Onur mücadelesi için ezilmiş büzülmüşüz?
İnsan onurunun neyi ifade ettiği, insan haklarıyla ilişkisi, hukuk biliminin ve felsefenin konusu olmuştur.
Bu bağlamda insana ve insan toplumuna, insanın ilişkilerine bakışımız nasıl olmalıdır?
İnsan onuru sözlüklerde, izzetinefis, haysiyet, özsaygı, şeref, erdem, vakar, gurur, saygınlık, kendine saygı duyma ve başkalarını da kendine saygılı kılma olarak açıklanmakta.*
Acaba dünyanın düzeni bugün ne durumdadır ve insan onuru bu düzende koruma altında mıdır?
149 ülkede, kişi başına yıllık GSMH, 80 ABD doları ile ( Mozambik), 40.630 ABD doları (İsviçre) arasında değişmektedir. Eşitsiz dağılımın boyutlarını düşününüz?
Başka bir deyişle, 4.8 milyar insan 5 trilyon doları paylaşırken, 1.2 milyar insan 18.5 trilyon doları paylaşmaktadır. Bu oran her bir ülkedeki gelir dağılımındaki eşitsizlik karşısında yoksullar açısından daha da büyüktür?
Birleşmiş Milletler andlaşmasının (1945) başlangıç bölümünde insan onuru kavramı, resmi çeviride şöyle geçer "... İnsanın ana haklarına, şahsın haysiyet ve değerine, erkek ve kadınlar için olduğu gibi büyük ve küçük milletler için de hak eşitliğine olan imanımızı yeniden ilan etmeğe..."
Onur sadece Türk insanı için değil dünya genelinde neredeyse insanların tamamı tarafından önemli kabul edilen evrensel bir değerdir ve yaşamın sonuna kadar korunması için çalışılır.
Onur batı toplumunda da çok önemli bir yer tutar. Batıdan çıkmış olan hümanizm, bireycilik, özgürlük gibi kavramlar insanlığın ve insan olmanın değeri üzerine vurgu yapan, insanlığı doğal çevreden ve diğer canlılardan üstün tutan ve bir bakıma insanlık onurunu yücelten kavramlardır.
Fakat bütün aklıselim insanların sahip olduğu onurun biraz daha fazlasına her Müslüman kişi sahiptir. Çünkü o inanır ki onur da onur sahibi olmak da Allah'ın yanındadır. Ancak onunla ona yakın olmakla onur sahibi olunur.
Hayata adım atan küçük çocukların davranışlarında, İffetli kadınların asil davranışlarında, âlimlerinde ilimlerinde, ihtiyarların utangaç tavırlarında onurun ne denli hassas ve ince bir ölçü olduğunu görmemek için onurdan bihaber olmak gerekir.
Kişiyi onur sahibi kılan onun yaşadığı ortamdan aldığı kültür, ilim, irfan, edep, haya, hayır, cömertlik, cesaret, feragat ve hidayet manzumesinin ihtiva ettiği bütün insani ve İslami değerlerdir. Bu değerlere başkalarından farklı olduğumuzu fark ederiz.
Büyüdüğümüz sokakta, içinde yaşadığımız mahallede alnımızın akıyla gezmek için en çok ihtiyaç duyduğumuz şey onur sahibi olmaktır. O olmadan yaşadığımız çevre bize yabancı bizde ona yabancı geliriz. Demek ki yaşamanın ilk ve en önemli dayanağı onurdur.
Bir kaç yüz asırdır onur arayışı içerisinde olan biz doğu dünyasının mahzun ve mahcup çocukları iki bin yirmili yılları da aynı beklentilerle girmek üzereyiz. Doğuda horlanan batıda horlanan hatta birer mülteci konumuna düşen bizler kendi öz vatanında dahi bir garip olarak yaşamaya mahkûm olduk.**
Yaklaşık iki buçuk asırdır şu topraklarda yaşayan müslüman çoğunluk temsil ve etkinlik açısından hep edil gen, horlanan, itilen, kakılan, aşağılan sömürülen dini duyguları istismar edilen bir konuma düşürüldü. Haklarını elde edemeyen özgürlüklerini kısıtlanan, siyaset malzemesi yapılan hatta ekonomik olarak çile çekenler bizlerden başkası değildir.
İbadetine karışılan, kıyafetine el uzatılan duyguları ve ekonomik sorunlarla boğuşan bizler değil miyiz?
Onurlu yaşamanın ya da onurlu yaşamaya talip olmanın cezası olarak reva görülen bu haksızlıklar, sürgünler, cezalar, mahkûmiyetler, kimimizi okuldan, kimimizi işten, aşından ederken; kimimizi intihara sevk ederken aslında bu sürüklendiğimiz şey birilerinin intihara yaklaşmasının habercisi gelişmelerdir.
Müslüman?ın onuruyla, izzetiyle, şerefiyle, ibadetiyle, kıyfetiyle en önemlisi özgür iradesiyle oynamak birilerini yakacağı muhakkaktır. Çünkü insan, onuru için yaşar ve onun için ölür.Yeter ki o onur içimizde yaşamaya devam eden bir meşale olmaya devam etsin.
Şair Erdem Beyazıt ifadesiyle;
?Müslüman yürekler bilirim sevdi mi cennet, kızdı mı cehennem kesilir? insanların onuruyla oynamak herkes için büyük bir tuzak olur. Çünkü özgürlük ateşi her zaman bütün kirleri birer birer temizleyecek güçtedir?
Evet?
Onur mücadelesi dürüst olmayı gerektirir. Onun mücadelesi önyargısız, vakarlı, mütevazi, samimi, adil, başkalarına saygılı, paylaşmayı, dayanışmayı, katlanmayı ve fedakar olmayı gerektirir. Onun mücadelesinde inadın, kibirliliğin, dayatmanın, tepeden bakmanın ve tepeden inmenin, horlamanın, işkencenin, yok saymanın, ikiyüzlülüğün, çalmanın, çırpmanın hiç mi hiç yeri olmaz.
Onur mücadelesi hepimiz için gereklidir. Onur mücadelesi bütün ırklar, bütün renkler, bütün boylar, bütün aşiretler ve bütün insanlar için yapılmalıdır. Yaşayan her canlı onurlu onurlu yaratılmıştır ve onurlu yaşamaya da hak sahibidir.
Başkalarını yok sayarak, başkalarının hak ve özgürlüklerini kısıtlayarak, başkalarının acılarını görmezden gelerek, kendi çıkarlarımızı öne çıkarmak suretiyle devletimizin, tarikatımızın, iktidarımızın, cumhuriyetimizin, krallığımızın, cematimizin, vakfımızın, saltanatımızın, grubumuzun çıkarlarını öne çıkarıp başkalarını dışarıda bırakmak, başkalarına her türlü haksızlığı, soykırımı, düşünce köleliğini reva görmek onur değil; onursuzluk olur.
Onur mücadelesi iktidarımız tehlikeye girse dahi çetelerin, dosyaların, haksız karaların, hak ihlallerinin, insan ihraçlarının, devlet eliyle işlenen haksızlıkların üzerine kararlılıkla gitmektir. İşte asıl onur mücadelesi bu kararlılığı göstermektir.
Onur mücadelesi herkesin sahip olduğu toprak parçasını en az bizim üzerinde yaşadığımız ?Cennet vatan? denilen toprak parçası kadar değerli olduğunu kabul etmemizi gerektirir. Çünkü onur mücadelesi toprak parçasından, çakıl taşlarından, renklerden, surlardan ve sınırlardan önce eşrefi mahlûkata; ahsen-i takvim bakışıyla insana sahip çıkmayı gerektirir. Bütün insanların ve ırkların Adem'den başladığına ve Allah tarafından yaratıldığını kabul etmek. Onur mücadelesi önce onur sonra ise vatan demektir. Çünkü bütün bir yeryüzü onurlu insanlar için bir vatandır.
Çünkü onursuz bir vatanda işgal altında yaşamaktansa zindanlarda onurluca yaşamak onur kahramanlarına daha çok yakışır. Yakın tarihimizde bu mücadeleye şahit olduk. Oluyoruz?
Onur mücadelesi kendi evlatlarını, kendi vatandaşlarını birbirine kırdırmak değildir. Onur mücadelesi asi ile usluyu zalim ile mazlumu, doğudaki ile batıdakini ve çoban ile ağayı bir arada aşırılıklardan uzak, evrensel ilkelerin gölgesinde karşılıklı güven, dostluk, adalet, hakkaniyet ölçülerine bağlı olarak yaşatmaktır. Milletin onuru ve devletin onurunu korumak yıllarca sürecek inat
savaşlarına, kültürel ve ekonomik ambargolara devam kararı vermek değildir.
?Sanıyorlar kafa kesmekle, beyin ezmekle,
Fikr-i hürriyet ölür. Hey gidi şaşkın hazele!
Daha kuvvetleniyor kanla sulanmış toprak:
Ekilen gövdelerin hepsi yarın fışkırınca! M.Akif
Günümüzde Müslümanlar onur mücadelesi için ezilmiş büzülmüş; perişan olmuş, ömrünü kitapların sarı sayfalarının arasında gezinerek, dünyayı bilen, düne ağlayan, bugünün derdini çeken, yarının aşkıyla fikriyle yaşayan, Müslüman dünyasını düşünürken, uykuları kaça bilendir?.
Bizleri kardeşlerim hitabıyla şereflendiren Resul-i Zişan: ?Müslümanların dertlerini kendine dert edinmeyen, kendini onlardan saymasın.?buyuruyor.
Evet. Bu günkü İslam ülkelerinin kendi kültürlerine bağlı kalarak kalkınma, hak ve imkânlara sahip olabilmesi için onurlu yaşam mücadelesi vermeliyiz?
Bütün bu olup bitenler hep Batının İslam?dan korkup nefret etmesinin sebebi İslam?ın Batı?yı ayakta tutan temel prensiplere meydan okumasıdır?.
Fakat acı hakikat; Batıcıların Mısır?da, Tunus?ta, Libya?da, Yemen?de, Ürdün?de, Ürdün?de ve diğer İslam ülkelerinde sömürgelerinin başarısız olmasının iki önemli sebebi vardır.
Birincisi; batılılaşma, batıcılar tarafından tabii ve normal bir fikir akımı olarak ifade etmek yerine, devamlı kitlelere zorbaca ve zulümle empoze ettirilmeye çalışılmıştır. Bu hâkim kitle, kendi insanlarından o derece yabancılaşmışlardır ki, bunların yerli halkla aralarında sadece bir kan bağı kalmıştır. Onlara ne sempati duymuşlar, ne de kendi arzularını onlarınkiyle birleştirmişlerdir.
Çağdaş Mısır edebiyatından anlaşılmaktadır ki ekonomik olarak hakim olan kitle, işçi ve köylüleri tahkir etmiş ve küçümsemiştir. Bunlarda tabii olarak nefret ve korkuyla karşılık vermişlerdir? Ulusal birliği sağlamak bir yana batıcılar sosyal parçalanmalara sebep olmuşlar ve idare edenle edilen arasında bitmeyen bir mücadeleyi başlatmışladır?
İkincisi; Batının teknoloji, endüstri ve ilimdeki başarıları, Fransa ve İngiltere vs. maddi güçlerini birleştirince Asya ve Afrika?ya hâkimiyet kurdular. Aşağılık kompleksiyle geri kalmış ve fakir haliyle Mısır, Tunus, Libya vs. İslam ülkelerine üstünlük sağladı.
Daha sonra birden I. Dünya savaşının korkunç çehresiyle yüz yüze geldiler. Avrupa dayanışması parçalara ayrıldı ve 1930?larda (2010?larda) ki büyük krizle birlikte batı ekonomik sistemleri, büyük bir değişime uğradı. Daha sonra II. Dünya savaşı topyekûn ahlâkî, sosyal ve kültürel bir çöküşe sebep oldu. 1900?lerde otoriteye ve geleneklere karşı hürriyet, müsavat, ilericilik sloganları altında- yapılan başkaldırma, yarım asır sonra aydınların savundukları seküler ? hümanizimin bir çıkmaz sokaktan ibaret bir yol olduğunu kendileri dahi fark etini bilmek? Avrupa ve ABD örnekleri ispatlanmıştır ki nihilizm, oportunizm (fırsatçılık) ve materyalizm hiçbir zaman siyasi istikrar, sosyal refah ve insani ilişkiler için temel felsefe olamaz?***
Mısır ve dünyadaki şuurlu Müslümanlar anlamışlardır ki, Batıdaki sosyal parçalanmanın en önemli sebebi hiçbir mukaddes değere saygı duymayışıdır. Özetle, batıcılığın doğudaki iflasının sebepleri batıdakiyle aynıdır?
Batılılar, bir yandan İslam?ın Mısır ve diğer İslam ülke halkının arzularını tatminden aciz kaldığını iddia ederken, hemen arkasından batıcıların ve onların materyalist felsefelerinin Mısır ve diğer İslam ülkelerinde ezici bir çoğunluk tarafından reddedildiğini itiraf etmek zorunda kalarak batılılaşma akımının hiçbir problemi çözemediğini kabul etmekten başka yolu kalmamıştır?
Evet. Tunus?tan başlayarak Kuzey Afrika?yı için alan anafor; Mısır, Sudan, Yemen, Ürdün ve Lübnan kapsıyor. İran, Pakistan, Malezya ve Endonezya ?da da sürecek mi?..
ABD; 1920?lerde Fransa ve İngiltere tarafından şekillendirilen Ortadoğu coğrafyasını yeniden şekillendirmek ve kendisine muti yeni bir sistem inşası düşüncesidir.
Kuzey Afrika ve Ortadoğu?da yaşananlar ve yaşanacaklar için maaşa başladığı siyasetçiler, akademisyenler, gazeteciler, sivil toplum örgütü üyeleri hazır ve nazırdır?
?Tarih?i ?tekerrür? diye tarif ediyorlar./Hiç ibret alınsaydı tekerrür mü ederdi.?Akif
Evet. Çözüm yolu, tabi ki, materyalizm ve sekülarizmin hatırı için İslam?ın tamamıyla reddedilmesi, tarihin bir tabii kanunu, hayat akışı, gelişmenin tabii bir neticesi, onuru değil; onursuzluğu olur?
Onurlu insanlar, karşılarına çıkan olumsuz olaylar karşısında diğer insanlar gibi sabırsızca davranışlardan kaçındıkları gibi bu sorunların çokluğu veya şiddetli olması onları yıldıramaz. Onurlu insanlar, sabırlı insanlardır.
Kısacası onur, insanın başarısı için en büyük ve en değerli sermayelerden birisidir, onur sorunlara karşı kullanılabilen en sağlam kalkanlardan birisidir.
Hz Ali şöyle buyuruyor:
?Onur sahibi birisi, kendisini nefsinin alçakça istekleriyle küçük düşürmez.?
Her annenin gözünden dökülen yaşları ve yüreğinde yanan ateşleri söndürmek bir onur mücadelesidir. Onur mücadelesi herkes içindir ve gerçekten çok acildir.
Onur mücadelesi ülkesine ve insanlarına gerekli hizmetleri götürmektir. Onları başı dik, alnı açık, karnı tok olmasa da gönlü hoş insanlar olarak hayata bağlamaktır.
Onurlu yaşam, İlahi nizamı düstur edinip, kalpten, özden yaratılmışları yaratandan ötürü çok sevmektir...
O zaman, Kâinatın nuru bizleri ve tüm insanlığı aydınlatacaktır?
Mehmet Yürekli, 21.02.11, Adana
* Özen Mustafa Nihat, Osmanlıca Türkçe Sözlük, Bilgi Yayınevi, Ankara,1971
** Mahmut Balcı, Özgürlük Paylaşmaktır, 56
*** Meryem Cemile, İslam ve Oryantalizm, 161
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.