PKK/PYD ile mücadele bağlamında Türkiye'nin Rusya ve ABD ilişkileri

PKK/PYD ile mücadele bağlamında Türkiye'nin Rusya ve ABD ilişkileri
Türkiye’nin terör tehdidi olarak gördüğü PKK/PYD, ABD için Suriye’de ayrılıkçı bir aktörken, Rusya için Suriye rejimine entegre edilmesi gereken siyasi/askeri bir unsur.

PKK/PYD ile mücadele bağlamında Türkiye'nin Rusya ve ABD ilişkileri

Türkiye’nin terör tehdidi olarak gördüğü PKK/PYD, ABD için Suriye’de ayrılıkçı bir aktörken, Rusya için Suriye rejimine entegre edilmesi gereken siyasi/askeri bir unsur.

Suriye iç savaşı yerel, bölgesel ve küresel birçok aktörü farklı gündemlerle küçük bir jeopolitik alanda bir araya getirerek devletler ile devletler, devletler ile devlet dışı aktörler arasındaki münasebetleri karmaşıklaştırdı. Devletlerin devlet dışı aktörlerle ilişki geliştirmeyi tercih ettiği Suriye çatışma çevresinde, geleneksel devlet-devlet ilişkileri düzensizleşerek çatışma dinamiklerinin de derinleşmesine neden oldu. Türkiye de derinleşen çatışma dinamiklerinden bir kısmının doğrudan muhatabı olarak, zaman zaman tek taraflı inisiyatiflerle, maruz kaldığı terör tehditlerine müdahale etti. Türkiye-PKK/PYD çatışması ve Türkiye-DEAŞ çatışması bu dinamiklerden sadece ikisi. Türkiye’nin Suriye’deki çatışma iklimine sürüklenmesinde ABD ve Rusya’nın rolü ise genel olarak bu devletlerin PKK/PYD ile açık ve kapalı etkileşimiyle belirginleşti.

PKK/PYD meselesi, Türkiye, ABD ve Rusya arasında cereyan eden ilişkilerde, en fazla iki aktör arasında konjonktüre bağlı müştereklik imkânı sağlarken, uzun dönemde bir istikrarsızlığa işaret etmektedir.

PKK/PYD’ye yükledikleri anlam bakımından farklar bulunmasına rağmen, her iki ülkenin de, Türkiye’nin milli güvenliğine tehdit olarak gördüğü bu örgütü aktörleştirme, topraklaştırma ve araçsallaştırmaları bakımından benzer yaklaşımlar sergiledikleri ve Suriye’deki çatışma denkleminde diğer aktörlere karşı müzakere veya tehdit unsuru olarak kullandıkları birçok durumda görüldü. Türkiye’nin terör tehdidi olarak gördüğü PKK/PYD, ABD için Suriye’de ayrılıkçı bir aktörken, Rusya için Suriye rejimine entegre edilmesi gereken siyasi/askeri bir unsur. PKK/PYD meselesi, Türkiye, ABD ve Rusya arasında cereyan eden ilişkilerde, en fazla iki aktör arasında konjonktüre bağlı müştereklik imkânı sağlarken, uzun dönemde bir istikrarsızlığa işaret etmektedir.

Barış Pınarı harekâtı ve değişen koşullar

ABD ile yürütülen müzakerelerin sahada işe yaramaması üzerine Türkiye’nin 9 Ekim tarihinde tek taraflı olarak başlattığı Barış Pınarı harekâtı, ABD ve Rusya ile daha az koordinasyonla belirli bir alanın terör örgütünden tamamen temizlenmesini hedefleyerek icra edilmiştir. Bu anlamda, Barış Pınarı harekâtı tek taraflılık ve minimum koordinasyon bakımından Fırat Kalkanı harekâtıyla, belirli bir alanının terör örgütünden temizlenmesi bakımından ise Zeytin Dalı harekâtının koşul ve hedefleriyle benzerlikler göstermiştir. Barış Pınarı harekâtını Fırat Kalkanı ve Zeytin Dalı’ndan ayıran temel farklardan biri de harekâtı icra eden Türk Silahlı Kuvvetleri (TSK) ve Suriye Milli Ordusu'nun (SMO) sahip olduğu harbe hazırlık kapasitesiydi. Bu kapasite, harekâtın temposundan ve elde ettiği askeri ve siyasi sonuçlardan da anlaşıldı. Harekâtın oluşturduğu durum, PKK/PYD’nin (ABD’ye rağmen) Fırat nehrinin doğusunda "dokunulabilir" olduğunu göstermiş, örgütün kontrol ettiği topraklardan bir kısmını kaybetmesini sağlamış, daha da önemlisi PKK/PYD’nin açık devlet desteği olmaksızın hayatta kalamayacağını göstermiştir.

Bu sonuçların Türkiye açısından taktik kazanım anlamında değeri şüphesiz ki büyüktür. Fakat harekât sonuç olarak ABD askerlerinin Türkiye sınırına yakın belirli bölgelerden çekilmesini sağlasa da, aynı bölgelere Rus silahlı kuvvetleri unsurlarının yerleşmesine de olanak sağlamıştır. Bu bakımdan, harekât öncesindeki duruma kıyasla değişiklik, PKK/PYD’nin belirli bölgelerde artık ABD değil Rusya tarafından himaye ediliyor olmasıdır. Bu durum, örgütün durumsal bağışıklığında bir sendroma neden olsa da PKK/PYD’nin pragmatik angajmanlarının, süreci örgüt lehine sonuçlandırma riski de mevcut. Bu noktada Türkiye için yönetilmesi gereken durum, PKK/PYD’nin Rusya’dan ne istediği değil, Rusya’nın PKK/PYD’yi nasıl ve neye dönüştüreceğidir. Her iki şekilde de Rusya-PKK/PYD ilişkisinin uzun dönemli olması beklenmelidir.

Öte yandan, Barış Pınarı harekâtı sürecinde ve sonrasında ABD silahlı kuvvetleri unsurlarının Fırat nehrinin doğusundaki Rumeylan ve Deyrizor hattında Suriye-Irak sınırı boyundaki askeri üslerden bir kısmına tekrar dönmesini müteakip, ABD-PKK/PYD münasebetinin kalıcı bir şekilde devam edeceğine dair önemli göstergeler bulunuyor. Bunlara ek olarak, Barış Pınarı harekâtının sonuçlarından bir diğeri, Türkiye’nin PKK/PYD diasporasıyla ABD ve Avrupa’da da mücadele etmesi gerektiği gerçeğidir.

O halde özetle, harekâtın taktik kazanımlarının yanı sıra Türkiye, PKK/PYD ile mücadele alanını ABD himayesindeki PKK/PYD ile mücadele, Rusya himayesindeki PKK/PYD ile mücadele ve PKK/PYD diasporasıyla mücadele şeklinde boyutlandırmıştır.

Türkiye’nin PKK/PYD eksenli ABD ve Rusya ilişkilerindeki süreç yönetimi ve sınamalar

Türkiye-ABD ve Türkiye-Rusya ilişkileri, Suriye’deki tecrübeler üzerinden müzakere, koordinasyon ve işbirliği alanlarında kıyas edildiğinde, bundan sonra nasıl ilerleyeceğine dair ipuçları sunmaktadır. Türkiye’nin hem ABD hem de Rusya’yla müzakerelerde belirleyici bir rol oynadığı, müzakerelerdeki etkinliğini de liderler seviyesindeki diplomasiyle sağladığı görülüyor. Rusya ile yürütülen Astana-Soçi müzakerelerinin, uzlaşıya varılabilmesi bakımından, ABD ile yürütülen Menbiç müzakerelerine üstünlük sağladığı görülmüştür. Aynı zamanda her iki ülkeyle sürdürülen, Fırat nehrinin doğusundaki güvenli bölge müzakerelerinde de, Rusya ile yapılan görüşmelerde, ABD ile yürütülenlere göre daha çabuk uzlaşı sağlanmıştır. ABD ile yürütülen müzakerelerin uzlaşıyla sonlanamamasındaki temel sebebinin ABD’deki güvenlik bürokrasisindeki direnç olduğu görülmüştür.

Türkiye’nin ABD ve Rusya ile yürüttüğü koordinasyon süreçlerinde de, Rusya’nın ABD’ye oranla daha pratik davrandığı dikkat çekmektedir. Muhaliflerin 2018 yılında Doğu Guta’dan İdlib’e çekilme sürecindeki Türkiye-Rusya koordinasyonuna benzer bir uygulama, Türkiye-ABD ekseninde hiçbir alanda görülmemiştir.

Öte yandan, Fırat Kalkanı harekâtı sırasında, harekâtın Dâbık’ın güneyine doğru ilerlemeye başlamasıyla birlikte hem ABD hem de Rusya ile askeri koordinasyon problemleri yaşanmıştır. ABD ile Suriye’de sürdürülemeyen askeri işbirliğinin yerini de güçlenerek devam eden Türk-Rus işbirliği almaktadır. Rusya ile yürütülen İdlib’deki gözlem noktaları uygulamaları ile Fırat’ın doğusundaki ortak kara devriyeleri, etkinlik sorunlarına rağmen sahada, ABD’nin ortaya koyduğu “Güvenlik Mekanizması” uygulamasından daha net fiili durumlar yaratabilmiştir.

Bütün bunlarla birlikte, Türkiye için ABD ile Suriye’deki ilişkilerin güvensiz ve çekişmeli bir şekilde devam edeceği, Rusya ile olan ilişkilerin de taktiksel olumlayıcılıkla sınırlı kalabileceği değerlendirilebilir. ABD ile ilişkilerin güvensizliğini, Rusya’yla ilişkilerin de sınırlılığını belirleyen temel gerekçe, ABD’nin PKK/PYD ile devam eden askeri-siyasi angajmanı, bunun yanında Rusya’nın PKK/PYD’ye duyduğu potansiyel ilgidir. Her iki ülkeyle süregiden ilişkiler açısından bakıldığında, Türkiye’nin PKK/PYD mücadelesinde yöntem bağlamında duyduğu temel ihtiyaç da ortaya çıkmaktadır. ABD güdümlü PKK/PYD ile mücadele sadece Türkiye ve Irak’ta değil, Suriye’de de ayrılıkçı terörle mücadele paradigmaları gerektirecekken, Rusya güdümlü bir PKK/PYD Suriye’ye iliştirileceğinden, tıpkı Hafız Esed döneminde olduğu gibi entegre terörle mücadele paradigmalarını zorunlu kılacaktır.

ABD’nin PKK/PYD merkezli politikası

ABD’nin Suriye’den çekilme kararı, sahadaki durumu PKK/PYD, Rusya ve Suriye rejimi için muğlaklaştırırken, Türkiye’nin PKK/PYD’ye karşı Fırat nehrinin doğusundaki Re’sülayn ve Tel Abyad arasında sınırlı bir harekât başlatmasının da önünü açmıştı. Böylelikle Türkiye’nin güvenli bölge talebi ABD tarafında dolaylı da olsa karşılık bulmuştu. ABD Türkiye’nin güvenli bölge talebiyle PKK/PYD’nin hayatta kalma talebi arasında, seri halde tutarsız politikalar izleyerek, önce Suriye’nin kuzeydoğusundan çekildiğini, sonra da bu bölgeye tekrar döndüğünü açıklamıştı. ABD Suriye’nin kuzeydoğusundan çekilirken, güvenli bölge konusunda Türkiye’yi Rusya ile baş başa bırakıp, bir şekilde sorumluluktan da uzaklaşmış oldu. Suriye’nin kuzeydoğusuna tekrar döndüğünü ilan etmekle de, PKK/PYD’nin hayatta kalabilmesini sağlamak adına, PKK/PYD’nin sosyolojik zeminin bulunmadığı bir alanda bu örgüte bir yaşam alanı vaadinde bulundu. ABD böylelikle, Türkiye’ye karşı kuzeyden güneye iki farklı PKK/PYD kuşağı oluşturma çabası içine girdi. Kuzeydeki kuşak Rusya ile varılan mutabakat çerçevesindeki güvenli bölge sınırlarıyla belirlenmiş Rusya güdümlü PKK/PYD kuşağı, ikincisi de güvenli bölgenin de güneyindeki ABD güdümlü PKK/PYD kuşağıdır. ABD kendi güdümündeki PKK/PYD’yi Türkiye sınırından uzaklaştırarak bu örgütü TSK’nın menzilinin de dışına çıkartmayı hedefliyor. Böylece Türkiye sınırına yakın riskli PKK/PYD kuşağını Rusya’ya bırakıyor. ABD’nin Suriye-Irak sınırı boyunca, kuzeyden güneye, Fişhabur, Rabia ve Bukemal bölgelerindeki sınır kapılarını da PKK/PYD kontrolünde bulunduracağı değerlendirilebilir. Bu bağlamda, ABD açısından Irak ve Suriye arasındaki PKK/PYD geçişkenliği devam ederek örgütün transnasyonal tehdit kabiliyeti de muhafaza edilmiş olacaktır.

Rusya’nın PKK/PYD merkezli politikası

Türkiye ve Rusya arasındaki taktik işbirliği Suriye’de iki temel duruma evrilmek üzeredir. Bunlardan birincisi İdlib-Fırat'ın doğusu ekseninde bağlamsal bir denkleme tekabül ederken, ikincisi ise Türkiye’nin terörle mücadelesinde yeni problem alanlarıdır. Bilindiği gibi, şimdiye kadar Türkiye, İdlib’deki radikal ve ılımlı muhaliflerin ayrıştırılması ve dönüştürülmesi konusunda Rusya tarafından sorumlu muhatap olarak görüldü. Türkiye bu süreçte kısmen başarılı oldu; fakat İdlib’deki temel radikal grupların genel muhalif kütleden ayıklamasının da mümkün olmadığı geçtiğimiz birkaç yılda görüldü. Bu bakımdan, Rusya’nın Fırat'ın doğusuna girişiyle PKK/PYD üzerinde bir etki yarattığı görülmekle birlikte, Türkiye’nin, Rusya’nın bu etkisini PKK/PYD’yi yerel Kürt nüfustan ayrıştırmak için kullanmasını talep etmesi beklenebilir. Bu anlamda, İdlib’deki radikaller ile Fırat nehrinin doğusundaki PKK/PYD’lilerin ayrıştırılması için, Türkiye ve Rusya arasında bir mütekabiliyet bağlamı oluşmaktadır. Fakat Rusya’nın PKK/PYD’yi ayrıştırma sürecini arzulu bir şekilde yürütmesini beklemek yanıltıcı olabilir.

Öte yandan, Rusya’nın Fırat nehrinin doğusundaki varlığını yavaş yavaş arttırırken, Kamışlı’daki hava üssünü hava savunma sistemleri ve muharip hava kuvveti unsurlarıyla kuvvetlendirip, Türkiye sınırına paralel olacak şekilde, Suriye’nin kuzeydoğundaki hava sahasının kontrolünü ele geçirmesi de beklenebilir. Böylelikle Rusya’nın sadece Suriye’nin kuzeydoğusunda değil, Irak’ın kuzeybatısındaki hava sahasında da rezerv bulunduracağı düşünülebilir. Rusya’nın Suriye’nin kuzeydoğusundaki hava sahası kontrolü, Türkiye’nin bu bölgede PKK/PYD’ye yönelik terörle mücadelesine olumsuz tesir edebilecektir. Hatta Türkiye’nin Irak’ın kuzeybatısındaki Sincar ve Karacak gibi bölgelere düzenleyeceği hava harekâtlarında da Rusya’nın sınırlayıcı bir tehdit olabileceği değerlendirilebilir. Bu bakımdan, Zeytin Dalı harekâtıyla birlikte Suriye’de gelişen Türkiye-Rusya işbirliğinin, İdlib-Fırat'ın doğusu denklemi ve Türkiye’nin PKK/PYD terörüyle mücadele ekseninde, mütekabiliyet ve samimiyet sınamalarının yapılacağı yeni bir aşamasının başladığı da söylenebilir.

Barış Pınarı harekâtının ortaya koyduğu sonuç, Türkiye’nin Suriye’de ABD ve Rusya’yı dengeleme siyasetinin son bulacağına işaret ederken, iki ülkenin de PKK/PYD’ye atfettiği önemde bir azalma görülmemektedir. Suriye’nin kuzeydoğusunda, Türkiye sınırında, kuzeyden güneye Rusya-ABD tandeminde PKK/PYD varlığı devam etmektedir. PKK ile mücadele fiziki anlamda bu tandeme göre pozisyonlanarak derinleştirilmeli, buna göre de yeni mücadele paradigmaları bulunmalıdır. Harekât sonrası meydana gelen koşullar Türk-Rus, Türk-Amerikan ilişkilerinin kendi mecralarında denge ve önleme yöntemleri geliştireceği yeni bir döneme girileceğini göstermektedir. Bu bağlamda Türkiye’nin, PKK/PYD’nin bu ülkelerle olan ilişkiye tahakküm etmesinin önüne geçmek için ayrıca gayret göstermesi gerekmektedir. Türkiye-ABD ve Türkiye-Rusya ilişkileri sadece PKK/PYD ile mücadele alanına indirgenmemeli, enerji, ticaret ve güvenlik alanlarındaki karşılıklı bağımlılık paradigmalarının değişmesi engellenmelidir.

[Güvenlik analisti Necdet Özçelik Orta Doğu, terörizm ve ayaklanmalar konuları üzerinde çalışmaktadır]

 

Kaynak:

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.