Sünnet yasağına DİTİB'ten cevap
Almanya'da Köln Eyalet Mahkemesinin sünneti ''yaralama suçu'' olarak gördüğü yönündeki karara Diyanet İşleri Türk İslam Birliği'nden (DİTİB) de tepki geldi.
DİTİB açıklamasında, ''Köln Eyalet Mahkemesi'nin dini emir, gelenek veya ebeveynin isteği ile erkek çocukların sünnet edilmesini ''adam yaralamak'' suçu olarak değerlendirmesi ne inanca ve dini geleneğe saygı duyan hukuk mantığı, ne de toplumsal sağduyu ile izah etmek mümkündür. Verilen bu kararın bir dizi gereksiz tartışmaları, huzursuzlukları ve riskleri beraberinde getireceğinden endişe duymaktayız'' denildi.
Adaletin hakim kılınmasının, bireyin ve onun haklarının korunmasının, bireyin biyolojik olduğu kadar, düşünce, inanç, ibadet, karar verme gibi zihin, duygu ve algı dünyasının bütünlüğünün muhafaza edilmesinin, toplumun gelenek ve değerlerine saygı duyarak toplumu huzur içerisinde bir arada tutmanın, hukuk felsefesinin önde gelen ilkeleri arasında bulunduğuna işaret edilen açıklamada, ''Bugünün interdisipliner anlayışı bize, hangi alanda olursa olsun bir konunun indirgemeci bir yaklaşımla dar açıdan değil, bilakis geniş açı ve farklı boyutların bütünlüğü içinde ele almasını öğretmektedir. İster dini isterse kültürel olsun, erkeklerin sünnet olması başta bir gelenek olmak üzere dünyada yüzlerce yıldır yapılan bir uygulamadır. Bugüne kadar milyonlarca insan, yüzlerce toplum ve hukuk geleneği erkeklerin sünnet olmasını 'adam yaralama' olarak tanımlamamıştır. İslam, insanın değil, dirisinin, ölüsünün bile vücut bütünlüğüne saygı duymakta, onu her türlü yaralama ve eziyet karşısında korumaktadır'' ifadesine yer verildi.
İslam ve Müslüman kimlik açısından değerlendirildiğinde, erkeklerin sünnet olmasının, dinin bir hükmü, toplumsal bir kabulün ve geleneğin bir parçası olduğu ifade edilen açıklamada, ''Hukukun, bireyi ve toplumu inancıyla, geleneği ve kimlik unsurları ile bir bütün halinde değerlendirmesi, toplumsal gelenek ve örfü bile hukuka bir kaynak olarak görmesi gerekirken, garip bir tarzda gündeme düşen bu mahkeme kararı merkezli tartışmanın, bir an önce insanı bedeni ve manevi bütünlüğü içinde ele alan 'inanç özgürlüğü garantisini hukukun tali değil, temel bir normu olarak gören bir anlayışla' sonlandırılmasını istiyoruz'' değerlendirmesine yer verildi.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.