Tasavvuf Nedir?

Tasavvuf Nedir?
Bir ara üstazımız hocalara şöyle bir soru yöneltti. “Cemaatiniz içinde beş vakit namaza devâm eden, tâdil-i erkânla namaz kılan, etrâfına yumuşak davranan, fakir yoksul gözeten, selâmı yayan, geceyi ihyâ eden, Kur’ân ve sünnete tâbî olan kim?

Hep bizim dervişler. Rûhânî terbiyeden geçen kimseler. Siz de geç kalmayın, ilim tahsîl ettiğiniz gibi irfânı da tâlim edin.”

Kayseri’de mürid Ali Efendi kabrinden şu haberi yollar: “Hocalar intisâb etsin.” Topluca Es’ad-ı Erbilî Hazretlerine giderler. Evrad ve ezkâr alırlar. “Makarr-ı ulemâ olan şehir, makarr-ı evliyâ oldu” buyurur Es’ad-ı Erbili (ks). Âlimler şu gerçeği ifâde ederler: “Tâatin zevkini, ilmin sırrını, aynel yakîn olup eşyâda esmâyı, esmâda müsemmâyı tarîkat-i âlîye intisaptan sonra öğrendik.”

“Arabanızı park edip içinde çantanızı unutsanız, eviniz açık kalıp yatsanız, malınız ve mülkünüze zarar gelmez bu Yahyalı kasabasından” sözünü söyleten, tarîkat neşrinin sağlandığı belde olması değil de nedir? Bu adam köyümüze kentimize, ırzımıza nâmusumuza zarar verir denen kimseler, her şeyin kendilerine emânet edilmesinin sebebi tarîkat müessesesidir. Vakıflar, yardım dernekleri, yayın organları, gençlik kulüpleri, eğitim yuvaları, ilim halkalarının oluşmasına vesîle olan bu ihsan mektebidir. Sivil emniyet görevini üstlenip, halkın barışık yaşamasını temin eden, bozulan âileleri bir araya getiren, esrar bağımlılarını câmi-cemâate alıştıran, zikir halkasına oturtturan bu mektebdir.

İdârî noktada olanlara, halkın her bir ferdinden mesûliyyeti, şeyh Edebâliler öğretmiştir. Ülke savunmasında tankın önüne yatmayı, ölümü pahasına canını fedâ etmeyi, ibâdetten haz alıp isyâna vedâ etmeyi bir genç, gönül eğitiminin yapıldığı merkezlerden almıştır.

Silâhın yerine kitâbı, cehâletin yerine ilmi, teknolojide en ileri olmayı “İkra” oku hitâbının, “mârifetüllâhı tahsîl et” deme anlamına geldiğini idrakle sağlamıştır. Çünkü tasavvuf kitaplarının başında geçen ilk cümle, “mârifetullâhı tahsîl et”dir. Bu mârifet enformasyon, biyoteknoloji, kuantum mekaniği, nanolazerler, oksijen projesi, manyetometre, doku mühendisliği ve daha nice buluşlara namzettir.

Mikrobun kâşifi Akşemseddin; cotanjant, sekant, trigonometriyi bulan Ebül Vefâ; matematikte Ebu Kâmil Şüca; bilgisayarın mûcidi Cezari; astronomide Kadızade Rumi; kan dolaşımını bulan İbnünnefis Rahmetüllâhi aleyhim ecmaindir. Bugünün kâşifleri de, “bu gözler kör olmaz ama gönül gözleri kör olur” Hac, 46. âyetiyle, kalb gözleri açılan Allah Teâlâ’nın erleridir.

Uzay çalışmalarının koordinatörlüğünü bünyesinde toplayan Nasa, Kur’ân-ı Kerîm’den aldığı âyetlerle uzay teleskobu, keşif robotu, uzay istasyonu, güneş sistemindeki insan aktivesini devâm ettirmektedir. Sâmî Ramazanoğlu (ks) uzaktaki hedefleri mikrodalga yansıtmasıyla aranan Zühal yıldızını, âletsiz mübârek parmağıyla işâret ederek göstermiştir. Otuz yıl önce 1969’da aya çıkıldığında üstâzımız Hacı Hasan Efendi (ks) “evliyâullâh her zaman çıkıyor” demişti. Neil Armstrong ezan sesini aya ayak bastığında duymuştu. Tahal Hakkâri Hz.lerinin müezzini, yerden Arş-ı Âzam’da okunan ezanı duyuyordu. Beyşehirli Çoban Veli Hazretleri “uzayın keşfini evliyâ yapmadan diğerleri yapamaz” der. Ladikli Ahmet Ağa aya çıkma hâdisesinde “ay çok taşlı nasıl çıkacaklar?” der.

Teknolojiyle bilgi alış verişi hızlanmıştır. Dünyanın diğer ucundaki haberler ânında duyulmaktadır. Talaslı Cemil Baba bize, “yeni Yemen’den geliyorum. Çok sıcak” demişti. Abdülkadir Geylânî (ks) ve emsâlinin gönül gözünde dünyâ bir yüzüğün içi kadardır. Yahyalı’lı Yahya Efendi, Kuddusi Veli Hazretlerine iki seccâde gönderir. Gönderdiği kimse birini kendisine ayırır. Kuddusi Veli minderinin arkasındaki dolaba yönelerek, “Yahya Efendi, gönderdiğin seccâde bir miydi iki miydi?” diye sorar. İkiydi cevâbını duyan postacı, “birbirinize bu kadar yakındınız da, beni niçin vâsıta ettiniz?” der.

Es’ad-ı Erbili (ks) “Nakşi kutubları yaman olur.” Biiznillâh-i Teâlâ kulağı duyar, gözü görür, kalbi anlar. Kur’ân ve Sünneti esas alan bu kutlu öncülerin tavsiyelerine âzamî dikkatle Esselâmü Aleyküm ve Rahmetüllâhi ve Berakâtühü.

Alemdar(Aralık 2016)

 

Not: Bu yazı Yenidünya Dergisinin Aralık-2016 sayısından alıntıdır.  

Kaynak:

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.