Şiir ve ilham

Şiir ve ilham
Varlığın öznel kavranma biçimi, sanat. Şiir, sanatların sultanı. Çünkü malzemesi her şeyin evvelinde bulunan söz. Söz evvel, şiir ahir.Şiirin bir...




Varlığın öznel kavranma biçimi, sanat. Şiir, sanatların sultanı. Çünkü malzemesi her şeyin evvelinde bulunan söz. Söz evvel, şiir ahir.
Şiirin bir akıl işi olduğunu iddia eden soğuk kanlı teoriler bir yana onun hi...ç olmazsa doğuş anında bir ilhamın aydınlığına ihtiyaç duyduğu muhakkak. Arkası, ilhamın işlenmesi. Şair kuyumculuğu.
Eflatun, şairin her an şiir söyleyemediğine dikkat ederek onu şair kılan hale İlahi bir vecdin sebebiyet verdiğini söyler ve buna da ilham adını verir.
İlham, keşfin yanı başında. Aracısız ve perdesiz kalbe inen bilgi, şair fark etse de fark etmese de böyle. Şiir sözcüğü, ?bilmek? kadar ?sezmek, sezgiyle bilmek? anlamını da taşıyor. Böylece şiir, mutlak bigiye giden yolda sezgisel bir vasıtaya dönüşüyor.
Mutlak bilgi ile rabıta kurabiliyor olması yüzdendir ki ilkel toplumlarda şiir, kendisiyle uğraşana ayrıcalıklı bir toplumsal mevki kazandırıyordu. İlkel toplumlarda kahinlerin, sihirbazların, müneccimlerin aynı zamanda şair olması bu ayrıcalıktan.
Çağlar boyunca şaire bir tür kutsiyet atfedilmesi, hiç olmazsa bir saygınlık yüklenmesi sıradan insanlar için kapalı olan ilhamın ona açık olmasından. Gayesini sadece kendi güzelliğinde bulan saf şiirin teorisyeni Rahip Brémond, şiir lisanına ?dua? der. Haşim, sembolik bir muhteva taşıyan poetikasında şiiri resullerin sözlerine benzetir. Lamartine, inancını kaybettiği sıralarda bile inanç ihtiyacını dua olarak adlandırdığı şiirleriyle gidermeye çalışır. ?Erzurum Yolculuğu? esnasında Puşkin?in karşılaştığı bilge bir Türk paşası, bir şairle karşılaşmış olmasını hayra yorar. Çünkü bir şair ona göre dervişin kardeşidir.
İslamiyet öncesi Arap kabilelerinde şairin ne kadar mühim bir yer tuttuğu bilinir. Kalabalıklar üzerinde yarattığı etki kadar bu etkinin kaynağıdır da şairi farklı ve üstün kılan. Çünkü şaire metafizik birtakım güçler tarafından şiir ilham edildiğine inanılır. Bu yüzden kelamın en yüksek mertebesi olan Kur?an kendisine vahyedildiğinde, Hz. Peygamber cahiliye dönemi Arapları tarafından şairlikle suçlanmıştı. Fakat cevap açık ve net: ?Biz ona şiir öğretmedik?, (36, 69).
Kuşku yok ki bu reddiyenin şiir aleyhine içerdiği kesinlik aynı zamanda şiirin sanatların sultanı olduğunu doğrulayan bir düzlemde de okunabilir. ?Biz ona şiir öğretmedik; ama ona vahyedilen şey, gafletle de olsa, şiirle mukayese ediliyor. Ve şiirin Kur?an nezdinde tenzilini mevsuk bu reddiye, şiirin insan sözü nezdinde tenzihi olarak algılanabilir. Değil mi ki arada bir vevch-i şebeh var.
Necip Fazıl, Poetika?da, insanın, bitki ve hayvanlara üstünlüğünü hatırlattıktan sonra, şairin de ?zat ve şuur bilgisine? sahip olma bakımından insanlar arasında ve fakat insanlar üzerinde olduğunu ifade eder.
Tanpınar, ?ani bir cehdle kendini bulan ruhun insandaki ezeli hakikatle temasından doğan bir konuşma? olarak adlandırır şiir halini. Şiir bir hatırlamadır ona göre. Şair bu hatırlamayı başaran insan.
İnsan, varlığının mahiyetini çözmek ve mutlak bilgiye ulaşmak ister. Dinin yanı sıra, bilim ve sanat da bu bilgiye hizmet eder, şiir de. Ancak onun vasıtası sezgidir. Şiir, belki de mahiyeti belli olmayan ani ilhamlara dayalı olarak bir yerlerden şair gönlüne indiğinden, şair insanlar arasında ama onlardan yukarıda bir yerdedir. Çünkü o kendisini üstün idrake götüren ilhamın tecelli ettiği bir kalbe sahiptir, bir seçilmiştir o. Sözlerinin resullerin sözlerine benzetilmesi bu yüzdendir. Toplum kalabalığında yalnızlıkla başlayan çoğulluğu, yadırganabilirliğinden kaynaklanan önlenemez cazibesi içine ilham inen bir kalbe sahip olmasından ötürüdür.
Şiir ki, ilham şairin kalbinde başlayıp kalbinde bittikten sonra, mahiyeti şairin kendisine bile meçhul. Şairler bilirler.
Fuzuli ?Aldanma ki şair sözü elbette yalandır?, uyarısında. Doğru. Şiir, tümüyle sanat, koskoca bir yalan belki. Ama kalbe doğan ilhamın aydınlığında, daha yüksek bir hakikatin kavratılması için söylenen en doğru yalan. Şairin anlattığı gül belki yoktur. Ama o, güllerin üzerindeki gülü işaret eder neticede. Gülün gerçekliği için söylenen bir gül yalanıdır şiir ve şair gül için gül yalanı söyleyen. Yalan bir tek şairlerin hakkı. Gerçeği, yalnızca gerçeği söylemek için,
ŞİİR İKİ HECE GÖZLERİNDEN İKİ DAMLA KAN
?Şiir; tamamen yalan ama yalanların en gerçeği? der Nazan Bekiroğlu şiir için.
Şiire defalarca tarif arandığını ama bu yeltenmelerin hepsinin şiirin kendi tarifsizliği içerisinde eriyip gittiğini bile b...ile onu anlatmaya kalkar yazıcı.Ve başlar hikaye.Yazıcı en muzdarip, en zanlı, en şair haliyle bir şair öldürür kendi içinde. Bir şair ölmeli der kendi içinde.
Şiir der yazıcı; iki hece , gözlerinden iki damla kan?
Susar kalem, konuşmaz, alev alev yanar bembeyaz kağıt, parmakları yanar, bilinmez bir yerlerde bir yara kanar. Pes artık der yazıcı, artık pes et der içindeki şair. Ama bir şair ölmeli der kendi içinde. Bu defa iki mısrayı yazabilmek için tükenmemeli dolmayan kalem. Tükendiği anda kırılacak son kalem. Direnmeli der yazıcı, anlatmalı; bütün çıplaklığıyla anlatılırken bir şiirin içersinde her şey, nasıl oluyor da herkes anlamsızlaştırıyor şairi şiirin içinde, herkes kendini anlıyor aynı şiirin içinde? Bütün kapılarını herkese aralarken şair, bütün kapılar kapatılıyor şairin üstüne. Bu paradoks çözülmeli der yazıcı. Bir şeyler bulup anlatmalı şiiri.
Şiir der yazıcı; iki hece, gözlerinden iki damla kan?
Bir daha denemeli, şairliğin lanetinden kurtulup döküvermeli eteklerinde ne varsa. İsnat edilmiş tüm yakıştırmaların, aşkların, çılgınlıkların ve bilinmezliklerin etkisinden sıyrılıp açmalı kapılarını herkese. Çözülmeli bermuda üçgeninin sırrı:
Şiir, şair ve sevgili
ve hüzün
ve gökyüzü
ve girdabın içinde filizlenen gülce
ve bütün yalanların karşısında bir olan gerçeklik.
Bütün bu tarafların karşısında ikinci bir taraf: Okuyucu.
Yine şiir der başlar yazıcı; iki hece, gözlerinden iki damla kan?
Böyle anlatılamaz şiir, ama bilir ki yazıcı bulanıklıkların damıtılmış halidir şiir. İçine iki damla hüzün, tecrit ve özlemlerin güncesi düşünce yanan mumda alev. Bir çırpınış, sonra kapı arkalarına saklanmak, geceyle örtmek titreyen ruhu, ruhun çatlaklarından sızan ruhu toplamaya çalışmak. Bir kavga, bir kör dövüşü ?Yeter artık der yazıcı, artık yeter der içindeki şair.
Şiir der yazıcı; iki hece, gözlerinden iki damla kan?
Lügatleri yakmalı der yazıcı. En kalınlarından başlamalı önce. Sonra romanları ve şiir kitaplarını. Hayır der yazıcı. Şiir kitaplarına sormalı şiiri. Şairinin taşıyamadığı yükü, taşıyamadığı sırrı asırlarca saklayan kitaplara sormalı. Yahut sırrı herkese açan, sırrın sırrını bilenlere sormalı. Ve yazıcı bir şairi öldürmeyi dener kendi içinde. Aklı şiirlere kayar. Bu bir ihanettir. İhaneti ezelden, ihaneti yasaklardan, sürgünlerden; sürgünlüğü Havvâ?dan, Âdem?den bilir yazıcı. Sonra bulur şiiri, bulur şiirin içinde kendini.
Şiir der yazıcı; Kevser?den bir avuç içmişlik hali. Bir ağaç ki kökü kaynağında rahmetin, bir ağaç ki Tuba. Tuba ki şiir, dallarında bir kuş, dilinde acı nağme. Nağme ki şiir. Kuş ki bülbül. Kuş ki şair. Şiir, şair ve gül. Gül ki şiir. Gül ki ölüm, gül ki yeniden diriliş ve bir bilinmezlik, bir muamma?
Şiir der yazıcı; iki hece gözlerinden iki damla kan?
Yazıcı son defa, yazıcı bu defa bir yazıcı ölmeli der kendi içinde. Şiir Kevser, şiir Tuba, şiir gül, şiir diriliş ise; Kevser?i, Tuba?yı, gülü, dirilmek için ölümleri şiir tarifsizliğinde kim, nasıl, neyle anlatacak?
Şiirin tarifsizliğini kabullenir artık şair. Şiir ki efsun, şiir ki büyü, bir kabullenmişlik hali.
Şiir der; iki hece, gözlerinden iki damla kan. Sonra gözleri avuçlarında, aklın tahammülü hudutlara dayandığı anda.
Şiir der yazıcı, Üstad?dan iki mısra;


?Anladım işi, sanat Allah?ı aramakmış.
Marifet bu gerisi, yalnız çelik çomakmış.?


Nazan Bekiroğlu

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.