Ulu Camilerin unutulan özellikleri?
Anadolu'nun dört bir köşesinde yükselen tarihi ulu camiler, bilinen işlevlerinin yanı sıra bugünkü alışveriş merkezlerinde olduğu gibi ticaretten sosyal yaşama hayatın merkezinde yer alıyordu.
Büyük Selçuklu, Anadolu Selçuklu ve Beylikler döneminde Anadolu'nun dört bir köşesinde sultanların insanlara güven vermek, dini vecibelerini yerine getirmelerine yardımcı olmak, komşularına mali ve askeri güçleri ile kültürel ve mimari zenginliklerini göstermek amacıyla inşa ettirdiği ulu camiler, bugün ibadet işlevinin dışındaki yönleriyle pek hatırlanmıyor.
Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Türk İslam Sanatları Tarihi Ana Bilim Dalı Öğretim Üyesi Doç. Dr. Abdulkadir Dündar, AA muhabirine yaptığı açıklamada, cami-i kebir, orta cami ve büyük cami olarak da adlandırılan ulu camilerin halkın cuma ve bayram namazını kıldığı tek merkezler olmasının yanı sıra etraflarında bulundurdukları medrese, türbe, hastane, aşhane, mektep, kütüphane, çarşı, hamam ve çeşmeleriyle alışveriş merkezlerinin en eski örnekleri arasında sayıldığını bildirdi.
Ulu camilerin ilk örneğinin Hazreti Muhammed'in Mekke'den Medine'ye hicretinin ardından Medine'de inşa edilen Mescid-i Nebevi olduğuna işaret eden Dündar, Mescid-i Nebevi'nin bir ibadet mekanı olmasının yanı sıra ilim, eğitim, yönetim, adalet işlerinin yürütüldüğü ve önemli kararların alındığı bir merkez olduğunu ifade etti.
Doç. Dr. Dündar, İslamiyet'in yayılmasıyla Müslümanların her İslam beldesinde bir ulu cami yaptırdığını kaydederek, ''Bu camiler bulunulan yerin Müslüman yurdu olduğunun en büyük ifadesi sayılırdı'' dedi.
Dündar, ulu camilerin 10. yüzyıla kadar bir şehirde sadece bir camide cuma namazı kılma zorunluluğundan dolayı inşa edildiği bölgenin bütün cemaatini içine alacak şekilde merkezi yerlerde çok büyük ebatlarda yapıldığını bildirdi.
Ulu camilerin bu yüzyılın ardından yapımının devam ettiğini ancak şehirlerin büyümesiyle ebatlarının küçüldüğünü belirten Dündar, ''İslam hukukçuları, hayat meşgalesinin artması ve şehirlerin büyümesiyle ulaşımın zorlaştığını, insanların bu nedenle kendilerine daha yakın olan camilerde ibadet etmek istediğini görmüş ve birden fazla camide cuma namazı kılınabileceği hükmünü vermiş. Bu kararın sonucu olarak ulu camilerin ebatları küçültülmeye başlamış'' diye konuştu.
Dündar, ulu camilerin sadece Arap ülkelerinde, Orta Doğu'da ve Türkiye'de bulunmadığına dikkati çekerek, ''Müslümanlar, İslamiyet'i ulaştırdıkları İspanya'dan Afrika'ya, Avrupa'dan Balkanlar'a kadar dünyanın birçok yerinde inşa ettikleri ulu camilerle ilk alışveriş merkezlerinin temelini atmış. Ulu camileri kendi saraylarından ve yönetim merkezlerinden daha abidevi ve sağlam yaptırmışlar. Ulu camiler işte bu sayede yüzyıllar boyunca depremler, seller ve yangınlara rağmen dimdik ayakta kalmayı başardı. Gelecek asırlarda da hep ayakta kalacaklardır inşallah'' dedi.
Ulusal ve uluslararası düzeyde çok sayıda esere imza atan yüksek mühendis-mimar Doğan Tekeli de ulu camilerin bugünün alışveriş merkezlerinden daha zengin bir kültürel ve sosyal yapıya sahip olduğunu belirtti.
Tekeli, ''Bizim ulu camilerimiz bugün batıda bilinen meydanların ve buluşma noktalarının sunduğu işlevden çok daha fazlasını sunmuş insanlara. Çevresinde ihtiyaç sahiplerinin barınabileceği, yemek yiyebileceği, sınıf farkının olmadığı, kardeşliğin, birliğin ve beraberliğin, kültürel kaynaşmanın yaşandığı alanlar olması amacıyla yapılmış. Bu özelliklerinin yanı sıra camilerin muhteşem mimarisi onları özel kılıyor. Ulu camileri yaptıran sultandan, inşasında görev alan çırağına kadar herkes harcına tek haram malzeme ya da emek karıştırılmamasına özellikle önem vermiş'' diye konuştu.
Yapımında manevi amaçlar güdülmesinin camileri yüzyıllardır ayakta tuttuğunu kaydeden Tekeli, ''Deprem bölgelerinde görüyoruz. Bugünün teknolojisiyle yapılan binalar hasar görürken ya da yıkılırken ulu camiler dimdik ayakta kalıyor. Bu durum ulu camilerin ne denli özel yapılar olduğunun kanıtıdır'' dedi.
İslam'ın 5. Harem-i Şerif'i ''Diyarbakır Ulu Camii''
Diyarbakır'da bulunan, İslam dünyasının 5. Harem-i Şerif'i olarak tanımlanan tarihi Ulu Cami, bezemeleri, hat yazıları, eşsiz ahşap oymalarıyla göz kamaştırıyor.
Ulu Cami, Roma döneminden kalan devşirme taş malzemelerin kullanımıyla Selçuklu, Artuklu, İnaloğulları ve Osmanlı dönemindeki eklemelerle pek çok dönem ve kültürün özelliklerini yansıtıyor. Selçuklu geleneğini yansıtan Anadolu'daki en erken ve en anıtsal cami olarak nitelendirilen caminin planı ve mimari açısından Şam'daki Emeviye Camisi'yle benzerlik gösteriyor.
Avlusu, avlu müştemilatı, maksureleri, medreseleri ve kıble yönündeki haremiyle hem Artuklu geleneğini devam ettiren bir yapı hem de kare kesitli minaresiyle ve anıtsal yapı oluşu nedeniyle camide sibernetiğin ve bilgisayarın ilk adımlarını attığı ve ilk robotu yapıp çalıştırdığı kabul edilen El Cezeri'nin yaptığı güneş saati de yer alıyor.
Camide Diyarbakır Vakıflar BÖlge Müdürlüğünce Türkiye'nin çeşitli üniversitelerindeki akademisyenlerinden oluşan bilim kurulu heyetinin gözetiminde adeta kuyumcu titizliğiyle yapılan restorasyon çalışmaları aralıksız sürdürülüyor.
20 cami yerine 20 kubbeli Bursa Ulu Camii
Bursa'da Sultan Yıldırım Bayezid tarafından 1396?1400 yıllarında yaptırılan yaklaşık 600 yıllık Ulu Cami, Mescid-i Haram, Mescid-i Nebevi, Mescid-i Aksa ve Emeviye Camisi'nden sonra en yüksek mertebeli mabet olarak biliniyor.
Osmanlı payitahtı Bursa'da 600 yıl önce Yıldırım Bayezid tarafından söz verdiği 20 cami yerine 20 kubbeli olarak yaptırılan Ulu Cami büyük yangın, deprem ve savaşlara rağmen bugüne kadar ayakta kaldı.
Geniş ve ferah iç mekanı, 20 kubbesiyle 12 fil ayağı üzerinde yükselen Ulu Cami, dikdörtgen planlı ve üç büyük giriş kapısı olan çok kubbeli camilerin en büyük ve en anıtsal örneği olarak gösteriliyor.
Motiflerle bezenen ahşap kapıları, hat sanatının özgün örnekleriyle süslenen duvarlarıyla Ulu Cami'nin mimarisi, ahşap işçiliği ve içindeki yazı sanatları bakımından Bursa ve Türkiye'deki eserler arasında ayrı bir yeri bulunuyor.
UNESCO'nun listesindeki Divriği Ulu Camii ve Darüşşifası
Sivas'ın Divriği ilçesinde, Birleşmiş Milletler Eğitim, Bilim ve Kültür Örgütünün (UNESCO) Dünya Kültür Mirası Listesi'nde yer alan ve ''Görmeden Ölmeyin'' sloganıyla tanıtılan Divriği Ulu Camii ve Darüşşifası, mimari yapısıyla beğeniliyor.
Avrupalı bilim adamlarınca ''Anadolu'nun El-Hamra'sı'' olarak görülen tarihi yapı, bilim ve ilimin birleştiği eşsiz bir eser olarak görülüyor. Süsleme ve örtü biçimlerinin dengeli ve uyumlu bir şekilde ayarlanmasıyla başlı başına kendine özgü bir yapı olan Divriği Ulu Camii ve Darüşşifası'nda ışık ve gölge oyunları güçlü şekilde hissediliyor.
Evliya Çelebi'nin ''Üstad-ı mermer bu camiye öyle emek sarf edip kapı ve duvarları öyle nakış bukalemun eylemiş ki methinde diller kısır, kalem kırıktır'' ifadesini kullandığı ve 1985'te UNESCO'nun Dünya Kültür Mirası Listesi'ne alınan eseri her yıl çok sayıda yerli ve yabancı turist ziyaret ediyor.
Özellikle tarihi eserin batı yamacında camiye girişi sağlayan taç kapıda ikindi namazı vaktinde güneşin etkisiyle ortaya çıkan, yaklaşık 4 metre uzunluğundaki namaz kılan insan silüeti ilgi odağı oluyor. Tarihi eseri görmeye gelenler, ziyaret saatlerini namaz kılan insan silüetinin göründüğü ikindi namazı vaktine denk getirmeye çalışıyor. Ruh hastalarının musiki, su sesi ve Kur'an-ı Kerim dinletisiyle tedavi edildiği darüşşifada hasta ve tabip odaları bulunuyor.
Dünyaca ünlü bu camilerin yanı sarı Anadolu'nun dört bir köşesinde yer alan Mardin Ulu Camii, Kızıltepe Ulu Camii, Siirt Ulu Camii, Malatya Arapgir Ulu Camii, Çukurova Ulu Camii, Antakya Ulu Camii, Tarsus Ulu Camii, Şanlıurfa Ulu Camii, Erzurum Ulu Camii, Malatya Ulu Camii, Kahramanmaraş Ulu Camii, Harput Ulu Camii, Sivas'ın Eğik Minareli Ulu Camisi, Bayburt Ulu Camii, Tokat, Zile ve Niksar ulu camileri, Kayseri Ulu Camii, Kütahya Ulu Camii, Manisa Ulu Camii, Akhisar Ulu Camii, Uşak Ulu Camii, Muğla Ulu Camii, Ödemiş Birgi Ulu Camii, Edirne Ulu Camii de kültürel mirasın örnekleri arasında sayılıyor.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.