'Suudi Arabistan kirli petrol parasıyla Batılı devletleri susturdu'

'Suudi Arabistan kirli petrol parasıyla Batılı devletleri susturdu'
Nobel Ödüllü aktivist Tevekkül Karman, "Suudi Arabistan kirli petrol parasıyla Batılı devletleri ve liderlerinin sesini, sessizliğini satın aldı ve silah ticaretiyle onları susturdu." dedi.

'Suudi Arabistan kirli petrol parasıyla Batılı devletleri susturdu'

Nobel Ödüllü aktivist Tevekkül Karman, "Suudi Arabistan kirli petrol parasıyla Batılı devletleri ve liderlerinin sesini, sessizliğini satın aldı ve silah ticaretiyle onları susturdu." dedi.

Nobel Ödüllü aktivist ve Zincirleri Olmayan Kadın Gazeteciler Grubu Başkanı Tevekkül Karman, Kaşıkçı cinayetiyle ilgili "Suudi Arabistan kirli petrol parasıyla batılı devletleri ve liderlerinin sesini, sessizliğini satın aldı ve silah ticaretiyle onları susturdu." diye konuştu.

TRT World Forum'da düzenlenen "Cemal Kaşıkçı Cinayeti: Bölgesel Jeopolitiğin Bir Yansıması mı?" oturumda konuşan Karman, Suudi Arabistan veliaht prensi Muhammed Bin Selman'ın Kaşıkçı cinayetinden birinci dereceden sorumlu olduğunun bir an önce açıklaması gerektiğini söyledi.

Kaşıkçı'nın Suudi Arabistan konsolosluğundan çıkmadığı saatlerde Kaçıkçı'nın nişanlısı Hatice Cengiz'ın kendisini aradığını ve Cemal'in öldürülmüş olabileceğine dair şüphelerini aktardığını anlatan Karman, "Hatice, 'sence onu öldürdüler mi?' diye sordu bana. ‘Hayır’ dedim. ‘Bu uluslararası hukuka aykırı bir şey. Böyle bir ahmaklık yapmazlar’ dedim. Ama yapabilirlermiş. Böyle haince bir suçu kendi evlerinde yapabiliyorlar. Rejimin aynısı benim ülkem Yemen’de her gün sivilleri öldürüyor. Biz Yemenliler biliyoruz ki bu cinayetin sorumlusu Suudi Arabistan ve Muhammed bin Selam da bu cinayet emrini veren kişi." şeklinde konuştu.

Kaşıkçı'nın, Suudi Arabistan'da devrim değil reform yanlısı olduğunu belirten Karman, şunları kaydetti:

"Cemal daha çok reform talep ediyordu. Hatta Suudi Arabistan'da kadınların artık araba kullanabileceğine dair karar çıktığında çok sevinmişti, Bu, 'ilk büyük kazançtır' demişti. Çünkü özgürlük için, insan hakları için bu bir ilk kazançtı. Tabii ki kadınların araba kullanması herkes için şart olan bir şey değildi ama çok sembolik bir başarıydı. Muhammed bin Selman’ın değişim adımları onu çok mutlu ediyordu. Bir defasında ona dedim ki 'Cemal Suudi Arabistan'a bir devrim lazım.' Suudi Arabistan Arap Baharı'nı memnuniyetle karşılarsa o zaman ülkesine döneceğini düşünüyordu ama tam tersi oldu. Bu nedenle Cemal'e sordum, 'Sence Suudi Arabistan'da devrime ihtiyacımız var mı?', 'Hayır, devrime ihtiyacımız yok, reformlara ihtiyacımız var.' dedi. Cemal ifade özgürlüğü mücadelesini canıyla ödedi."

Muhammed Bin Selman'ın kendini reformcu, yeni bir lider olarak yansıttığını ifade eden Karman, "Ama bu işlenen cinayetler de gerçekti. Bu cinayetler Suudi Arabistan’ın imajını tüm dünyaya gösterdi. Suudi Arabistan'nın işlediği cinayetler DEAŞ cinayetlerine benziyor. Aynı misyonla öldürüyor. Kaşıkçı cinayeti, Batı devletlerin değerlerinden nasıl uzaklaştığını da gösterdi. Suudi Arabistan kirli petrol parasıyla batılı devletleri ve liderlerinin sesini, sessizliğini satın aldı ve silah ticaretiyle onları susturdu." diye tamamladı.

"İnsanlık bugün acımasız, kuralsız, belirsiz sorunlarla boğuşmakta"

AK Parti İzmir Milletvekili Binali Yıldırım, "Küresel denge Soğuk Savaş sonrasında daha da bozuldu. Küreselleşmeden duyulan memnuniyetsizlik giderek arttı. İnsanlık bugün acımasız, kuralsız, belirsiz sorunlarla boğuşmakta. Dünyanın toplam geliri 80 trilyon dolar, 22 trilyonu ABD'ye ait, yani dünya gelirinin 4'te 1'ini kontrol ediyor." dedi.

TRT World Forum kapsamında düzenlenen, "Ticaret Savaşları ve Küresel Kalkınmanın Önündeki Riskler" oturumda konuşan Yıldırım, Soğuk Savaş sonrasında güçlenen küresel sistemin etkilerine dikkati çekti. 

Küreselleşmenin gelişmiş ülkeler için daha avantajlı hale geldiğini söyleyen Yıldırım, "Küreselleşmenin fırsatlarından ne yazık ki her ülke aynı şekilde yararlanamadı. Yeni süreç denge oluşturma beklentisini aksine kapitalizmin mutlak egemenliği şeklinde tezahür etti. Doğal olarak tüketim ve üretim endeksli bir ekonomik düzen daha da gelişti. Denge gelişmekte olan ülkeler aleyhine gelişmeye başladı." diye konuştu. 

Yıldırım, şunları kaydetti:

"Küresel denge Soğuk Savaş sonrasında daha da bozuldu. Küreselleşmeden duyulan memnuniyetsizlik giderek arttı. İnsanlık bugün acımasız, kuralsız, belirsiz sorunlarla boğuşmakta. Dünyanın toplam geliri 80 trilyon dolar, 22 trilyonu ABD'ye ait, yani dünya gelirinin 4'te 1'ini kontrol ediyor. 19 yıl önce 35 bin dolar olan kişi başına düşen geliri 66 bin dolara yükseldi. İki kat büyüdü. Çin 19 yılda gelirini 12 kat büyüttü. Bugün 14 trilyon dolar hasılaya ulaştı. Çin dünya gayri safi hasılasındaki payını yüzde 3'ten yüzde 13,5'e çıkardı. Kişi başı milli geliri bin dolardan 10 bin doların üstüne çıkardı. Ekonomik veriler Çin'in dünyadaki ekonomik dengelerde yeni bir güç olarak çoktan yer aldığını gösteriyor."

BM Güvenlik Konseyi'ndeki sistemi 'adaletsiz' olarak tanımlayan Yıldırım, şöyle devam etti:

"Burada daimi üyelerin uyguladığı çifte standart sebebiyle ne yazık ki yıllardır devam eden insanlık dramı, Filistin meselesi bir türlü çözüme ulaştırılamıyor. Bazı ülkeler BM Güvenlik Konseyi'nin kararlarını sorgulamadan uygularken, bazı ülkeler yaslandıkları güce güvenerek hiçbir şekilde oy kullanmıyor. İşte o yüzden, Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan bir süreden beri her yerde, her ortamda dünya 5'ten büyüktür diyerek sistemin çarpıklığını açık bir şekilde ifade ediyor. Küreselleşmenin bir taraftan da insanlar ve toplumlar arasındaki çatışmalara zemin hazırladığını belirten Yıldırım, "Etnik ve dini kökenli çatışmalar, ticaret ve rekabet savaşları, ırkçılık, ayrımcılık, İslam karşıtlığı gibi eğilimler insanlığın geleceğini tehdit eder hale geldi. Küresel ısınmaya sebep olan üretim faaliyetleri iklim değişikliğine de sebep oldu. İklim değişikliğinin sonuçlarını tartışıyoruz ama iklim değişikliğine sebep olan ülkeler bu sorumluluğu üstlenmekten kaçınıyorlar. Endüstrileşme adına, daha çok üretim adına, aç gözlülük adına dünyamızı kirlettiler, şimdi temizlemek için faturayı gelişmekte olan veya geri kalmış ülkelerin sırtına yıkmaya çalışıyorlar."

"Bölücü ve yıkıcı terörün yıllık maliyeti 42 milyar dolar"

Türkiye'nin adil bir dünya düzeni kurulabilmesi için tüm alanlarda mücadele ettiğini anlatan Yıldırım, "Türkiye serbest açık, demokratik yönetimiyle, istikrar ve güveniyle hep küresel sistemin adil bir şekilde gelişmesi için gayret gösterdi. Ancak küreselleşme sürecinde barış ve güven ortamı bozulmaya çalışan ülkelerden biri de maalesef Türkiye oldu. Türkiye'yi geri bırakılmış ülkeler sınıfına sokmak için kullanılan araçların başında bölücü terör örgütleri tarafından yapılan eylemler sebebiyle ülkemizde maalesef güvenlik kaygıları ön plana çıktı." diye konuştu.

Yıldırım, "10 binlerce şehit verdik. Terörün 35 yıllık maliyeti ülkemize 1,5 trilyon dolar oldu. Bölücü ve yıkıcı terörün yıllık maliyeti 42 milyar dolar. Bu da yetmezmiş gibi son yıllarda FETÖ gibi, DEAŞ gibi terör örgütleriyle de mücadele etmek zorunda kaldık." dedi.

Küresel düzenin büyük ekonomilere sahip bazı ülkelerin aldığı kararlarla yeniden dizayn edilmeye çalışıldığını dile getiren Yıldırım, "En büyük risk korumacılık ambargo ya da yaptırımlar gibi tehditler değil aynı zamanda bölgesel terör ve şiddettir. Şiddet ve terör dünya ekonomisine büyük bir fatura çıkarıyor. Yılda 14 trilyon 300 milyar dolar sadece terör küresel şiddet ve mülteciler için ayrılıyor. Dünya gayrı safi hasılasının yüzde 13,5'i boşa gidiyor." ifadelerini kullandı.

Artan göç sorununa da değinen Binali Yıldırım, sözlerini, "Türkiye bir yadan Avrupa'ya, başka ülkelere göç akınını engellerken, bir yandan da Suriye'den canını kurtarmak, çocuklarını korumak için ayrılmak zorunda kalan 4 milyona yakın insana ev sahipliği yapıyor kucak açıyor. Uluslararası camiadan BM'den, diğer kuruluşlardan beklentimiz sadece 'aferin' demek değil, Türkiye'nin yıllardır üstlendiği bu sorumluluğa omuz vermesidir." diye tamamladı.

"Göç konusunda farklı politikalar ve farklı hassasiyetler var"

Kızılhaç ve Kızılay Dernekleri Federasyonu Başkanı Francesco Rocca, "Göç konusunda farklı politikalar ve farklı hassasiyetler var. Geçen bunca zamana rağmen somut bir adım atılamadı. Ben bir gönüllü olarak 30 yıl önce bu alanda çalışmaya başladım. Somali'de hala bir düzelme yok. AB'nin uluslararası alandaki sorunları düzeltememesinden kaynaklanıyor bu durum." dedi.

Rocca, İstanbul Kongre Merkezi'nde devam eden TRT World Forum'da düzenlenen "Avrupa'nın Mülteci Kriziyle İmtihanı" başlıklı özel oturumda Avrupa'da mültecilere bakış ve göç konusunda değerlendirmelerde bulundu.

Cenevre Konvasiyonu'nun İtalya tarafından da imzalandığını anımsatan Rocca, bu konvansiyonu imzalayanların mülteciler konusunda bazı yükümlülükleri olduğunu söyledi.

Rocca, AB ve Libya sahil güvenliğinin beraber çalışma konusunda anlaştığını fakat Libya sahil güvenliğinin insan kaçakçılarıyla bağları olduğunun yakın zamanda tespit edildiğini anlattı. Libya'dan Avrupa'ya gelen mültecilerin sayısında geçmiş yıllara göre azalma olduğunu dile getiren Rocca, "Bu düşüşte Libya sahil güvenliğinin bir etkisi yok. Nijer üzerinden gelen mülteciler Libya'ya ulaşıyordu. Nijer'de gerçekleştirilen başarılı çalışmalar sonucu Libya'dan Avrupa'ya gelen mültecilerin sayısında azalma oldu." dedi.

Rocca, göçün kolay bir konu olmadığını belirterek, şunları kaydetti:

"Göç konusunda farklı politikalar ve farklı hassasiyetler var. Geçen bunca zamana rağmen somut bir adım atılamadı. Ben bir gönüllü olarak 30 yıl önce bu alanda çalışmaya başladım. Somali'de hala bir düzelme yok. AB'nin uluslararası alandaki sorunları düzeltememesinden kaynaklanıyor bu durum. Bu da hayal kırıklığı yaratıyor. AB bir bütün olarak hareket etmeden göç konusunda bir sonuç alınmayacak gibi görünüyor. Göç edenler Avrupa'ya ulaşmaya çalışıyor. AB'nin göçle baş edecek siyasi bir politikası yok. Her ülkenin kendi sınırlarını korumasına bir şey diyemeyiz. Ama başka çözümler bulunması gerektiğini de sınırlara bakınca anlıyoruz."

Avrupa'da bazı ülkelerle özel olarak çalışmalar yürüttüklerini anlatan Rocca, aslolanın temel ihtiyaçlar noktasında mültecilere yapılacak yardım olduğunu söyledi.

Rocca, konuşmasını şu değerlendirmelerle sonlandırdı:

"ABD'de Teksas'ta sınırdan gelenlere gıda verenler mahkemeye çıkarılıyor. Temel desteği verenler bunu yaşıyor. Yani yüreği olan insanların başına bunlar geliyor. Geçmişimizi unutuyoruz. Korkutucu olan da bu. İşim gereği birçok yere seyahat ettim ve yaşanan krizleri gözlerimle gördüm. Gazze ve Suriye'ye gittim. O ziyaretlerimde oradaki insanların ne şartlarda yaşadıklarını anladım. Yapılması gereken mülteciler hususunda yerel toplumu daha iyi bilgilendirmek. Bu sayede yerel halk onları daha iyi anlayabilir. Avrupa'da medyanın bu söylemi desteklediğini söyleyebiliriz."

 

Kaynak:

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.