Rusya’nın Dağlık Karabağ tavrı nasıl okunmalı?
İstanbul
Sovyetler Birliği’nin son yıllarında Ermenistan’ın Azerbaycan topraklarını işgal etmesiyle birlikte, Kafkasya’da bugüne kadar bir türlü çözülemeyen en önemli sorunlardan biri ortaya çıktı. Taraflar arasında 1994’te bir ateşkes anlaşması imzalanmasına rağmen, Azerbaycan ile Ermenistan arasında yaşanan çatışmalar da üçüncü güçlerin arabuluculuğunda yürütülen diplomatik görüşmeler de bir netice vermedi.
Azerbaycan bir hafta içinde, işgal edilen topraklarının bir kısmını kurtarmayı başardı. Bu şüphesiz ülkenin son dönemde elde ettiği siyasî ve askerî güçle doğrudan ilgili bir başarıdır. Ateşkesin bugüne kadar bir sonuç vermediği ve zamanın da Azerbaycan’ın aleyhine işlediği gerçeği kabul edildiğinde ise Azerbaycan’ın kurtarma operasyonunu devam ettirme konusundaki karalılığında çok haklı olduğu görülür.
27 Eylül 2020 sabahı Ermenistan’ın yeniden Azerbaycan topraklarına saldırması üzerine Azerbaycan’ın işgal edilen topraklarını kurtarma harekâtı başlatması ve bu süreçte yaşanan gelişmeler dolayısıyla, bölge 1994 sonrasındaki en gergin günlerini yaşıyor. Kafkasya’da bugün yaşananlar aslında hiçbir şekilde şaşırtıcı değil. Her geçen gün güçlenen Azerbaycan’ın kendi topraklarını işgalden kurtarmak için er ya da geç harekete geçeceği bekleniyordu. Şu ana kadar Azerbaycan ile Ermenistan arasında yaşanan savaşta en dikkat çekici husus Rusya Federasyonu’nun tutumudur. Rusya şimdiye kadar, özellikle önceki yıllardaki tepkisine kıyasla, “sessiz” kalıyor; Azerbaycan’a karşı koyamayan ve Rusya’dan destek ümit eden Ermenistan’ın Başbakanı Nikol Paşinyan’ın çağrılarına Ermeni tarafının istediği cevabı vermiyor. Nitekim Paşinyan’ın Dağlık Karabağ’a Rus barış güçlerini davetiyle ilgili olarak Kremlin Sözcüsü Dmitriy Peskov, bunun için Azerbaycan’ın da rızasının olması gerektiğini belirtti. Bu tutumu şaşırtıcı olarak nitelendirmemizin sebebi ise yıllardır bu sorunun çözüm anahtarının Rusya’nın elinde olduğunun söylenmesi ve Rusya ile Ermenistan arasında özellikle askeri alanda imzalanan anlaşmaların olmasıdır.
Bilindiği gibi, Sovyetler Birliği’nin yıkılmasından sonra Ermenistan Rusya’nın bölgedeki en önemli müttefiki hâline geldi. Azerbaycan ve Gürcistan’ın Moskova’dan uzaklaşma çabası içinde olmaları, bu iki ülkenin Moskova’nın entegrasyon projelerinde yer almaması ve tam tersine Batı ile çok yönlü ilişki geliştirmeye çalışmaları, Ermenistan’ın bölgede Rusya açısından önemini artırmıştı. Gürcistan’ın Rus askerî üslerini kapatmasından sonra, Ermenistan Rusya’nın bölgedeki askerî karargâhı hâline de geldi. Diğer bir deyişle, İsrail ABD için Ortadoğu’da nasıl bir öneme sahipse, aynı şekilde Ermenistan da Rusya’nın bölgedeki yegâne dayanağı konumundaydı. Kendi enerji kaynaklarına sahip olmaması, yalnızca Moskova’nın malî desteğiyle ayakta kalması, bölge ülkeleriyle sorun yaşaması ve benzeri sebepler, geçtiğimiz yıllarda Ermenistan’ın gittikçe Rusya’ya bağımlı hâle gelmesine yol açtı. Dolayısıyla Ermenistan’ın Rusya açısından arz ettiği önem, zamanla Rusya’nın Ermenistan açısından arz ettiği öneme kıyasla azaldı. Ayrıca Rusya Abhazya ile Güney Osetya’nın bağımsızlıklarını tanıyarak kendisi için bölgede yeni dayanaklar da yarattı. Dağlık Karabağ meselesinde ise Kremlin bugüne kadar sorunun çözülmesi konusunda bir çaba sarf etmedi. Hatta tam tersine, bu sorunun dondurulmuş hâlde kalması Moskova’nın bölgedeki çıkarlarına hizmet ediyordu. Zira problemin çözülmesi her iki cumhuriyete de NATO’nun kapılarını açacağı gibi, Rusya’nın bölgedeki varlığına da zarar verecektir.
Tüm bu anlatılanlar çerçevesinde bugün yaşanan olaylarda Rusya’nın tutumunda gerçekten de bir değişikliğin olduğunu söyleyebilir miyiz? Değilse Rusya’nın yaklaşımını nasıl açıklayabiliriz?
Rusya’nın bugünkü tutumunu birkaç faktörle açıklamak mümkün. En başta, gerek bölgede gerekse tüm dünyada kartlar yeniden karılırken, Moskova Dağlık Karabağ sorununun daha fazla çözülmemiş hâlde kalamayacağının ve Azerbaycan’ın, özellikle askerî alanda, giderek güçlendiğinin farkında. Dolayısıyla yalnızca Ermenistan temelli siyaset, Paşinyan döneminin de gösterdiği gibi, uzun vadede Rusya açısından olumsuz sonuçlara yol açabilecektir. Kaldı ki Rusya’nın Ermenistan ile yakın işbirliğine rağmen, Moskova’nın Azerbaycan ile münasebetleri birçok alanda çok daha yüksek seviyede. Rusya’nın hem Azerbaycan ile ticaret hacmi hem de yatırımları Ermenistan’a kıyasla daha fazladır. Bu örnekleri artırmak mümkün. Dolayısıyla Rusya Ermenistan’ın “müttefiki” olsa da, Azerbaycan ile ilişkiler de Rusya açısından gittikçe önem kazanıyor. Azerbaycan Rusya’nın Dağlık Karabağ konusundaki tek taraflı siyasetinden yavaş yavaş vazgeçmesi konusunda etkin olmaya başlıyor. Nitekim Azerbaycan Cumhurbaşkanı İlham Aliyev de Rusya’yı “stratejik ortak” olarak adlandırıyor.
Rusya’nın “sessizliğinin” sebeplerinden biri diğeri ise Paşinyan’ı cezalandırmak ve onu daha “söz dinler” bir hâle getirmek istemesi. Nitekim Moskova’nın Kafkasya’da yaşananlara karşı tutumu, Kremlin’in Belarus’taki olayların başlangıcında sergilediği tutumu hatırlatıyor. Aleksandr Lukaşenko devlet başkanlığı seçimleri öncesinde Kremlin’i farklı konularda suçlamış, adeta Putin yönetimini karşısına almış, Batı ile yakınlaşmaya yeşil ışık yakmıştı. Seçim sonucunda ise Lukaşenko hem içeriden hem de dışarıdan gelen bir baskıyla karşı karşıya kalmıştı. Moskova ise son ana kadar sessiz kalmış ve ancak Lukaşenko iyice zayıflayınca ve koltuğunu kaybetme noktasına gelince ona desteğini açıkça ortaya koymuştu. Ermenistan Başbakanı Nikol Paşinyan da aynen Lukaşenko gibi Rusya yönetimini rahatsız eden ve Rusya’nın bölgedeki çıkarlarına zarar veren bir siyaset izliyor. Dolayısıyla Moskova’nın sessizliğinin sebeplerinden biri, Paşinyan’ı aynen Lukaşenko gibi hem içeride hem de dışarıda iyice sıkıştırmak, diğer bir deyişle cezalandırmak istemesidir. Böylece Kremlin, Azerbaycan ile ilişkilerine ivme kazandıracak, (muhtemelen sonraki seçimlerde iktidarı kaybedecek olan) Paşinyan’ı cezalandıracak, yeni iktidara da şimdiden gözdağı vermiş olacaktır. Moskova aynı zamanda Batı’nın Ermenistan’a somut bir destek vermeyeceğinin de farkında. Lukaşenko seçim öncesinde Batı ile yakınlaşma çabasına rağmen seçim sonrasında Batı’nın kendisine yönelik sert tavrıyla karşılaşıp nasıl hayal kırıklığına uğradıysa, Paşinyan da Batı’ya, özellikle de ABD’ye pek güvenilmemesi gerektiğini görüyor. Bu husus da (aynen Lukaşenko olayında olduğu gibi) Paşinyan’ı da daha fazla Moskova’ya yakınlaştıracaktır.
Rusya’nın tutumunda dış politikasındaki yoğunluğunun da etkili olduğu düşünülebilir. Batı, Rusya’ya yaptırım uygulamaya devam ediyor. Ayrıca Batı cephesinde Moskova, Kuzey Akım-2 projesini hayata geçirmekle meşgul. Bunun dışında Suriye, Libya, Belarus ve bunlara son günlerde eklenen Kırgızistan’daki gelişmeler, Rusya’nın yakından takip ettiği ve içinde olduğu olaylar. Dolayısıyla Moskova’nın tüm bu cephelerde aynı enerjiyle yer alması da çok kolay değil.
Peki, Rusya bu tutumunu sürdürecek mi? Son günlerde Rus yetkilileri, olayların ilk gününe kıyasla, daha farklı içerikte açıklamalarda bulunuyorlar. Bir taraftan ateşkes çağrıları artarken, diğer taraftan da Karabağ’ın teröristlerin yuvası hâline gelmeye başladığı yönünde demeçler veriliyor. Öyle görünüyor ki Azerbaycan başarılı hareketini devam ettirdiği takdirde, Kremlin araya girerek tarafları masaya oturma konusunda ikna etme çalışmalarına başlayacaktır. Ancak yine de Kremlin’de ne tür planların yapıldığını (ki mutlaka farklı senaryolara göre farklı planlar yapılıyordur) tahmin etmek zor.
Azerbaycan bir hafta içinde, işgal edilen topraklarının bir kısmını kurtarmayı başardı. Bu şüphesiz ülkenin son dönemde elde ettiği siyasî ve askerî güçle doğrudan ilgili bir başarıdır. Ateşkesin bugüne kadar bir sonuç vermediği ve zamanın da Azerbaycan’ın aleyhine işlediği gerçeği kabul edildiğinde ise Azerbaycan’ın kurtarma operasyonunu devam ettirme konusundaki karalılığında çok haklı olduğu görülür.
Birçok ülke Azerbaycan’ın haklılığını bildiği, hatta kabul ettiği hâlde, Azerbaycan’ın işgal altında olan topraklarını kurtarmasına farklı sebeplerden ötürü karşı çıkıyor. Ancak şu an toprakları geri alma açısından zamanın her zamankinden daha uygun olduğunu da söylemek gerekiyor. ABD Kasım ayında yapılacak devlet başkanlığı seçimleri dolayısıyla kargaşa yaşıyor; AB her zamankinden daha fazla parçalanmış durumda; Rusya dış politikada Suriye’den Belarus’a kadar birçok cephede mücadele ediyor. Azerbaycan ordusunun başarılı harekâtını devam ettirerek, Azerbaycan’dan koparılan toprakları en az kayıpla işgalden kurtarmasını temenni ediyoruz.
[Prof. Dr. İlyas Kemaloğlu Marmara Üniversitesi Tarih Bölümü öğretim üyesidir]
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.