Sanki Cennetten İnmiş Bir Topluluk: Bayram Günü Müslümanlar
Sanki Cennetten İnmiş Bir Topluluk: Bayram Günü Müslümanlar
Hız çağı müslümanları da olsak, oruç, üstad Sezai Karakoç’un o güzel ifadeleriyle, bir anne tebessümüyle durdu başucumuzda. Bir anne gibi teselli etti bizi..
- Ramazan Bayramı’nı Kutlama Ve O Ruhla Dirilip Kurtulma
- Sanki Cennetten İnmiş Bir Topluluk: Bayram Günü Müslümanlar
- Hayati Koca: Ömrümüzde İlk Defa Gidemediğimiz Bayram, Bize Geldi
- Mustafa Yürekli: Ramazan Bayramı Formu Ve Özü
- Asım Yapıcı: Yitik Bayramların Vebalini Taşıyan Bir Şair..
- Mehmet Yürekli: Sosyal mesafeli bayram
“Oruç, ruhun sesi gelir her yıl/ Gümüş topuklarını dokundurur kalbimize” Yolcudur oruç, en güzel konuktur bize. Yılda bir kez gelir, temizler bizi. Vücudumuzu da ruhumuzu da her türlü pislikten dezenfekte eder. Maddi -manevi arınmadır bize. Gök sofrası ve Samanyolunda Ziyafet…
Evet, konuğumuz gelip gidiyor. Ramazan, bizi gözü yaşlı mı bırakıp gidiyor her yıl? Yoksa onun ne geldiğinden, ne gittiğinden gafil halde mi oluyoruz çoğunlukla? Hız çağında yaşayan mübarek müslümanlarız bizler. İşler hızlı hızlı yapılıyor, plan programlar, iftarlar, sahurlar… Hep hızlıyız. Bir hızla hayatımıza insanlar giriyor, bir hızla çıkıyor. Alışıyoruz. Ramazan da öyle mi acaba bizim için? Öyle bir hızla geldiğiyle gittiği belli olmayan bir ay mı sadece bizim için Ramazan?
Zaman daha bir kıymetlenir
Gelirken hem neşve hem hüzün getiriyor Ramazan. Giderken de hüzün bırakıyor üzerimizde. Hız çağı müslümanları da olsak oruç, üstad Sezai Karakoç’un o güzel ifadeleriyle, bir anne tebessümüyle duruyor başucumuzda. Bir anne gibi teselli ediyor bizi. Yüreğimiz, kuş sesleriyle doluyor oruçla. Gözle görünmez bir gusül oluyor bize, teyemmüm… Dört başı ma’mur bir sıhhat… Nasıl da değişiyor halimiz. Uzaklar yakın oluyor. Bir bardak suyun bile rengi, tadı değişiyor. Her şey şölen artık bizim için. Oruçlarımız, ruh şölenlerine dönüşüyor oruç gibi oruçlarla! Biraz daha Allah’a, biraz daha kendimize, içimize, biraz daha insanlığa dönüyoruz.
Oruç, bizi özleyerek geliyor. O gelince, üstadın ifadeleriyle ruh deccali gidiyor, ruh mehdisi geliyor. Yine gelmek üzere gidiyor Ramazan. Biz onu özleyeceğiz. O da bizi özleyecek. Onunla iken diğer ibadetler de daha bir güzeldi. Oruç, diğer ibadetleri de beraberinde getiriyordu. Daha çok Kur’an okuyor, namaz kılıyorduk. Üstad yine öyle hüsn ile, hüsn-i ta’lil ile namazla orucun birbirine âşık olduğunu, birbirini çağırıp durduğunu söyler Samanyolunda Ziyafeti’nde.
Zaman daha bir kıymetlenir diyor yine üstad Ramazan ayı için. Vakitlerin daha farkında oluyoruz oruçla. Sanırım, ne kadar koşturmaca içinde olursak olalım, oruç ayındaki zamanın güzelliğini diğer aylarda yaşayamıyoruz. İkindide Kur’an okumanın güzelliğini mesela. Gece, namaz kılmanın başkalığını. Her türlü bereket oluyor oruç. Bütün kötü duygulardan arınma, Allah ile aramızda yakınlaşma, içimizle daha çok söyleşme, eşimiz, dostumuz, arkadaşlarımız ve geçmişteki ve gelecekteki bütün insanlarla hemhal olma… İşte bereket…
Çocukluğumuzdaki ramazanları unutamıyoruz hiçbirimiz. Aslında her yaşta geçirdiğimiz ramazanları unutamıyoruz. Her biri farklı mevsimlere gelmekte çünkü. Kış oruçları, sonbahar, ilkbahar ve yaz oruçları. Hepsi ayrı izler, renkler ve tatlar bırakıyor bizde. Geçmişle yaşama imkânı sunuyor bize bir nevi. Ruhun dipdiri kaldığının işareti… “Oruç, manevi derinleşmedir.” “Oruç geldi, ondan bize ölümsüz bir şeyler katılacak demektir. Giderken, bizden de ona ölümsüzleşecek birkaç şey katılmalı.”
Tantanasız, protokolsüz, törensiz bütün samimiyetiyle geldi ve öylece gidiyor Ramazan. Mukabeleler, mahyalar, camiler, iftarlar, diş kiraları, fuarlar, teravihler, buluşmalar, hilaller, siyah iple beyaz ipin ayrılabildiği vakitler, itikaflar, muhalefetler, uzlaşmalar, patlamalar… Bin aydan daha hayırlı Kadir gecesi… Dualarımız… Ve bayram…
Gök sofrasına davetimiz her dem bakidir gitse de konuğumuz
Bayrama ulaşmanın sevinci, Ramazan’ın beraberinde getirdiği güzelliklerden ayrılmanın üzüntüsüyle karışır hep. Bir burukluk olur içimizde. Dost olmuştuk oruçla değil mi? İçimize dönmeyi de onunla başarabilmiştik. Hem kalabalıkla hem kendimiz. Oruç, hem bedenimizi hem ruhumuzu temizlemek için gelmişti. Onu güzel karşılayıp hakikatli uğurlamak gerekti. Temizlikler, alışverişler yapıldı. Hediyeler, harçlıklar hazırlandı. Peki ruhumuz hazır mı bayrama? Ruhumuz bayram etti mi? Ediyor mu?
Bayramlarımız gerçek bayram mı diye düşünürken tekrar üstadın “Samanyolunda Ziyafet” eserini okumak düşüyor nasibime. Ve bayram ediyor ruhum oruç yazılarını okudukça. Cennet fragmanı! Biz, sahabenin kardeşlerimiz dediği ahir zaman ümmeti olarak ne yeterince üzülebiliyor ne de yeterince sevinebiliyoruz dünyadaki ahvalimize. Bir yanda zulümler, bir tarafta eğlenceler… Nasıl bayram yapacaksınız diyor bir tarafımız? Bayram yapmak hakkını bize ikram eden kim? Rabbimiz! Geri çevrilir mi O’ndan gelen ikram? Öyleyse?..
Üstad Sezai Karakoç’a kulak veriyoruz yine: “Haykırarak ağlamalı mı bayram gününde. Bu da olmaz. Çünkü: bayramın da bir hakkı var üstümüzde. Bayram şekerini zakkum meyvesi yapamazsınız. Gecenin gece, gündüzün gündüz olduğu gibi, bayramın da bayram olması lazım, hiç olmazsa bir nispet derecesinde.”
Oruç yazıları diriltiyor ruhumuzu. Diriltecektir. Yemeyen ve içmeyen meleklere öykünüyoruz adeta okudukça. Okuma gruplarımızda da oruçlu halimizle birlikte okudukça, yeniden ve yeniden okuyup konuşabileceğimiz bir eser olduğuna kani oluyoruz Samanyolunda Ziyafet’in.
Sanki cennetten inmiş bir topluluk
Bayram… Önce, bayram namazıyla, Allah ile buluşuyoruz. Sonra sevdiklerimizle. Bayramlar bayram olur oruç halimizle. Ta ki tekne orucu tuttuğumuz yıllardan başlarız metafizik âlemde buluşmalara. Orucu, kırmızı horoz, hindi veya kuş cinsinden bir şey zannettiğimiz yıllardan itibaren yılların yıllara, acıların sevinçlere, kederlerin, müjdelere eklenmesiyle, geçmiş oruçlarımızla da cem oluruz. Hikmete nail olarak. Bütün ruhlarla buluşma vaktidir bayram. “Süleymaniye’de Bayram Sabahı”nda olduğu gibi… Bayram bize bir bir zaferler gördürür. “Yenilgi yenilgi büyüyen bir zafer…”
“İslamın bayramlarında, halkın çehresi ulvi bir anlam kazanır. Sanki cennetten inmiş bir topluluktur, bir gök toplumudur halk. Ruhlarımız kapılarını sonuna kadar açmış ve ruh alışverişimiz son haddini bulmuştur gecesinde ve gündüzünde bayramların.”
Bayramlarımız Mevlid olsun. Regaip olsun. Miraç olsun. Berat olsun. Kadir olsun. Ve “Cennet” olsun.
“Ey oruç, diriltici rüzgar, İslam baharı
Es insan ruhuna inip yüce ilham dağından
Kevser içir, ab-ı hayat boşalt kristal bardağından
Susamış ufuklara, insan kalbinin ufuklarına”
Sezai Karakoç, Samanyolunda Ziyafet, Diriliş Yayınları
Yasemin Kapusuz
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.