venezuela’nın ekonomik sıkıntılarının yıllarca süren yanlış ekonomik yönetiminin meyvesi olduğunu söylerken Maduro’nun destekçileri ise suçu düşen petrol fiyatlarına, ülkenin “yozlaşmış” seçkinlerine ve ABD’nin müdahalesine yüklüyorlar.

ABD, AB ve Latin Amerika ülkelerinin büyük bir bölümü Maduro hükümetine bireysel ve ekonomik yaptırımlar getiriyor. Böylelikle Venezuela hükümetinin izolasyonu artarak devam ediyor. Bu arada Rusya ve Çin, Venezuela’nın en sadık müttefiklerinden ikisi olarak kaldı. Ayrıca Nikaragua, Küba, Bolivya, Honduras ve son zamanlarda gelişen ilişkiler sayesinde Meksika, Hindistan ve Türkiye, Maduro hükümetiyle ilişkilerine devam ediyor.

Venezuela, devlete yönelik ekonomik planlamanın başarısızlığından gerçekten zarar gördü. Petrol gelirlerinin çekiciliği, siyasi elitleri ekonomik gelişme konusunda diğer alanlara odaklanmaktan uzaklaştırıyor. Fakat bu krizin nedenleri, bir refah devleti kurmanın getirdiği zorluklardan ziyade, Venezuela doğal kaynaklarının yönetişim stratejisinin getirdiği zorluklarla, daha derin narko-petrol meseleleri arasında gizleniyor.

Venezuela krizinin sebepleri

1. Petrolün yönetimini ele geçirmek

Venezuela 300 milyar varilden fazla olduğu kanıtlanmış rezerviyle dünyanın en büyük petrol kaynağına sahip ülkesi. Eski başkan Hugo Chávez başkanlığı döneminde, petrol şirketi PDVSA’nın (Petroleos de Venezuela) yeraltı kaynaklarını millileştirdi. Özellikle Exxon Mobile gibi küresel şirketlerin yatırımları bu millileşme adımıyla birlikte çöktü. Venezuela petrolünün yarıdan fazlasını hâlâ ABD satın alıyor olmasına rağmen, Venezuela sağlık ve altyapı işleri, askeri ve sosyal harcamalar için Çin ve Rusya’ya da petrol ihraç ediyor.

PDVSA’nın tam kapasiteyle petrol üretme kabiliyetindeki önemli düşüş nedeniyle, Rusya ve Çin’den aldığı bu kredileri geri ödemek için hükümet ürettiklerinin çoğunu Rusya ve Çin’e ihraç ediyor. Bunun dışında Hindistan, Türkiye, Brezilya ve Fransa da müşterileri arasında yer alıyor. Üretimin günde yaklaşık 3,4 milyon varilden 1,4 milyon varile kadar düşmesi, hükümetin artık ülkenin insani krizini geçici olarak dindirmek için dahi gerekli kaynaklara sahip olmadığı anlamına geliyor. Üretilen petrolün nitelikli bir şekilde değerlendirilememesi, Çin ve Rusya başta olmak üzere rakip ülkelerin Venezuela’nın petrol yatakları üzerindeki işletim haklarını her geçen gün genişletmesi, ayrıca ABD’li şirketlere Venezuela pazarından pay verilmemesi gibi sebeplerden dolayı, ABD solcu hükümetlerle PDVSA üzerinden sürekli olarak gerilim yaşıyor.

2. Uyuşturucu kartellerinin savaşı ve ‘Güneşler Karteli’

Kolombiya’da uyuşturucuya bağlı şiddet olaylarının azalması ve silahlı örgütlerle barış görüşmeleri yapılması, Venezuela’yı kokain kaçakçılığı konusunda kıta çapında lojistik bir merkez haline getiriyor. CIA ise hem bu dağıtımı yönetmek, hem kimyasal üretime geçmek, hem de uyuşturucu kartelleri arasında dağıtılan kârdan pay almak istiyor. Venezuela’daki uyuşturucu kartelleri bu pastayı CIA’ya kaptırmak istemiyor. Bu yüzden de Meksika ve Kolombiya kartelleri üzerinden bir savaş yaşanıyor. Meksika’da sol bir hükümet iş başına geldiği için Meksika-Venezuela gerilimi nihayete ermiş görünse de, Latin Amerika ve dünyanın en fazla “uyuşturucu tüketen” pazarları olan Brezilya ve ABD Venezuela’ya diz çöktürme gayretinde.

Latin Amerika’daki uyuşturucu ticaretindeki dalgalanma, Venezuela’nın siyasi ve askeri seçkinlerine dokunan bir dizi kaçakçılık skandalını ortaya çıkarıyor. Uyuşturucu kartellerinin resmi görevlilerle ilişkilerinin medyaya yansıyor olması dahi kanıksanmış durumda. Petrol zengini Venezuelalılar, uyuşturucu ticaretinin ülkeyi “Kolombiyalaştıracağı” endişesini taşıyor. Maduro hükümeti karteller arasındaki gerilimi azaltma konusunda çaresiz. ABD karşıtlığı her ne kadar hükümetle kartelleri aynı çizgiyi getirmişse de, bunun sürdürülebilmesi mümkün değil.

Venezuela 2018 yılında (yıllık gelirleri 500 ila 600 milyar dolar arasında olan) uyuşturucu kaçakçılarının toplam kazancının en yüksek olduğu ikinci ülke pazarı oldu. Uyuşturucu geliri kıtada yıllık olarak 1,5 trilyon dolara kadar yükselebiliyor. Venezuela’da kamu görevlilerinden uyuşturucu kaçakçılığına bulaşanlara “Güneşler Karteli” deniyor. Bu isim Venezuela Ulusal Muhafızları’ndan (Guardia Nacional Bolivariana [GNB]) generallerin apoletlerinde kullandıkları altın yıldızlardan geliyor.

Kolombiya’nın doğusunda ve Venezuela’nın batı bölgelerinde üretilen ve dünyadaki kokainin yüzde 75’ine kaynaklık eden Venezuela, petrol ihracatı için inşa edilmiş iyi bir karayolu ve liman sistemine sahip. Bu durum uyuşturucu sevkiyatını da kolaylaştırıyor. Dolayısıyla CIA bu ticaret hattını yönetmek istiyor. Kolombiya’da polisle uyuşturucu kaçakçıları arasında süregiden gerilim, giderek daha büyük miktarlarda kokainin komşu Venezuela’ya sevk edilmesine sebep oluyor. Bu durum ekonomik kârın da Venezuela’ya kayması anlamına geliyor.

3. ABD’nin nüfuz kaybetme kaygısı

Bugün dünyanın en büyük ham petrol ithalatçısı olan Çin için Venezuela mükemmel bir ortak görünümünde. Venezuela krize girdiğinde Çin, ilişkilerin doğal “tamamlayıcılığını” fırtınanın ortasındaki bir tür dengeleyici olarak devam ettirdi. Oysa Çin-Venezuela ilişkisi en başından beri yalnızca Güney Amerika’da değil, Çin’in küresel ölçekte emtia zengini ülkelerle bağları arasında da öne çıkıyor. Çin Venezuela’ya 2005-2019 yılları arasında 70 milyar dolar borç verdi. Vadesi gelmiş olanları ise tekrar taksitlendirdi veya hibe etti. Altyapı projelerinden tarıma, petrol ithalatından teknoloji transferine kadar Çin, Venezuela’ya yoğun ilgi gösteriyor. Venezuela “Bir Kuşak Bir Yol” projesini de destekliyor. Çin Venezuela’ya askeri araç gereç satışı ve eğitim amaçlı asker değişimi konularında da ilgi gösteriyor. McKinsey&Company danışmanlık şirketi, Latin Amerika ülkelerinin altyapı ve kalkınma yatırımları için önümüzdeki 7 yıl boyunca 7 trilyon dolar harcanacağı tahmininde bulunuyor. Bu büyüklükte bir yatırım gücü dünyada sadece Çin’de var. Dolayısıyla Çin sadece Venezuela’daki değil, tüm Latin Amerika’daki projelere talip.

Rusya-Venezuela ilişkileri Çin-Venezuela ilişkilerine kıyasla çok daha girift ve ABD açısından çok daha tehlikeli görünüyor. Rusya Venezuela’da deniz ve hava üssü kurmak istiyor. Bunun için önce nükleer başlık taşıyan uçak ve silah sistemlerini “tatbikat” adı altında Venezuela silahlı kuvvetlerine entegre ediyor. Ayrıca Rusya Rosneft petrol şirketiyle Venezuela’ya teknoloji transferi yaparak Venezuela’nın bu alanda ABD’ye bağımlılığını azaltırken, diğer yandan keşfedilen verimli sahalardan petrol çıkartıyor. Böylelikle Venezuela petrolünün yönetiminde söz sahibi olmaya çalışıyor.

Türkiye-Venezuela ilişkileri Maduro ile Erdoğan’ın şahsi gayretleriyle ilerliyor. Türkiye’nin ticaret etkisi Rusya ve Çin’le kıyaslanmayacak kadar mütevazı rakamlar çerçevesinde olsa da gayretli adımlar söz konusu. Bu bağlamda, Venezuela’nın altın rafineri ihalesini ve sertifikasyonunu İsviçre yerine Türkiye’ye vermiş olmasının, kısa vadede atılmış önemli bir adım olduğu görülüyor. Bunun yanı sıra Türkiye’nin sosyal politikalar kapsamında Venezuela’da gıda kutuları dağıtması ve madencilik alanında çalışmalarını ilerletmesi, güven teşkil etme hususunda Rusya ve Çin politikalarının önüne geçse de yeterli değil.

Rusya başta olmak üzere Çin, Türkiye, Hindistan, Meksika ve diğer Latin Amerika ülkelerinin Venezuela ile ilişkilerini geliştirmesinden rahatsız olan ABD, Venezuela’nın ABD’nin baskılarına karşı “dengeleyici” bir politika sürdürdüğünün de farkında. Zira bu durum Bolivarcı sol hükümetlere uygulanan siyasi ve ekonomik baskının küçük kalmasına neden oluyor. Rusya ve Çin’in bölgeyle artan ekonomik ilişkilerinin, Latin Amerika’da hegemonik bir güç olmak isteyen ABD’nin nüfuzunun azalmasına neden olduğu da bir gerçek. Ayrıca ticari ve siyasi ortakların çeşitlendirilmesi, ABD’nin politik ve ekonomik çıkarlarına darbe vuruyor.

Bürokrasinin başarısızlığı ve değişime direnç

Kendisine karşı en az 20 darbe veya saldırı teşebbüsünde bulunulan Maduro, bunların hiçbirinden bir zarar görmedi. Aksine, hükümeti bu teşebbüslerden daha da güçlenerek çıktı. Maduro yönetimi gerek ABD’nin izolasyonu gerek siyasal ve ekonomik sabotajlardan ötürü ciddi bir baskıya maruz kalsa da, mevcut kadrolarının beceriksizliği ve liyakatsizliği yüzünden yönetişim problemi de yaşıyor. Rüşvet, yolsuzluk ve asayiş problemleri Venezuela halkını çok ciddi şekilde öfkelendiriyor. Özellikle bürokrasinin burjuvaziye dönüşmesi, ABD ve AB’de yatırımlar yapması, birçoğunun taşınmazlar edinerek Madrid ve Miami gibi yerlere yerleşmesi, sosyoekonomik kırılganlığın yüksek olduğu ülkedeki sosyolojik yarılmaları keskinleştiriyor.

Ülke iki kampa ayrılmış durumda: İspanyol beyaz torunlar, CIA’nın para dağıttığı eski askerler, STK’lar, öğrenciler, siyasi muhalifler, Miami’deki elitler ve kilise yöneticileri bir tarafta; muvazzaf askerler, işçiler, kırsal kesimdeki yoksullar, yerliler, göçmenler, işçiler ve zengin solcu bürokrasi ise diğer tarafta. Özellikle Bolivarcı askerlerin ve sivil bürokrasinin aşırı zenginleşmesi, Maduro yönetiminin samimiyetinin sorgulanmasına neden oluyor. Haliyle rejim halk desteğini kaybettikçe daha da otoriter hale geliyor.

[Brezilya Sao Paulo Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü’nde misafir araştırmacı olarak bulunmuş ve Yunus Emre Enstitüsü Brezilya Müdürü olarak çalışmış olan Hüsamettin Aslan Afrika Araştırmacıları Derneği’nde (AFAM) araştırmacı olarak görev yapmaktadır]

 

Kaynak:

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.