Türk tarihinde bölücü terör tecrübesi....

Türk tarihinde bölücü terör tecrübesi....
Bölücü terörü tarihimizde çok gördük.Birebir benzemese de tarihi tecrübemiz günümüzde atacağımız adımlar için yol gösterici olacaktır.Ülkemizde...



Bölücü terörü tarihimizde çok gördük.

Birebir benzemese de tarihi tecrübemiz günümüzde atacağımız adımlar için yol gösterici olacaktır.

Ülkemizde 30 yıla yakın zamandır bölücü terör faaliyet gösteriyor. Biz bu tür bölücü terörü tarihimizde çok gördük. Özellikle Osmanlı'nın son 200 yılı bu tür faaliyetlere karşı mücadele içinde geçti. Bu yüzden hadiseleri anlamak için sadece 30 yıllık tecrübemizi değil 200 yıllık hafızamızı kullanmamız gerekiyor. Bu yazımızda imparatorluğun son dönemlerine kadar Türk toprağı olan Makedonya'da bölücü terörün nasıl başlayıp, yayıldığından kısaca bahsedeceğiz.

Makedonya'da bölücü terör

19 yüzyılın sonlarında Osmanlı topraklarından Makedonya bölgesi hiçbir özelliğe ve imtiyaza sahip olmadan, tıpkı bir Anadolu vilayeti gibi, merkeze bağlı olarak idare ediliyordu. Bölge Selanik, Kosova ve Manastır vilayetlerinden oluşuyordu. Prof. Dr. Vahdettin Engin bir araştırmasında Makedonya'da yaşanan çete savaşlarını şöyle ele alır:

Makedonya'da Türkler'in yanında Rumlar, Bulgarlar, Sırplar, Ulahlar, Arnavutlar, Yahudiler bir arada yaşamaktaydılar. Bununla beraber her topluluğun Makedonya üzerinde ayrı ayrı emelleri vardı.

Makedonya'nın içinde bulunduğu bu ortam Avrupa devletleri açısından OsmanlıDevleti'ne müdahale konusunda uygun bir zemin oluşturuyordu. İngiltere, Rusya, Fransa ve Avusturya, Hristiyan unsurları himaye etmek gerekçesi ile sık sık Makedonya işlerine karıştılar. Önce gayrimüslimleri OsmanlıDevleti'ne karşı isyan etmeye teşvik ettiler. Sonra da bölgede düzeni sağlayamadığını iddia ederek Osmanlı Devleti'ni, kendi talepleri doğrultusunda ıslahat yapmaya zorladılar. Bu amaçla Osmanlı hükümetine sık sık nota verdiler.

Türk taraftarı Bulgarlar'a da saldırdı

Makedonya'da huzursuzluk hiç eksik olmadı. Özellikle 1901 yılından sonra bölge adeta sürekli bir isyan atmosferi içinde yaşamaya başladı. Bulgaristan'da, hükümetin teşvik ve müsamahası ile hazırlanan çeteler bölgede dehşet saçtılar. Müslüman köy ve kasabalarına saldırılar düzenleyip yağmalayıp, Müslümanlar'ı katlettiler. Bunun yanı sıra çeteler, Türkler'e taraftar olan veya Rum kilisesine bağlı bulunan Bulgarlar'a da saldırıp, sindirmeye çalıştılar. Kadın, çocuk ayrımı yapmaksızın herkesi öldürdüler. Posta arabaları ve yolcu trenleri de basılarak yerli ve yabancı yolcular soyulup, bazıları da dağa kaldırılıp fidye karşılığı serbest bırakıldı. Eşkıya çeteleri yabancıları kaçırmakla hem örgütlerinin ekonomik gücünü artırdılar hem de dünya kamuoyunun gözünü Makedonya'ya çevirmeye çalıştılar. Bu faaliyetler sonucu Makedonya milletlerarası bir mesele haline gelmişti.

Çetelerin savaş alanı

19. yüzyılın sonu ile 20. yüzyılın başlarında Balkanlar'daki son topraklarımız da bizden koparılmaya çalışıldı. 35 yıl süren eşkıyalık faaliyetleri, yani bölücü terör Makedonya Meselesi (1878-1913) diye bilinir.

Türk tarihinin en büyük felaketlerinden biri olan 93 Harbi, yani 1877-1878 Osmanlı-Rus Savaşı'ndan son­ra yapılan Ayastefanos Antlaşması ile kurulan Büyük Bulgaristan, Makedonya bölgesini de büyük ölçüde içine almaktay­dı. Aynı yıl imzalanan Berlin Antlaşması ile Ayastefanos Antlaşması geçerliliğini yiti­rdi. Berlin Antlaşması'yla Romanya, Sırbistan ve Karadağ bağımsız olurken, Osmanlı hâkimiyeti altında ancak özerk bir Bulgaristan prensliğinin kurulması da kararlaştırıldı.

Büyük Bulgaristan Berlin Antlaşması'yla üçe bölünmüştü. Fakat Rusya'nın desteğiyle bu antlaşma geçerli olmayacaktı. 1885'te Doğu Rumeli'yi sınırlarına katan Bulgaristan Prensliği, ardından Makedonya'ya gözünü dikti.

Bulgarlar, Osmanlı toprağı olan Makedonya üzerindeki faaliyetlerini yoğunlaştırmışlardı. Fakat bu bölge üzerinde hak iddia eden sadece Bulgaristan değildi. Sırbistan ve Yunanistan da Makedonya'nın kendilerine ait olduğunu iddia ediyorlardı. Bu yüzden 19. yüzyılın sonları ile 20. yüzyılın başlarında Makedonya, burayı elde etmek isteyenlerce oluşturulan terör örgütleri ve çetelerin savaş alanı haline geldi.

Güzel olan ne varsa dedelerim yapmış

Vatanlarından sürülen, yıllarca gurbette perişan bir hayat yaşayan Son Osmanlılar'ın dramını Murat Bardakçı sayesinde öğrendik. Murat Bardakçı, son yayınladığı "Neslişah, Cumhuriyet Devri'nde Bir Osmanlı Prensesi" isimli eserinde ise Son Osmanlılar'ın gerçek manadaki son temsilcisi olan Neslişah Sultan'ın hüzünlü hayat hikâyesini anlatıyor.

Son padişah Sultan Vahideddin ile son halife Abdülmecid Efendi'nin torunu olan Neslişah Sultan 4 Şubat 1921'de doğmuş ve hanedan defterine de en son onun ismi kaydedilmişti.

Üç yaşında soğuk bir mart gecesi yurtdışına sürgüne gitmek için bindiği trende maceralı ve hüzünlü bir hayat yolculuğuna doğru yola çıktı. Çocukluğunu ve gençliğini Nice'de geçirdi. 1940'ta Mısır tahtının veliahdı ve Darfur Prensi Abdülmünim'le evlendi. Ancak 1952'de Mısır'da meydana gelen darbe Firavunlar diyarının gelininin yaşayacağı acı günlerin başlangıcı idi. 1957'de kocasıyla birlikte tevkif edilip, aylarca askeri mahkemede yargılandı. 1959'da bütün suçlamalardan berat etti ama onu ikinci sürgün bekliyordu. Artık Mısır'da kalamazdı.

1964'ten itibaren dedelerinin yaptırdığı eserlerle dolu İstanbul'da yaşayan Neslişah Sultan, şehrin siluetine bakıp, "Güzel olan ne varsa dedelerim yapmış" diyor.

Hanedanın son fertlerinin tarihini hatıralara ve belgelere dayanarak kaleme alan Murat Bardakçı, yazdığı eserlerle ileride "son vak'anüvis" olarak anılacaktır.

Parçalanan imparatorluk

19. yüzyıla gelindiğinde Batılı devletler ve Rusya'nın kışkırttığı Balkan milletleri bağımsızlık peşinde koşuyor ve Rumeli'deki Türk varlığı gittikçe kan kaybediyordu. Yunanistan, Sırbistan, Karadağ, Bulgaristan gibi ülkeler İngiltere, Fransa ve Rusya'nın Osmanlı İmparatorluğu'na siyasi veya askeri baskısı sonucu birer birer imparatorluktan koparıldı.

Yemen'den Arnavutluk'a

Bütün olumsuz gelişmelere rağmen Osmanlı İmparatorluğu, son yıllarında bile Adriyatik'ten Yemen'e kadar uzanan topraklara sahipti. Selanik, Kavala, Yanya, Üsküp, İşkodra, Bağdat, San'a, Kudüs, Halep, Şam gibi önemli şehirler hâlâ bizim toprağımızdı. Yemen'den Arnavutluk'a, Suriye'den Makedonya'ya Türk bayrağı dalgalanmaya devam ediyordu.

Erhan AFYONCU yazdı...

 

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.