Üç Tevhit Sembolü: Bediüzzaman, Necip Fazıl ve Karakoç..
Milli Mücadele?yle yaşama hakkımızı teyit edecektik millet olarak.. Cumhuriyetin ilk yıllarında ve ilk meclis açıldığında, Atatürk ve arkadaşlarıyla, hocalar yan yanaydı.
Yirminci yüzyıla girerken, İstanbul?daki ortam, adeta Osmanlı?nın yıkılıp yok olacağının habercisiydi: Siyasi çekişmeler, entrikalar, ikbal kavgaları.. Son dönem imparatorluğu, başını kaldıramıyordu. ?Ne olacak devletin hali?? sorusuna cevap bulmaya çalıştı herkes.. Ülkenin geleceğini yapılandırmaya dair siyasi tartışmalarda kendini gösterme yarışı yapılıyordu adeta.
Derken patlak veren savaşlar: Balkan Savaşları, Trablusgarp savaşı ve Birinci Dünya Savaşı.. O cepheden bu cepheye koşturan ordu; yenilgiler, toprak kayıpları.. Milli Mücadele?yle yaşama hakkımızı teyit edecektik millet olarak.. Cumhuriyetin ilk yıllarında ve ilk meclis açıldığında, Atatürk ve arkadaşlarıyla, hocalar yan yanaydı.
İLK TEVHİT SEMBOLÜ: BEDİÜZZAMAN
Said Nursî, gençliğinden beri dikkat çeken, aktivist bir yapıya sahipti; dönemin mücahit alimi olarak öne çıkacaktı. Kimseye soru sormaz, ama her soruya cevap verirdi. Osmanlı coğrafyasının ve İslâm dünyasının tanınmış alimleri, Bedüzzaman?la yaptıkları tartışmalarda, üstünlüğünü kabul etmek zorunda kaldılar ve onun gerçekten de ?Bediüzzaman? (zamanın harikası) olduğunu itiraf ettiler.
Bir dönem Sultan Abdülhamit'in karşısında İttihatçılarla birlikte hareket eden, hürriyetin ilanı üzerine Selânik'te konuşma yapan Said Nursî, daha sonra İttihatçılarla ters düşmüş, idama mahkûm edilmişti. Beyazıt Meydanı'nda, idam sehpalarının gölgesinde yapılan mahkemede, "Sen Şeriatçıymışsın!" diyen yargıca, "Evet, Şeriatçıyım!" demiş, "Şeriat uğruna bin tane başım olsa feda ederim!" diye konuşmuştu.
Said Nursî, Cumhuriyeti savunuyordu; bu yüzden cumhuriyeti kuranlarla da birlikteydi.. TBMM'nin ilk kuruluşunda, Meclis?te açılış duası yaptı. Ancak, daha sonra Cumhuriyeti kuranlarla da yolları ayrıldı. Atatürk'ün yüzüne karşı eleştiriler yaptı. Bu yüzden, Şeyh Said isyanına karıştığı gerekçesiyle ülkenin dört bir yanında sürgün hayatı yaşadı.
Barla'ya sürüldüğünde, yeni bir yol ayrımına geldiğini fark etti: Hayat anlayışını, sosyal/siyasal felsefesini değiştirecekti artık. Siyasetle bir yere gelemeyeceğini, insan yetiştirmek, iman kurtarmak, cemaat oluşturmak gerektiğini düşünerek önemli eserlerini yazmaya başlayacaktı.
Hükümet tarafından oradan oraya sürülen yaşlı adam ve hala ?"Şeriat uğruna bin tane başım olsa feda ederim!" dediği için sakıncalı duruma düşmüş bir İslam alimi olarak, çağın Hüseyni olmayı seçmiş Said Nursi, Barla'daki çam dağına çıkıp dağın yüksek yerindeki bir ağacın tepesinde büyük bir dala oturarak, yıldızlara, kâinata uzanmış gibi eserler ortaya çıkaracaktı.. Şehir şehir, hapishane hapishane dolaşarak Risale-i Nur Külliyatı?nı telif edecekti. 1960?ta vefat ettiğinde, Cumhuriyet döneminin Tevhit sembolü haline gelmişti. 1839?da Tanzimat?la şahlanan, Meşrutiyet ve Cumhuriyet?le resmi ideoloji haline gelen Batıcılık karşısında 1950?ye kadar Tevhit bayrağını taşıdı..
İKİNCİ TEVHİT SEMBOLÜ: NECİP FAZIL
Necip Fazıl Kısakürek, ruh halini 'yakıcı bir hayal kuvveti, marazi bir hassasiyet, dehşetli bir korku' olarak tanımlar. Allahü Teala, ona bahşettiği bu fıtratla, milletimize mücahit bir mütefekkir, velut bir büyük şair bağışlamıştı..
1934'de bir akşam, Bogaziçi?ndeki evine dönüyordu.. Bulunduğu Şirket-i Hayriye vapurunda, Hızır (a.s) tavırlı bir adam, tam karşısına oturmuş ve gözlerini ondan hiç ayırmıyordu.. Vapur iskeleye yanaşıp yolcular ayaklanınca, o meçhul ve esrarlı şahıs, Necip Fazıl?a kâinat çapında bir vaatle Abdülhakîm Arvâsî Hazretleri'nin adresini verdi. Sonra Necip Fazıl o eteğe bir yapıştı; pir yapıştı. O ilim ve irfan kaynağına bağlandıktan sonra verdiği ilk eser, ?Tohum? yayınlandığında, takvimler 1935 yılını gösteriyordu. Büyük ruh çilesinin sahnelik destanı ?Bir Adam Yaratmak? geldi ardından. ?Çile? ise 1939 yılı kalem ürünlerindendi..
Kovulmalar, sürülmeler, kırılmalar, dağılmalar? Asıl çile şimdilerde doluyordu. Başına çok işler açan 'Başımızda kulak istiyoruz' nükteli sözünün iradı, 'Sır' isimli piyesinden dolayi 'Milleti kanli ihtilale teşvik' suçlamasıyle mahkemeye çıkarılması 'Abdülhamîd'in Ruhaniyetinden Istimdat'ından sonra başına gelenler, Borazan mizahı çıkarması tarihi, 1946-47?
Yirminci yüzyılın ikinci yarısına girerken Tevhit bayrağının ikinci sancaktarı tarih sahnesine çıkıyordu. Otel odasına taşınacak kadar bütün mal varlığını davalardan yakasını kurtarmak için harcadı ve nihayet 28 Haziran 1949?da ?Büyük Dogu Cemiyeti?ni kurdu, ama davaların ardı arkası kesilmedi. 1952?de 'Müdafalarım' çıktı. 27 Mayis 1960 darbesi, milletinin bahtıyla birlikte Büyük Dogu'nun da kapatılma tarihi oldu aynı zamanda. Birkaç ay sonra zindana kapatılacaktı.. 1964'te Büyük Dogu'nun 11'inci devresini açtı. Adnan Menderesin hatırası için kaleme aldığı ve derginin 1'inci sayısında yayınladığı 'Zeybeğin Ölümü' şiirinden dolayı takibata uğradı. 1965'te 'Din esasina bağlı cemiyet kurmak' iddiasiyle yargılandı. 'Hükümetin Manevi Sahsiyetini Tahkir' suçlaması ile yine gündemdeydi. 1967?de Büyük Dogu dergisinde dönemin Başbakanı'nın kayıtlı olduğu Mason kütüğünün fotokopisini ilk defa olarak yayınladı. Bir de üstüne ?Süleymanname? şiirini yayınlamıştı.. 27 Mayıs, 12 Mart ve 12 Eylül askeri darbelerine karşı direndi, milletimizin ve medeniyetimizin sözcüsü oldu..
Necip Fazıl?ın tarih bilincini gelişkirmek için kaleme aldığı, rasmi tarih anlayışını çürüten ?Vahidüddin? isimli kitabı, inanılmaz gerekçelerle 1,5 yılının daha nemli zindan duvarları arasında geçirmesine neden oldu.
Suçlandı, sorgulandı, yargılandı.. 1983?te yine, 12 Eylül askeri darbesinden sonra, geride bıraktığı 64 adet büyük eseri amel defterini açık tutmaktadır.. O hala İslam?ın gür sedasıdır..
ÜÇ TEVHİT SEMBOLÜ
Milletimiz, tarihinin en karanlık dönemi olan yirminci yüzyılı üç kalemin kılavuzluğuyla geçirdi: Bediüzzaman, Necip Fazıl ve Sezai Karakoç..
İngiltere ve Fransa?nın hücumlarına (pozitivizim, materyalizm) Bediüzzaman, çift kutuplu dünyada ABD ve SCCB?nin kültürel saldırılarına (kapitalizm ve sosyalizim) Necip Fazıl karşılık verdi.. Sezai Karakoç da 1980 sonrasında, özellikle tek kutuplu hale gelen dünyamızda, küresel kötülük kapitalizme karşı milletimizi ve medeniyetimizi savunan kalem oldu..
Bu üç tevhit sembolü yazarımız, milletimizin yüzyıllık modernizm yolculuğunun salimen geçmesi için çırpındılar.. İslam?ı ve medeniyetimizi savundular..
Onlara çok şey borçluyuz..
Mustafa Yürekli / Haber 7
mustafayurekli@gmail.com
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.