Türkiye’nin sınıraşan sular politikası: Fırat-Dicle Havzası

Türkiye’nin sınıraşan sular politikası: Fırat-Dicle Havzası
Türkiye, uzun yıllardır izlediği sınıraşan sular politikasında, suyun insani boyutunu her zaman ön planda tutarak, aşağı kıyıdaş ülkelerle işbirliği odaklı bir politika izlemeye ve uygulamaya devam ediyor.

Türkiye’nin sınıraşan sular politikası: Fırat-Dicle Havzası

Türkiye, uzun yıllardır izlediği sınıraşan sular politikasında, suyun insani boyutunu her zaman ön planda tutarak, aşağı kıyıdaş ülkelerle işbirliği odaklı bir politika izlemeye ve uygulamaya devam ediyor.

 

İSTANBUL - TUĞBA EVRİM MADEN

Türkiye, Suriye ve Irak, 1950’lerde Ortadoğu’nun en önemli havzalarından biri olan Fırat- Dicle havzası sularından yararlanmak amacıyla projeler geliştirmeye başladı. Türkiye ve Suriye, 1960’ların ortasında Fırat nehri üzerinde sırasıyla Keban ve Tabqa barajını inşa etmeye başladı. Irak da petrol gelirlerinden gelen mali güçle yeni sulama projeleri geliştirmeye başladı.

1973 yılında Tabqa ve 1974 yılında Keban barajları işletmeye açıldı ve barajların doldurulmaya başlandığı bu süreçte Irak’a Fırat nehrinden ulaşan su miktarında azalma oldu. Bu durum Fırat-Dicle havzasında ilk gerilimin yaşanmasına neden oldu. Irak, Suriye’yi Tabqa barajı ile ilgili olarak tehdit etmiş ve bu durum iki ülke ilişkilerinde gerginliğe yol açmıştı. O dönem, Suudi Arabistan’ın devreye girmesi ile iki ülke arasındaki gerginlik yatıştırılmıştı. O güne kadar su, üç ülke arasında iyi komşuluk ilişkileri çerçevesinde yapılan anlaşmalarda bir teknik konuyken, projelerin başlamasıyla birlikte ülkelerin ilişkilerini etkileyen önemli bir faktör olmaya başladı.

Türkiye, Keban barajını inşa ettikten sonra, sırasıyla Karakaya ve Atatürk barajı projelerini de yapma süreci içine girdi. Türkiye, büyük baraj projeleri inşa etmek için gerekli olan finans kaynağı için uluslararası kuruluşlara başvurdu. Irak ve Suriye, Türkiye’nin yaptığı projelerle Fırat-Dicle nehri sularını kesecek endişesi ile Arap ülkelerinin de desteğiyle Türkiye’nin kredi alma süreçlerini ve şartlarını etkiledi. Bu durumun aksine, Türkiye düzensiz akışlara sahip olan iki büyük nehrin sularını depolanabilecek en uygun coğrafi şartlara sahip ve aşağı kıyıdaş ülkeler, Suriye ve Irak’a özellikle kurak dönemlerde su ihtiyacını karşılayabilmiştir.

Türkiye Keban Barajı'nın tamamlanmasının ardından 1976 yılında Karakaya Barajı'nın inşasına başladı. 1987 yılında inşası biten Karakaya Barajı'nın yapımı aşamasında Dünya Bankası’na kredi için başvuran Türkiye tek taraflı olarak Dünya Bankası’na, Türkiye-Suriye sınırında Fırat nehrinden saniyede 500 metreküp su bırakacağını taahhüt etti. Kredi alma süreciyle ilgili en büyük sorun, Türkiye’nin hidroelektrik ve sulama amacıyla inşa ettiği Atatürk Barajı'nın inşa döneminde yaşandı. Suriye ve Irak’ın lobi faaliyetleri sonucu Türkiye, Atatürk Barajı’nın inşası için gerekli olan krediyi alamadı ve barajı kendi öz kaynakları ile inşa etti.

Ortak Teknik Komite'nin çalışmaları

Su geliştirme projelerinin gündeme gelmesi ile üç ülke su meselesi ile ilgili olarak bir araya gelmeye ve teknik görüşmeler yapmaya başladı. Bu görüşmeler 1980 yılında, 22-25 Aralık tarihinde Türkiye ve Irak’ın Ortak Ekonomik ve Teknik İşbirliği’nin ilk toplantısında bir araya gelmesiyle resmiyet kazandı. Türkiye ve Irak, havza sularının tartışılması ve kıyıdaşlar arasında su sorununu ortadan kaldırmak amacıyla Ortak Teknik Komite’yi (OTK) kurdular. Suriye söz konusu komiteye, 1983 yılında katıldı.

1984 yılında Türkiye, Suriye ve Irak’a Fırat-Dicle havzası sınıraşan sularının hakça, makul ve optimum kullanımını içeren Üç Aşamalı Plan teklifinde bulundu. Toprak ve su kaynaklarının ortak envanter çalışmalarının yapılmasını ve sektörlere göre su ihtiyaçlarının belirlenmesini ve bu doğrultuda tahsisinin yapılmasını kapsayan Üç Aşamalı Plan, Suriye ve Irak tarafından reddedildi. Türkiye’nin resmi sınıraşan su politikası hakça, makul ve optimum su kullanımı ve önemli derecede zarar vermeme prensipleri üzerine inşa edilmiştir. Türkiye’nin önerdiği üç aşamalı plan hem Türkiye’nin resmi sınıraşan sular politikası ve dünyada sınıraşan sulara ilişkin oluşmuş teamüller ile de uyum sağlamaktadır.

Atatürk Barajı'nın inşası sırasında 1987 yılında Türkiye, Suriye ile iki protokol imzaladı. İmzalanan protokollerden biri güvenlik ile ilgili olup, Suriye’nin terör örgütü PKK’ya desteğe son vermesi hakkındadır. Diğer protokol ise Türkiye’nin, nihai bir anlaşmaya kadar yılda ortalama 500metreküp/sn suyu Türkiye-Suriye sınırında bırakmasını içermektedir. Bu protokol sonrasında Suriye ve Irak, 1990 yılında Türkiye tarafından bırakılan ortalama yıllık 500 metreküp/sn suyun yüzde 58’ini Irak’ın kullanımına bırakan bir anlaşma imzaladı. Buna mukabil 1987 protokolü sonrasında devam eden 10 yılık süre içerisinde Suriye, PKK’ya verdiği desteği geri çekmedi.

1990’larda Atatürk Barajının dolum aşamasında üç ülke arasında kriz yaşandı. Türkiye'nin 13 Ocak 1990 tarihinde inşası biten Atatürk Barajı’nı doldurması sırasında Fırat nehri debisi azaldı. Türkiye,1989 yılı kasım ayında kıyıdaşları Suriye ve Irak’a teknik detaylar ve söz konusu dönemdeki mevcut su miktarı ve telafi edilme sürecini açıkladı. Suriye ve Irak, Türkiye’nin inşa ettiği barajları ülkelerinin su güvenlikleri ve dolayısıyla da varoluşları ile ilişkilendirdi ve bir güvenlik sorunu algısı yarattılar. Her ne kadar, OTK çerçevesinde 1980-1992 yılları arasında toplantılar düzenlenmişse de teknik işbirliği konusuna odaklanan OTK’lar bir hem ikili ilişkiler hem de ABD’nin Irak müdahalesi ve etkileri nedeniyle 2007 yılına kadar gerçekleştirilemedi.

2000’li yıllarda Irak’ta ABD müdahalesi ve bunun Ortadoğu’ya etkileri gözlenirken, Türkiye ve Suriye ilişkilerinde 2000’li yıllar iş birliği, ortak projelerin gündeme geldiği bir dönem oldu. Turizmden ticarete, vize uygulamalarının kalkması gibi birçok alanda iş birliği yapan iki ülke arasında su meselesi 1980’li yıllarda gerginlik ve çatışma sebebiyken, 2000’li yıllarda bir iş birliği amacı ve aracı haline geldi. Türkiye ve Suriye arasında gelişen bu ılımlı hava, ABD’nin Irak’tan çekilmesi sonrası Irak ile olan ilişkilere de yansımaya başladı.

2009 yılında Türkiye hem Suriye hem de Irak’la ayrı ayrı birçok mutabakat zaptı imzaladı. Bunlar arasında su kaynakları ve iş birliği hususunda zabıtlar da yer almakta. Suriye ile hemen uygulama sürecine başlayan Türkiye, bir diğer sınıraşan suyu Asi nehri üzerinde Suriye ile bir dostluk barajı inşa etmeye başladı ve Asi Dostluk Barajı'nın temelini 6 Şubat 2011 tarihinde attı. Fakat 2011 yılı mart ayında Suriye’de başlayan ve halen devam etmekte olan iç savaş nedeniyle proje askıya alındı. Savaş sürecinde Türkiye, Suriye'ye uygulanan insanlık dışı politikalar nedeniyle yaptırımlar uyguladı fakat sınıraşan suların tahsisine ilişkin herhangi bir yaptırım uygulamadı.

Son dönemde özellikle Ilısu Barajı'nın doldurulmasının gündeme gelmesi ile Türkiye ve Irak ilişkilerinde su konusu, Başbakan Maliki döneminde iki ülke ilişkilerinde Irak tarafından bir ön koşul olarak kullanıldı. 2009 yılında Irak ile imzalanan mutabakat zabıtları da uygulamaya alınamadı. Maliki dönemi sonrası, Haydar el-İbadi döneminde su bir işbirliği konusu olarak gündeme geldi ve o dönemden itibaren her zaman su konusunda iş birliğini desteklemiş olan Türkiye, Irak ile bu konuda olumlu gelişmeler olması için önemli adımlar attı. 2014 yılında Türkiye ve Irak, 2009 yılında imzalanan mutabakat zaptını detayda güncelleyip tekrar imzaladı fakat henüz uygulamaya alınmadı.

Irak'ta su kaynakları israf ediliyor

Irak’ta su kaynakları iyi yönetilmiyor, su altyapısı savaşlar, çatışmalar ve son dönemde yaşanan orta büyüklükteki depremler nedeniyle zarar görmüş durumda. BM (Mart 2013) verilerine göre Irak, su kaynaklarının yüzde 50’sini israf ediyor. 2018 yılı haziran ayı itibarıyla Irak’ın güneyindeki Basra şehrinde su yapılarının tahrip olması ve iddialara göre çevredeki hastane ve fabrika atıklarının doğrudan su kaynaklarına deşarj edilmesi ve nehir kıyısında çarpık kentleşmenin artması, su kaynaklı hastalıkların ortaya çıkmasına ve sivil protestolara neden olmuş durumda. Günde ortalama 500 kişinin su zehirlenmesi nedeniyle hastanelere kaldırıldığı Basra’daki sağlık kuruluşlarının verilerine göre 17 bin kişiye su kaynaklı bağırsak enfeksiyonu teşhisi konuldu. 3,5 milyon insan bu süreçten etkilendi. Irak yönetimi, ülkede yaşanan su sorununun sebebi olarak Türkiye’yi, gerek kendi iç politikasında gerekse uluslararası kuruluşlar nezdinde ve medyada suçlamaktadır. Buna karşın Türkiye, 2018 yılının kurak geçmesi nedeniyle sulama ve içme suyu ile ilgili yaşadığı su sıkıntısını gündeme getiren Irak’ın taleplerini dikkate aldı ve Irak’ın ihtiyaçları ve talepleri doğrultusunda Mart 2018’de doldurmayı planladığı Ilısu Barajı'nın doldurma sürecini üç farklı dönemde öteledi.

2019 yılının ilk günlerinde iki ülkenin cumhurbaşkanları bir araya geldi. Görüşmeler kapsamında su konusu da gündemde yerini aldı. Bu görüşmelerde Irak özelinde Fırat-Dicle havzası sularının tahsisine ilişkin olarak Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan tarafından su konusuyla ilgili olarak Orman ve Su İşleri Bakanı Prof. Dr. Veysel Eroğlu özel temsilci olarak atandı. Türkiye, uzun yıllardır izlediği sınıraşan sular politikasında, suyun insani boyutunu her zaman ön planda tutarak, aşağı kıyıdaş ülkelerle işbirliği odaklı bir politika izlemeye ve uygulamaya devam ediyor.

[Doktorasını sosyal çevre bilimleri alanında Ankara Üniversitesi'nde tamamlayan, ORSAM'da su politikası ve sınır aşan sular üzerine çalışmalar yapan Tuğba Evrim Maden Türkiye Su Enstitüsü'nde çalışmaktadır]

Kaynak:

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.