Şeytanın Kapsama Alanı Dışında Kalanlar

Şeytanın Kapsama Alanı Dışında Kalanlar
Müslümanın işlediği hayırlı işlerin ve amellerin Allah nezdindekabul görmesi ihlasa bağlıdır. İhlas olmadan yapılacak amellerdünyaları doldursa hiçbir...



Müslümanın işlediği hayırlı işlerin ve amellerin Allah nezdinde

kabul görmesi ihlasa bağlıdır. İhlas olmadan yapılacak ameller

dünyaları doldursa hiçbir kıymeti yoktur.

 

İhlaslı insanlar bencillik, kıskançlık, kin

ve haset gibi insanı manen yiyip bitiren

hastalıklardan kurtulmuş kişilerdir.

Bu ölçülere göre hareket edebilmek, Yüce Allah?ın

büyük bir lütfudur. Çünkü Kur?an-ı Kerim?de ihlas,

peygamberlerin başlıca niteliklerinden sayılmıştır.

(Süleyman Ateş, DİA; bkz. Yunus, 12/24; Meryem, 19/51; Sad,

38/45-46.)

Onun için bu lütfa nail olan kişiler, çok büyük

bir kazanım elde etmiş olmaktadırlar. Bu kazanım,

onların, şeytanın etki alanının dışına çıkarılmış

bulunmalarıdır.

Bir ayet-i kerimede şeytanın saptırmalarının ihlaslı

kişiler üzerinde etkili olamayacağı ifade edilmektedir.

?İblis, ?Rabbim! Beni azdırmana karşılık, and

olsun ki yeryüzünde kötülükleri onlara güzel göstereceğim,

içlerinde ihlasa erdirilmiş kulların hariç,

onların hepsini azdıracağım? dedi.? (Hıcr, 15/40.) ; ?İblis,

?Senin şerefine and olsun ki, içlerinden ihlaslı

kulların hariç, elbette onların hepsini azdıracağım.?

dedi.? (Sad, 38/83.) Bu ayet-i kerimelerden anlaşılmaktadır

ki ihlaslı kişiler, şeytanın saptırıcı faaliyetlerinin

kapsama alanı dışında kalmak gibi çok büyük

bir kazanım elde etmiş olmaktadır.

Yusuf (a.s.)?dan kötülükleri uzaklaştıran Yüce Rabbimiz,

bunun gerekçesinde onun ihlasa erdirilmiş

olmasını vurgulamaktadır. ?Biz ondan kötülüğü ve

fuhşu uzaklaştırmak için işte böyle yaptık. Çünkü o,

ihlasa erdirilmiş kullarımızdandı.? (Yusuf, 12/24.)

 

Sır

Bazı İslam âlimleri ihlasın Yüce Allah?ın bir sırrı olduğunu

söylemişlerdir. Cenab-ı Hak onu dilediği

kuluna bahşeder. O kul da bu lütfun rehberliğinde

kulluğun nihai hedefine doğru yol alır. ?Nitekim

kutsi bir hadiste ?İhlas sırlarımdan bir sırdır, onu

sevdiğim kulumun kalbine tevdi ederim.? buyrulduğu

söylenir. Cüneyd-i Bağdadi?ye göre ihlas o kadar

gizlidir ki melek onu bilmediği için sevap hanesine

yazmaz, şeytan bilmediği için bozamaz, nefis

bilmediği için şımarmaz. Böyle olunca, başkaları

bir yana ihlaslı olduğunu kişinin kendisi bile kesin

olarak bilemez, onun için de nefsini daima denetim

altında tutması gerekir.? (Süleyman Ateş, DİA, İhlas

maddesi, kaynaklar hazfedilerek alıntı yapılmıştır.)

Müslümanın işlediği hayırlı işlerin ve amellerin Allah

nezdinde kabul görmesi ihlasa bağlıdır. İhlas

olmadan yapılacak ameller dünyaları doldursa hiçbir

kıymeti yoktur. Ancak ihlas ile yapılan az bir

amelin değeri ise kul planında tahmin kalıplarına

sığmaz.

 

İhlas ve kalp huzuru

En büyük huzur, kalp huzurudur. Kalbi huzurlu

olan kişiler, ne kadar büyük sıkıntılarla karşılaşırsa

karşılaşsın saadet içindedirler, manen mutludurlar.

Çünkü onlar kalbiselim sahibidirler. Onun için

kalplerinde sükûn vardır. ??Allah onlardan razı olmuştur,

onlar da Allah?tan razı olmuşlardır. İşte bu

mükâfat Rablerine derin saygı duyanlara mahsustur.?

(Beyyine, 98/8.)

Kalbi hasta olanlar ise daima tedirgindir. Bir türlü

sükûnete ve huzura eremezler. Dünyanın bütün

imkânları ellerinin altında olsa da arzu ettikleri

mutluluğa erişemezler. Daima doyumsuzluk içindedirler.

Çünkü kalpleri huzursuzdur. Zira bedeni

hazlar ve zevkler geçicidir. Fakat kalbin hazzı kalıcıdır.

Bunun için kalp hazzı en büyük hazdır. Kalbi

huzurlu olan kişileri, karşılaşacakları en ağır sı-

 

kıntılar dahi yaşadıkları manevi mutluluktan koparamaz.

Kalbin huzuru ise ihlastadır. Çünkü ihlasta ne bir

başka görünmeye çalışmanın dayanılmaz ağırlığı

vardır, ne de sözleri, fiilleri, eylemleri, eylemsizlikleri,

hareketleri hareketsizlikleri açıklamaya çalışmanın

lüzumsuz külfeti? Zira ihlaslı kişi, yaptığı

işler için Yüce Allah?tan başka şahit arama ihtiyacında

değildir. Zihnini halkın değerlendirme ölçülerine

ayarlamanın ağırlığından kurtulduğu için

?Benim namazım da, ibadetlerim de, hayatım da,

ölümüm de âlemlerin Rabbi Allah içindir.? (En?am,

6/162.) der geçer.

İhlaslı insanlar -iyilikler ve hayırlar kimin eliyle gerçekleşirse

gerçekleşsin bundan mutluluk duyacakları

için- bencillik, kıskançlık, kin ve haset gibi insanı

manen yiyip bitiren hastalıklardan kurtulmuş

kişilerdir. Bu sebeple hiç kimseye tahakküm etme

gibi bir hevesleri yoktur. Dolayısıyla gönül huzuruna

sahiptirler.

 

İhlas amellerin özüdür

İhlas, kulun en başta zihin dünyası olmak üzere bütün

davranışlarını, fiillerini ve sözlerini yaratılmışların

değerlendirmesinden arındırmasıdır. Bir Müslüman

için hayatta en büyük hedef, Allah?ın rızasını

kazanmak olduğuna göre bunun yolu ihlastan

geçer. İnanç, ibadet ve diğer eylem ve davranışlarımızın

Allah Teala nezdindeki temel değerlendirme

ölçüsü ihlastır. İhlas olmadan yapılan herhangi bir

amelin Allah katında hiçbir değeri yoktur. Zira ihlas

amellerin özüdür.

Sözlükte ?arınmak, saflaşmak, kurtulmak? manasındaki

hulus/halas kökünden türetilmiş olup ?bir

şeyi, içine karışmış ve değerini düşürmüş olan başka

şeylerden temizleyip arındırmak, saflaştırmak?

anlamına gelen ihlas kelimesi, terim olarak ?ibadet

ve iyilikleri riyadan ve çıkar kaygılarından arındırıp

sadece Allah için yapmak? demektir. İslami literatürde

ihlas daha geniş olarak şirk ve riyadan, batıl

inançlardan, kötü duygulardan, çıkar hesaplarından

ve genel manada gösteriş arzusundan kalbi temizlemeyi,

her türlü hayırlı faaliyete iyi niyetle yönelmeyi

ve her durumda yalnızca Allah?ın rızasını

gözetmeyi ifade eder. Bütün işlerimizde gözetilmesi

gerekmekle birlikte özellikle ibadetlerimizde

ihlasın yeri daha bir önemlidir. Çünkü doğrudan

Rabbine yönelme niyetiyle gerçekleştirilen ibadette

ihlas yok ise o ibadet cansız ceset gibidir. Bundan

dolayı Yüce Rabbimiz Kur?an-ı Kerim?de mutlaka

ihlasla kendisine kulluk etmemizi emretmektedir.

(Zümer, 39/2.) Peygamber Efendimizin konu ile ilgili

olarak şöyle buyurduğu rivayet edilmiştir: ?Yüce

Allah yalnızca kendisi için ve ancak kendisinin rızası

gözetilerek yapılan amellerden başkasını kabul

etmez.? (Nesai, Cihat 24; Ahmet b. Hanbel, 4/126.) Allah?ın

rızasını kazanma niyetiyle, Müslümanın yaptığı her

meşru iş, bir ibadet gibi kendisine sevap kazandırır.

Bu bakımdan Müslüman, ilim tahsilinde, iş hayatında,

mesleki çalışmalarında, ailevi ve içtimai

münasebetlerinde, daima niyetini düzgün tutmalı

ve sadece Allah?ın rızasını gözeterek hareket etmelidir.

Çünkü kulluk yalnızca namaz, oruç, hac ve

zekât gibi belli şekil şartlarına bağlı/biçimli ibadetlerden

ibaret değildir.

Hem dar anlamıyla belli şekil şartlarına bağlı ibadetlerde,

hem de geniş anlamıyla belli şekil şartlarına

bağlı olmayan ve hayırlı herhangi bir amelin

yerine getirilmesi şeklinde gerçekleşen taatlerde

ihlasın muhafaza edilmesi gerekir. Zira kulun Rabbi

ile kulluk ilişkileri bağlamında ihlasla sergileyeceği

her meşru hareket ve davranış ibadet hükmünü

almaktadır. Ayet-i kerimede mealen şöyle buyrulmaktadır:

?Hâlbuki onlara, yalnızca Allah?a karşı

ihlas ile itaat edip Allah?a karşı ihlas ile itaat edip?

şeklinde çevirdiğimiz, hakka yönelen kimseler olarak

O?na kulluk etmeleri, namazı kılmaları ve zekâtı

vermeleri emredilmişti. İşte bu dosdoğru dindir.?

(Beyyine, 98/5.)

 

İhlas, kulun en başta zihin dünyası olmak üzere bütün davranışlarını,

fillerini ve sözlerini yaratılmışların değerlendirmesinden arındırmasıdır.

Bir Müslüman için hayatta en büyük hedef, Allah?ın rızasını kazanmak

olduğuna göre bunun yolu ihlastan geçer.

 

Bu hususta dikkat edilmesi gereken en önemli hususlardan

biri de ihlasa aykırı tutum, davranış ve

vasıflardan uzak durmaktır. Bunların başında riya,

gösteriş ve süm?a gelir.

Riya, ?Allah?tan başkasının hoşnutluğunu kazanma

düşüncesiyle amelde ihlası terk etmektir.? (et-Ta?rifat)

Aynı şekilde kendini beğenmişlik, kibir, hile, aldatma,

kandırma, desise, yalan dolan gibi kötü ahlaki

vasıfların hepsi de ihlasa tamamen aykırı niteliklerdir.

Çünkü ihlas, doğruluk ve dürüstlüğün kişinin

kalbinde köklü bir şekilde yer etmesinin alametidir.

 

İhlas müminin hayatının her alanını kapsar

İhlas, yalnızca Ahiret yurdunu ilgilendiriyor gibi

görünse de aslında o, dünyevi gelişmelerde de en

önemli etkendir. Herhangi bir işe içten ve samimi

bir şekilde sarılan kişiler, o işte muvaffak olurlar.

İhlas, ancak saf, duru ve tertemiz bir niyetle gerçekleşir.

Niyetin Allah?ın rızası dışındaki kişisel, dünyevi

bütün unsurlardan arındırılması gerekir. Kendi

nefsinin bütün yönelimlerini bir kenara bırakarak

Allah?ın, kudreti, bilgisi karşısında tam bir teslimiyet

ile her hareket ve tavrını onun rızası istikametinde

şekillendirmek İslami bir duruştur. ?Kim

iyilik yaparak kendini Allah?a teslim ederse, şüphesiz

en sağlam kulpa tutunmuştur. İşlerin sonu ancak

Allah?a varır.? (Lokman, 31/22.)

İhlas, emin olmayı gerektirir. İhlaslı insan, emin insandır.

Emin olmayan da ihlaslı olamaz. Muhtelif

meslekleri icra eden insanlar, emin iseler işlerinde

hile yapmazlar. İşlerini itkan ile yerine getirirler.

Allah?ın her şeyi görmekte ve bilmekte olduğunu

bilen bir Mümin, işinde hile, aldatma ve kandırmaya

başvurabilir mi?

?Sen hangi işte bulunursan bulun, ona dair

Kur?an?dan ne okursan oku ve hangi şeyi yaparsanız

yapın, siz ona daldığınızda biz sizi mutlaka görürüz.

Ne yerde, ne de gökte, zerre ağırlığınca, (hatta)

bu zerreden daha küçük veya daha büyük olsun,

hiçbir şey Rabbinden uzak (ve gizli) olmaz; hepsi

muhakkak apaçık bir kitapta (Levh-i Mahfuz?da yazılı)

dır.? (Yunus, 10/61.)

 

Yanlış imaj ve ihlas

Kur?an-ı Kerim?de iyi ve hayırlı işler ortaya koymadıkları

hâlde iyi ve hayırlı işler yapmış gibi bir imaj

oluşturarak veya haklarında bu doğrultuda oluşan

imajı sahiplenerek bundan hoşlananların bu tavırlarının

ihlasa aykırılığına dikkat çekmek üzere mealen

şöyle buyrulmaktadır: ?Yapıp ettiklerine sevinen

ve yapmadıkları şeylerle övülmeyi seven kimselerin,

sakın azaptan kurtulacaklarını sanma. Onlar

için elem dolu bir azap vardır.? (Âl-i İmran, 3/187.)

Bu kişiler, ??övülmeye layık bir iş yapmadıkları

hâlde kendilerinin dindar, Allah?tan korkan bir

mümin olarak bilinmelerinden ve bu özelliklerle

övülmekten hoşlanırlar. Oysa onların bu iddiaları

boş bir kuruntu, kibir ve kendilerini aldatmaktan

başka bir şey değildir.? (Kur?an Yolu, ilgili ayetin tefsiri)

İbn Ebi?d dünyanın en-Niyyetü ve?l-İhlas adlı eserinde

yer alan bir rivayette anlatıldığına göre Havariler,

İsa (a.s.)?ya ?Allah?a karşı ihlas nedir?? diye

sormuşlar; İsa (a.s.): ?Yaptığı işten dolayı insanlardan

herhangi birinin kendisini övmesini istemeyen

kişinin tadı bu niteliktir? şeklinde cevap vermiştir.

(s. 34.)

Yine aynı eserde Hz. Ali Efendimiz ?Salih ameli

?Allah?tan başka hiç kimsenin ondan dolayı seni

övmesini istemediğin amel? şeklinde tanımlamıştır.

(s. 35.)

Netice itibarıyla övülmekten hoşlanmak, yerilmekten

hoşlanmamak, ihlas eksikliğindendir. ??Kim

Rabbine kavuşmayı umuyorsa yararlı bir iş yapsın

ve Rabbine ibadette kimseyi ortak koşmasın.? (Kehf,

18/110.) mealindeki ayet-i kerimede yaptığımız her

işi Allah?ın rızası dışındaki unsurlardan nasıl arındırmamız

gerektiği vurgulanmaktadır.

 

Dr. Ekrem Keleş

Diyanet İşleri Başkan Yardımcısı


HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.