Türkiye-İngiltere ilişkilerinde stratejik fırsatlar

Türkiye-İngiltere ilişkilerinde stratejik fırsatlar
Türkiye ve İngiltere yeni dönemin ruhuna uygun ticaret ve yatırım anlaşmaları ile küresel ekonomideki konumlarını güçlendirme fırsatını yakalayabilirler.

İSTANBUL - Doç. Dr. Nurullah Gür

Türkiye ve İngiltere arasındaki ekonomik ilişkilerin tarihi 16. yüzyıla dayanıyor. Osmanlı İmparatorluğu ekonomik olarak zirve noktasına ulaştığı dönemde, Britanya'ya gümrük tarifelerinin aşağıya çekilmesi başta olmak üzere bir dizi ekonomik imtiyaz (kapitülasyon) sağladı. Bu dönemden sonra Osmanlı, çeşitli sebeplerle gerilemeye başlarken, Britanya önce kurumlarını reforme ettiği Şanlı Devrim'i sonra da dünya ekonomi tarihinin en büyük kırılmasına neden olan Sanayi Devrimi’ni yaşayarak büyük bir imparatorluk haline geldi. Britanya İmparatorluğu, kapitülasyonlarla birlikte Osmanlı'yı kendi sanayi ürünlerini satacağı büyük bir pazar olarak gördü. Bu durum zamanla ister istemez, Osmanlı'nın büyük ticaret açıkları vermesine neden oldu. Britanya, Birinci Dünya Savaşı ile birlikte küresel ekonominin hegomonik gücü olma özelliğini ABD'ye kaybetti. Osmanlı ise bu savaş sonunda yıkıldı; Türkiye Cumhuriyeti’nin temelleri atıldı.

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ve beraberindeki heyet, İngiltere’ye üç gün süren resmi bir ziyarette bulundu. Bu ziyaretin en önemli gündem maddesi ise iki ülke arasında ekonomik ilişkileri geliştirme imkanlarıydı. Türkiye ve İngiltere, şu anda ekonomik olarak kritik bir eşikteler. İngiltere, 1980 sonrası küreselleşme trendinde ağır sanayisini, gelişmekte olan ülkelere kaybetti ve ekonomisi başta finans sektörü olmak üzere hizmetler sektörü, ağırlıklı bir yapıya büründü. Küresel krize kadar bu ekonomik yapı, çok büyük bir sorun teşkil etmese de 2008'den sonra ekonominin defoları ortaya çıktı. İngiliz siyasetçiler, finans sektörüne aşırı bağlı bir ekonominin hem üretkenliği çok fazla artıramadığının hem de halkın geneline hitap edecek yeteri kadar mavi yakalı iş oluşturamadığının farkına çok geç vardılar. Ekonomik büyümenin yavaşladığı, enflasyon ve işsizliğin arttığı ve AB'nin görece daha kısıtlı imkanlara sahip ülkelerinden gelen işçi akışının göze battığı bir dönemde, İngiliz halkı AB'den ayrılma kararı aldı. AB’den ayrılmaya evet oyu kullanan İngilizlerin önemli bir kısmı, küreselleşme sonrasında reel geliri görece sabit kalan veya gerileyen kesimler ile AB’nin ekonomik getirilerinden yeterince faydalanamayanlar.

Türkiye, teknoloji transferli yabancı yatırım peşinde

AB'den ayrılma kısa dönemde İngiliz ekonomisine zarar verecek olsa da uzun dönemde bu işten İngiltere'nin daha avantajlı çıkacağı söylenebilir. 

AB’nin bağlayıcı olan gereksiz bürokratik düzenlemelerinden, ticaret anlaşmalarının bazı negatif etkilerinden ve AB kurumlarına aktarılan kaynakların mali yükünden kurtulmak, İngiltere’de reel sektörün rekabet gücünü artırmanın ve kamu kaynaklarının daha etkin kullanılmasının önünü açarak ada ekonomisine uzun vadeli pozitif etki sağlayabilir. Bununla birlikte, AB’nin siyasi ve ekonomik entegrasyonu, bu aşamadan sonra çok kolay bir şekilde daha da geliştirebilmesi mümkün görünmüyor. AB’nin siyasi ve ekonomik entegrasyonu geliştiremediği her yılda kurumsal sisteminin gerilemesi kaçınılmazdır. İngiltere bu sebeplerle kendi çıkarlarına göre daha adil ticaret anlaşmaları yaparak, kendi ekonomi politikalarını daha rahat belirleyerek ve kendi kaynaklarını daha etkin kullanarak ekonomisine dinamizm kazandırmak istiyor. Bu amaç doğrultusunda güçlü ülkelerle stratejik işbirlikleri oluşturmayı hedefliyor.

Öte yandan Türkiye son 15 yılda ekonomik anlamda kat ettiği mesafeyi daha da ileri taşıyarak orta gelir tuzağından kurtulmayı amaçlıyor. Bu doğrultuda, sanayi temelli bir strateji belirlemiş durumda. Hizmetler sektörü, inşaat, ihracat ve doğrudan yabancı yatırımlar, son 15 yıllık başarı hikayesinde önemli rol oynadılar. Ancak, Türkiye’nin kalkınma merdiveninin basamaklarını daha hızlı ve emin adımlarla tırmanıp gelişmiş ülke statüsüne yükselebilmesi için sanayide verimliliği arttırması, yerlilik oranını yıllar içinde arttıracak şekilde yüksek teknolojili ürünler üretebilmesi ve bunları geniş bir coğrafyaya ihraç edebilmesi gerekiyor. Son dönemde otomobil, savunma sanayi teknolojileri, tıbbi cihaz ve yenilenebilir enerji teknolojileri üretimi gibi kritik alanlara verilmeye başlanan kapsamlı teşviklerin temel sebebi budur. Bu hedef doğrultusunda Türkiye kendi ulusal çıkarları ile uyuşacak stratejik işbirlikleri kurmaya yönelik yoğun bir çaba sarf ediyor. Son üç yıldır Çin, Hindistan, Japonya, Meksika, Güney Kore ve çeşitli Avrupa ülkelerine yapılan ekonomik anlamda geniş katılımlı ziyaretleri, bu bağlamda değerlendirmek gerekiyor.

Türkiye’nin bu saatten sonra dış ticaret açığını daha da artıracak dengesiz ticari ilişkileri beslemeye ve ciddi manada teknoloji transferi sağlamayan cinsten doğrudan yabancı yatırım çekmeye harcayacak boşa zamanı yoktur. Cumhurbaşkanı Erdoğan ve ekonomi kurmayları, bu durumun bilincindeler. Türkiye son dönemde masaya oturduğu ülkelerle, her iki tarafın çıkarına olacak daha dengeli ticaret imkanlarının oluşturularak ticaret hacmini artırmayı ve teknoloji-bilgi paylaşımına dayalı doğrudan yabancı yatırımların önünü açmayı müzakere etmekte. Türkiye bu doğrultuda Brexit sürecinde kendine yeni bir yol arayan İngiltere ile de ekonomik ilişkileri geliştirmek istiyor.

İngiltere’nin Brexit kararı, Trump’ın ABD’yi Transatlantik Ticaret ve Yatırım Ortaklığı görüşmelerinden çekmesi ve son aylarda alevlenen ticaret savaşları gibi gelişmelerin gösterdiği üzere, küresel ekonomide yeni dönemde çok taraflı ticaret anlaşmalarından ziyade ortakların ortak zeminde buluşmaları daha kolay olan ikili ticaret anlaşmaları daha önem kazanacaktır. Bu durumun bilincinde olan Türkiye ve İngiltere yeni dönemin ruhuna uygun ticaret ve yatırım anlaşmaları ile küresel ekonomideki konumlarını güçlendirme fırsatını yakalayabilirler.

Brexit sonrası, İngiltere yeni bir yol peşinde

İngiltere Başbakanı Theresa May’ın geçtiğimiz yıl Ankara’ya yapmış olduğu ziyaret sırasında savunma sanayinde önemli bir işbirliği anlaşmasına imza atılmıştı. İngiliz savunma ve havacılık şirketi BAE Systems ile Türk Havacılık ve Uzay Sanayii AŞ (TUSAŞ) Türk savaş uçağının geliştirilmesine yönelik olarak birlikte çalışmaktalar. Savunma sanayi teknolojik altyapısını geliştirmek isteyen iki ülkenin ilerleyen yıllarda işbirliklerini artırması muhtemeldir.

Otomotiv sektörü güçlü ilişkiler kurulabilecek bir başka kritik alan. Yerli otomobil üretimi için düğmeye basan Türkiye seri üretime geçtikten sonra küresel piyasada kendine yer edinmek için pazar arayışına girecektir. İhracat pazarıyla ilgili akla ilk olarak Ortadoğu, Asya, Doğu Avrupa ve Afrika gelmektedir. Ölçek ekonomisinin avantajlarını yakalayıp kendini daha gelişmiş piyasalarda denemek isteyecek Türkiye için İngiltere önemli bir alternatif olabilir. Her ne kadar son yıllarda gerileme yaşasa da İngiltere otomobil üretiminde ciddi bir knowhow’a sahip. Gerekli olduğu takdirde, Türkiye yerli otomobil üretiminin ilk aşamalarında İngiltere’den teknik destek alabilir.

Türkiye son yıllarda temellerini attığı yatırımlarla enerji kaynaklarını çeşitlendirmeye çalışıyor. Bu amaç doğrultusunda enerji alanındaki birçok küresel oyuncu ile işbirliği yapılıyor. İngiltere ile enerji alanında yapılabilecek potansiyel işbirlikleri bu ziyarette masaya yatırıldı.

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın ziyaret süresinde belirttiği gibi, Türkiye ve İngiltere arasındaki 16 milyar dolarlık mevcut ticaret hacminin önümüzdeki birkaç yıl içerisinde 20 milyar dolara çıkma potansiyeli bulunuyor. Bununla birlikte, iki ülke ortak yatırımlar yaparak yüksek teknolojili ürünlerini birlikte tasarlayıp üretebilir. İmalat sanayi, savunma sanayi ve enerji sektörü işbirlikleri açısından önemli fırsatlar sunmaktadır. Brexit kararı sonrası kendine yeni bir yol arayan İngiltere’nin alternatif fırsatları değerlendirmek istediğinin bilincinde olan Türkiye, İngiltere ile kazan-kazan prensibine dayanan ticaret ve yatırım ortaklıkları geliştirmek istemektedir. İngiltere, Türkiye’ye karşı birçok AB ülkesinin takınmış olduğu aşırı siyasi tavırların aksine ilişkileri rasyonel bir zemine oturtmak için yapıcı davranıyor. İngiltere’nin bu tutumunu sürdürmesi ilişkileri besleyecek bir faktör. Her iki ülke açısından kritik dönüşümlerin yaşandığı böyle bir dönemde ortaya çıkan fırsatların iyi değerlendirilmesi önem arz ediyor. Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemine geçişle birlikte Türkiye ekonomisinin dönüşüm hızı, Brexit sürecinin İngiltere ile AB arasında nasıl bir ekonomik entegrasyon modeli ile sonuçlanacağı ve İngiltere’de bir sonraki seçimlerde yeniden iktidara gelme ihtimali olan İşçi Partisi’nin Türkiye’ye karşı takınacağı tavır, önümüzdeki yıllarda Türkiye-İngiltere ekonomik ilişkilerin yönünü etkileyecek temel etmenlerdir.

[İstanbul Medipol Üniversitesi Ekonomi ve Finans Bölümü öğretim üyesi Doç. Dr. Nurullah Gür, ekonomik gelişme, finans-reel sektör ilişkisi ve uluslararası politik iktisat alanlarında yazılar kaleme almaktadır]

Kaynak:

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.