İbrahim Halil Sipahi

İbrahim Halil Sipahi

Türkiye’de Kadın olmak,

Türkiye’de Kadın olmak,

 

Türkiye’de kadına şiddet ve kadın cinayetlerine hemen hemen her gün bir yenisinin eklendiği bir zamanda “Dünya Kadınlar Günü” kutlanacak.

Bugün çeşitli paneller, konferanslar, toplantılar, yürüyüşler olmak üzere birçok etkinlik düzenlenecek. Bu etkinliklerde “kadın hakları, mağduriyeti, şiddet vs.” konular konuşulurken dışarıda kadın şiddet görüyor veya öldürülüyor olacak. Akşam haberlerinde “bu kadar da olmaz “kadınlar gününde kadına şiddet” diye haberleri duyacağız.

Her geçen gün yaşam koşullarının ağırlaştığı, vatandaşın can ve mal güvenliğinin büyük tehdit altında olduğu,  okumanın, iş bulmanın, geçimini sağlamanın, öğrenci olmanın, ebeveyn olmanın, çocuk olmanın vs. birçok şey olmanın her geçen gün zorlaştığı ülkemizde “kadın olmak” ta bu zorlukların başını çekmektedir.  

Yaratılanların en üstünü olan insan,  yaratıcı tarafından eşit yaratılmasına rağmen, Fiziksel gücün kadına oranla erkek’te daha fazla bulunması, erkeğe kadını koruma ve gözetme görevi yüklenmesinden dolayı bazı erkekler kendisini kadından üstün ve kadın üzerinde kendisini bir otorite olarak görmektedirler.

Erkeğin kendisini üstün ve egemen görmesi doğan kız çocuklarını diri diri toprağa gömme gafletine kadar vardığı dönemler yaşanmış, neyse ki İslam dininin gelmesi ile bu gelenek son bulmuştur.  

Cumhuriyet ile birlikte ülkemizde kadınlara önemli haklar tanınsa da pratiğe dönüşmesinde halen sıkıntılar yaşanmaktadır. Kadın, okumasına gerek olmayan, bekârken annesinin dizinin dibinde oturan, sokağa yalnız çıkamayan, ev işlerini gören bir kız çocuğu. Evlendikten sonra eşinin her türlü istek ve arzularının karşılayıcısı, çocuk doğuran anne, evde hizmet gören, tarlada ırgat, erkeğinin komutlarına göre hareket eden adeta bir robot.

Bu kadarla da kalsa, Bekâr iken baba varda erkek kardeş himayesinde olan kadın evlendikten sonra girdiği koca himayesinde nedenler veya nedensiz memnuniyetsizlikler karşısında hakaret, ağır sözler, dayak gibi birçok şiddet olayının üzerinde uygulandığı itiraz hakkı olmayan, kendisini koruyamayan,  adına kader denilen bu azabı çekmekle mükellef bir varlık. 

Evde istek ve arzularına boyun eğen, cevap veren, kadını (eşinin) üzerinde kendisini hâkim gören zihniyetteki erkek. Sokakta, çarşıda, pazarda, çeşitli mekânlarda gördüğü kadınları taciz etmek, onlarda nefsi ve şehveti arzularını gerçekleştirmeyi de kendisinde bir hak olarak görmekten çekinmiyor. Sokaktaki taciz, tecavüz ve ölümle sonuçlanan olayların kaynak noktası işte bu zihniyettir.

Son yıllarda ve özellikle son aylarda gün geçmiyor ki, tacize, tecavüze uğrayan, darp edilen, şiddet gören ve öldürülen kadın haberi yazılı ve görsel basının manşetinde görülmesin.

Eşine, ayrıldığı eşine, nişanlısı ve sevgilisine şiddet uygulayan, hırsını alamadığında öldüren erkeklerin her geçen gün sayısı hızla artmakta.

Şiddet ve tehdit altında kalan karakol ve savcılıklara korunma talebinde bulunan,  kadın sığınma evlerine sığınan kadın sayısına kurumlar cevap veremez hale gelmiş.

Dişi olarak dünyaya mı? geldin vay haline;

Türkiye’de kanının çilesi daha henüz küçük bir kız iken başlıyor. Evde önce baba, ardından sözde baba vekili ağabey veya erkek kardeş baskısına hatta şiddetine maruz kalıyor.

Okumak ister, okumasına izin verilmez, sokağa çıkacak, ya izin verilmez, ya yalnız başına çıkmasına müsaade edilmez. Kıyafetine, saçına, yürüyüşüne, gülüşüne vs. müdahale edilir. Söz hakkı verilmez “elinin hamuruyla erkek işine karışma”, “sen ne bilirsin”, “eksik etek” gibi sözlerle kadın hor görülür aşağılanır.

Çocukluk yıllarımda hatırlarım da bizim orada erkek karısından bahsederken “bizim eksik” derdi. Tuhafıma giderdi, halada aklıma geldikçe yadırgarım.

Böylesi zor ortamlarda yetişen genç kadın ya kader der bu yaşama razı olur, annesininkine benzer şartlarda evlenerek evinin kadını olur. Yâda bu kaderini! Değiştirmek için varsa kendisine güler yüz ve sevgi gösteren bir gence kaçmayı kurtuluş sayar. Yâda kendisine bir hayat çizmek için evden kaçmayı kurtuluş yolu görür. Bu sefer de töre devreye girer canından olur. Yâda sokakta onu bekleyen evdekinden daha acımasız ve fırsat kollayan istismarcıların eline düşer.

Büyük yerleşimlerde,  daha farklı kültürlerde yetişen kadınlar kırsal ve tutucu toplumlarda yetişenlerden biraz daha şanlı gibi görünse de. Toplumda kadına bakış açısı küçük nüanslar dışında pek de fazla fark etmiyor.

Okumuş, elinde diploması mesleği ve kariyeri olan kadınlarımızda taciz, tecavüz ve şiddetten payını almaktadır. Bir iş başvurusunda henüz işe başlamadan kadın olmanın dezavantaj karşısına çıkar. Önce fiziksel görünüş ardından iş referansına bakılıyor.  

Kadın birçok iş alanında, tanıtım, satış ve pazarlamada görsel bir obje olarak kullanılır. Ben şahsen kadının bu şekilde görsel bir obje gibi kullanılmasını kadını bir malzeme olarak göstermek ve aşağılamak olarak görüyorum. 

Bunun dışında evde eşine ve kızına karşı kendini hükümran gören sokakta, eğlence ve bir takım mekânlarda istifade etmek için kadının peşinde pervane olan kedi gibi uysallaşan erkekler var. Buradaki kadınlarda şiddetin ve aşağılanmanın bir başka şekline maruz kalıyorlar.

Aslında kadının Türkiye’deki konumu hakkında o kadar çok anlatılacak şey var ki, sadece basit bir anlatım tarzı ile buların küçük bir kısmını anlatmaya çalıştım.

Konu insan olduğunda her zaman söylediğim bir söz vardır. İnsanlar maalesef hala yaratılışlarının, insan olma vasfının erdemine ulaşamadıkları için biz bu sıkıntıları yaşamaktayız.

Ben genel itibari ile bu gibi özel günlere karşıyım. Belki yılda bir kez de olsa bu günler vesilesi ile hatırlanmalar, sorunları gündeme getirmeler, çözüm arayışları vs. için fırsat oluyor. Bence her gün “insan olma günü” olmalıdır, insanlara her gün inan olmanın erdem ve fazileti anlatılmalı, insan olma iyice içe sindirilmelidir. Bizler insan olmanın erdem ve faziletine ulaşmadıkça ne kadının, ne çocuğun, ne doğanın, ne diğer canlıların, ne vatanın, adaletin, hukukun, vs. bu neler uzar gider anlamını, değerini anlayamayız bilemeyiz. 

Çünkü yüce Allah CC Kuranı Kerim’de bizlere “EY NAS” diye sesleniyor. “EY İNSANLAR” diyor. “EY ERKEKLER” veya “EY KADINLAR” diye hitap etmiyor.

Bütün bu olumsuzların giderildiği insanların kadın ve erkek olmak üzere hiçbir şekilde ayrım edilmediği bir Türkiye daha bir dünya için, Annelerimiz, eşlerimiz, kız kardeşlerimiz ve kızlarımızın “DÜNYA KADINLAR GÜNÜ”’nü kutluyorum.

İbrahim Halil SİPAHİ

08.03.2015/adanapost.com.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
İbrahim Halil Sipahi Arşivi