Siyonist Irkçılığın Psikolojik, Sosyal Psikolojik ve Psikanalitik Çözümlemeleri

Siyonist Irkçılığın Psikolojik, Sosyal Psikolojik ve Psikanalitik Çözümlemeleri
Irkçılık bazı yazarlarca, korku, nefret, güvensizlik, dayanışma, fazla enerji, tutku gibi psikolojik ve sosyal psikolojik etmenlerle açıklanır. Pek çok açıklama bu başlık altında toplanabilir..

Bu yazıda, ortaya atıldıkları tarih sırasına göre ırkçılığın bilimsel açıklamalarına ilişkin üç örnek ile yetiniyoruz.

Irkçılık bazı yazarlarca, korku, nefret, güvensizlik, dayanışma, fazla enerji, tutku gibi psikolojik ve sosyal psikolojik etmenlerle açıklanır. Pek çok açıklama bu başlık altında toplanabilir.. Bu yazıda, ortaya atıldıkları tarih sırasına göre ırkçılığın bilimsel açıklamalarına ilişkin üç örnek ile yetiniyoruz.

Bunlardan a)Reich'ınki psikanalitik olarak; b)Adorno ve arkadaşlarının açıklaması psikolojik ve sosyal psikolojik olarak; c)Krech ve Crutchfield'in açıklamaları psikolojik, sosyal psikolojik ve psikanalitik olarak üç boyutu da içeren açıklamalardır[1].  
 

1.IRKÇILIĞIN BİLİMSEL AÇIKLAMASI:

Bu metinde önce bu ırkçılığın bilimsel açıklamaları ortaya konulacak, sonra da Siyonist ırkçılık açıklanacaktır. Açıklamalarda, İsrail’in Filistin’da uyguladığı politikalar esas alınacak ve ırkçılığa ilişkin ortaya konan bilimsel verilere dayanılarak da anlamlandırılacaktır.


A. WİLHELM REİCH'IN IRKÇILIK KURAMI 

Avusturyalı-ABD'li psikiyatrist ve psikanalist, psikiyatri tarihinin en radikal isimlerden biri olan Wilhelm Reich (1897-1957) Avusturya-Macaristan İmparatorluğu'nda Galicia şehrinin Dobrzanica köyünde, 24 Mart 1897 tarihinde, Yahudi bir ailenin çocuğu olarak dünyaya geldi. Babası Leon Reich, otoriter, soğuk ve güvensiz bir Yahudi'dir. Ancak Reich'in sonradan belirttiği üzere babası Yahudilik'ten ayrılmış, çocuklarını Yahudi gelenekleri ile yetiştirmemiş ve hatta çocuklarının Yahudi Almancası (Yidiş) konuşan diğer çocuklarla oynamasına bile hiçbir şekilde müsade etmemiştir. Yetişkinliğinde, kendisini Yahudi olarak adlandıran kişilere Yahudi olmadığını söylemiştir. Reich'in biyografisini yazan Myron Sharaf, Reich'in bu şekilde davranmasını kısmen "Yahudi Aşırı Milliyetçiliği"ni reddetmesine, kendi seçimi olmayan bir sınıflandırmaya sokulmaktan hoşlanmamasına ve dışlanan biri olmayı hiçbir zaman istememesine bağlamaktadır[2].

Wilhelm Reich, 1920'lerde kendisi gibi Yahudi kökenli bir bilim adamı olan Sigmund Freud ile birlikte çalıştı. Hayatının büyük bölümünde hatırı sayılır bir analist olarak tanındı. Kişisel nevrotik semptomlar yerine karakter yapısına odaklandı. Hastalarda ortaya çıkan nevrozların fiziksel, cinsel, ekonomik ve sosyal şartlardan kaynaklı olduğunu savunarak Marksizm ile psikanalizi bağdaştırmaya çalıştı. Böylece bilimsel çalışmalarını yine Yahudi kökenli Karl Marx’a dayandırdı. Ruhsal hastalıkların tedavisinde cinselliği bir tedavi aracı olarak kullandı, başarı sağladı ancak muhafazakar toplumdan gelen tepkiler üzerine geri adım atmak zorunda kaldı.  Psikoloji ve psikiyatri, Batı bunalımında (1930 - 1945) oluşmuştur. Bu dönemde Yahudi kökenli sosyal bilim adamları, Hitler’in liderliğini yaptığı Alman Faşizminin açıklamasına büyük çaba sarf etmişlerdir. Wilhelm Reich, bunların en tipik olanıdır. Sözkonusu sosyal bilim alanında çalışan Yahudi kökenli bilim adamlarının Alman Faşizmi için ürettikleri kuramlar, bugün İsrail’in Siyonist politikaları için de geçerlidir.

Wilhelm Reich, ‘Faşizmin Kitle Ruhu Anlayışı’ adlı eserinde, ırkçılığı faşizmin bir öğesi, ancak (s. 112'de) «Alman faşizminin tutunduğu ana menteşe ırk kuramıdır[3]» diyecek kadar önemli, asal bir öğesi olarak görür. Reich bir öğretinin ekonomik temelinin onun somut dayanağını açıkladığını, ama bize onun akıldışı çekirdeği konusunda bir şey öğretmediğini (s. 118'de) söyler.

Bir öğretinin maddesel, ekonomik temeli, iki yönlüdür. Öğreti dolaylı yoldan toplumun ekonomik yapısına bağlıdır; dolaysız yoldan bu öğretiyi üreten ve toplumun ekonomik yapısıyla belirlenen insanların kendilerine özgü zihinsel yapılarına bağlıdır. Böylece, akıl dışı, ideolojik bir ortamda yetişen insanlar, akıldışı «kişilik yapıları» kazanırlar.   

Reich'a göre emperyalizmin görüş açısını anlamak için onu doğuran ekonomik temele bakmalıyız. O zaman faşist ırk kuramı ile ulusçu öğretinin, ekonomik güçlüklerle karşılaşan bir egemen katmanın emperyalist amaçlarına bağlı oldukları görülür. Ancak bu ekonomik etmenler öğretinin özünü oluşturmaz, yalnızca yeşereceği toprağı oluştururlar. Faşist öğretinin akıldışı çekirdeği, faşist kişilik yapısıdır. 

Reich, eserinin (1942 yılında yapılan) birinci baskısında faşizmi, bir siyasal ideolojiyi örgütlü bir biçimde temsil eden siyasal partilerden biri gibi gördüğünü söyler. Her katmandan, her ırktan, her ulustan ve mezhepten insanları kapsayan hekimlik deneyimi, ona bu eski görüşünün yanlışlığını göstermiştir; faşizmin, orta sınıf insanının kişilik yapısının siyasal alanda örgütlenmiş görünümünden başka bir şey olmadığını öğretmiştir. Faşist kişilik yapısı belli partilere, ırklara, uluslara özgü değildir. Dahası, kişilik çözümlemesi alanında yaptığı deneylerle, faşist duyarlılığın ve düşüncenin bazı öğelerini taşımayan tek canlının [insanın] bulunmadığı, sonucuna varmıştır. Irksal önyargıların etkilerinin genişliği, dünyanın dört bir yanına yayılmış bulunmaları, bunların kaynağının insan beynindeki akıldışı kesim olduğunu göstermektedir. Öyle ki, ırklar kuramı faşizmin uydurduğu bir şey değildir; tam tersine, ırksal nefret, bu nefretin siyasal alanda dile getiriliş biçimi olan faşizmi doğurmuştur. Irkçı öğreti, orgazm güçsüzlüğü çeken insanın kişiliğinde dışa vuran biyolojik bir hastalıktır. Faşizm, makineci buyurgan uygarlıkla onan makineci gizemci öğretisi tarafından ezilen insanın temel coşkusal tutumudur, bir «coşkusal veba»dır. Ne var ki bu hastalığın kökleri derindedir. Bu bakımdan faşizm, ilk güdüleri, biyolojik güdüleri, binlerce yıldır baskı altında tutulan sıradan bireyin akıldışı kişilik yapısının dile gelmesidir.

Reich, faşizmi, nesnel koşullar bakımından ekonomik bunalıma ve emperyalist eğilime bağlayan (Marksist), öznel koşullar bakımından cinsel güdüleri bastırılmış insanın akıldışı, gizemci kişilik yapısına bağlayan (Freudçu) bir sentezle açıklamaya çalışmaktadır. Bu iki olgu arasındaki bağlantıyı, ırkçılık kuramının sağladığını düşünmektedir. Ekonomik ve psikolojik öğelere bu ideolojik öğenin de katılmasıyla Faşizm, Reich'a göre, bir kitle eylemine dönüşmüştür. Hitler, geleneksel toplumsal yapılar arasında, özellikle aile içinde sıkışıp kalan cinsel enerjiyi açığa çıkarmış, harekete geçirmiştir[4]. 

Reich yapıtının üçüncü baskısına yazdığı önsözde (s. 20' de) on yıl önceye (birinci baskının yapıldığı yıla) oranla ırkçı kuramın biyolojik gizemcilikten başka bir şey olmadığının daha iyi görüldüğünü söyler. Irkçılık kuramının dile getirdiği bu biyolojik gizemcilik şöyle işler: Saf Aryan ırkı düşüncesinin içindeki saflık kavramıyla, ırkın karışması korkusu yaratılarak, cinsel imsak yüceltilmiş, daha doğrusu geleneksel cinsel baskılama ideolojik bir biçim verilmiş olur. Naziler arasında cinsel ilişkilere ancak ırk, ulus, parti gibi belli kültür değerlerine katkıda bulunmak için izin verilmesiyle de, cinsel enerji parti yararına kullanılmış olur. Cinsel baskının biriktirdiği öfke ise, imsakçı davranmayan, ırkı karışık halklarla, kendilerinden Aryan ırkının saflığını bozma tehlikesi gelen Yahudiler'e yöneltilir. Bu öfke kendini Yahudiler'e eziyet etmek gibi sadist biçimlerde ortaya koyabilir. Irkçı kuram içinde Cermen kanının Yahudi kanıyla zehirlendiği görüşü, Alman düşünüşünün de Yahudi Marx tarafından zehirlendiği çağrışımını yaptırmaktadır. 

Öte yandan efendiler ırkının üstünlüğüne inanmak, nasyonal sosyalist kitlelerin, kendilerini bu ırkın simgesi olarak sunulan führer ile özdeştirmelerine varır. Böylece, bir yandan yığın içindeki önemsiz kimselerin führer oldukları düşüne kaptıracak kadar körleşmelerine; öte yandan führere bağlanarak tutsaklıklarını seve seve benimsemelerine yol açar. Irkçı öğretide ırkların karışması kavramının toplumun egemen sınıfıyla ezilen sınıfların karışmaması kavramını gizleyişinde, sınıflı toplumda cinsel baskının oynadığı önemli rolü görürüz. Cinsel baskı sonucunda biriken enerjileri böylece yücelten ya da saptıran nasyonal sosyalizmin ırk kuramının çekirdeği, ataerkil ailenin cinsel baskı ile bilinçaltına soktuğu «doğal cinsel yaşam ile orgazm işlevi karşısında duyulan öldürücü korkudur». Böylece Reich Alman faşizminin tutunduğu ana menteşenin ırk kuramı olduğunu ortaya koymuş olduğunu düşünür. 

Reich 'a göre, Naziler'in emperyalizme hizmet eden ırkçılık öğretisi, tüm çelişkileriyle ve saçmalıklarıyla, akıldışı kökenlidir; olguları kendi kanıtlarına göre eğer büker. Böyle özünde irrasyonel olan bir düşünüşü rasyonel kanıtlarla çürütemezsiniz. Onu çürütmek için akıldışı işlevlerini günışığına çıkarmak gerekir. İki akıldışı işlevi vardır: 1. emperyalist özlemlere biyolojik bir kanıt kazandırmak, 2. ulusçu duyarlılığın bilinçdışı duygusal güdülerini dile getirip bazı ruhsal eğilimleri gizlemek. 

B. ADORNO VE ARKADAŞLARI’NIN IRKÇILIK KURAMI

Reich ırkçılığı, kökleri binlerce yıl gerilere dayanan cinsel duyguların bastırılmasıyla ilişkilendirdiği faşizmin, coşkusal veba dediği faşizmin dayanağı olan bir hastalık gibi görürken, faşizmi ve ırkçılığı Reich gibi kişilik yapısı ile açıklamaya çalışan Theodor W. Adorno ve arkadaşları, onu bir hastalık olarak görmezler[5]. 

Adorno ve arkadaşları, The Authoritarian Personality (1950) (Yetkeci Kişilik) adlı eserlerinde, siyasal ve ekonomik güçlerin etnosantrizmin hem kurumsal hem de bireysel psikolojik biçimlerinin gelişmesinde yaşamsal bir rol oynadığını (s. 151'de) kabul ederler. Önyargıların toplumun genel örgütlenmesinin [düzeninin] ürünü olduğunu ve ancak toplumun değişmesiyle değişebileceklerini (s. 975'de) teslim ederler. Ama etnosantrizm dedikleri ırkçı düşünüş ve tutumun yalnız açıklanmasını değil, engellenmesini, önlenebildiği kadar önlenmesini de (s. vıı'de) amaçladıkları için, konunun bu boyutlarını dışarıda bırakıp, kendi grubuna olumlu, öteki gruplara olumsuz önyargılarla bakan etnosantrik kişilik yapısı üzerinde dururlar. Freudcu bir kişilik yapısı kuramına (s. 5'de) dayanarak, etnosantrik (etnik benmerkezci) kişilik yapısının öğelerini açıklamaya girişirler.

Vardıkları sonuç (s. 150'de) etnosantrik davranışın, düşüncenin her noktasına işleyen katı bir içgrup (ingroup, benim grubum) dışgrup (cut group, başka gruplar) ayrımına dayandığı, dışgruplara karşı basmakalıplaşmış olumsuz, düşmanca hayaller, içgruba karşı basmakalıplaşmış olumlu boyuneğici tutumlar takındığı, gruplar arası ilişkilerde içgrubun haklı olarak başat konumda olması, dışgrupların ona boyun eğmesi biçiminde sıradüzenci, yetkeci bir görüşü içerdiğidir. Böylece, «yetkeci kişilik» dedikleri bir tipi ortaya çıkarırlar. Bu yeni «antropolojik» tür, eski bağnaz tipten farklı olarak, yüksek düzeyde endüstrileşmiş bir toplumun irrasyonel ve antirasyonel inançlarını biraraya getirebilmektedir. Aynı zamanda hem aydınlanmış hem boş inançlıdır; bireyci olmaktan onur duyar, ama öteki insanlara benzememekten korkar. Öte yandan erke ve yetkeye körükörüne boyuneğme eğilimindedir. 

«Potansiyel faşist» dedikleri, etnosantrik düşünüş ve tutumları olan bu kişilik yapısı; hemen her toplumda görülebilir. Toplumsal durum ve koşullar (s. vıı) ile içinde yaşanılan toplumsal ve siyasal düzen (s. 975) bu potansiyel faşist kişilik yapısının o ya da bu ölçüde su yüzüne çıkmasına yol açabilir. Öte yandan, yetkeci kişilik yapısı ile etnosantrik önyargılar ve benimsenen ideoloji arasında bağlantı vardır. Öyle anlaşılıyor ki, Adorno ve arkadaşlarının yorumuna göre, etnosantrik (ırkçı) düşünüş ve tutumlar, bir yanda kişilik yapısı ve toplumsal ve siyasal düzen ile öte yanda önyargılarla ideolojinin, bazı toplumsal koşulların ve olayların katalizörlüğü ile birleşerek, egemen düşünüş ve tutumlar durumuna gelmesiyle doğmaktadır. 

Etnosantrik (ırkçı) eğilimlerin belli (sıradüzenci) dünya görüşleri ile birlikte görüldüğünü, sağ toplumsal ve siyasal ideolojilerin bir parçası olduğunu söyledikleri halde, (s. 104' te) etnosantrizmin gruplarda ve gruplar arası ilişkilerde varlığını sürdüren bir «ideolojik sistem» olduğunu da söyler1er. Sonuç olarak, antisemitizmi, ırkçılığı da içeren bir kapsamı olan «etnosantrizm» Adorno ve arkadaşları için, kişilik yapısı yetkeci olan potansiyel faşist kişilerde görülen düşünüş ve davranış biçimidir[6] 


c. KRECH VE CRUTCHFİELD'IN IRKÇILIK KURAMI 

David Krech ve Richard S. Crutchfield, Sosyal Psikoloji Teori ve Sorunlar adlı eserlerinde (s. 505 vd'de) Amerika’da ırkçılığa sosyal psikolojik açıdan yaklaşan bilim çevrelerinin tipik tutumunu yansıtmaktadırlar. Bu yazarlara göre ırkçılık bir önyargıdır. Ancak Adorno ve arkadaşlarından farklı olarak, bu önyargıyı (s. 505'te) bir «hastalık» olarak görmektedirler. Böyle görmeleri onu düzenin normal bir ürünü olarak görmediklerini gösterir. Irkçılığın tarihsel kaynaklarının önemini kabul ederler ve karmaşık bir biçim almış olan bu sorunun zenciler bakımından yalın ve asal bir ekonomik uygulama ile [kölelikle] başladığından kuşku duymazlar. Irkçılığın tarihsel açıklamasında ise Tannebaum'un daha önce ele aldıkları «tarihsel rastlantı» kuramını benimser görünürler.

Ancak, kitaplarının konusu gereği, ırkçılık sorununu bir bireysel psikoloji ve sosyal psikoloji sorunu olarak ele alırlar. Böyle alınca da ırkçılığı, «başıbozukluk ve saldırganlık», «paranoia», «engellenen gereksinimlerin yolaçtığı saldırganlığı destekleyen bir önyargı», «bastırılmış gerilimlerin hizmetine giren önyargı», «belirsiz bunalım durumlarına hazır yorum olarak önyargı», vb. psikolojik, sosyal psikoloji, psikanalitik açılardan incelemeye, yorumlamaya girişirler. 

Irk önyargısının Amerikan halkının heterojenliği gibi çevresel desteklerine de değindikten sonra, ırka bakarak fark, gözetmenin Amerikan toplumunun öteki kesimleri yanı sıra işçi (sendika) hareketinde, silahlı kuvvetlerde de her zaman görüldüğünü anlatıp, (s. 56l'de) bu «hastalığın» tüm sınıflarına yayılmış olarak Amerikan halkının büyük çoğunluğunda bulunduğunu söylerler[7] ve eserlerinin bir bölümünü ırk önyargısının denetlenmesine ayırırlar. 

2.SİYONİST IRKÇILIĞIN PSİKOLOJİK, SOSYAL PSİKOLOJİK VE PSİKİYATRİK AÇIKLAMASI

Siyonist ırkçılığın psikolojik, sosyal psikolojik ve psikanalitik olarak üç boyutu da içeren bir açıklama, bugünkü sosyal bilimlerin verileri bakımından oldukça mümkün görünmektedir. Özellikle Hitler üzerinden Alman ırkçılığını açıklamak için Yahudi kökenli sosyal bilimcilerin yaptıkları çalışmalar, Siyonist ırkçılığı açık bir biçimde ortaya koyacak boyuttadır. Sonuçta ırkçılık, sosyol narsizimdir ve tarih boyunca görünen nevrotik bir psikolojik durumdur.

Yahudilik sadece bir din deği, aynı zamanda bir ırktır. Dolayısıyla hâlen yürürlükte olan Yahudi ilkelerine göre bir kimsenin Yahudi olabilmesi için en azından anasının Yahudi soyundan gelmesi gerekir. Yani bir insan, "Ben Yahudiliğin doğru olduğuna inandım ve Yahudi olmaya karar verdim." demekle Yahudi olamaz. Mutlaka Yahudi soyundan gelen bir anadan doğmuş olması gerekir; bu ana erkil durumun açıklamasını psikanilstler uzun uzun açıklar. Bu itibarla Yahudilik inancı temelde bir ırkçılık unsuru taşımaktadır. Hatta bu kitlede ırkçılık tarafı din tarafına ağır bastığından bir kimse sonradan Yahudi olmaya karar verse, Yahudiliğin gerektirdiği bütün yükümlülükleri yerine getireceği taahhüdünde bulunsa bile bu kimse Yahudiliğe kabul edilmeyeceğinden, öteki tarafta Yahudiliğin gereklerini hiçbir şekilde yerine getirmeyen ama o soydan gelen bir kişi ona her bakımdan üstün tutulur. 

Burada öncelikle BM Genel Kurulu'nun 10 Kasım 1975 tarihinde onayladığı 3379 sayılı kararda, Siyonizm'in bir çeşit ırkçılık ve ırk ayrımı olduğuna karar verildiğini belirtmek gerekir. Ayrıca Siyonizm'in İsrail’in resmi ideolojisi olduğu da bütün bir insanlık tarafından bilinen bir gerçektir. BM Genel Kurulu'nun Siyonizmin bir tür ırkçılık ve ırk ayrımı politikası olduğuna dair 3379 sayılı kararı daha sonra ABD başkanı George Bush'un özel gayretleriyle 1992'de ilga edildi. Aslında bu olay BM'in uluslararası statüsüne ciddi şekilde gölge düşürmüştür. Bu ve benzeri gelişmeler BM'in uluslararası bir kuruluş olmaktan çıkıp ABD'nin yan kuruluşu gibi çalıştığını gözler önüne sermektedir. ABD'nin de Siyonist ideolojinin savunuculuğunu yapan lobilerin güdümünde olduğu düşünülürse BM'in geçmişte "ırkçı" olarak niteleyip kınadığı Siyonist ideolojinin güdümüne girdiği neticesine varılır. Ayrıca 1975 İsrail'i ile 1992 İsrail'i arasında ve bu süre içinde Siyonizmin amaçlarında herhangi bir değişiklik olmamıştır. İsrail'de hala "vatandaşlık", "Yahudi olmak" olarak tanımlanıyor ve dünyanın hangi ülkesinden gelirse gelsin "Yahudi" olan bir kişi "İsrail vatandaşlığı" hakkına sahip olabiliyor. Bunun yanı sıra İsrail, Yahudi olmayanlara hala hor bakıyor, işgali altındaki topraklarda yaşayanlardan Yahudi olmayanlar üzerindeki baskı ve zulüm uygulamalarını aynen sürdürüyor. Kısaca İsrail Yahudi kökenli olmayanlar için "Korku Devleti" özelliğini aynen koruyor.

BM'in bu kararının belgelerinin ve gerekçelerinin ortaya konması amacıyla ayrıca birçok akademisyen ve bilim adamı tarafından raporlar hazırlandı. Bu raporlarda siyonizmin neden bir tür ırkçılık ve ırk ayrımı politikası olduğu gerek siyonizmin ideolojik yanının irdelenmesi ve gerekse bu ideolojiye dayanan uygulamaların gözler önüne serilmesi suretiyle izah edilmektedir. Bu raporlar, Prof. Dr. Türkkaya Ataöv'ün tercümesiyle "Siyonizm ve Irkçılık" adını taşıyan bir kitap içinde Türkçe olarak da yayınlanmıştır[8].

Siyonizmin bir tür ırkçılık olduğunu belgeleyen gelişmelerden biri de İsrail'in Afrika'dan getirtilen ve kendilerine Falaşalar denen siyah tenli Yahudilere karşı sergilediği tutumdur: 1995 yılında İsrail yönetiminin söz konusu yahudilerden alınan kanları tedavide kullanmayıp imha ettiği ortaya çıktı. Bu olay Falaşaların isyan etmelerine yol açtı. Bunun üzerine İsrail onların kanlarının aralarında AIDS oranının yüksek olması nedeniyle imha edildiğini ileri sürdü. Oysa bu gerekçe sadece sergilenen ırkçılığı gizlemek için bir kılıftan öte bir şey değildi.

Wilhelm Reich, ‘Faşizmin Kitle Ruhu Anlayışı’ adlı eserinde, ırkçılığı faşizmin bir öğesi, ancak «faşizminin tutunduğu ana menteşe ırk kuramıdır» diyecek kadar önemli, asal bir öğesi olarak görür. Reich’in kuramına göre Yahudi ırkçılığı, Siyonist faşizmin bir öğesidir ama siyonizmin tutunduğu ana menteşe Yahudi Irkı kuramıdır. Yahudilerdeki üstün ırk düşüncesi, kutsal kitapları Tevrat’a dayanır. Yahudiliğin kaynağını teşkil eden muharref Tevrat ifadelerine göre; kendi Tanrıları " Yehova " tara­fından " oğullarına " miras olarak verilen yeryüzünü mülk e­din­mek, devlet kurmak, hürriyet sahibi olmak yalnız Ya­hudilerin hakkıdır. Yahudi olmayanlar (Goyimler) için bu haklar söz konusu olamaz. Bu felsefeye göre, Hz.Adem'in o­ğulları, Yehova'nın oğulları olan Yahudilerin olması gere­ken yeryüzünü işgal etmişler ve gayri meşru bir şekilde kullanmaktadırlar. Buna göre, Yahudi olmayanların elinde bu­lunan mal, Yehova'nın mirasından çalınmış maldır. Kısaca; " Siyonizm " adı altında özetlenebilecek bu inanışa göre; do­ğuştan "günahkâr" ve “kötü” olan diğer milletlerin, Yehova'nın oğul­la­rı tarafından " Sion "da (Kudüs yakınlarındaki bir dağın adı o­lan Sion, 'Tanrı Yehova'nın' yeryüzü krallığını ifade eder) kurulacak " Dünya Krallığı "na yerlerini terk etmeleri, yeryüzünün Yahudilerin eline geçmesi ve Yahudilerin bu gizli savaşın sonunda " Yeryüzü İlahı " ilan edilmeleri "din" anlayışlarının temelini oluşturur: Daniel, 2/44’te "Ve o kralların günlerinde göklerin Al­lahı(Yehova) ebediyen harap olmayacak bir krallık kuracak ve onun hakimiyeti başka bir kavme bırakılmayacak; ancak bu krallıkların (devletlerin) hepsini o parçalayacak ve bitirecek." denilmektedir.Tesniye, 11/23-24’te ise "O zaman Rab Yehova, bütün bu milletleri önünüzden kovacak ve sizden büyük ve kuvvetli milletlerin mülkünü alacaksınız. Ayak tabanınızın basacağı her yer sizin olacak." Görüldüğü gibi temelde şiddetli bir ırkçılığa ve maddeciliğe dayanan bu inançla yüzyıllardan bu yana Yahudiler, Hz.Adem'in o­ğul­larının elinden kendilerinin "tabii hakkı" olan bu mülkü geri alma mücadelesi vermektedirler.

Siyonistler, Eski Ahit’te Yahudilerin “seçilmiş ve üstün ırk” olarak bahsedildiğini öne sürmekte, geçmişte yaşayan Yahudi toplumlarıyla inkarcı toplumlar arasında yaşanan savaşlardan örnekler vermektedirler. Böylece ırkçılıklarına ve Müslüman Filistinlilere karşı yürüttükleri katliamlara sözde meşru bir zemin oluşturduklarına inanmaktadırlar. Oysa bu gerçeği yansıtmayan, tam aksine çarpıtan, ideolojik bir yorumdan ibarettir. Allahın bir dönem Yahudilere “seçilmişlik” niteliği verdiği, içlerinden pek çok peygamber çıkardığı doğrudur. Ancak bu seçilmişlik durumu, o dönem için geçerli olan bir durumdur; peygamber nasıl bir toplumdan birinin seçilmesiyse, peygamber gönderilen toplum da diğer toplumlar arasından seçilmiş olur. Dolayısıyla Allah tarafından seçilmişlik, peygamberin ve vahyin gönderilmesiyle ortaya çıkan bir durumdur. Üst üste peygamber gönderildiğine göre, seçilmişlik durumu geçersizleştiğinden bir kez daha peygamber ve vahiy gönderilerek yeniden geçerli hale getirilmektedir; bu durum da seçilmişliğin peygamberlik görevi ile sınırlı olduğunu gösterir. Yahudilerin bu durumu, Kur’an-ı Kerim’de de bildirilir: “Biz İsrailoğullarına kitap, hüküm ve peygamberlik verdik. Onları temiz ve güzel şeylerle rızıklandırdık. Onları alemlere üstün kıldık.” (Casiye Suresi, Ayet:16.) Bu ayette, iman niteliği nedeniyle bir dönem Yahudilerin üstünlüklerinden bahsediliyor. Tevhid inancından çıkmaları ve Allah’ın hükümlerini terk etmeleri, Allah’a isyan eder hale gelmeleri sözkonusu seçkinliğin de sona erdiğini gösterir. Seçilmişlik niteliği, Kur’an-ı Kerim’de peygamberler ve kendilerine hidayet verilen kullar için kullanılır.

Wilhelm Reich’e göre, bir ırkçı öğretinin maddesel, ekonomik temeli iki yönlüdür: a) Öğreti dolaylı yoldan toplumun ekonomik yapısına bağlıdır; b)Dolaysız yoldan bu öğretiyi üreten ve toplumun ekonomik yapısıyla belirlenen insanların kendilerine özgü zihinsel yapılarına bağlıdır. Böylece, akıl dışı, ideolojik bir ortamda yetişen insanlar, akıldışı «kişilik yapıları» kazanırlar.  Bu açıklama Siyonist öğreti ile Yahudi karakteri, Yahudi kişiliği arasındaki ilişkiyi ortaya koymaktadır.  Siyonist üstün ırk kuramı, İsrailin işgalci ve yağmacı politikalarının temelini oluşturmaktadır.

Reich'a göre Siyonizmin görüş açısını anlamak için onu doğuran ekonomik temele bakmalıyız. O zaman Siyonizmin faşist ırk kuramı ile İsrail ulusçu öğretisinin, ekonomik güçlüklerle karşılaşan bir egemen katmanın emperyalist amaçlarına bağlı oldukları görülür. Ancak bu Filistin topraklarında gördükleri ekonomik etmenler Siyonist öğretinin özünü oluşturmaz, yalnızca yeşereceği toprağı oluştururlar. İsrail’in Siyonist faşist öğretisinin akıldışı çekirdeği, Siyonist kişilik yapısıdır. 

İsrail’in emperyalizme hizmet eden Siyonist ırkçılık öğretisi, tüm çelişkileriyle ve saçmalıklarıyla, din ve akıldışı kökenlidir; olguları kendi kanıtlarına göre eğer büker. Böyle “özünde irrasyonel olan bir düşünüşü” Reich'a göre “rasyonel kanıtlarla çürütemezsiniz”. Siyonizmi çürütmek için akıldışı işlevlerini günışığına çıkarmak gerekir. İki akıldışı işlevi vardır Siyonizmin: 1. Emperyalist özlemlere biyolojik bir kanıt kazandırmak, 2. Siyonist ulusçu duyarlılığın bilinçdışı duygusal güdülerini dile getirip bazı ruhsal eğilimleri gizlemek. 

Adorno ve arkadaşlarının kuramını Siyonizme uyguladığımızda daha ilginç bir sonuç çıkar: Siyonist etnosantrik davranışın, düşüncenin her noktasına işleyen katı bir içgrup (ingroup, İsrail vatandaşlığı ya da Siyonist Yahudi grubu) dışgrup (cut group, başka gruplar) ayrımına dayandığı, dışgruplara karşı basmakalıplaşmış olumsuz, düşmanca hayaller, içgruba karşı basmakalıplaşmış olumlu boyuneğici tutumlar takındığı, gruplar arası ilişkilerde içgrubun haklı olarak başat konumda olması, dışgrupların ona boyun eğmesi biçiminde sıradüzenci, yetkeci bir görüşü içerdiğidir. Böylece Siyonistler, «yetkeci kişilik» dedikleri bir tipi ortaya çıkarırlar. Bu yeni «antropolojik» tür, eski bağnaz tipten farklı olarak, yüksek düzeyde endüstrileşmiş bir toplumun irrasyonel ve antirasyonel inançlarını biraraya getirebilmektedir. Aynı zamanda hem aydınlanmış hem boş inançlıdır; bireyci olmaktan onur duyar, ama öteki insanlara benzememekten korkar. Öte yandan erke ve yetkeye körükörüne boyuneğme eğilimindedir. İşte İsrail’in ürettiği Siyonist tipin analizi tam olarak budur.

David Krech ve Richard S. Crutchfield’ın kuramına göre Siyonist ırkçılık bir önyargıdır. Ancak Adorno ve arkadaşlarından farklı olarak, bu önyargıyı bir «hastalık» olarak görmektedirler. Siyonist ırkçılık sorununu bir bireysel psikoloji ve sosyal psikoloji sorunu olarak ele almaktadırlar. Böyle alınca da ırkçılığı, «başıbozukluk ve saldırganlık», «paranoia», «engellenen gereksinimlerin yolaçtığı saldırganlığı destekleyen bir önyargı», «bastırılmış gerilimlerin hizmetine giren önyargı», «belirsiz bunalım durumlarına hazır yorum olarak önyargı», vb. psikolojik, sosyal psikoloji, psikanalitik açılardan incelemeye, yorumlamaya girişirler.     

 

[1] Collette Guilaum'in araştırmasında, ırkçılığın genellikle bireysel bir eğilim olarak görüldüğünü ve psikolojik terimlerle yorumlandığını gösterip, bunun ırkçılığın küçük görülmesi, rastlantısal bir olaymış gibi açıklanması tehlikesini içinde taşıdığı yolunda uyarıda bulunuluyor. (James D. Hallovan. «Mass Media and Race: A Research Approach», Race as News, s. 10'da). 

[2] Sharaf, Myron (1994). Fury on Earth: A Biography of Wilhelm Reich. Da Capo Press, s. 463.

[3] Reich, Faşizmin Kitle Ruhu Anlayışı, özellikle s. 7-28'deki “Üçüncü Basıma Önsüz” ve s. 112-137'de III. Bölüm: Irk Kuramı.

[4] Roger Daudonn, “Wilhelm Reich'ın Çevresinde Faşizmin Gidip Gelmeleri ve Faşizmin Kitle Ruhu Anlayışı”, Maria A. Macciocchi, Faşizmin Analizi, çev. Cemal Süreyya, İstanbul, 1977, Payel Yayınları içinde, s. 286.

[5] Adorno ve arkadaşlari, The Authoritarian Personality, s. 7. 

[6] Adorno ve arkadaşları. The Authoritarian Personality, özellikle Daniel J. Levinson tarafında yazılan IV. ve V. bölümler. 

[7] Krech ve Crutchfield, Sosyal Psikoloji Teori ve Sorunlar, özellikle XII. ve XIII, bölümler. Bu yapıtta, s. 54'de 1931 yılında Guilford'un yedi Amerikan üniversitesinde yaptığı ırksal tercih hiyerarşisi sonuçları verilmektedir. En beğenilenden en beğenilmeyene doğru 15 etnik -grup söyle - sıralanmıştır: 1. İngilizler, 2. Almanlar, 3. Fransızlar, 4. İsviçreliler, 5. İspanyollar, 6. İtalyanlar, 7. Ruslar, 8. Yahudiler, 9. Yunanlılar, 10. Japonlar, 1l. Meksikalılar, 12. Hintliler, 13. Zenciler, 14. Çinliler, 15. Türkler. 

[8] Siyonizm ve Irkçılık, Çev.: Türkkaya Ataöv, Birey ve Toplum Yayınları, Ankara, 1985.

 

Mustafa Yürekli

mustafayurekli@gmail.com

Ulu Kanal

 

Kaynak:

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.