Sanat ve edebiyat zaaf mı?
Kur?an-ı Kerim, niçin şiirin üst düzeyde olduğu bir dönemde Arapça olarak, özellikle Kabe?nin bulunduğu Arap dünyasının kalbine indirildi?
İslamcılık tartışması başlatarak gündeme gelen yazar Ali Bulaç, Yeni Şafak?ta (12.08.2012) yayınlanan Emeti Saruhan?a verdiği röportajda, Türkiyeli Müslümanların sanat ve edebiyattan kurtulmaları gerektiğini söyledi. ?Türkiye İslamcılığının en büyük handikapı ve zaafı?nın ?edebiyatçıların blokajı altında? olduğunu ileri sürüyor.
Ali Bulaç?ın sanat ve edebiyat karşıtı bu düşüncesi, ne yeni, ne de ilk kez söylüyor. Ali Bulaç, kırk yıldır bu safsatayla Müslüman gençliği olumsuz etkilemekte. Gençlikteki sanat ve edebiyata dönük ilgiyi söndürmeye çalışmakta..
Ali Bulaç?ı, Düşünce Yayınları?nı kurup Düşünce dergisini çıkarmaya başladığı 1976 yılından beri takip ederim. Türkiyeli Müslümanlar, ne zaman sanat ve edebiyatta bir canlanma gösterseler, Ali Bulaç hemen ortaya çıkar, hiçbir temeli olmayan bu safsatayı tekrarlar.
Kırk yıldır İslami hassasiyetiyle öne çıkan sanat/edebiyat çevreleri, özellikle 70?li ve 80?li yıllarda çıkan Diriliş, Edebiyat, Mavera, Yönelişler, Aylık Dergi gibi, 90?lı yıllarda çıkan ve günümüzde de yayınlarına devam eden Yedi İklim ve Hece gibi sanat edebiyat dergileri, gazetelerin kültür sanat sayfaları, edebiyatçı köşe yazarları, Ali Bulaç?ı ciddiye alıp bir cevap vermediler. Ne var ki Ali Bulaç, sanat ve edebiyat karşıtı yazı ve açıklamalarıyla gençlik üzerindeki etkisini sürdüre gelmiştir.
Tarihçiler ve araştırmacılar, bir gün, Ali Bulaç?a ve kitaplarına ilişkin bir değerlendirmede bulunacaklardır elbette. Kitapları ortada, düşünceleri biliniyor. Kitaplarındaki sanat ve edebiyata dair bölümlerde ileri sürdüğü düşünceler de ortada.. Bu konuda bir şey söylemek istemiyorum.
Eleştiriyi, ehline bırakıyorum. Zamanı gelince, bu değerlendirme yapılacaktır.
İSTANBUL İSLAMCILIĞINDA DÜŞÜNCE VE SANAT
Ben, bu yazıda, sözkonusu röportajda, Türkiye Müslümanlarının sanat ve edebiyat birikimine dair söylediklerine değinip Ali Bulaç?ın tarihi, sosyal ve siyasal rolüne dikkat çekmek istiyorum. Ali Bulaç ne diyor? Neden İslami hareketin sanat ve edebiyattan uzak durması gerektiğini düşünüyor? Sözkonusu röportajdaki sözlerine birlikte bir bakalım istiyorum.
Ali Bulaç, ?bizim tefekküre ve bilgiye dayalı bir İslamcılığa ihtiyacımız var. Tefekkür, entelektüel bir birikimdir. Entelektüel manada beyne ve kalbe aittir. Bizde fikir adamı ve alim yetişmiyor. İslamcılarda da çok az yetişiyor. Bol miktarda şair, romancı ve tiyatrocu var. Sinemaya, tiyatroya özenen var.? diyor.
Ali Bulaç, Türkiye?deki Modern Batı medeniyetine karşı İslami direnişi algılamada sorun yaşıyor. Bu direnişi, ilme ve fikre dayanmadığını, sanata/edebiyata dayandığını söylerken neye dayanıyor acaba?
Türkiye?deki çağdaş İslam düşüncesine ve sanatına niçin hor bakıyor? Alim, fikir adamı ve sanatçı yetiştiremiyor muyuz gerçekten? Türkiye?deki kültür çevrelerine bakınca, hiç akademisyen göremiyor muyuz? Dil bilen, ciddi araştırmalar yapan ve kitap yazan hiç mi yazar yok? Cemaatler, tiyatrocu, romancı, hikayeci ve şairlerle mi dolu gerçekten?
Ali Bulaç, Türkiye Müslümanlarının entelektüel çapını ve birikimini yetersiz bulurken haklı mı?
Burada Sezai Karakoç?un ?Mehmet Akif? kitabında, İstanbul İslamcılığı ile Pakistan ve Mısır İslamcılıklarını karşılaştırmasına değinmekle yetineceğim. Modernizmi karşılamada ve saldırılarını söndürmede İstanbul İslamcılığının üstünlüğünü, büyük bir birikim, titizlik, yetkinlik ve dahiyane bir entelektüel beceriyle ortaya koyar üstat, sözkonusu metinde. İstanbul İslamcılığında düşünce ve sanat dayanışma içinde, birlikte, güçlü bir direniş göstermiştir. Vahiy çevresinde akıl ve kalbin olağanüstü kenetlenmesi, Batı medeniyeti karşısında bu toprakların direnişine hayat vermiş ve günümüze kadar gelmesini sağlamıştır, gerçek budur.
Yukarıdaki soruların cevabını, röportajın ilerleyen bölümlerinde arayabiliriz..
İSLAM MEDENİYETİNDE SANAT VE EDEBİYAT
Ali Bulaç, Türkiye?deki İslami kültürel birikimde sanat ve edebiyat başarılarını, ?Osmanlı Türk modernleşmesinin bir zaafı? olarak görüyor. Değerlendirmesini, İslam tarihine ve medeniyetine bakarak yaptığı şu tespitle temellendiriyor: ?Abbasiler, İslam'ı merkez seçip bütün çevre kadim medeniyetleri taradılar, Çin'den Babil'e Mısır'a, Yunan'a kadar. Bu merkezlerden bilgiyi ve felsefeyi aldılar. Yunan şiirini, sanatını, tragedyasını tercüme etmediler. Hiç ilgilenmediler, çünkü onlar duyguya hitap eder. Tefekküre ve bilgiye dayanmaz.? Doğrusu İslam medeniyeti tarihini böyle okumak çok tuhaf geldi bana. İslam sanatına dair bilgi eksikliği sırıtıyor bu tespitte. Müslüman edebiyatçıların Yunan edebiyatını çevirmemeleri, ne bilmedikleri anlamına gelir, ne de ilgilenmedikleri..
Kur?an-ı Kerim, niçin şiirin üst düzeyde olduğu bir dönemde Arapça olarak, özellikle Kabe?nin bulunduğu Arap dünyasının kalbine indirildi? Hz.Peygamber (s.a.v.) şair sahabeleri niçin teşvik etti? Yedinci yüzyılın ortalarından on üçüncü asrın ortalarına dek, 1250?ye kadar, beş asır dünyaya hakim büyük bir medeniyette, İslam medeniyetinde sanat hiç mi gelişmemişti? İslam medeniyeti nasıl yayıldı? İslam medeniyeti yayılırken, Asya?da Çin, Hint, İran, Kafkasya?daki Uygur ve Anadolu?daki Bizans medeniyetleriyle, Afrika?da Mısır medeniyetiyle ve Avrupa?da, Endülüs?te Avrupa medeniyetiyle karşılaşmalarında ve onlardan yararlanmada gerçekten sanatı, bilim ve düşüncenin gerisinde mi tuttu? Müslümanlar, tarih boyunca, bilim ve düşünceye göre sanatta daha mı geriydiler?
Bu tespitin yanlış olduğu, tutulacak bir yanının olmadığı ortada. İslam medeniyetinde sanat ve edebiyatın nasıl geliştiğini uzun uzun anlatacak değilim. İslam medeniyeti üstün ve hakim bir güç olarak yayılırken, bilimde, düşüncede, sanat ve edebiyatta, karşılaştığı birikimlerden nasıl yararlandığı bilinen bir konudur. Özellikle İslam sanatının özünü koruyarak Hint, Pers, Mısır ve Bizans sanatlarından yararlanışı araştırılmış ve hükme bağlanmış konulardır. Yalnızca İslam edebiyatı tarihi, bir bütün halinde değerlendirildiğinde, bu tespitin nasıl havada kaldığı görülecektir.
Ali Bulaç?ın İslam medeniyetinin gelişim sürecinde başka medeniyetlerden yararlanırken sanat ve edebiyatın geri planda kaldığı, bilim ve düşüncenin öncelendiği tespiti yüzeysel bir yaklaşım ve temelsiz bir tespittir.
MODERNLEŞMEYE EDEBİYATLA DİRENMEK
Türkiye?nin Batıyla ilişkisinin, neredeyse Osmanlı?nın tarih sahnesinden çekilişinin faturasını, sanat ve edebiyata yüklemesi, Ali Bulaç?ın tespitlerinde en insafsız olanıdır: ?Bizim Batı'yla olan ilişkimiz de bundan dolayı sakattır. Osmanlı modernleşmesi, roman ve şiir üzerinden bize geldi. Biz hala Batı aydınlanma felsefesini bilmiyoruz. Bizi şairler, romancılar, hikayeciler enforme ediyor ve duygu ile ayakta tutuyor.?
Ali Bulaç?ın en büyük yanılgısı, Batı?nın dünya gücü haline gelmesinde, bütün bir yeryüzünü hava, kara ve deniz alanıyla tahakkümü altına almasında, bilim, düşünce ve sanatta üstünlük sağladığını sanmasıdır. Batı?nın üstünlüğü, ticari, teknolojik, politik ve askeri gücüne dayanır. Bilim, düşünce ve sanat, ekonomik ve politik gücünün hizmetindedir ve şal olarak kullanılmıştır. Batı?nın Osmanlı?yı etkisi altına alırken sanatı ve edebiyatı psikolojik harekatında kullandığı bir gerçektir. Osmanlı modernleşmesi, İngiltere başta olmak üzere Batılı devletlerin sermaye ve ticaret mobilizasyonu demektir. Bu Cumhuriyet döneminde de 1945?e kadar devam etmiştir. 1950 sonrasında dünya hakimiyeti ABD?ye geçtikten sonra, sermaye ve ticaret mobilizasyonuna ithal ikameci sanayi de eklenmiştir. 1980 sonrasında da piyasa ekonomisine geçilmiştir. Batı, Osmanlı?ya karşı sanat ve edebiyatı propaganda aracı olarak kullanmıştır: Osmanlı Batı?ya önce ekonomik olarak teslim olmuş, bunu diplomatik, bürokratik (sivil/asker) ve politik teslimiyet izlemiştir; bu süreçte, ülkemizde sanat ve edebiyatın, dünya güçleri tarafından kullanıldığı, Batıcılık akımının kontrolüne geçtiği doğrudur. Tanzimat?tan Meşrutiyet?e kadar sanat ve edebiyat, muhalefetteydi. 1912?de Abdülhamit?in tahttan indirilişinden beri, Batıcılar iktidardadır ve ülkedeki sanat, edebiyat da Batıcıların kontrolündedir.
Devlet, sermaye, medya ve aydınlar dünya güçlerinin yanına geçince, milletin elinden ticari, bürokratik ve siyasal güç alındığından, muhalefet edecek tek güç kalmıştır: Sanat ve edebiyat. Edebiyat, tarihin bu en karanlık döneminde milletimizin direniş kalesi olmuştur. Şehbenderzâde Filibeli Ahmed Hilmi (1865-1914), Muallim Naci (1850 - 1893) Mehmet Akif (1873 - 1936), Yahya Kemal (1884-1958), Necip Fazıl (1904-1983) ve Sezai Karakoç (d.1933) sahih edebiyat hattı olduğu kadar, milletine sözcülük de yapan, düşüncenin sıradağlarıdır. Ali Bulaç?ın bu hattan rahatsızlığı var; yazı hayatı boyunca da sıkıntısını gizlememiştir.
Batı düşüncesinin Türkiye?de bilinmediği doğru değildir. Osmanlı?nın Müslüman aydınları, Batı düşünce ve sanatını takip ediyordu. Aydınlanma felsefesini de biliyorlardı, pozitivizmi de. Tanzimat?tan beri Müslüman aydınlar, düşünürü ve edebiyatçılarıyla tek vücut olmuşlardır. İkinci Meşrutiyet?ten sonra basın öncü rolü oynamış, bu yüzden edebiyat dergileri fikir kalesi haline gelmiştir. Salih Özcan, "Necip Fazıl?ın çıkardığı Büyük Doğu mucmuası parasızlıktan bir ara kapanma durumuna gelmişti. Üstad bana, 'Benim yorganımı satın, Büyük Doğu'ya yardım edin, kapanmasın!' dedi. O zamanlarda tek mucmua o vardı, Üstad Bediüzzaman destekliyordu." derken, bu gerçeği dile getirmiştir.
SANATI TİYATROYA VE ROMANA İNDİRGEMEK
Ali Bulaç, ?dindar camianın Türkiye'deki söyleminin ana akımı retoriktir. Meseller, hurafeler, menkıbeler... Analitik bir zihin yok. İslam dünyasından bir romancı ve tiyatrocu yetişmeyecektir. Bu asla mümkün olmayacaktır. Kopyamsı romanlar yazacağız. Batı bunu destekleyecek ve bazen Nobel ödülü de verecek. Her sene bir roman yazıp yüzbinler satanların kitaplarına bakın. Bunlar Batılı manada roman mı, Eflatun'un dediği gibidirler: Kopyanın kopyası şeyler.? derken, kurnazlık yapmaktadır.
Ali Bulaç, bilinçli bir şekilde ?İslam dünyasından bir romancı ve tiyatrocu yetişmeyecektir.? diyerek, sanatı tiyatro ve romana indirgemekte, Müslümanların iddiasız oldukları bu alanlarda vuruş yapmaktadır. Ali Bulaç, niçin ?İslam dünyasından bir şair, bir mimar ve bir bestekar yetişmeyecektir.? demiyor? Bunların olduğunu biliyor.
Ali Bulaç, sanata ve edebiyata karşıt ve uzak duruşuyla, İslam dünyasını sanat penceresinden gözlemleme imkanına da sahip değil zaten. Oysa İslam toplumlarının son yüzyılda sanatla dünya çapında direniş gösterdiği bilinen bir gerçek.
Burada, çağdaş İslam sanatını ve edebiyatını anlatacak, örnekler verecek değilim. Bulaç?ın yargısını temellendirirken yaptığı hataları göstermekle yetiniyorum çünkü.
Ali Bulaç, ?Türkiye'deki söyleminin ana akımı retoriktir. Meseller, hurafeler, menkıbeler... Analitik bir zihin yok.? derken de kurnazlık yapmaktadır. Söylem tartışmasına girmeyeceğim, konumu sanatla sınırladığımdan. Bu tespit, en azından insafsızlık ve saygısızlıktır.
Ali Bulaç?ın bir başka kurnazlığı da, İslam sanat felsefesini, İslam estetiğini de tiyatro üzerinden izah etmesi ve bu yanlış tespite dayanarak ?İslamcıların bir an önce bu saçmalıklardan kurtulması gerekiyor.? demesidir: ?Sizin tiyatro yapabilmeniz için trajediniz olması lazım. Trajedi insanın tanrıyla kavgasından kaynaklanmıştır. Yunan tragedyasında Tanrı insanı ezer, özgür olmak isteyen insan trajedisini sahnede dile getirir. Allah Adem'i yarattıysa, ona ruhundan üflediyse, ona isimleri öğrettiyse, yeryüzünün halifesi seçtiyse, peygamberler gönderip kitaplar indirdiyse biz Müslümanlar Allah'la barış (silm) halindeyiz demektir, bizim trajedimiz yoktur ki tiyatromuz olsun! Tarihte Müslümanlar bunu beceremediğinden değil, öyle bir ihtiyaç olmadığı için tiyatro yapmadılar. Mahremiyetin deşifresi, cinayetin teşviki haram ise roman da olamaz. Ama insanlar roman yazdıklarını, bununla da İslamcılık yapacaklarını zannediyorlar. İslamcıların bir an önce bu saçmalıklardan kurtulması gerekiyor.?
İslam?ın tiyatroya, romana ve trajediye yaklaşımı başka konu.. Burada, Batılı sanat dalları ve felsefeden yola çıkarak Ali Bulaç?ın Müslümanları genel anlamda sanat ve edebiyattan uzaklaşması gerektiği tespitine vurgu yaparak yazımı bitiriyorum.
Ali Bulaç, kırk yıldır bu safsatayla sanat ve edebiyatla uğraşan Müslüman gençleri olumsuz etkilemekte. Gençlikteki sanat ve edebiyata dönük ilgiyi söndürmeye çalışmakta. Benim bu yazıyla yaptığım, sadece bir durum tespiti.
Mustafa Yürekli / Haber 7
mustafayurekli@gmail.com
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.