Peygamberimizi rahatsız eden davranış?
Peygamber Efendimiz (sas) bu davranışı gördüğünde rahatsızlığını açıkça dile getirmiş ve uyarmıştır.
Her insan sevdiği kişiyi övmek ister. Ancak yergide olduğu gibi övgüde de dengeli olmak gerekir. Zira yerinde ve kararında yapılan övgüler bir tarafa, gerçeklik payı bulunmayan yersiz övgüler yanıltıcı ve güven zedeleyici olur.
Sevdiğin insanı övgüde aşırılığa gitme!
Övgüde de yergide de dengeli ol!
Sevdiğimiz bir insanı övmek isteriz. Bu, fıtri bir durumdur. Ancak onu överken samimi ve içten olmalı, yapmacık tavırlara ve abartılara girmemeliyiz. Çünkü iyilikleri ve meziyetleri kişinin yüzüne söyleme tıpkı fırtınaya tutulmuş insan gibi, bazen kişiyi devirebilir. Bir defasında Allah Resulü (s.a.s), yüzüne karşı aşırı şekilde kardeşini metheden birine, "Kardeşinin boynunu kırdın." buyurmuştur. "Sen eşi menendi olmayan bir insansın.. senin üstünde birisini tanımıyorum. Peygamber gibi adamsın..." türünden ifadeler muhatabın ayağını yerden kesebilir. Bakalım o insan, bu aşırı övgü fırtınası karşısında dayanacak güçte midir? Onun için Efendimiz, kardeşini aşırı derecede öven kimseye, "Kardeşinin boynunu kırdın; yani omurunu kopardın, onu felç ettin" buyurur.
O yüzden, sevdiğimiz insanı överken aşırılığa gitmemeliyiz. Her insanın, büyük gördüğü kimseler olabilir ama onları abartılı övmemek, ölçülü olmak gerekir. Efendimiz, kendisine "seyidimiz-efendimiz" denildiğinde rahatsız olur, "Seyyidimiz İbrahim'dir" buyurur ve kendisine böyle hitapta bulunulmasını men eder. Elbette O (s.a.s.) bizim seyyidimizdir. Ancak Efendimiz burada bize bir ders vermektedir.
KARDEŞİNİN BOYNUNU KIRMA!
Sevdiğimiz insanı överken aşırılıktan sakınmak lazım. Nitekim bunlar, vakıaya muhalif sözlerdir ve yalandır. Vakıaya muhalif demek, Allah'ın bildiğinin aksine hükümde bulunma demektir. Mesela, Allah birinci, ikinci veya üçüncü kat semada neler olduğunu bilir. Çünkü O, yaratmıştır. Ancak bir insanın çıkıp tersine şeyler söylemesi en hafif ifadesiyle Allah'a karşı saygısızlıktır. Allah'ın bildiğine muhalif bir fikir ve beyanda bulunma, Allah'a karşı doğrudan doğruya yalan söylemedir. Biri hakkında mübalağalı beyanda bulunulduğu zaman da aynı şey yapılmış olur. Dolayısıyla Allah'a karşı, birini tamamen masum, ak-pak olarak göstermek tehlikelidir.
İkinci tehlikesi ise şudur: Az önce de ifade ettiğimiz gibi karşı taraf böyle bir övgü karşısında dayanacak durumda olmayabilir. Bu övgüyü kaldıramayabilir. Neticede kendisini Kaf dağında görebilir ve etrafına zarar vermeye başlayabilir. Biz de farkında olmadan sevdiğimiz insanı yanlış yollara sevk etmiş olabiliriz. Dalkavukça yapılan övgü, çoğu kez methedeni yalan söylemeye, medhedileni ise kibir ve gurura sevk edebilir. Yalan, kibir ve gurur gibi kötü vasıfların insanı mânen ve maddeten zaafa uğrattığı tecrübelerle sabit bir gerçektir.
ELEŞTİRİLERE AÇIK OL!
Konuyla alakalı şu hususu da dile getirmede fayda var: Methedilince kendinden geçercesine sevinmeme, hiç üzerine alınmama bir mümin sıfatıdır. Hakiki mümin kendisi hakkında methiyeler dizildiği zaman aşırı derecede sevinmez. Ama yerildiği zaman da, kusurları yüzüne bile söylense üzülmez.
İnsanın kendisini sorgulayıp küçük göstermesi kolay bir şeydir fakat o fırtınanın bir başkasından esip gelmesi, onun karşısında, "Hay Allah senden razı olsun. Ben burasını görememiştim, boynumda bir akrep varmış, beni ikaz ettin" demesi babayiğitçe bir tavırdır. Belki zamanla o fırtına geçtikten sonra kişi, "Gerçekten o kişi iyi yaptı. Yoksa bu akrep, beni sokacaktı." diyebilir. Fakat asıl mesele eleştiriler karşısında ilk anda memnuniyet izhar etmek, yerildiği zaman "Hay Allah senden razı olsun" diyebilmedir.
BİR SORU-BİR CEVAP
Ölünün ardından elli ikinci gece Kur'an okutmanın mahzuru var mı?
Soru: Geçtiğimiz günlerde -sizlere ömür- babamı kaybettim. Önümüzdeki günlerde vefatının elli ikinci günü gelecek. Bu günde babamın elli iki'sini okutmak istiyorum. Ancak görüşlerine itibar ettiğim bir arkadaşım dinde böyle bir uygulamanın olmadığını söyledi. Ne dersiniz? Rumuz: Polat.
Ölen bir Müslüman'ın ardından onun için dua etme, istiğfarda bulunma, Kur'an hatmedip ruhuna hediye etmede bir mahzur yoktur elbette. Bu konuda bize, din alimlerimiz şu bilgiyi veriyorlar:
"Karşılıksız olarak Kur'an okuyup ölen şahsa bağışlanırsa ölen kişiye ulaşır ve fayda verir. Ölen şahıs yerine tutulan oruç ve eda edilen hac gibi. Eğer "Bizden önceki devirlerde bu şekil bir uygulama yoktu ve Peygamber Efendimiz de buna işarette bulunmadı" denilirse, cevaben şöyle deriz: Bu suali soran eğer hac, oruç ve duanın ölene faydalı olacağını kabul ediyorsa, Kur'an okumayla bunlar arasında ne fark var? Seleflerimizin yapmamış olması, okunan Kur'an'ın ölünün ruhuna ulaşmayacağı anlamına gelmez ki! Evet Allah Resulü, hac, oruç ve sadakanın ulaşacağını söyledi ama bunları kendisine sorulan sorular üzerine söyledi, bunların dışında kalanları reddetmedi ki! Oruçla Kur'an okumanın sevabının ulaşması arasında ne fark vardır?" (İbn Ebi'l- İzz, Şerhu't- Tahâviyye f i'l- akîdeti's- selefiyye, 3/109)
BİDATLERDEN SAKININ!
Ayrıca bir hadiste Efendimiz (sas), "Ölen kişinin amel defteri kapatılır. Ancak üç husus var ki, bunlardan dolayı amel defteri sürekli açık kalır: Sadaka-i câriye, yararlı ilim ve kendisine dua eden salih bir evlat." (Müslim, 5/73) buyurmuştur. Bu hadise göre ölen bir şahsın evladı anne veya babasına dua ettiğinde ve Kur'an okuduğunda, onun da amel defterine sevap yazıldığı açık bir şekilde anlaşılmaktadır.
Özetleyecek olursak, ölenin arkasından hayattayken eda etmediği veya edemediği namaz, oruç, sadaka ve hac gibi ibadetler gibi, sırf Allah için okunacak Kur'an da ölünün ruhuna vâsıl olur. Ancak 7. gün, 40. gün veya 52. gün şeklindeki uygulamalar, muhtemelen insanları bir araya getirmek amacıyla sonradan ihdas edilmiş bidatlerdir. Ya da eski Türk kültüründen gelen birtakım uygulamalardır. Zira ne Allah Resulü, ne sahabe ve ne de takip eden iki asırda böylesi bir uygulama olmamıştır.
Bu türlü bidatlerden sakınmak gerekir. Ya da en azından bu toplanmaların dini bir emir olmadığını bilmek ve bunu insanlara anlatmak gerekir. Zira "her bir bidat bir sünneti ortadan kaldırır" gerçeği unutulmamalıdır.
TEFEKKÜR ATLASI
Böceklerdeki eşsiz uçma sanatı insanoğlunu şaşırtmaya devam ediyor
Omurgasız hayvanlar içinde uçabilen tek canlı grubu böceklerdir. Böceklerin kanatları ile uçakların kanatlarını karşılaştıracak olursak, böcek kanatlarının çok daha ileri bir tekniğe sahip oldukları ortaya çıkar. Mesela, böceklerin kanatları katlanarak onlara büyük kolaylık sağlarken, uçaklarda kanatların yerde bile katlanmadan kalması, çok büyük uçak hangarlarının yapılmasına sebep olmuştur. Ayrıca hiçbir böcek havalanmak için uçaklar gibi uzun piste ihtiyaç duymaz. Çünkü kanat köklerindeki dairesel hareket kabiliyeti onların dikine havalanmalarını kolaylaştırmaktadır.
İBRET GÖZÜYLE BAKILIRSA!
Her bir böcek türü için onun bütün ihtiyaçlarını en iyi şekilde karşılayabilecek bir kanat sistemi, çok ince hesaplamalarla gerçekleştirilmiş ve böceğin istifadesine sunulmuştur. Bilhassa pek çok hesabın kolayca ve kısa zamanda yapılmasını sağlayan bilgisayarların kullanıldığı günümüzde, ileri derecede teknolojiden yararlanarak yapılan uçaklarda hâlâ böcek kanadındaki özeliklerin tamamının bulunamayışı, bu nazik fakat ibret verici yapının tesadüfen olmadığının en açık delili değil midir?
BİR DUA
Bizi doğruluktan ve doğru yoldan ayırma Allah'ım!
Ey her şeyin varlık ve devamı Kendisine muhtaç bulunan Rabbimiz! Bir an bile olsa doğruluktan ve doğru yoldan bizi ayrı düşürme! Ey Rabbimiz! Bazı yüzlerin ağarıp bazı yüzlerin kararacağı günde bizi yüzleri ak, gönülleri pak olan, Efendimiz'in bayrağı altında toplanan talihli insanlardan eyle. Bizlere rızana kavuşan müminler olmayı nasip eyle. Amin.
ÖRNEK HAYATLAR
Allah'ım, Hattab oğlu Ömer'i başımızdan eksik etme!
Hazreti Ömer (r.a.) devletin başında halifedir. Bir gece makamında ashabdan biri ziyaretine gelir. Selam verir. Selamı alınmamıştır. Oturur. Hz. Ömer, işiyle meşguldür. Sahabe bekler. Hz. Ömer çalışır. Selam alınmamış, yüzüne bile bakılmamıştır.
İş biter. Hz. Ömer mumu söndürür. Bir başka mumu yakar. O anda selamını alır. Konuşmaya başlar. Sahabe sorar:
- Ya Ömer, niçin hemen selamımı almadın ve niçin bir mumu söndürüp diğer mumu yaktın ve ondan sonra benle konuşmaya başladın?
SAHABENİN GÖZLERİ YAŞARIR
Hazreti Ömer (r.a.):
- Evvelki mum devletin hazinesinden alınmıştı. O yanarken özel işlerimle meşgul olsaydım Allah indinde mesul olurdum. Seninle devlet işi konuşmayacağımız için kendi cebimden almış olduğum mumu yaktım, ondan sonra seninle meşgul olmaya başladım.
Sahabenin gözleri yaşarır, ellerini kaldırarak şöyle dua eder:
- Ya Rabbi! Hattab oğlu Ömer'i bizim başımızdan eksik etme!
HAZIRLAYAN: Ali İHSAN ER
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.